Kuzey Anadolu'nun İlk Çivi Yazılı Tabletleri

nones

Bayan Üye
Samsun'un Vezirköprü ilçesindeki Oymaağaç köyünde Hititlerin dini merkezi Nerik'in izlerini bulabilmek için başlatılan Oymaağaç kazılarının Başkanı Doç. Dr. Rainer Czichon, 3 yıldır sürdürülen kazılarda ilk kez çivi yazılı tabletler bulduklarını bildirdi. Doç. Dr. Czichon, 486 metrekarelik bir alanda gerçekleştirilen ve Almanya ile Türkiye'den çeşitli bilim dallarından oluşan ekiple sürdürülen kazıda bu yıl elde edilen en önemli buluntular arasında çivi yazılı tabletler geldiğini söyledi. Bugüne kadar Kuzey Anadolu'da Hititlerle ilgili olarak çivi yazılı tabletlerin bulunamadığını söyleyen Doç. Dr. Czichon;

“Kuzey Anadolu'da ilk kez çivi yazılı tabletler bulduk. Tabletler bize çok şey anlatacak. Oymaağaç'ın gerçekten Hititlerin kutsal kenti Nerik olabileceğinin de bir kanıtı olabilir. Bu tabletlerle bunu öğrenme şansımız çok fazla.”

diye konuştu.[1]

Nerik'in Hititlerin en önemli dini merkezi olduğuna inanıldığını ve bu merkezi bulmaya çalıştıklarını belirten Czichon , şunları kaydetti:

«Mabedi ortaya çıkarmayı düşünüyoruz. Mabette çivi yazılı arşivlere ve seramik mühürleri bulacağımızı düşünüyoruz. Geçen yıl Hititologumuz Prof. Dr. Jörg Klinger bir hafta için Oymaağaç'a geldi ve Samsun Arkeoloji Müzesinde olan 2006 yılında yüzey araştırması yaparken bulunan çivi yazılı tablet parçaları okudu. Bir parça çok kötü durumda olduğu için çok fazla bilgi elde edilemedi. Ama yüzey araştırmanın son gününde bulunan tablet üzerinde "Nerik'in hava tanrısı için bir fedakarlık" kısmını okuyabildi. Bu tablet bizim için çok önemli, çünkü ilk defa "Nerik", yani Oymaağaç Höyüğün tahmin edildiği Hitit ismi, geçiyor.»

Nerik'in Hititler'in kutsal şehri olarak bilindiğini hatırlatan Czichon, daha sonra şu bilgileri verdi:

"Hitit İmparatorluğu'nda krallar tahta çıkmadan önce Nerik'e gelir ve Hititler için Gök Tanrıya ibadet ederlerdi. Oymaağaç Höyük, Zalpa ülkesi içindedir. Eğer Oymaağaç Höyük'te Asur ticaret kolonileri ya da eski Hitit tabakaları içinde çivi yazılı tabletler bulursak belki Hitit İmparatorluğu'nun kuruluş dönemini tarihsel kanıtlar ile aydınlatabiliriz. Zalpa'nın nerede olduğu belli değil. Bazı Hititologlar Zalpa'yı İkiztepe'de görmek istiyorlar ama İkiztepe'nin Kazı Başkanı Prof. Dr. Önder Bilgi, Zalpa'nın daha güney tarafta belki Oymaağaç Höyük'te olabileceğini söylüyor. Şu anda emin olmamakla birlikte 4 maddelik kanıt doğrultusunda Oymaağaç Höyük'ün Hititlerin kült şehri Nerik olduğunu düşünüyoruz."

Kazıda ayrıca dini törenlerde kullanılan küçük kaplar ve höyüğün üstünde Roma dönemine ait olduğu düşünülen mezarlar bulduklarını kaydeden Czichon, mezarlardan çıkarılan 63 insan iskeletinin Hacettepe Üniversitesi antropologları tarafından incelenmeye alındığını bildirdi.[2]

Hititlerin dini merkezi Nerik'in izlerini bulabilmek için Samsun'un Oymaağaç köyünde yapılan kazılarda çıkarılan çivi yazılı tabletler, Alman uzmanlarca incelenecek.[1]
Kazılar Sürecek

Oymaağaç kazıları, Kültür ve Turizm Bakanlığının izniyle Gerda Henkel Vakfı, Freie Üniversitesi, Deutsche Orient-Gesellschaft, Bilkent Üniversitesi, Knödler Decker Vakfı, Dresden Teknik Üniversitesi, Tepe Knauf ve özel sponsorların desteğiyle sürdürülüyor. Bugüne kadar dini törenlerde kullanılan küçük kaplar, çivi yazılı tabletler ve Roma dönemine ait olduğu düşünülen toplu mezarların bulunduğu Oymağaç kazılarının 10 yıldan fazla sürmesi bekleniyor.[3]

Buluntu tabletlerin Almanya'dan gelecek uzman bir ekip tarafından incelenerek çözülmesinden sonra önemli bilgiler elde edeceklerine inandıklarını da belirten Czichon, kazılarda başka tabletlere daha rastlanmasını beklediklerini de söyledi. Bugüne kadar dini törenlerde kullanılan küçük kaplar, çivi yazılı tabletler ve Roma dönemine ait olduğu düşünülen toplu mezarların bulunduğu Oymaağaç kazılarının 10 yıldan fazla sürmesi bekleniyor.[1]
Çalışma Raporu 2006 (Rainer M. Czichon)
Giriş

Gerda Henkel Vakfı, Dresden Teknik Üniversitesi, Knödler-Decker Vakfı ve Prof. V. Haas'ın destekleri ile Vezirköprü Oymaağaç Höyük Yüzey Araştırmasının ikinci kampanyası 2 Eylül ile 2 Ekim 2006 tarihleri arasında gerçekleştirildi.

2005'te hem Oymaağaç Höyük'te hem de yakın çevresinde yüzey araştırması yapmıştık. 2006'da ise sadece Oymaağaç Höyük ile yetindik. Neden? Çünkü Oymaağaç Höyükle ilgili daha fazla bilgi toplamak ve ilerideki çalışmalarımızı daha iyi planlamak istedik. Bunun için de zamanımızın büyük bölümünü buraya yoğunlaştırdık. Dolayısıyla topografi haritasını daha detaylı yapabildik. Bütün höyükte jeofizikli bir araştırma yaptık ve bu sayede arkeolojili yüzey araştırmasına ağırlık verdik. Ayrıca, Jeoloji araştırmalarına daha fazla zaman ayırmış olduk.
Topografi

2005'te başladığımız topografi haritasını 2006'da düzelttik ve daha geniş, daha detaylı bir harita çizdik. Sonuç olarak şimdi elimizde daha özenli bir haritamız var. Vezirköprü Kadastro Müdürlüğü'nün yardımıyla Oymaağaç Höyüğün topografi haritasını Türkiye koordinat sistemine yerleştirebildik. Yeni topografi haritasında şimdi daha fazla detaylar bulunuyor: duvar kalıntıları (“wall”, “mudbrick outcrop”), profiller (“west profile”, “east profile”), küçük buluntular, özellikle bullalar ve çivi yazılı tabletler (1:7, 1:31, 1:39), pınarlar, çeşmeler, havuzlar ve bataklıklar. Ayrıca Prof. Breuer tarafından Oymaağaç Höyüğün 3 boyutlu bir planı (“3D-visualization”) çizildi.
Arkeoloji (Harita 3)

Bütün Höyüğe ve onun yakın çevresinde doğal topografi ilgili kriterlere bağlı buluntu bölümleri (“sample area”) yaptık. Toplam 54 buluntu bölümü hazırladık. Her buluntu bölümün durumunu (otlu, taşlı, kerpiç veya tuğla dolgu, çukurlar etc.) niteledik ve değişik yönlerden fotoğraflar çektik. Sonra çok yavaş ve dikkatli bir şekilde çanak çömlek toplamaya başladık.

54 buluntu bölümünden yaklaşık 60.000 çanak çömlek parçaları topladık ve inceledik. Tipik olanları (kenarlar, dipler, kulplar, boyalı, çizgili, mühürlü ve cilalı parçalar) ayırdık, yıkadık, Vezirköprülü bir marangozun yaptığı özel tahta kutulara koyduk ve Vezirköprü'nün tarihi Taş Medresede bulunan depomuzda biriktirdik. Orada, seramik ustamız Rainer Czichon bütün bu çanak çömlekleri inceledi istatistiğini çıkardı. Bunların dikkate değer olanları çizildi ve fotoğrafları çekildi.

Oymaağaç Höyüğün çanak-çömlek kronolojisi şöyledir: Höyükte Eski Tunç–Asur Kolonileri Çağı / Erken Hitit–Eski Hitit –Hitit İmparatorluk– Karanlık Çağ–Erken ve Orta Demir Çağ bulunuyor. Höyüğün doğu tarafında Helenistik tuğlalar, Höyüğün kuzey tarafındaki tarlalarda Geç Antik çanak çömlekler bulunuyor. Hitit İmparatorluk Çağı, hem çivi yazılı tabletler hem de seramikler sayesinde ilk defa kesinleştirildi. Öbür periodlar daha önce B. Alkim, Ö. Bilgi ve S. Dönmez'in yaptığı yüzey araştırmalarından zaten biliniyordu. Ama Hitit İmparatorluk Çağı olup olmadığı belli değildi.

Buluntu bölümlerinden hangi seramik yüzeyin hangi tarafından geldiği ilk defa görünür. Demir Çağı çanak çömlekler höyüğün tepesinde ve yamaçların üst kısmında bol miktarda var. (No. 1, 8, 9, 18, 27-42, 44).

Bu bölümlerde Hitit Çağından ve daha eski çağlardan çok az çanak çömlek var. Hitit çanak çömlek höyüğün doğu, güney ve batı yamaçlarında daha fazla (No. 1, 9, 28-30, 40-42, 44). Değişik bir durum höyüğün aşağı yamaçlarda var. Orada Geç Tunç çanak çömlekler her taraf bulunuyor ama en çok höyüğün güney doğusunda. Aynı durum Orta Tunç Çağ için de geçerli. Höyüğün güneybatı ve güneydoğusunda çok sayıda çanak çömlek (No. 5, 25) bulunuyor. Eski Tunç çanak çömlek höyüğün batısında bulunan bir terasta (No.5, 25) elimize geçti. Demek ki, Eski, Orta ve Geç Tunç döneminde Höyük daha büyüktü (5-6ha). Demir Çağında ise küçüldü ve sadece tepede ve yamaçların üst kısımlarına sıkıştı.

Çok dikkatli toplama stratejimiz sayesinde 2006'da da, 2005'te olduğu gibi bir kaç tane ilginç küçük buluntular geçti elimize:

İki çivi yazılı tablet ve iki mühürlü bir bulla. Hesaplama tableti, boğa kafalı bir küp parçası, taş çekici Dokuma aletleri: ağırşaklar ve küçük bir makara İki çivi yazılı tablet, hiyeroglif yazılı bir bulla, dört tane ağırsak, hayvan şekilli bir küp parçası, bir hesaplama tableti, bir kemik alet parçası, bir taş çekiç, silex aletler ve bir kaç tane Demir Çağa ait damgalı çanak çömlek parçaları. Çivi yazılı tabletler filologumuz Vezirköprü'den ayrıldıktan sonra bulundu ve bu nedenle incelenmeleri ve çözümlenmeleri 2007'ye kaldı.

Bullamızın yüzeyi çok kireçli olduğu için temizlemedik ve seneye gelecek olan profesyonel bir restoratöre bırakmayı uygun bulduk. Ama stilden Eski Hitit olabileceğini düşünüyoruz. Yuvarlak şekilli bir saç örgünün içinde bir iki tane hiyeroglif yazılar gözüküyor. Bu haliyle biraz Kuşaklı'da bulunan Mazitima'nın mührüne benziyor, temizlendikten sonra belki daha net konuşabileceğiz..

Özellikle höyüğün tepesinde ve aşağıdaki yamaçlarda çok sayıda yanmış kerpiç tuğla parçaları bulduk. (buluntu bölümleri no. 7 ve 26). Ayrıca höyüğün tepesinde iki ayrı yerde yanmış kerpiç duvarlar bulduk. Herhalde onlar tepedeki büyük binaya ait olmalıdır.

Hafta sonunda yaptığımız bir gezide iki yerleşme ziyaret ettik. Ersandık köyünde bir Bizans kilisesi kalıntılarına baktık ve bir kaç tane fotoğraf çektik. Köprübaşı Köyü Kaplan mevkisinde tesadüfen bol miktarda Geç Antik tuğla parçaları elimize geçti. Belki de orada eski bir çiftlik vardı.
Jeomagnetik Ölçüleri ve Sonuçları

Stuttgart'tan gelen jeofozikçimiz Dr. Harald von der Osten (Hans Hennig von der Osten'in akrabası), 22 günlük süre içerisinde çok çalıştı ve Oymaağaç Höyüğünün jeofizik araştırmalarını bitirdi. Bu ölçümlerin sonuçları bizim beklentimizin üstündeydi.. Analizleri henüz bitmedi ama şu andaki sonuçlar şöyle:

Tepede, yani höyüğün en yüksek kısmında 50 x 50 metre (2500 qm) büyük bir bina gözüküyor. Jeofizik yöntemiyle yapılan ölçümler burada normal olmayan çok büyük kütleler olduğunu gösteriyor. Bu anormalliğin büyük bir yangına işaret ettiğini düşünüyoruz, yani tepedeki bina büyük bir yangın gördü. Bu bir tahmin olmaktan öte, yüzey araştırmamızda bulduğumuz yanmış kerpiç ve duvar parçaları ile kanıtlanmış durumda. Titizlikle hazırlanan yatay kesitte, biri büyük ve biri de küçük olmak üzere iki avlu gözüküyor. Avluların etrafında çeşitli büyüklüklerde odalar var. Binanın köşeleri yönlere doğru yerleştirilmiş.

Binanın kuzeybatı köşesinde belki üçüncü bir avlu daha vardı. Büyük avlunun güneybatısında bu düzeli yatay kesim birdenbire bozuluyor. Nedenini, kazı yapılmadan bilemiyoruz. Binanın son hali mutlaka Demir Çağa ait olması lazım. Çünkü o bölgede yüzde 80 Demir Çağa ait çanak -çömlekler bulduk. Orta ve Batı Anadolu'da bu yatay kesimi kıyaslayabileceğimiz bir örnek yok. Kıyaslama olarak aklıma, Anadolu dışında, Sendschirli'nin “Üst Sarayı”, Arslantaş'ın sarayı ve Dur Scharrukin/ Chorsabad'daki “Residences I ve L” geliyor. Onların hepsi Orta Demir Çağa ait (M.Ö. 8 ve 7nci yüzyıl).

Her ne kadar Büyük Binanın son hali Demir Çağa ait gibi görünse de, ilk defa mutlaka Hitit Çağında yapılmış olması gerekir. Çünkü genellikle Anadolu Demir Çağı mimarlığı Hitit kalıntıları üzerine kuruldu. Mesela Kuşaklı'da, Boğazköy'de ya da Maşat'ta. O yüzden Demir Çağa ait binanın altında, Geç Tunç Çağına ait bir bina olması lazım. Burada muhtemelen bir Hitit mabedi vardı. Boğazköy-Hattuscha'daki Mabet 5'e bakınca, onun da iki avlusu var ve onun köşeleri de yönlere doğru uzanıyor. Bu, zaten bütün mabetler için karakteristik bir motif, ms. Hattuscha'nın Mabet'1 ve Kusaklı-Sarissa'nın Mabet-C'de olduğu gibi.

Büyük avlunun ölçüleri de ilginç: Oymaağaç büyük avlunun ölçüleri 1714m, Kuşaklı Mabet -1 avlusunun ölçüleri 1716m ve Hattuscha Mabet - 5 avlusunun ölçüleri 1914 metredir, yani aralarında çok büyük bir fark yok. Ayrıca saydığımız mabetlerin giriş alanları da birbirlerine benziyor, yani özel hazırlanmış taşlardan yapmışlardır. Oymaağaç'ta, kuzeydoğu yamaçta duran kapı taşları “andesit”ten yapıldı. Bu taş Oymaağaç'ın yakın çevresinde yok. Onlar en az 10 kilometre uzaklıktan Oymaağaç'a getirildiler. Bu çabayı, herhangi bir bina için harcamış olamazlar. Burası mutlaka önemli bir bina idi. Eğer Hattuscha'daki Mabet-1 düşünürsek, orada tanrıların kutsal alanı kireç taşından değil, gabbro taşından yapıldı.

Ayrıca 1970 yıllarında B.Alkım'ın keşfettiği tünel (“potern”) Hitit konstrüksyonlarına benziyor. Gerçekten bir “potern” yani surların altında şehrin içine giden bir yol ya da toprağın altında kutsal bir çeşme olabilir. Hattuscha'daki Mabet-1'in batı kenarında böyle kutsal bir pınar bulunur. Maalesef Oymaağaç'taki tüneli köylüler toprak ile doldurdular ve o tünel şu anda gözükmüyor.

Demir Çağa ait binanın altında bir Hitit Mabedi olduğu kabul edilirse, binanın etrafında bulduğumuz çivi yazılı tabletler ve bullaların burada bulunuşu mantıklı görünüyor. Tarih anlatan ve ritüellerden bahseden beş çivi yazılı tablet parçası, iki bulla ve hesaplama tableti herhalde bu Hitit mabedinin arşivinden geliyor.

Bunun dışında jeofizik yöntemiyle çizilen haritada oval şekilli bir sur daha gözüküyor. Ancak çok net değil, sanki parçalanmış gibi, ama yine de gözüken kısımlardan hareketle bir sur olduğunu söyleyebiliriz. Bu surun genişliği aşağı-yukarı 15 m olabilir. Surun güneydoğu bölümünde Hattuscha'daki Kral Kapısı'na benzeyen bir şehir kapısı gözüküyor. Kuzeydoğu'dan bir yol yukarı gidiyor, sonra 45 derecede batıya dönüyor ve surdan geçiyor. Şehir kapısının güneybatısında, Hattuscha gibi, bir kule ulaşıyor.

Höyüğün kuzey yamacında bulunan surun durumu sağlam olabilir. Çünkü o bölgede (buluntu bölümler no. 18 ve 42) çok az çanak-çömlek bulduk. Herhalde yüksek olan bir sur duvarı burada erozyon oluşumunu önledi ve daha fazla çanak-çömleğin dışarı akmasını engelledi. Ayrıca tepedeki büyük binanın batı tarafında kalın duvarlar ve bir kule(?) gözüküyor. Ancak işlevini kazı yapılmadan öğrenemeyeceğiz. Kule'nin batısına ait magnetik veriler yok. Aynı zamanda o bölgede çok az çanak-çömlek bulduk. Neden acaba? Belki o alanda bir su deposu ya da kutsal bir göl vardı.
Hititoloji

2005'de bulunduğumuz ve Samsun Arkeoloji Müzesi'ne getirdiğimiz üç çivi yazılı tablet parçası Prof. Dr. Jörg Klinger tarafından temizlendi ve tercüme edildi. Prof. Klinger şöyle diyor: İki tablet parçası (OyT 05/1+2) aynı tabletten geliyor. Bu tablet tarihi bir olayı anlatıyor. Bir kral yukarı ülkelere gitti ve orada savaştı.

“Yukarı Ülkeler”, Oymaağaç'ın içinde bulunduğu bölge demektir. Onun dışında sadece “bir yerden geldi” ve “bir yere gitti” okunabiliyor. Nerelerden bahsettiğini bilmiyoruz, çünkü yerleşmelerin isimleri bozuk ve restore edemiyoruz. Sadece bir kez bir bölgenin ismini anlıyoruz: bu da “Hahharwa”dır. Hahharwa dağları ile ilgili bir şeyler anlatılıyor. Bu çok ilginç. Çünkü “Hahharwa” dağları Nerik'in etrafında bulunuyordu. Mesela KBo 16.81 tableti bir festivalden söz ediyor. Bu festivalde Nerik'in hava tanrısı Haharwa'ya götürüldü. Tabletimiz herhalde bir kralın annanelerinden (Annaneler = bir kralın bir yılda yaptığı savaşları veya inşaatları) geliyor.

Üçüncü tablet parçamız (Oy T 05/3) tipik bir Hitit ritüel metinidir. Hangi ritüel olduğu belli değil. Ama bir tanrı için dolu sepetler getiriyorlar. Tabletlerin yazısı çok ince ve küçüktür (yüksekliği sadece 3mm'dır). Böyle bir yazı sadece tecrübeli bir yazardan yapabildi. Paleografi yüzünden bu tabletlerin tarihi M.Ö.13. yüzyıl, yani Hattuschili III civarında olması lazım. Hattuscha'da bulunduğu Nerik ilgili olan ve herhalde Nerik'ten gelen tabletler aynı küçük yazı gösteriyorlar. Demek ki Oymaağaç Höyük gerçekten “Nerik” olabilir.

2006'de iki tablet parçaları ve bir bulla daha bulundu. Toplam Oymaağaç'tan 5 tablet parçaları ve iki bulla geliyor. E. Chantre'nın 1893-4 Boğazköy'de yüzeyde bulduğu 13 tabletler'den sonra şimdiye kadar Anadolu'da hiç bir yerde öyle çok fazla yazılı belgeler bulunamamıştı – Oymaağaç Höyüğün dışında. Bu olay Oymaağaç Höyüğün değeri gösteriyor. Tabletlerin kötü durumu yüzünden okuyamadık. 2007'de onları profesyonel bir restoratör bakıp temizleyecek. Ondan sonra Prof. Klinger onları okumaya çalışabilir. Genel görüntü'den Oy T06/1 yine ritüel bir metin olması lazım.

