Marka Ve Ülke İmajı

Salvo

Kayıtlı Üye
MARKA VE ÜLKE İMAJI

“Markalı tüketim insana ne verir?" Sorusuyla konuya başlayalım. Markalı tüketim insana öncelikle farklılık, aidiyet duygusu ve statü verir.

İnsanlar markalı bir nesne aldıklarında bir haz duyarlar, bakin bende de “ondan” var. Bu hazzı yaratan marka kavramının yarattığı imajdır. Bu imaj için fiyat farkı ödenir.

Marka ve statü arasında da ayrılmaz bir bağ vardır. Belli bir statüye erişirseniz sizinde bir cipiniz, roleks saatiniz, Bodrumda bir yazlığınız,(mutlaka her yaz gitmelisiniz), tükettiğiniz tüm ürünlerin dönemin tutulan ve pahalı ürünlerinden olması gerekir.

Markalı ürün kullanımı ayni zamanda çevreye verilen bir mesajdır. Bu mesaj değişik şekilde verilebilir. Bir zamanlar gömlek cebinde teshir edilen mal bora sigaraları da buna bir örnektir.

Markalı tüketiminin tek olumsuz yani Mercedes'inize, cipinize kurulduğunuzda, roleks saati kolunuza takip sokağa çıktığınızda ne kadar çok insanda olduğunu görüp(!) uğradığınız hayal kırıklığıdır.

Ülkemizde markalı tüketim, 1970’lerden sonra başlamıştır. Öncelikle milli gelir seviyesi yükselmiş, ev ekonomisinden hazır tüketime geçilmiş (yüksek taban fiyatları, sendikalı isçilere yapılan yüksek zamlar, Almanya’da çalışan isçilerimizin tüketim zincirine soktuğu alışkanlıklar), ihtiyaç gidermekten seçme aşamasına geçilmistir.

1970-1980 yılları arasında ilk markaların temeli atılmıştır. Bu trendi yakalayan Koç topluluğu ve Eczacı bası grubu olmuştur. Arşelik, Aymaz, Vitre, Artama, Vakko, Beymen, Eti, Uludag markaları doğmuştur.

Marka ve Ülke imajı arasında bir paralellik vardır. Nasıl Mal bora deyince macera,BBC deyince doğru haber geliyorsa ülke ve şehirler de zihninizde imaj çağrışımları yaparlar.

Moda, şarap,kültür deyince Fransa aklımıza gelir.

İspanya denince; Boğa güresi, turizm, maço erkekler.

İsviçre denince; Saat, çikolata ve Alp dağları.

İngiltere denince; Kraliyet ailesi, yağmur, yabancı dille öğrenim, resmi ve disiplinli insanlar ülkesi.

ABD denince;Aklımıza (bir zamanlar) özgürlük ve maceralar ülkesi.

Almanya denince; Sanayi Ülkesi.

Japonya denince; Elektronik cihazlar ülkesi gelir.

Listeyi uzatmak mümkün. Şehirlerinde bir imajı vardır.

Paris denince ; Kültür ve Sanat.

Milano denince ; Moda

New York denince ; Özgürlük

Rio denince ; Samba ve Plaj güzelleri geliyor.

Ülkemize gelelim. Ülkemiz ve tekstil sanayicilerinin geçmiş yıllarda yurt dışında karsılaştıkları en büyük problem Ülkemiz hakkındaki olumsuz insan hakları imajıydı. Sürekli olarak diş medyada ülkemiz işkenceci, yazarları hapse atılan, göstericilerin acımasızca coplandığı bir ülke olarak tanıtılıyordu.

Ülkemiz son yıllarda bu görüntülerden kurtulmak için ( AB ile uyum yasaları çerçevesinde) önemli adımlar atıldı. Ülkemiz takım ve sporcularının başarıları, turizmdeki atılımlar ülkemiz için olumlu puanlardı.

Ancak ülkemizin bir imaj politikası olmadığı, tutarlı bir politika izlenemediği için bu çizgi tutarlı bir yol izlememiştir.

Irak-ABD krizi/savası esnasında önünde mikrofon gören her yetkilinin “Kuzey Irak’a gireceğiz” sözleri ülkemiz imajını olumsuz etkilemişse de; Meclisimizin müdahale teskeresini reddetmesini ülkemizin barışçı imajını güçlendirmiş ve ülkemiz olumlu puan toplamıştır. Bütün baskılara karsı savaşa girmemiş olmamız komşu ülkeler için olumlu bir örnek olmuştur. Önümüzdeki dönemlerde komşu ülkelerden ülkemize sermaye akimi olacaktır.

Ülkemiz yabancı medyada sik sik yer alan Kıbrıs,Ege. . . . v. s gibi konularda olumlu imaj çizmeye gayret etmelidir. Kuzey Kıbrıs’ta Sayın Rauf Denktaş’ın attığı adımlar tüm olumsuz imajları bir anda silmiş, ilgili herkesin yaptıklarını alkışlamasını sağlamıştır.

Gelelim rakiplerimizin imajlarına, Hindistan, Pakistan, Çin, G. Kore. . . . . . . baslıca rakiplerimiz.

Sırasıyla baslarsak; Hindistan her açıdan gelişmiş bir ülke. Atom silahlarına sahip, uzaya uydu gönderiyor; ancak tüketicinin aklına gelen çivili tahtaya yatan Hint fakirleri, yılan oynatıcıları ve dokunulmayan inekler. Bu coğrafyadan Dünya markası çıkmaz.

Pakistan kargaşalar ülkesi. G. Kore ve Tayvan henüz tekstilde bir imaj oluşturamamıştır. En büyük rakibimiz Çin’e gelince; Çin ucuz ürünler üreten bir ülke imajına sahibiz, ucuzcu ülke imajını silmek o kadar kolay değildir. Japonlar bu imajı silmek için 20 yıl uğraşmışlardır. Japonlar elektronik ürünler ülkesidir, hala otomobil ülkesi olamamıştır. Sadece Horda markasının imajı vardır.

Ucuzcu Çin’in tekstilde bize rakip olabileceğini sanmıyorum. Ülkemiz kaliteli tekstil ürünleri üreten bir ülke olduğunu kabul ettirmiştir. Ülkemizin tek eksiği Dünya markaları çıkarmamış olmasıdır.

Öncelikle ülkemiz bir imaj yaratmalıdır. Mısır turist çekmek için firavunları anlatan romanlar yazdırır, filmler çektirirken; Çin Alt Disney’e Çinli kahramanların çizgi filmini çevirtirken ülkemiz bu konuda sessizdir.

Ülkemiz coğrafyasında yasam 5-10 bin yıl öncesine dayanmaktadır. Beş bin yıl önce Kapadokya da dokunan kilim motifleri hala dokunmaktadır. Bu coğrafyada yüzlerce medeniyet doğup, yasamıştır.

Ülkemiz bu medeniyetlerden ikisini seçerek Dünyaya tanıtmalıdır. Bunların ilki ilk çağda süper bir devlet kuran, savaş arabasını ilk kullanan, firavunları yenmiş, onlarla Dünyada bilinen ilk yazılı anlaşmayı (kardeş anlaşması) yapmış; fethettikleri topraklarda yasayanların “ Tanrılarını da benimseyip kabul ettikleri için “Bin Tanrılı Ülke” diye anılan Hititler olmalıdır.

Diğeri de büyüklüğü, yaptıkları, hükümdarlarıyla, Muhteşem Süleyman’ıyla Osmanlı İmparatorluğudur. Balkanlar ve Ortadoğu’daki kargaşalıklarda sik sik Osmanlı’nın bu ülkeleri büyük bir beceriyle yönettiği konuşulmakta, yazılmaktadır.

Kültürümüzü ön plana çıkarıp Dünyaya yaymalıyız. Türkiye denince insanların aklına olumlu şeyler gelmelidir.

Gelişen turizm hareketleri de kullanacağımız ikinci bir fırsattır. Turizm merkezlerinde açılacak markalı ürün mağazaları tekstil sektörümüze bir ivme kazandıracaktır. Diş ülkelerde mağaza açan firmalar teşvik edilmelidir. Ülkemizden doğan Arşelik, Beke, Vestel Dünya markası oma yolunda ilerlerken; Tekstilde de Mavi, Damat, Vakko, Beymen, Kiğılı, Sarar, Zeki triko, Ayyıldız, Kom. . . gibi firmalar desteklenmelidir.

Tekstil sektöründeki kuruluşlar, odalar birliği modacılarımızı desteklemeli, stilistlere sahip çıkılmalıdır. İstanbul ve Antalya’da sürekli defileler düzenlenmelidir. Ülkemiz tekstil sektörü her şeyi Devletten beklemeyi bırakmalıdır. Sektörün gelişmesi, rakiplerini geride bırakması Dünya markaları çıkarmasıyla mümkün olacaktır. Bunun içinde el birliği ile Ülkemiz imajını değiştirelim.


Ekrem Hayri PEKER

NOT : Dokuzuncu Tekstil Teknolojisi Kimyasındaki Son Gelişmeler Sempozyumu panelinde yapılan Marka ve Ülke İmajı adli konuşma Bursa 30 Nisan 2003
Ev Tekstili Dergisi Ağustos 2003 Sayı:38
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst