'hayaL
Bayan Üye
Dünyada ve ahirette saadete kavuşmak, ancak Muhammed aleyhisselama inanıp uymakla olur. Cenâb-ı Hak, Muhammed aleyhisselama tâbi olmayı ve Ona uymayı çok sever.
Hakiki üstünlük, Muhammed aleyhisselamın sünnetine tâbi olmak ve insanlık şerefi, meziyeti, Onun getirdiği dine uymaktadır. Nitekim İmran suresinin 31. âyetinde mealen;
(Ey sevgili Peygamberim! Onlara de ki, eğerAllah ü teâlâyı seviyorsanız ve Allah ü teâlânın da, sizi sevmesini istiyorsanız, bana tâbi olunuz!Allah ü teâlâ bana tâbi olanları sever) buyuruldu.
Muhammed aleyhisselama tâbi olmak için, iman etmek, İslamiyetin bildirdiği hükümleri öğrenmek ve yapmak lazımdır. Muhammed aleyhisselama tâbi olabilmek için, Onu sevmek lazımdır. Bunun alameti de, Onun düşmanlarını düşman bilmek, Onu beğenmeyenleri sevmemektir. Muhabbete müdahene yani gevşeklik sığmaz. İki zıt şeyin muhabbeti bir kalbde, bir arada yerleşemez. İki zıddan birini sevmek, diğerine düşmanlığı icab eder.
Bu dünya nimetleri geçicidir ve aldatıcıdır. Bugün senin ise, yarın başkasınındır. Ahirette ele girecekler ise sonsuzdur ve dünyada iken kazanılır. Bu birkaç günlük hayat, eğer dünya ve ahiretin efendisi olan Muhammed aleyhisselama tâbi olarak geçirilirse, saadet-i ebediyyeye, sonsuz kurtuluşa erilir. Ona tâbi olmadıkça, herşey, hiçtir ve her yapılan hayır, iyilik, burada kalır, ahirette ele bir şey geçmez.
İmam-ı Gazali hazretleri, Elmünkızü-aniddalâl kitabında buyuruyor ki:
His uzuvlarımız, akıl ile anlaşılan şeyleri anlıyamıyacağı gibi, akıl da, Peygamberlik makamında anlaşılan şeyleri kavramaktan acizdir. İnanmaktan başka çaresi yoktur.
Nakil yolu ile anlaşılan, yani Peygamberlerin söyledikleri şeyleri, akıl ile araştırmaya uğraşmak, düz yolda güç giden, yüklü bir arabayı, yokuşa çıkarmak için zorlamaya benzer. Yokuşa doğru at, kamçılanırsa, çabalaya çabalaya, ya yıkılıp canı çıkar. Yahut, alışmış olduğu düz yola kavuşmak için sağa, sola ve geriye kıvrılarak arabayı yıkar ve eşyalar harab olur. Akıl da, yürüyemediği, anlıyamadığı ahiret bilgilerini çözmeye zorlanırsa, ya yıkılıp, insan aklını kaçırır veya bunları alışmış olduğu, dünya işlerine benzetmeye kalkışarak, yanılır, aldanır ve herkesi de aldatır.
Akıl, his kuvveti ile anlaşılabilen veya hissedilenlere benzeyen ve onlara bağlılıkları bulunan şeyleri birbirleri ile ölçerek, iyilerini kötülerinden ayırmaya yarayan, bir alettir. Böyle şeylere bağlılıkları olmayan varlıklara eremiyeceğinden, şaşırıp kalır. O halde, Peygamberlerin bildirdikleri şeylere, akla danışmaksızın inanmaktan başka çare yoktur.
Görülüyor ki, Peygamberlere tâbi olmak, aklın gösterdiği bir lüzumdur ve aklın istediği, beğendiği bir yoldur. Peygamberlerin, aklın dışında ve üstünde bulunan sözlerini, akla danışmaya kalkışmak, akla aykırı bir iş olur.
Gecenin koyu karanlığında bilinmeyen yerlerde, pervasızca yürümeye ve engin denizde, acemi kaptanın, pusulasız yol almasına benzer ki, her an uçuruma, girdaba düşebilirler.
Netice olarak, ahirette azablardan kurtulmak, ancak Muhammed aleyhisselama inanıp tâbi olmaya bağlıdır. Onun gösterdiği yolda giden, ü teâlânın sevgisine kavuşur ve sadık kul olmak saadetine erer. Peygamberlerin büyükleri, Ona tâbi olmayı istemişlerdir.
Bu sebeple Muhammed aleyhisselamın ümmeti, bütün insanların hayırlısı ve en iyileri olmuştur.
Cennete herkesten önce girecek olanlar ve Cennettekilerin çoğu, Muhammed aleyhisselama inanıp, tâbi olanlardır. İbadet, Resulullah efendimizin sünnetine, yoluna tâbi olmak demektir ki buna İslamiyet denir. İslamiyete tâbi olmak için de, ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi iman etmek,Allah ü teâlânın emirlerini yapmak ve haramlardan, bidatlerden sakınmak lazımdır. Allah
ü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşmak için, kalbin temiz olması gerekir. Kalb de, ancak Resulullah efendimize inanmak, Onu sevmek ve Ona tâbi olmakla temizlenir.
Alıntı
Hakiki üstünlük, Muhammed aleyhisselamın sünnetine tâbi olmak ve insanlık şerefi, meziyeti, Onun getirdiği dine uymaktadır. Nitekim İmran suresinin 31. âyetinde mealen;
(Ey sevgili Peygamberim! Onlara de ki, eğerAllah ü teâlâyı seviyorsanız ve Allah ü teâlânın da, sizi sevmesini istiyorsanız, bana tâbi olunuz!Allah ü teâlâ bana tâbi olanları sever) buyuruldu.
Muhammed aleyhisselama tâbi olmak için, iman etmek, İslamiyetin bildirdiği hükümleri öğrenmek ve yapmak lazımdır. Muhammed aleyhisselama tâbi olabilmek için, Onu sevmek lazımdır. Bunun alameti de, Onun düşmanlarını düşman bilmek, Onu beğenmeyenleri sevmemektir. Muhabbete müdahene yani gevşeklik sığmaz. İki zıt şeyin muhabbeti bir kalbde, bir arada yerleşemez. İki zıddan birini sevmek, diğerine düşmanlığı icab eder.
Bu dünya nimetleri geçicidir ve aldatıcıdır. Bugün senin ise, yarın başkasınındır. Ahirette ele girecekler ise sonsuzdur ve dünyada iken kazanılır. Bu birkaç günlük hayat, eğer dünya ve ahiretin efendisi olan Muhammed aleyhisselama tâbi olarak geçirilirse, saadet-i ebediyyeye, sonsuz kurtuluşa erilir. Ona tâbi olmadıkça, herşey, hiçtir ve her yapılan hayır, iyilik, burada kalır, ahirette ele bir şey geçmez.
İmam-ı Gazali hazretleri, Elmünkızü-aniddalâl kitabında buyuruyor ki:
His uzuvlarımız, akıl ile anlaşılan şeyleri anlıyamıyacağı gibi, akıl da, Peygamberlik makamında anlaşılan şeyleri kavramaktan acizdir. İnanmaktan başka çaresi yoktur.
Nakil yolu ile anlaşılan, yani Peygamberlerin söyledikleri şeyleri, akıl ile araştırmaya uğraşmak, düz yolda güç giden, yüklü bir arabayı, yokuşa çıkarmak için zorlamaya benzer. Yokuşa doğru at, kamçılanırsa, çabalaya çabalaya, ya yıkılıp canı çıkar. Yahut, alışmış olduğu düz yola kavuşmak için sağa, sola ve geriye kıvrılarak arabayı yıkar ve eşyalar harab olur. Akıl da, yürüyemediği, anlıyamadığı ahiret bilgilerini çözmeye zorlanırsa, ya yıkılıp, insan aklını kaçırır veya bunları alışmış olduğu, dünya işlerine benzetmeye kalkışarak, yanılır, aldanır ve herkesi de aldatır.
Akıl, his kuvveti ile anlaşılabilen veya hissedilenlere benzeyen ve onlara bağlılıkları bulunan şeyleri birbirleri ile ölçerek, iyilerini kötülerinden ayırmaya yarayan, bir alettir. Böyle şeylere bağlılıkları olmayan varlıklara eremiyeceğinden, şaşırıp kalır. O halde, Peygamberlerin bildirdikleri şeylere, akla danışmaksızın inanmaktan başka çare yoktur.
Görülüyor ki, Peygamberlere tâbi olmak, aklın gösterdiği bir lüzumdur ve aklın istediği, beğendiği bir yoldur. Peygamberlerin, aklın dışında ve üstünde bulunan sözlerini, akla danışmaya kalkışmak, akla aykırı bir iş olur.
Gecenin koyu karanlığında bilinmeyen yerlerde, pervasızca yürümeye ve engin denizde, acemi kaptanın, pusulasız yol almasına benzer ki, her an uçuruma, girdaba düşebilirler.
Netice olarak, ahirette azablardan kurtulmak, ancak Muhammed aleyhisselama inanıp tâbi olmaya bağlıdır. Onun gösterdiği yolda giden, ü teâlânın sevgisine kavuşur ve sadık kul olmak saadetine erer. Peygamberlerin büyükleri, Ona tâbi olmayı istemişlerdir.
Bu sebeple Muhammed aleyhisselamın ümmeti, bütün insanların hayırlısı ve en iyileri olmuştur.
Cennete herkesten önce girecek olanlar ve Cennettekilerin çoğu, Muhammed aleyhisselama inanıp, tâbi olanlardır. İbadet, Resulullah efendimizin sünnetine, yoluna tâbi olmak demektir ki buna İslamiyet denir. İslamiyete tâbi olmak için de, ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi iman etmek,Allah ü teâlânın emirlerini yapmak ve haramlardan, bidatlerden sakınmak lazımdır. Allah
ü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşmak için, kalbin temiz olması gerekir. Kalb de, ancak Resulullah efendimize inanmak, Onu sevmek ve Ona tâbi olmakla temizlenir.
Alıntı