Sarini'nin mühür baskıları bir bullanın üzerinde 2005'te bulduğumuz bulla çok enteresandır. Onun sahibi “Sarini”'dir. Bu adamın mühür baskıları hem Hattuscha-Nişantepe arşivinden hem Tarsus'tan tanıyoruz.

Sarinin mühür baskısı için düzgün bir tarih koyabiliriz. Hattuscha'da Sarini başka yazar'la beraber mevcut oluyor, özellikle Armapija'le ve Talmi-Teschup'le. Talmi-Teschup Hattuschili III zamanında görev yapan büyük yazarın Walwaziti'nin oğludur, yani bizim Sarini herhalde Hattuschili III zamanı ait olması lazım. Demek ki hem çivi yazılı tabletlerden hem hiyeroglifli yazılı bulla'dan Hattuschili III civarında bir tarih alabiliriz. Hattuschili III zamanında Kuzey Anadolu Kaschkalar'dan kurtulunmuştu ve eski Hitit şehirler, özellikle Nerik restore edilmişti. Bu Hattuscha'nın tabletler'den gelen bilgilere ilk defa Oymaagaç'ta bulunduğu tabletlerden ispat edildi. Mutlaka Oymaağaç Höyük'te bulunan Hitit arşiv'den Kuzey Anadolu'nun ve Karadeniz Bölgesinin hakkında daha detaylı bilgiler alabiliriz.”
Jeoloji

Aynı enerji'le jeologumuz Dr. Volker von Seckendorff onun 2005'te Oymaağaç'in yakın çevresindeki (4-5 km) başladığı jeologili yüzey araştırmaları devam etti, fotoğraflar çekti ve onun hazırladığı haritası bitirdi. Onun sonuçları şöyledir: “2005 ve 2006 yaptığı araştırmaları 20 metre karelik bir bölgede yapılmıştı. Çalışma bölgesi Vezirköprü ovanın kuzey kısmındadır.

Orada özellikle paleozoik ve mezozoik taşları bulunur. En eski, yani paleozoik zamanı ait olan taşlar phyllit, kum taşları ve kireç taşları'dır. Açık gri phyllit taşlar Oymaagaç Deresinin kuzey kenarında ve Oymaağaç köyün batısında bulunur. Güneybatısından kuzeydoğuya kadar ince kum taşlardan yapıldığı iki kilometre geniş bir band bulunur. Bandın içinde bazen phyllit ve kahverengi veya siyah kireç parçaları var.

Oymaağaç Höyüğün tam yanında olan açık kahverengi ve gri kireç taşları ve Adatepe'de bulunan kireç taşları herhalde mezozoik kireç taşları 'dır. Adatepe Köy evlerinde kullanılan duvar taşları Adatepe'nin kireç taşlardan yapılmıştı.

Tertiaer'den gelen sarı-kahverengi kum taşları Oymaağaç bölgesinde çok yoğun bulunuyor. 300m NN'de olan bir düzlük çok tipik'tir. Bu düzlüğün içinde daha genç olan dereleri kesmişler. Genellikle düzlüğün üzerinde derin ve koyu kahverengi bir tortu tabakası var. Oymaağaç Höyük'te karbonatlı kireç konglomeratı bulunur. Aynı madde Oymaağaç köyün mezarlığın doğu tarafta bulunur.

Oymaağaç'ın çevresinde için kıpkırmızı topraklar çok tipiktir. Detaylı bakınca bu yerlerde özel bir tortu sırası var. Bozulmuş phyllit taşlardan olduğu açık gri bir kil tabakanın üzerinde20 ile 30 santimetre kalın kırmızı (Hämatit) bir kil tabakası bulunur. Bu madde bugünkü zamanı kadar Akören'in 1 km doğu tarafta, yanı Oymaağaç Höyüğünden tam karşısında alınmıştı. Akören'de bir amfiteatro benzeyen kil çukuru çok fazla kullanıldığını tahmin edebiliriz. Belki eski zamanlarda bu kil'den Oymaağaç'taki eski yerleşmelerde seramikler yapmışlar. Onu ilerde zaman araştırmamız lazım. V. von Seckendorff'un yaptığı haritası, açıklamaları ile Oymaağaç Höyük %100 insanlardan yapıldığı bir höyük değil. Herhalde höyüğün içinde, yanı 7-10 m yüzeyin altında kireç taş'tan yapıldığı doğal bir tepe var.“
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst