Zekirdek ~
Kayıtlı Üye
[dm]xekkop_mafia-2-x360-01_videogames[/dm]
Yaklaşık sekiz yıldır Mafia II’nin yayınlanmasını bekliyorum. Doğrusu başarılı bir oyunun devamını hazırlamakta neden bu kadar gecikildiğini anlamak güç. Her neyse, nihayet uzun bekleyişimiz sona erdi. İlk Mafia oyununu oynayanlar Mafia II’yi de bekledikleri gibi bulmuş olmalılar, fakat ilk oyundan habersizseniz ve karşınızda GTA tarzında bir oyun bekliyorsunuz, hayal kırıklığına uğramanız an meselesi.
İlk bakışta Mafia II açık dünyalı, sandbox türünde bir oyun gibi görünebilir, fakat oyunu oynamaya başladığınızda görünen bu yapıdan uzak bir formatla karşılaşıyorsunuz. Oyunda araba sürebiliyor ya da bir şehirden ziyade küçük bir kasabayı andıran Empire City’de özgürce dolaşabiliyorsunuz, ama 2K’nın bizlere sunduğu şehir atmosferi, bizi şehrin altını üstüne getirmeye teşvik edecek türden değil.
Oyun düz bir hikaye üzerinde işliyor ve on beş bölümden oluşuyor. Hikaye Amerikan rüyasının peşinden koşarak küçükken ailesiyle birlikte İtalya’dan Amerika’ya göç eden Vito Scaletta’nın çevresinde dönüyor. Oyunun bölümlere ayrılması, oyuncuya geniş zamanlı iyi bir hikaye sunsa da, oyunun sandbox türünden uzaklaşmasını sağlıyor, ancak Mafia II’nin bizlere mafya temalı iyi bir drama sunduğunu söyleyebiliriz. Oyunu anlatmaya ilk olarak şehirden başlasak sanırım iyi olur.
İlk Mafia oyunundaki Lost Heaven şehri bu kadar küçük müydü hatırlayamıyorum, ancak Mafia II’de bizleri oldukça küçük bir harita bekliyor. Oyunu normalde GTA IV ile kıyaslayabilir olmamız gerekirdi, ancak çoğu açıdan Mafia II türün fenomeninin gerisinde kalıyor. Harita genişlikleri bakımından iki oyunu birbiriyle kıyaslamak bile büyük bir hata olur. Empire City küçük çapının yanında boş da bir şehir. Sanırım 2K şehri tasarladıktan sonra içini doldurmayı unutmuş. Gerek araba, gerekse de yayalar hususunda oyun tam bir doygunluk hissi yaşattıramıyor. Nerede Liberty City’deki günlük yaşam ve aktiviteler, nerede Empire City. 2K oyunda ana hikaye dışında bizlere yapabilecek pek fazla bir şey de sunmamış. Şehirde gidilecek yer olarak restoran, silah ve elbise mağazası, ha bir de telefon kulübeleri bulunuyor. Sonuncusu ne alaka onu ben de pek anlamadım ama sanırım bir takım görevler için oyuna dahil edilmişler. Doğrusu diğer mağazaların da pek etkin bir rol oynadığını söyleyemeyeceğim. Restoranları canınızı fullemek için kullanıyorsunuz. Normalde çatışma anında canınız kendi kendine doluyor ama bu belli bir limite sahip yani asla canınız tam dolmuyor. Elbise mağazaları üç beş parça üründen ibaret ve çeşitlilikten bir hayli yoksun, ayrıca öldürdüğünüz düşmanların silah ve mermilerini alabiliyor olmanız da, oyundaki silah mağazalarını “sinek avlar” hale getiriyor. Oyunda bir tane bile yan görevin bulunmadığını düşünürsek, aslında sizleri özgür dünyada geçen düz yapılı bir oyun bekliyor.
Oyun yapay zeka konusunda da ciddi sorunlar gösteriyor. Bir yayanın ne tepki vereceğini merak edip silahımı ona doğrulttum, tek yaptığı bana bakarak yanımdan geçmek oldu. Aynı testi Read Dead Redemption’da da gerçekleştirmiştim ve neredeyse ölüyordum. Tabi Empire City Vahşi Batı değil. Sıradan insanlarda silah olmasını beklemiyorum ancak, en azıyla çığlık atarak koşuşturabilirler. Bir başka denememde bu sefer silah doğrulttuğum kişiyi vurdum ve neyse ki çevresindeki diğer yayalar kaçtılar. Yalnız şahsın hemen arkasında sivil polis ya da FBI’dan da olabilir, birisi varmış ve hemen silahını bana doğrulttu. Bu hoşuma gitti, ama ben silahımı indirdiğimde onunda silahını cebine sokması ve bir hayli geç tepkimede bulunması şehirde ters giden bir şeylerin olduğunu gösteriyor.
İlk Mafia oyunu bir hayli gerçekçiydi, ikinci oyunda bu gerçekçilikten oldukça yararlanmış. Örneğin şehirde aşırı hızlı giderken bir polis sizi görürse anında peşinize düşüyor. Hatta diğer birimlerle yaptığı kısa süreli telsiz konuşmasını bile duyuyorsunuz. Aynı durum bir arabaya çarptığınızda da geçerli oluyor. Şayet bu şiddetli bir çarpmaysa polisler hemen peşinize düşüyor.
Polislere izinizi kaybettirmek oldukça kolay ya da ben bu işte aşırı ustayım bilemeyeceğim. Aranma mekanizması iki tür işleyişe sahip. Polisler bazen yalnızca sizin peşinizdeyken, bazen hem sizin hem de bindiğiniz arabanın peşinde oluyorlar. Şayet arabanız da aranıyorsa, polisler tarafından fark edilmeniz daha kolay oluyor. Bunu atlatmak için arabanızın plakasını değiştirebilirsiniz. Ayrıca aracın rengini, cantlarını değiştirme gibi bir takım modifiye seçenekleri de oyunda yer alıyor. Şayet yalnızca karakteriniz aranıyorsa bu sefer de yapmanız gereken en yakın kıyafet dükkanına uğrayıp üstünüze yeni bir şeyler giyinmek.
Polislerden kaçmakta pek usta değilseniz ve işlediğiniz suç da hafif bir suçsa onlardan özgürlüğünüzü satın almanız kolay oluyor. Örneğin aşırı hızdan dolayı polisler peşinizdeyse sizi yakaladıklarında tek yaptıkları size ceza kesmek. Cezayı ödeyip kendinizi kurtarabilirsiniz. Şayet buna yanaşmazsanız tekrardan kaçmanız gerekiyor ve bu sefer de tutuklanmak üzereyken son kozunuz olan “rüşvet verme” seçeneğini ön plana çıkararak, polise biraz para yedirip kendinizi kurtarabilirsiniz.
Yapay zeka dengesizliklerini polis tepkimelerinde de görebiliyorsunuz. Örneğin bir görevde peşimdeki polisleri atlatmak için elbise dükkanına daldım, ama polisin biri anında karakterimi gördü ve kısa bir süre içerisinde dükkanının önü gayet iyi organize olmuş polisler tarafından çevrildi. Bir diğer anımda ise peşimdeki polislere yakalanmak için arabamı durdurdum, ama ne hikmetse polisler durmadı ve arabama sert bir şekilde dokundurdular. Üstelik ortada böylesi bir kazaya yol açacak hiçbir etken olmadığı halde. Kim bilir belki de 2K bu tür anlamsız kazaları oyuna kasten eklemiştir(!).
Şehirde pek fazla araba yok, ama olanlar bile ayrı bir problem. İlk başladığınızda her şey güzel gözüküyor. Örneğin karşıdan gelen araba size selektör yapıyor. Diyorsunuz ‘Tepkimeler güzelmiş.’ Ama oyuna devam ettikçe Empire City trafiğinin pek de normal bir şehir görünümünde olmadığını görüyorsunuz. Diğer sürücüler bazen yolun ortasına çektiğiniz arabanızı sollayıp geçiyorlar, bazense anlamsız bir şekilde durup trafikte uzun bir kuyruk oluşmasına neden oluyorlar. Ayrıca şehirde sizin ve elbette ki size çarpan polislerin dışında bir kazaya şahit olmuyorsunuz. Oyundaki bütün arabalar ağır ağır trafikte süzülüyorlar. Bu arada 2K’nın ilk oyunda yer alan hız sabitleme sistemini Mafia II’de de kullandığını belirtelim. Yani trafik kurallarına uygun şekilde hareket etmek ve trafikte diğer ağır vasıtalara ayak uydurmak istiyorsanız yapmanız gereken tek şey size belirtilen tuşa basmanız. Böylece asla konulmuş hız sınırını aşmamış oluyorsunuz.
Empire City tüm eksikliğine rağmen görüntü olarak hayli etkileyici gözüküyor. Oyunun başlarında karşımızda kış mevsimini yaşayan bir şehir buluyoruz. Karla kaplanmış araba üstleri, buzlanmış yollar, kalın ve uzun elbiseler giymiş yayalar… Doğrusu elbiselerin kalın olduğunu bilmiyorum ama en azıyla kışlık elbise giyinmiş gibi duruyorlar. Ayrıca arka fondaki müzikler ve radyo konuşmaları da bu kış ortamını ait olduğu dönemdeymiş gibi hissetmemize neden oluyor. Ardından birkaç bölüm sonra Empire City’nin soğuk kış günlerini geride bıraktığını görüyorsunuz, ancak bu şehrin etkileyici görünümünü değiştirmiyor. Az önce oyunun geniş bir zaman diliminde geçtiğini söylemiştik. Bu zaman dilimlerindeki değişim oyuncuya da başarılı bir şekilde yansıtılıyor. Örneğin oyunun başladığı 1945 yılında radyolardan savaş propagandaları dinlerken, 1951 yılına geldiğinizde sigaranın sağlığa zararları üzerinde yapılan son araştırmalarla ilgili gelişmeleri dinliyorsunuz. Hatta radyonuzda çalan müzikler bile değişiklik gösteriyor. Bu arada yapımcılar ilk oyunun kulaklarda yer edinmiş birkaç müziğini Mafia II’ye aktarmayı da ihmal etmemişler. Oyunun grafikler ve sesler konusunda oldukça başarılı olduğunu söyleyebiliriz.
Mafia II’yi senaryo açısından ilk oyun kadar başarılı bulduğumu söyleyemeyeceğim, ancak yine de iyi bir senaryo kurgusu oyunda sizi bekliyor. Vito Godfather oyunlarındaki karakterlerin aksine zirveyi hedefleyen biri değil. O yalnızca rahat ve zevkli bir hayat sürmek istiyor. Gözünü kırpmadan adam öldürüyor olsa da, iç dünyasında yaşadığı çekişmeyi anlayabiliyorsunuz. Örneğin Vito beraber iş yaptığı adamlardan biri olan Henry’e hiç bu tür işleri bırakmayı düşünüp düşünmediğini soruyor, Henry ise bu yaşamın kendisinin bir parçası olduğunu söylüyor. Oyunda bu tür sayısız gerçekçi diyalogla karşılaşıyorsunuz ve oyunun iyi işleyen hikayesini bu diyaloglar, kaliteli seslendirmeler eşliğinde daha da sağlam bir hale getiriyor. Ayrıca Vito’nun can dostu Joe’yu da unutmamak gerek. O da oyun boyunca önemli bir yer işgal ediyor ve daha çok oyundaki mizah boşluğunu doldurma görevini üstleniyor.
Mafia II oynanış konusunda aksiyon oyunlarının üç farklı türünü bir arada barındırıyor; sürüş, silahlı çatışma ve dövüş. Yapımcılar bu üç türünde oyunda dengeli bir şekilde dağıtımını sağlamışlar. Elbette ki oynanıştaki dövüş kısmı pek fazla ağır basmıyor, ancak yine de Vito’nun gelişen bir yapıya sahip olması ve her ne kadar pek fazla hareket yapamasa da, oyunda ilerledikçe güzel birkaç numara öğrenmesi iyi düşünülmüş. Normalde yanınızda silah taşırken pek dövüşmeye ihtiyaç duymuyorsunuz. Adam gardını almış size yaklaşırken, silahınızı çıkarıp kafasına sıkmanız işinizi kolaylaştırıyor, ancak oyunda mutlaka dövüşmeniz gereken bölümler de mevcut. Bu yüzden size gösterilen komboları yapabilmek için belirtilen tuş kombinasyonlarını aklınızın bir köşesine yazmanız iyi olacaktır. Bunun dışında rakibinize karşı bitirici hareketler yapabiliyor olmanız ve ağır çekim darbeler ile ortaya çıkan şık animasyonlar oldukça göze hoş geliyor.
Empire City’nin fazla kalabalık olmayan sokaklarında araba sürmek zevkli demek isterdim, ancak bunu söyleyemeyeceğim. Oyun araba kontrolleri konusunda size biraz sıkıntı yaşatabilir. Öncelikle virajları alırken arabanın bir hayli dışta kaldığını görüyoruz, yani direksiyonun dönüş sayısı pek fazla değil diyebiliriz. İkinci bir husus ise arabanın sağ sol hassasiyetinin çok fazla olması. Zaman zaman arabanızı düz bir şekilde yolda tutmakta sıkıntı yaşayabiliyorsunuz. Özellikle de saatte 70-80 km bastığınız yüksek hızlarda. Bu arada küçük bir de uyarı yapayım. Bu şekilde hızlı giderken kaza yapmamaya çalışın, çünkü karakteriniz ölebiliyor, ama bu o kadar sık yaşanan bir olay değil. Canınız aşırı azalmadıkça herhangi bir araba kazasında öleceğinizi zannetmiyorum. Şahsen araba ters dönmüş bir şekilde köprüden aşağı düştüm ve ne bana ne de arabaya bir şey oldu. Oyunda arabalar kaza yaptığınızda GTA’nın aksine alev alıp patlamıyor, bunun yerine bozuluyor. Neyse ki Vito arabadan anlıyor da araba bozulduğunda pek bir sıkıntı yaşamıyorsunuz. Vito arabadan inip arabayı onarıyor, elbette ki yalnızca motorunu. Arabayı sıfır haline geri kavuşturmak içinse ya oto tamircisini ya da garajınızdaki arabayı onar seçeneğini kullanmanız gerekiyor.
Oyunda ilerledikçe yeni arabalar açılıyor. Oyundaki araba model sayısı Mafia II gibi bir oyun için yeterli, ayrıca modellemeler oldukça göze hoş geliyor ve oyunun sağlam grafikleri arasında sırıtmıyor. Sorun ise arabalardaki hasar modellemelerinin benzer şekilde olması. GTA IV’teki hasar modellemeleri inanılmazdı. Arabanın neresini çarparsanız orası hasar görüyordu, Mafia II’de ise daha ziyade her araba için önceden çizilmiş birkaç hasar süsü var ve çarpış şeklinize pek bağlı olmadan bu çizimlerin işlediğini görüyorsunuz. Pardon, oyunun GTA IV ile kıyaslanamayacağını baştan söylemiştim, bu yüzden kıyaslama yapmaksızın araç hasar modellemelerinin idare eder olduğunu söyleyebiliriz.
Yeri gelmişken oyunda araba ticaretine de girebildiğinizi söyleyeyim. Yani çaldığınız arabaları satabiliyorsunuz. Araba çalmak içinse önünüzde üç seçenek bulunuyor. Ya içinde sürücüsü olan bir arabayı durdurup, içindeki sürücüsünü dışarı atıp, arabayı çalacaksınız ya da park halindeki arabalara dadanacaksınız. Park halindeki arabaları çalmak içinse maymuncuk benzeri bir aletle arabanın kilidini açabilir ya da direk kolunuzu cama vurup, camı indirerek arabanın kilidini içeriden açabilirsiniz. İlk seçenekte bir mini oyun oynuyorsunuz. Önünüze birkaç tane mandal geliyor ve siz S tuşunu kullanarak o mandalları sırasıyla yukarı aşağı doğru oynatıyorsunuz. Oynattığınız mandalın rengi yeşil olduğunda ise E’ye basarak diğer mandala geçiyorsunuz. Bu mandalların sayısı bir de oluyor üçte. Yani sanırım bazı arabaların kilitleri daha kolay açılıyor bazılarınki daha zor. Araba çalarken çevrenizde polis olmamasına dikkat edin, yayalara ise pek aldırmayın, çünkü onlar siz arabanın kilitleriyle uğraşırken size pek aldırış etmiyorlar.
Doğrusunu söylemem gerekirse oyundaki ilk görevler biraz sıkıcı, ancak birkaç bölümden sonra gerçek görevleriniz başlıyor. Vito bu işlere sıfırdan girdiği için doğrudan en kral görevleri almasını beklemek sanırım biraz oyuna haksızlık olur, bu yüzden oyunu oynarken bir iki saat oyuna karşı sabır göstermeniz gerekiyor. Başlarda filler tarzında görevler yapıyorsunuz. Öyle ki bir bölümde Sam Fisherlığa soyunduğunuz bile oluyor. Mafia II gibi yüksek aksiyon beklediğimiz bir oyunda böyle bir görev görmek biraz şaşırtıcı olsa da senaryo gereği pek fazla göze battığını söyleyemem.
Yapımcılar oyundaki çatışma anlarında siper almanın önemini önceden vurgulayarak, şayet siper almazsak alandan sağ çıkmamızın imkansız olduğunu dile getirmişlerdi. Dedikleri doğru, Vito oldukça dayanıksız bir karakter. Birkaç saniye içinde kendinizi, ne olduğunu anlamadan yerde bulabilirsiniz. Bunun yanında henüz canınızın yarısı dolu olmasına karşın Vito’nun kalp atışlarını duymaya başladığınızı ve ekranın bulanıklaştığını fark ediyorsunuz. Bu iki tepkimenin biraz daha geç aşamalarda gerçekleştirilmesi aha iyi olurdu, örneğin canınızın yalnızca beşte biri dolu olduğunda.
Vito hemen her yere siper alabiliyor. Pencere altları, kutu ve duvar arkaları, araba yanları… Siperler arasında geçiş olmasa da siper ardından çıkıp siper alma tuşuna bastığınızda, şayet yakınınızda başka bir siper alınacak yer varsa Vito oraya koşturuyor ve kayarak siper alıyor. Ayrıca örneğin bir kolonun ardında siper aldıysanız onun etrafında konumunuzu bozmadan dolaşabiliyorsunuz da. Oyunda kolon gibi yerler düşman mermilerine karşı belli bir tepkime verip yıkılabiliyor, ama bu sizin siper ardındaki güvenliğinizi pek fazla etkilemiyor. Arabalar kaza yaptığınızda havaya uçmasa da, benzin deposuna doğru ateş ettiğinizde, göz alıcı bir patlama efekti eşliğinde havaya uçuyorlar. Bu yüzden çatışma anlarında arabaların ardına pek fazla sığınmamanızı öneririm.
Düşmanlarınız yapay zeka konusunda oldukça başarılı. Asla “Beni vur.” şeklinde bir hareketle ortaya atılmıyorlar. Her zaman siper ardındalar ve kendilerini korumayı biliyorlar. Ancak biraz dikkat ederseniz düşmanlarınızın gereğinden fazla stabil olduklarını görebiliyorsunuz. Fazla siper değiştirmiyorlar ya da sizi zorlayacak şekilde hamlelerde bulunmuyorlar. Sağ alttaki mini haritada düşmanlarınızın konumlarının gösterilmesi de işinizi kolaylaştırıyor, tabi görevler anında size eşlik eden dostlarınızı da unutmamak gerek. Düşmanlarınızın aksine dostlarınız çatışma anlarında çok daha hareketli, hatta ağır oynamayı seven bir yapınız varsa dostlarınızın sizden bile daha mücadeleci olduğunu göreceksinizdir.
SON SÖZLER
Düz bir senaryo işleyişine sahip oyunlar hoşunuza gidiyorsa Mafia II’de hoşunuza gidecektir. Aslında oyun için, her ne kadar yazının büyük bir bölümünde eleştiri alsa da, başarılı denilebilir. Senaryosu iyi, grafikleri, müzikleri, seslendirmeler ile silah ve araba gibi çevresel sesler oldukça başarılı, oynanış ise çok fazla kötü değil, ama pek iyi de sayılmaz. Ayrıca oyunda bir takım Türk dizilerinde gördüğümüz sahnelere benzer sahneler görmem yüzümde bir tebessüm yarattı. Bu sahneleri gördüğünüzde siz de hatırlayacaksınızdır. Mafia II’ye sıradan bir shooter oyunu muamelesi yaparak oynamanızı öneririm, o zaman oyundan zevk alma ihtimaliniz daha da yükselecektir. Güzel oyunlu günler.
İlk bakışta Mafia II açık dünyalı, sandbox türünde bir oyun gibi görünebilir, fakat oyunu oynamaya başladığınızda görünen bu yapıdan uzak bir formatla karşılaşıyorsunuz. Oyunda araba sürebiliyor ya da bir şehirden ziyade küçük bir kasabayı andıran Empire City’de özgürce dolaşabiliyorsunuz, ama 2K’nın bizlere sunduğu şehir atmosferi, bizi şehrin altını üstüne getirmeye teşvik edecek türden değil.
Oyun düz bir hikaye üzerinde işliyor ve on beş bölümden oluşuyor. Hikaye Amerikan rüyasının peşinden koşarak küçükken ailesiyle birlikte İtalya’dan Amerika’ya göç eden Vito Scaletta’nın çevresinde dönüyor. Oyunun bölümlere ayrılması, oyuncuya geniş zamanlı iyi bir hikaye sunsa da, oyunun sandbox türünden uzaklaşmasını sağlıyor, ancak Mafia II’nin bizlere mafya temalı iyi bir drama sunduğunu söyleyebiliriz. Oyunu anlatmaya ilk olarak şehirden başlasak sanırım iyi olur.
İlk Mafia oyunundaki Lost Heaven şehri bu kadar küçük müydü hatırlayamıyorum, ancak Mafia II’de bizleri oldukça küçük bir harita bekliyor. Oyunu normalde GTA IV ile kıyaslayabilir olmamız gerekirdi, ancak çoğu açıdan Mafia II türün fenomeninin gerisinde kalıyor. Harita genişlikleri bakımından iki oyunu birbiriyle kıyaslamak bile büyük bir hata olur. Empire City küçük çapının yanında boş da bir şehir. Sanırım 2K şehri tasarladıktan sonra içini doldurmayı unutmuş. Gerek araba, gerekse de yayalar hususunda oyun tam bir doygunluk hissi yaşattıramıyor. Nerede Liberty City’deki günlük yaşam ve aktiviteler, nerede Empire City. 2K oyunda ana hikaye dışında bizlere yapabilecek pek fazla bir şey de sunmamış. Şehirde gidilecek yer olarak restoran, silah ve elbise mağazası, ha bir de telefon kulübeleri bulunuyor. Sonuncusu ne alaka onu ben de pek anlamadım ama sanırım bir takım görevler için oyuna dahil edilmişler. Doğrusu diğer mağazaların da pek etkin bir rol oynadığını söyleyemeyeceğim. Restoranları canınızı fullemek için kullanıyorsunuz. Normalde çatışma anında canınız kendi kendine doluyor ama bu belli bir limite sahip yani asla canınız tam dolmuyor. Elbise mağazaları üç beş parça üründen ibaret ve çeşitlilikten bir hayli yoksun, ayrıca öldürdüğünüz düşmanların silah ve mermilerini alabiliyor olmanız da, oyundaki silah mağazalarını “sinek avlar” hale getiriyor. Oyunda bir tane bile yan görevin bulunmadığını düşünürsek, aslında sizleri özgür dünyada geçen düz yapılı bir oyun bekliyor.
Oyun yapay zeka konusunda da ciddi sorunlar gösteriyor. Bir yayanın ne tepki vereceğini merak edip silahımı ona doğrulttum, tek yaptığı bana bakarak yanımdan geçmek oldu. Aynı testi Read Dead Redemption’da da gerçekleştirmiştim ve neredeyse ölüyordum. Tabi Empire City Vahşi Batı değil. Sıradan insanlarda silah olmasını beklemiyorum ancak, en azıyla çığlık atarak koşuşturabilirler. Bir başka denememde bu sefer silah doğrulttuğum kişiyi vurdum ve neyse ki çevresindeki diğer yayalar kaçtılar. Yalnız şahsın hemen arkasında sivil polis ya da FBI’dan da olabilir, birisi varmış ve hemen silahını bana doğrulttu. Bu hoşuma gitti, ama ben silahımı indirdiğimde onunda silahını cebine sokması ve bir hayli geç tepkimede bulunması şehirde ters giden bir şeylerin olduğunu gösteriyor.
İlk Mafia oyunu bir hayli gerçekçiydi, ikinci oyunda bu gerçekçilikten oldukça yararlanmış. Örneğin şehirde aşırı hızlı giderken bir polis sizi görürse anında peşinize düşüyor. Hatta diğer birimlerle yaptığı kısa süreli telsiz konuşmasını bile duyuyorsunuz. Aynı durum bir arabaya çarptığınızda da geçerli oluyor. Şayet bu şiddetli bir çarpmaysa polisler hemen peşinize düşüyor.
Polislere izinizi kaybettirmek oldukça kolay ya da ben bu işte aşırı ustayım bilemeyeceğim. Aranma mekanizması iki tür işleyişe sahip. Polisler bazen yalnızca sizin peşinizdeyken, bazen hem sizin hem de bindiğiniz arabanın peşinde oluyorlar. Şayet arabanız da aranıyorsa, polisler tarafından fark edilmeniz daha kolay oluyor. Bunu atlatmak için arabanızın plakasını değiştirebilirsiniz. Ayrıca aracın rengini, cantlarını değiştirme gibi bir takım modifiye seçenekleri de oyunda yer alıyor. Şayet yalnızca karakteriniz aranıyorsa bu sefer de yapmanız gereken en yakın kıyafet dükkanına uğrayıp üstünüze yeni bir şeyler giyinmek.
Polislerden kaçmakta pek usta değilseniz ve işlediğiniz suç da hafif bir suçsa onlardan özgürlüğünüzü satın almanız kolay oluyor. Örneğin aşırı hızdan dolayı polisler peşinizdeyse sizi yakaladıklarında tek yaptıkları size ceza kesmek. Cezayı ödeyip kendinizi kurtarabilirsiniz. Şayet buna yanaşmazsanız tekrardan kaçmanız gerekiyor ve bu sefer de tutuklanmak üzereyken son kozunuz olan “rüşvet verme” seçeneğini ön plana çıkararak, polise biraz para yedirip kendinizi kurtarabilirsiniz.
Yapay zeka dengesizliklerini polis tepkimelerinde de görebiliyorsunuz. Örneğin bir görevde peşimdeki polisleri atlatmak için elbise dükkanına daldım, ama polisin biri anında karakterimi gördü ve kısa bir süre içerisinde dükkanının önü gayet iyi organize olmuş polisler tarafından çevrildi. Bir diğer anımda ise peşimdeki polislere yakalanmak için arabamı durdurdum, ama ne hikmetse polisler durmadı ve arabama sert bir şekilde dokundurdular. Üstelik ortada böylesi bir kazaya yol açacak hiçbir etken olmadığı halde. Kim bilir belki de 2K bu tür anlamsız kazaları oyuna kasten eklemiştir(!).
Şehirde pek fazla araba yok, ama olanlar bile ayrı bir problem. İlk başladığınızda her şey güzel gözüküyor. Örneğin karşıdan gelen araba size selektör yapıyor. Diyorsunuz ‘Tepkimeler güzelmiş.’ Ama oyuna devam ettikçe Empire City trafiğinin pek de normal bir şehir görünümünde olmadığını görüyorsunuz. Diğer sürücüler bazen yolun ortasına çektiğiniz arabanızı sollayıp geçiyorlar, bazense anlamsız bir şekilde durup trafikte uzun bir kuyruk oluşmasına neden oluyorlar. Ayrıca şehirde sizin ve elbette ki size çarpan polislerin dışında bir kazaya şahit olmuyorsunuz. Oyundaki bütün arabalar ağır ağır trafikte süzülüyorlar. Bu arada 2K’nın ilk oyunda yer alan hız sabitleme sistemini Mafia II’de de kullandığını belirtelim. Yani trafik kurallarına uygun şekilde hareket etmek ve trafikte diğer ağır vasıtalara ayak uydurmak istiyorsanız yapmanız gereken tek şey size belirtilen tuşa basmanız. Böylece asla konulmuş hız sınırını aşmamış oluyorsunuz.
Empire City tüm eksikliğine rağmen görüntü olarak hayli etkileyici gözüküyor. Oyunun başlarında karşımızda kış mevsimini yaşayan bir şehir buluyoruz. Karla kaplanmış araba üstleri, buzlanmış yollar, kalın ve uzun elbiseler giymiş yayalar… Doğrusu elbiselerin kalın olduğunu bilmiyorum ama en azıyla kışlık elbise giyinmiş gibi duruyorlar. Ayrıca arka fondaki müzikler ve radyo konuşmaları da bu kış ortamını ait olduğu dönemdeymiş gibi hissetmemize neden oluyor. Ardından birkaç bölüm sonra Empire City’nin soğuk kış günlerini geride bıraktığını görüyorsunuz, ancak bu şehrin etkileyici görünümünü değiştirmiyor. Az önce oyunun geniş bir zaman diliminde geçtiğini söylemiştik. Bu zaman dilimlerindeki değişim oyuncuya da başarılı bir şekilde yansıtılıyor. Örneğin oyunun başladığı 1945 yılında radyolardan savaş propagandaları dinlerken, 1951 yılına geldiğinizde sigaranın sağlığa zararları üzerinde yapılan son araştırmalarla ilgili gelişmeleri dinliyorsunuz. Hatta radyonuzda çalan müzikler bile değişiklik gösteriyor. Bu arada yapımcılar ilk oyunun kulaklarda yer edinmiş birkaç müziğini Mafia II’ye aktarmayı da ihmal etmemişler. Oyunun grafikler ve sesler konusunda oldukça başarılı olduğunu söyleyebiliriz.
Mafia II’yi senaryo açısından ilk oyun kadar başarılı bulduğumu söyleyemeyeceğim, ancak yine de iyi bir senaryo kurgusu oyunda sizi bekliyor. Vito Godfather oyunlarındaki karakterlerin aksine zirveyi hedefleyen biri değil. O yalnızca rahat ve zevkli bir hayat sürmek istiyor. Gözünü kırpmadan adam öldürüyor olsa da, iç dünyasında yaşadığı çekişmeyi anlayabiliyorsunuz. Örneğin Vito beraber iş yaptığı adamlardan biri olan Henry’e hiç bu tür işleri bırakmayı düşünüp düşünmediğini soruyor, Henry ise bu yaşamın kendisinin bir parçası olduğunu söylüyor. Oyunda bu tür sayısız gerçekçi diyalogla karşılaşıyorsunuz ve oyunun iyi işleyen hikayesini bu diyaloglar, kaliteli seslendirmeler eşliğinde daha da sağlam bir hale getiriyor. Ayrıca Vito’nun can dostu Joe’yu da unutmamak gerek. O da oyun boyunca önemli bir yer işgal ediyor ve daha çok oyundaki mizah boşluğunu doldurma görevini üstleniyor.
Mafia II oynanış konusunda aksiyon oyunlarının üç farklı türünü bir arada barındırıyor; sürüş, silahlı çatışma ve dövüş. Yapımcılar bu üç türünde oyunda dengeli bir şekilde dağıtımını sağlamışlar. Elbette ki oynanıştaki dövüş kısmı pek fazla ağır basmıyor, ancak yine de Vito’nun gelişen bir yapıya sahip olması ve her ne kadar pek fazla hareket yapamasa da, oyunda ilerledikçe güzel birkaç numara öğrenmesi iyi düşünülmüş. Normalde yanınızda silah taşırken pek dövüşmeye ihtiyaç duymuyorsunuz. Adam gardını almış size yaklaşırken, silahınızı çıkarıp kafasına sıkmanız işinizi kolaylaştırıyor, ancak oyunda mutlaka dövüşmeniz gereken bölümler de mevcut. Bu yüzden size gösterilen komboları yapabilmek için belirtilen tuş kombinasyonlarını aklınızın bir köşesine yazmanız iyi olacaktır. Bunun dışında rakibinize karşı bitirici hareketler yapabiliyor olmanız ve ağır çekim darbeler ile ortaya çıkan şık animasyonlar oldukça göze hoş geliyor.
Empire City’nin fazla kalabalık olmayan sokaklarında araba sürmek zevkli demek isterdim, ancak bunu söyleyemeyeceğim. Oyun araba kontrolleri konusunda size biraz sıkıntı yaşatabilir. Öncelikle virajları alırken arabanın bir hayli dışta kaldığını görüyoruz, yani direksiyonun dönüş sayısı pek fazla değil diyebiliriz. İkinci bir husus ise arabanın sağ sol hassasiyetinin çok fazla olması. Zaman zaman arabanızı düz bir şekilde yolda tutmakta sıkıntı yaşayabiliyorsunuz. Özellikle de saatte 70-80 km bastığınız yüksek hızlarda. Bu arada küçük bir de uyarı yapayım. Bu şekilde hızlı giderken kaza yapmamaya çalışın, çünkü karakteriniz ölebiliyor, ama bu o kadar sık yaşanan bir olay değil. Canınız aşırı azalmadıkça herhangi bir araba kazasında öleceğinizi zannetmiyorum. Şahsen araba ters dönmüş bir şekilde köprüden aşağı düştüm ve ne bana ne de arabaya bir şey oldu. Oyunda arabalar kaza yaptığınızda GTA’nın aksine alev alıp patlamıyor, bunun yerine bozuluyor. Neyse ki Vito arabadan anlıyor da araba bozulduğunda pek bir sıkıntı yaşamıyorsunuz. Vito arabadan inip arabayı onarıyor, elbette ki yalnızca motorunu. Arabayı sıfır haline geri kavuşturmak içinse ya oto tamircisini ya da garajınızdaki arabayı onar seçeneğini kullanmanız gerekiyor.
Oyunda ilerledikçe yeni arabalar açılıyor. Oyundaki araba model sayısı Mafia II gibi bir oyun için yeterli, ayrıca modellemeler oldukça göze hoş geliyor ve oyunun sağlam grafikleri arasında sırıtmıyor. Sorun ise arabalardaki hasar modellemelerinin benzer şekilde olması. GTA IV’teki hasar modellemeleri inanılmazdı. Arabanın neresini çarparsanız orası hasar görüyordu, Mafia II’de ise daha ziyade her araba için önceden çizilmiş birkaç hasar süsü var ve çarpış şeklinize pek bağlı olmadan bu çizimlerin işlediğini görüyorsunuz. Pardon, oyunun GTA IV ile kıyaslanamayacağını baştan söylemiştim, bu yüzden kıyaslama yapmaksızın araç hasar modellemelerinin idare eder olduğunu söyleyebiliriz.
Yeri gelmişken oyunda araba ticaretine de girebildiğinizi söyleyeyim. Yani çaldığınız arabaları satabiliyorsunuz. Araba çalmak içinse önünüzde üç seçenek bulunuyor. Ya içinde sürücüsü olan bir arabayı durdurup, içindeki sürücüsünü dışarı atıp, arabayı çalacaksınız ya da park halindeki arabalara dadanacaksınız. Park halindeki arabaları çalmak içinse maymuncuk benzeri bir aletle arabanın kilidini açabilir ya da direk kolunuzu cama vurup, camı indirerek arabanın kilidini içeriden açabilirsiniz. İlk seçenekte bir mini oyun oynuyorsunuz. Önünüze birkaç tane mandal geliyor ve siz S tuşunu kullanarak o mandalları sırasıyla yukarı aşağı doğru oynatıyorsunuz. Oynattığınız mandalın rengi yeşil olduğunda ise E’ye basarak diğer mandala geçiyorsunuz. Bu mandalların sayısı bir de oluyor üçte. Yani sanırım bazı arabaların kilitleri daha kolay açılıyor bazılarınki daha zor. Araba çalarken çevrenizde polis olmamasına dikkat edin, yayalara ise pek aldırmayın, çünkü onlar siz arabanın kilitleriyle uğraşırken size pek aldırış etmiyorlar.
Doğrusunu söylemem gerekirse oyundaki ilk görevler biraz sıkıcı, ancak birkaç bölümden sonra gerçek görevleriniz başlıyor. Vito bu işlere sıfırdan girdiği için doğrudan en kral görevleri almasını beklemek sanırım biraz oyuna haksızlık olur, bu yüzden oyunu oynarken bir iki saat oyuna karşı sabır göstermeniz gerekiyor. Başlarda filler tarzında görevler yapıyorsunuz. Öyle ki bir bölümde Sam Fisherlığa soyunduğunuz bile oluyor. Mafia II gibi yüksek aksiyon beklediğimiz bir oyunda böyle bir görev görmek biraz şaşırtıcı olsa da senaryo gereği pek fazla göze battığını söyleyemem.
Yapımcılar oyundaki çatışma anlarında siper almanın önemini önceden vurgulayarak, şayet siper almazsak alandan sağ çıkmamızın imkansız olduğunu dile getirmişlerdi. Dedikleri doğru, Vito oldukça dayanıksız bir karakter. Birkaç saniye içinde kendinizi, ne olduğunu anlamadan yerde bulabilirsiniz. Bunun yanında henüz canınızın yarısı dolu olmasına karşın Vito’nun kalp atışlarını duymaya başladığınızı ve ekranın bulanıklaştığını fark ediyorsunuz. Bu iki tepkimenin biraz daha geç aşamalarda gerçekleştirilmesi aha iyi olurdu, örneğin canınızın yalnızca beşte biri dolu olduğunda.
Vito hemen her yere siper alabiliyor. Pencere altları, kutu ve duvar arkaları, araba yanları… Siperler arasında geçiş olmasa da siper ardından çıkıp siper alma tuşuna bastığınızda, şayet yakınınızda başka bir siper alınacak yer varsa Vito oraya koşturuyor ve kayarak siper alıyor. Ayrıca örneğin bir kolonun ardında siper aldıysanız onun etrafında konumunuzu bozmadan dolaşabiliyorsunuz da. Oyunda kolon gibi yerler düşman mermilerine karşı belli bir tepkime verip yıkılabiliyor, ama bu sizin siper ardındaki güvenliğinizi pek fazla etkilemiyor. Arabalar kaza yaptığınızda havaya uçmasa da, benzin deposuna doğru ateş ettiğinizde, göz alıcı bir patlama efekti eşliğinde havaya uçuyorlar. Bu yüzden çatışma anlarında arabaların ardına pek fazla sığınmamanızı öneririm.
Düşmanlarınız yapay zeka konusunda oldukça başarılı. Asla “Beni vur.” şeklinde bir hareketle ortaya atılmıyorlar. Her zaman siper ardındalar ve kendilerini korumayı biliyorlar. Ancak biraz dikkat ederseniz düşmanlarınızın gereğinden fazla stabil olduklarını görebiliyorsunuz. Fazla siper değiştirmiyorlar ya da sizi zorlayacak şekilde hamlelerde bulunmuyorlar. Sağ alttaki mini haritada düşmanlarınızın konumlarının gösterilmesi de işinizi kolaylaştırıyor, tabi görevler anında size eşlik eden dostlarınızı da unutmamak gerek. Düşmanlarınızın aksine dostlarınız çatışma anlarında çok daha hareketli, hatta ağır oynamayı seven bir yapınız varsa dostlarınızın sizden bile daha mücadeleci olduğunu göreceksinizdir.
SON SÖZLER
Düz bir senaryo işleyişine sahip oyunlar hoşunuza gidiyorsa Mafia II’de hoşunuza gidecektir. Aslında oyun için, her ne kadar yazının büyük bir bölümünde eleştiri alsa da, başarılı denilebilir. Senaryosu iyi, grafikleri, müzikleri, seslendirmeler ile silah ve araba gibi çevresel sesler oldukça başarılı, oynanış ise çok fazla kötü değil, ama pek iyi de sayılmaz. Ayrıca oyunda bir takım Türk dizilerinde gördüğümüz sahnelere benzer sahneler görmem yüzümde bir tebessüm yarattı. Bu sahneleri gördüğünüzde siz de hatırlayacaksınızdır. Mafia II’ye sıradan bir shooter oyunu muamelesi yaparak oynamanızı öneririm, o zaman oyundan zevk alma ihtimaliniz daha da yükselecektir. Güzel oyunlu günler.