Mantık(Lojik) ve Tarihçesi

Efsunkar

Bayan Üye
İlk Mantık Dersi ...

Öğrenciler o yılın ders programında yeni bir ders olduğunu farkederler.Dersin adı Mantıktır ve derse yaşlıca bir profesör girecektir.Nihayet ilk ders başlar.Çocuklardan biri söz hakkı isteyip :


-Sayın profesör mantık bize ne öğretir? Lütfen herşeyden önce bunu anlatır mısınız? ricasında bulunur.

Profesör kendisine merak ve şüpheyle bakan talebelerine;

-Mantık dersinin insanların düşüncesine yaptığı etkiyi açıklamak biraz güçtür.Onun için bunu sizlere bir örnekle açıklamak istiyorum,der.Farzedin ki maden ocağından iki insan çıkıyor.Birinin üzeri tertemiz,diğerinin ise kömür karası içinde. Bunlardan hangisini yıkanması lazımdır?

Öğrenciler hiç tereddüt etmeden "Elbette kirli olan" diye cevap verirler. Profesör tebessüm ederek... "İşte çocuklar mantık bu soruya cevap vermeden önce şunu sorar! Nasıl olurda bir maden ocağından çıkan iki kişiden birinin üzeri tertemiz iken diğerinin ki kömür karası oluyor... ?

***

Mantık biliminin kurucusu Aristoteles’tir. ( M.Ö. 384-322 ). Aristoteles, Organon adlı altı kitabında mantık konularını incelemiştir. Aristo bu kitaplarda terimler, akıl yürütmeler ve çeşitli ispat şekilleri üzerinde durmuştur. Akıl yürütme şekillerinden en çok kıyasa önem vermiştir.


Aristo’dan sonra Aristoteles MÖ 384 - MÖ 7 Mart 322 tarihleri arasında yaşamış Yunanlı filozof ve bilim adamı. Platon ile birlikte Batı düşüncesini en çok etkileyen en önemli iki kişiden biri olarak düşünülür.

Stoacılar mantık konularıyla uğraşmışlardır. Stoacılar mantığı şekille ve dille ilgili bir bilim haline getirmeye çalışmışlardır.


Avrupa’da Aristo’nun mantık anlayışı yüzyıllar boyunca egemen olmuş ve Aristo tek otorite olarak benimsenmiştir.

İslam dünyasında mantık çalışmaları Aristo’nun eserlerinin Arapça’ya çevrilmesiyle başlamıştır. Büyük İslam mantıkçıları arasında Farabi, İbni Sina, Fahrettin Razi ve Seyyid Şerif sayılabilir.

Batıda mantık çalışmaları da Aristo’nun eserlerinin Latince’ye çevrilmesiyle başlar. Ortaçağ Avrupa’sında Aristo mantığının büyük temsilcileri olarak Albertus Magnus, Thomas d’ Aquin, Pierre d’Espagne adları sayılabilir. Aristo’nun Avrupa’da egemenliği Rönesansa kadar devam etmiştir.


Rönesanstan sonra, doğa bilimlerindeki gelişmeler karşısında metod olarak Aristo mantığının yetersizliği ortaya çıktı.

Aristo mantığının bel kemiğini oluşturan kıyasa Bacon ve Descartes karşı koydular. Kıyasın yetersizliğini göstererek yeni yollar aradılar. Düşüncelerin böyle bir yola yönelmesi bilimlerin gerek genel ve gerek özel metotlarının saptanmasına yol açtı.

Rönesans "Yeniden doğuş" anlamına gelen bir süreçtir. 15. yüzyılda başlayan bir süreç, aynı yüzyıl içinde bütün Avrupa'ya yayıldı. Bu yenilikte, Roma ve Grek başarılarının yeniden cezalandırılması istemi vardır. Rönesans şu temel anlayışlara dayanıyordu.


1)Yeryüzü ilgi çekici ve araştırılmaya değer bir yerdir, 2)İnsan güçlüdür ve bu gücüyle büyük başarılar elde edebilir, 3)İnsanın sürekli faal olması şerefli birşeydir ve 4)Gerçek güzeldir.

Yeniçağ felsefesinde bilimlerde metot sorunlarının öneminin artması, özelikle öğrenim amacıyla yazılan mantık kitaplarında, mantığın asıl konularının ihmale uğrayıp, metot sorunlarının ön plana alınmasına neden olmuştur. Böyle bir tutum, mantığın yalnız metot olarak anlaşılmasının bir sonucudur.

Mantık bilimi 19. yüzyılın ikinci yarısında başka bir yönde gelişmiştir. Bu gelişme sembolik mantık alanında olmuştur. De Morgan ve S. Jevons’ın bu alandaki çalışmaları ile Boole Cebiri adı verilen ve mantığı matematiğe dayandıran bir sistem kurulmuştur. Sonraki çalışmalarda ise mantık matematikten bağımsız olarak ele alınmış ve matematiği yeni mantığa dayanarak temellendirme amacı güdülmüştür.

Önermeler Mantığı ile Niceleme Mantığından oluşan

İki Değerli Mantık ilk olarak G. Frege tarafından kurulmuş, sonra da B. Russel ile A. N. Whitehead’in çalışmalarıyla bugünkü biçimini almıştır.

Çok değerli mantık sistemleri ilk olarak J. Lukasiewicz ve E. L. Post tarafından kurulmuştur. Daha sonra H. Reichenbach “ Olasılık Mantığı” adıyla sonsuz sayıda doğruluk değerli bir mantık sistemi kurmuştur.

Daha sonraları “ Kiplik Mantığı “ , “Özdeşlik Mantığı”, “ Varlık Mantığı” kurulmuştur.

Günümüzde mantık matematiğe, doğa bilimlerine, eleştirel düşünme ve akılcı tartışmaya uygulanmaktadır.
 
---> Mantık(Lojik) ve Tarihçesi

Klasik Mantık

A—Kelime anlamı:

Mantık kelimesi, Yunanca Logike kelimesinin arapça tercümesidir. "Logikos, logos'a yani söz (parol)e, akıl (raisonja. veya aküyürütme (raison-nement) ye ait demektir". Görülüyor ki kelime anlamı ile lojik, hem söz hem de akılla ilgilidir.
Mantık kelimesi de tıpkı böyledir. Farabî kelimenin açıklamasını şöyle yapıyor:

"Bu sanatın (mantık) adı nutk kelimesinden türemiştir. Bu kelime eskilere göre üç şeye delâlet eder:

1—İnsanın makulleri idrak edebileceği kuvvete delâlet eder. Bu kuvvetle ilim ve san'atlar elde edilir ve onunla hareketlerin güzeli ve çirkini ayırdedilir.

2—İkincisi insanın nefsinde anlayış yolu ile hasıl, olan makullerdir; bunlara içten konuşma denilir.

3— Üçüncüsü, içeride bulunan şeyi dil ile söylemektir; ona da dıştan konuşma denilir".

Ali Sedad da nutk kelimesinin hem dış nutuk (söz) hem iç nutuk (düşünme)a delâlet ettiğini söy-leyerek Seyyid Şerif Cürcani'nin Haşiye-i Suğra'sından şu nakli yapıyor; "Mantık nutk-u zahiriye (dış nutuk) ıtlak olunur ki bu konuşmadır ve nutk-u batini (iç nutuk) ye ıtlak olunur; o da makulatm idrakidir.
fen (yani mantık) öncekini, (yani konuşmayı) kuvvetlendirir ve ikincisini (yani makulatın idrakini) doğru yola sevkeder. İmdi bu fen ile nefs-i natıka diye adlandırılan nefs-i insaniyenin iki mânası dahi kuvvetlenir ve ortaya çıkar. İşte bu sebeple mantık ismi türetilmiştir".

Demek ki mantık kelime anlamı ile hem düşünme, hem de bunun ifadesi olan konuşma ile İlgilidir.

B — Terim anlamı:

Mantık kelimesi hem bir bilime ad olarak hem de bir düşünme tarzını belirtmek için kullanılıı. Herhangi bir söz ve yazı karşısında mantıklı veya mantıksız deyimlerini kullanırken kasdedilen mantık bilimi değildir. İnsan mantık bilimini öğrenmeden de mantıklı düşünür. İnsan yaratılışından beri mantıklı düşünebildiği halde, mantık biliminin kuruluşu daha çok sonraları olmuştur.

Mantıklı düşünme ile mantık bilimi arasında sıkı bir ilişki vardır. Mantık, mantıklı.denen düşünme tarzını kendisine konu olarak alan bilime verilen addır. Başka deyimle mantık bilimi, mantıklı düşünmenin düzenli olarak tesbitinden ibarettir.

Mantıklı düşünmeye, doğru düşünme veya tutarlı düşünme de denilir. Mantıklı düşünmede, fikirlerden yapılan hükümlerden çıkarılan sonuçların tutarlı olması gerekir. Tutarlı düşünme ise akıl yürütmenin akıl ilkeleri denen ilkelere uygun olması ile mümkün olur.


( Genellikle akıl ilkeleri olarak özdeşlik ilkesi (Le principe d'identite) ve onun müştakları (derive) olan çelişmezlik ilkesi (le principe de contradietion), üçüncü şıkkın imkânsızlığı ilkesi (le principe de tiers-exclu) ile yeter sebeb ilkesi (le principe de raison suffisante) ve bunun müştakları olan nedensellik ilkesi (le principe de causalite) ve "gaiyet" ilkesi (le principe de finalite) den bahsedilir.

Özdeşlik ilkesi: Bu ilke düşüncenin kendi kendisi ile uygunluğunun şartıdır. Birşey ne ise odur veya A A dır şeklinde ifade edilir.

Çelişmezlik ilkesi: Birşey aynı zamanda hem kendisi hem de kendisinden başka bir şey olamaz veya A non A değildir, diye ifade edilir.

Üçüncü şıkkın imkânsızlığı ilkesi: A ile A arasında üçüncü bir ihtimal yoktur, diye ifade edebiliriz. Bu ilkeyi doğru-yanlış çiftine uygularsak birşey ya doğrudur ya yanlıştır; üçüncü bir hal olamaz. Bu ilke yalnız iki hakikat değeni mantıklar için geçerlidir. Bu ilkenin reddedilmesi ile ikiden fazla hakikat değerli mantıklar kurulmuştur.

Saydığımız bu üç ilke tamamen şekilsel düşünce (la pensee formelle) için yeterlidir. Şekilsel mantık ve matematikde zihin bu ilkelere uyar. Fakat ne zaman zihin faaliyeti gerçekliğin (realite) açıklanmasına yönelirse o zaman bunlara ilâveten "herşey varoluş sebebine sahiptir", diye ifade edebileceğimiz yeter sebep ilkesi ile bunun müştakları olan nedensellik ve "gaiyet" (finalite) ilkelerine uymak zorunluluğu doğar. )

Düşünme, akılyürütme veya akılyürütmeler zinciridir. Akılyürütme ise hükümler arasında bağ kurarak, zihnin, bilinenlerden bilinmeyenleri elde etmesidir. Eski mantıkçılar mantığı konusuna göre tanımlarken "bilinenden bilinmeyenin elde edilmesine vasıta olan bilimdir".
"Mantık hakikata sevkeden zihin işlemlerinin bilimidir" derler. Mantığın bir de amacına göre tanımı yapılır.
"Mantık zihni hatadan koruyan bir fen, bir aletdir. "Mantık şeylerin bilgisinde aklını iyi kullanma sanatıdır'".

Bu tanımlardan anlaşıldığı gibi mantığın bir teorik yönü bir de pratik yönü vardır. Birincisi mantıklı düşünme dediğimiz bir düşünme tarzının tesbitidir. Bu tutumu ile mantık bilim olarak adlandırılır.
İkinci yönü ise kurulan bu bilimin tatbik edilmesidir, bu tutumu ile de bir sanat ve teknik (fen) olarak adlandırılır.

Mantık bilim midir? yoksa sanat mıdır? diye yapılan tartışmaların sebebi bu iki yönlülükten gelmektedir.
 
---> Mantık(Lojik) ve Tarihçesi

‘Mantık’ bilinenler yardımıyla bilinmeyenlere ulaşmanın yollarını gösteren kurallar bütününe verilen addır.

Bilinen kavramlardan bilinmeyen kavramlara ‘tanım’larla ulaşılır. Bilinen hükümlerden bilinmeyen hükümlere ulaşmak ise ‘akıl yürütmeler’ yaparak gerçekleşir. Buna dayanarak mantığın iki bölümden oluştuğu söylenebilir:

1. Kavramları konu edinen tasavvurlar bölümü.
2. Tasdikler bölümü.

Zihnimizdeki bilgilerin bir kısmı -sıcaklık, soğukluk gibi- ispata gerek duymazken, diğer bir kısmı da ancak ispat yoluyla bilinebilir.

Kavram

Kavram varlıkların zihnimizdeki karşılığıdır. Zihnimiz kavramdan akıl yürütmeye giderken üç aşamalı bir yol izler:

1. Üzerinde düşünülecek şeye ait kavramla onu niteleyecek şeye ait kavramın birleştirilmesi aşaması.
2. Bu iki kavramın birleştirilmesi aşaması.
3. Bir arada düşünüldükleri zaman üçüncü bir hükme götürecek iki hükmün birleştirilmesi ve beklenen yeni bilgiyi elde etme aşaması.

Mantıkçıların benzetmesine göre; ‘kavram’ binada kullanılan tuğla, ‘hüküm’ duvar, ‘akıl yürütme’ ise binanın tamamıdır.
Mantık sözle değil anlamla ilgilenir. Anlam varlıkların zihin kutucuğu içerisindeki karşılığıdır. Nasıl bir binanın kağıt üzerinde çizilmiş planı o binanın küçültülmüş hali ise varlıkların isimleri de varlıkların küçültülmüş halidir. Buna mantık dilinde ‘sözlerin anlamlara delâleti’ denmektedir.
Varlıklara ait tasavvurlar, zihin kutucuğuna tek tek değil de ‘grup’ halinde yerleştirilmektedir. Bir çok ağaç çeşidi varken zihin bunların yerine tek bir kavram olarak ‘ağaç’ kelimesini kullanır.

Mantıkçılar varlıkları gruplandırırken zihnin beş tümel kavramı esas aldığından bahseder: tür, cins, ayrım, hassa ve ilinti. Örnek: ‘Bitki’ bir tür, ‘canlı’ bir cins, ‘akıllı olmak’ insan türünün bir ayrımı, ‘gülmek’ insan türünün bir hassası, yürümek ise insan türünün bir ilintisidir.

Kavramlar Arası İlişkiler

Kavramlar arasında dört ilişki vardır:

- Eşitlik: Bütün konuşanlar gülendir. Bütün gülenler konuşandır.
- Tam Girişimlilik: Bütün bitkiler canlıdır. Bazı canlılar bitkidir.
- Eksik Girişimlilik: Bazı insanlar beyazdır. Bazı beyazlar insandır.
- Aykırılık: Hiçbir insan taş değildir. Hiçbir taş insan değildir.

Tanım

Tanımlar ‘beş tümel’ kavramdan yararlanarak yapılmaktadır. İslam mantıkçıları tanımı, ‘had’ ve ‘resm’ diye ikiye ayırmışlardır. Bunlar da ‘tam’ ve ‘eksik’ olarak ikiye ayrılırlar.

Önerme

Önerme için iki terime ihtiyaç vardır. İkinci terim birinci hakkında bilgi verecek şekilde birinciye bitişmiş olmalıdır. İkinci terim birinciye yüklem olmaya elverişli ise önerme ‘olumlu ve doğru önerme’dir. (Örnek: ‘Ali insandır’)

Önerme Türleri

Önermeler ‘yüklemli’ ve ‘şartlı’ olmak üzere ikiye ayrılır.
- Yüklemli önermede birinci kısma ‘konu’ ikinci kısma da ‘yüklem’ denir.
- Şartlı önermelerin birinci kısmına ‘mukaddem’ ikinci kısmına ise ‘tali’ denir.
Şartlı önerme iki önermenin bitişmesinden oluşur.
- Birinci tarafın sebep ikinci tarafın sonuç olması şeklinde olursa buna ‘bitişik şartlı önerme’ denir. Örnek: Çalışırsan kazanırsın.
- Taraflardan biri diğerinin zıddı veya çelişiği olacak şekilde de olabilir, buna da ‘ayrık şartlı önerme’ denir. (Örnek: Ya çalışırsın ya da başarısızlığın getirdiği sonuçlara katlanırsın.)
Bir yüklemli önermenin konusu tek bir varlığı gösteriyorsa buna ‘şahsi önerme’ denir. (Örnek: Ali çalışkandır.)

Önermenin konusu birden fazla varlığı gösteriyorsa bu durum ister bazı ister bütün sözüyle ifade edilmiş olsun önerme ‘müsevver’ adını alır.
Önerme konusu birden fazla varlığı gösteriyorsa ve bu belirtilmemişse ‘mühmel önerme’ adını alır.

Mantıkta daha çok müsevver önermelerden bahsedilir. Bunlardan ‘bütün’ sözüyle başlayanlar ‘tümel’, bazı sözüyle başlayan önermeler ise ‘tikel’dir.
(Bunların olumlu ve olumsuzları kullanıldığında ortaya dört tane önerme çıkar: tümel olumlu, tümel olumsuz, tikel olumlu, tikel olumsuz. Bunlarsırasıyla; A, E, I, O harfleriyle gösterilir.)

Önermeler arası ilişki

Çelişki

Bir yüklemin bir konuya aynı anda hem yüklenmesi ve hem de yüklenmemesi sonucu ortaya çıkan bir durumdur.
Örnek; ‘Ali Ahmet’e borçludur’ ile ‘Ali Ahmet’e borçlu değildir’ cümleleri aynı anda doğru olamaz.

Başında bütün, bazı, hiçbir gibi ifadeler bulunan önermelerin çelişikliği bu önermelerin hem olumluluk hem olumsuzluk hem de tümellik-tikellik bakımından farklı olmalarıyla gerçekleşir.
Örneğin ‘bütün insanlar canlıdır’ önermesinin çelişiği ‘bazı insanlar canlı değildir’ önermesidir.

Döndürme

Bir yüklemli önermenin konusunu yüklem, yüklemini konu yapmaktır:
- Önerme döndürülmeden önce olumlu ise döndürülmeden sonra olumlu olarak kalmalıdır.
- Döndürülmeden önce doğru olan bir önerme döndürüldükten sonra da doğru olur.

Tekabül

Aynı terimle yapılmış biri olumlu diğeri olumsuz iki tümel önermeden biri doğru veya yanlış olursa diğerinin ne durumda olacağını, aynı şekilde iki tikel önermenin birbiri karşısındaki durumunu anlatmak üzere kullanılan bir terimdir:
- Tümel olumlu doğru olursa, tümel olumsuz yanlış.
- Tümel olumsuz doğru olursa tümel olumlu yanlış olur.


Kıyas

Kavramlar önermeleri, önermeler de akıl yürütmeleri meydana getiririr. En çok üzerinde durulan akıl yürütme türü ‘kıyas’tır.
Kıyas; dayandığımız iki önermenin doğruluğunun kabul edilmesi herhangi bir ek bilgiye gerek duymaksızın bizi yeni bir bilgiye götürür.
Örnek: Âlem değişkendir. Her değişken sonradan olmadır. O halde alem sonradan olmadır.

Örnekteki ilk iki cümle doğrulukları kabul edildiği için bunlara ‘kıyasın öncülleri’ denir. Ayrıca bu öncüller birbirini tamamlayan önermeler de olmaları gerekir.

Bu örnekte ‘değişken’ terimi ‘orta terim’, ‘sonradan olma’ terimi ‘büyük terim’, ‘alem’ terimi de ‘küçük terim’dir. Buna bağlı olarak birinci öncül ‘küçük önerme’, ikinci öncül de ‘büyük önerme’ durumundadır.

Kıyasın Şartları

- Orta terim her iki öncülde de tikel olarak alınamaz.
- Büyük ve küçük terimler sonuçta öncüllerdekilerden daha kapsamlı olamazlar. Yani öncüllerde tikel olup sonuçta tümel olamazlar.
- Öncüllerin ikisi birden tikel olamaz.
- Sonuç öncüllerin zayıf olanına bağlıdır.
- Öncüller olumlu ise sonuç olumsuz olamaz.

Kıyas Türleri

Kıyasları, ‘sonucun öncüllerde görülemediği kıyaslar’ ve ‘sonucun öncüllerde görülebildiği kıyaslar’ olarak ikiye ayırmaktayız.
Sonucun öncüllerde görülemediği kıyaslar yüklemli önermelerle yapılabildiği gibi şartlı önermelerle de yapılabilmektedir. Bu gruba giren kıyaslardan önermelerinin tamamı yüklemli olanlara ‘yüklemli kıyaslar’ denmektedir.

Yalnızca bir önermesinin şartlı olması kıyasın şartlılardan sayılmasını gerektirmektedir. Sonucu öncüllerde görülebilen kıyasların en az bir öncülünün şartlı bir önerme olması zorunluluğu vardır. Dolayısıyla da bu gruba giren kıyasların yüklemlisi olmaz.

“Bütün menekşeler bitkidir. Bütün bitkiler canlıdır. O halde bütün menekşeler canlıdır.” önermesi sonucun öncüllerde açıkça görülemediği kıyaslara örnektir. Bu kıyasın bütün önermeleri yüklemlidir. Bu yüzden de ‘yüklemli kıyas’ adını alır.

“Mıknatıs bu cismi çekerse bu cisim demirdir. Mıknatıs bu cismi çekmektedir. O halde bu cisim demirdir.” kıyası da ‘sonucu öncüllerde görülebilen kıyas’a örnektir.

Kıyası-ı Mukassem, sonucun öcülerde görülmediği kıyaslardan şartlı olanlar içerisinde en çok kullanılan kıyastır.

Bu tür kıyaslara Fatih Sultan Mehmed’in babasına söylediği sözü örnek verebiliriz. Babası, Fatih’i küçük yaşta tahta oturtmuş, o sıralarda bunu fırsat bilen düşmanlar Osmanlı Devletine saldırı düzenlemeyi planlamışlardı. Fatih, babasına, padişah ya sensin ya benim; sen padişahsan ordunun başında olmalısın, ben padişahsam benim emrimle ordunun başında olmalısın, demiş ve bir kıyas-ı mukassemle babasının ordunun başında olmak zorunda olduğunu ortaya koymuştur.

Kıyas Dışındaki Akıl Yürütme Yolları

- Tümevarım

Tek bir şeyin incelenmesiyle işe başlanır; tek tek incelenen şeyler bir kanaatin oluşmasını sağladığı zaman bu kanaat genel bir hüküm halinde ifade edilir.
Tümevarımı en çok Fizik, Kimya, Biyoloji gibi ‘deneysel bilimler’ kullanır.

- Analoji

Birbirine benzeyen iki şeyden biri hakkındaki hükmü diğeri için de geçerli saymaktır. Örnek: Şarabın haramlığının ondaki sarhoş edicilik özelliğine dayanmasıdır.
Kıyasların İçeriği

Dilbilgisine göre; özne ve yüklemden meydana gelen ifadeye ‘tasdik’ denir. Mantığa göre ise; bir konu ve bir yüklemden oluşan ifadeye ‘tasdik’ denir.
Biz bir şeye ‘şöyledir’ dediğimiz için o şey öyle olmuyor, o şey öyle olduğu için biz onu tasdik etmiş oluyoruz. Zihnimizde varlıklar hakkında bir ‘şema’ olmasaydı onlar hakkında hüküm veremezdik.

Bütün insanlarda doğru bilgiye ulaşma yolu üçtür:

1- Akıl: Bazı bilgileri hiçbir vasıtaya başvurmaksızın zihnimizde hazır bulmamız demektir.
2- Beş duyu
3- Haber-i sadık (doğru haber yolları)

Tasdik Türleri

Yakinen bilinen bir şeye ait tasdikin özellikleri:
- Söylenen sözün vakıaya uygun olması.
- Sözü söyleyenin hiçbir şüphe taşımaması.
- Sözü söyleyenin böyle bir tasdike tamamen kendi imkanlarıyla ulaşmış olması.
Söylenilen söz bir başkasından alınmışsa buna ‘taklid’ denir.
Söylenen söz vakıaya uygun değilse ‘cehl-i mürekkeb’ denir.
Söylenilen sözün doğruluğuna emin olmama durumuna ‘zan’ denir.

Beş Sanat

Kullanılan önermelerin sağlamlığına göre kıyaslar burhan, cedel, hitabet, safsata ve şiir adını alırlar.

- Tasdiklerimiz yakınen bildiğimiz şeylerin ifadesiyse yaptığımız kıyasa ‘burhan’ denir.

Mantıkçılar yakınen bildiğimiz şeylere ait tasdiklerimize ‘yakıniyyat’ adını vermişler ve 6 grupta toplamışlardır: Evveliyat, Fıtriyyat, Müşahedat, Hadsiyat, Mücerrebat, Mütevatirat.
- Yakiniyat için konan kıstaslara sahip olmayan ama yine de insanların kabulü göz önünde tutularak yapılan kıyaslara ‘cedel’ denmektedir.

Cedelde kullanılan önermeler başlıca iki grupta toplanır:

1. Meşhurat: Yaygın kanaatlere verilen addır.
2. Müsellemat: Karşı tarafın kabul edip etmemesine göre söylenen sözlerdir.
- Kesinliğinden emin olamadığımız, buna rağmen kullandığımız bilgilerle yapılan kıyaslar ‘hitabet’ adını almaktadır. İkiye ayrılır: ‘Makbulat’ ve ‘Zanniyat’
- Yanlış oldukları halde bir takım şartlandırmalardan ötürü doğru sandığımız veya yanlış olduğunu bildiğimiz halde işimize öyle geldiği için kullandığımız sözler de vardır. Bunlarla yapılan kıyaslara ‘safsata’ denir. Bu kıyaslar adını, ilk çağlarda bir takım laf oyunlarıyla halkı istedikleri gibi yönlendiren ‘sofist’lerden almıştır.

- Hayal mahsulü tasdiklerden oluşan önermelere de ‘şiir’ denir.

Aristoteles’e ait ‘Organon’ adlı eserin İkinci Analitikler kitabı, İbni Sina’nın ‘Şifa’ adlı eserinin Burhan adını alan kitabı, Gazali’nin, ‘Miyaru’l-İlm’ adlı eserinin ilgili bölümleri ve Mantık’a dair daha birçok eser, en sağlam kıyasların hangileri olduğu hakkında bilgi vermektedir.


*
Prof. Dr. Tahir YAREN / Ankara Üniversitesi
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst