anaToL!aFiRe
Kayıtlı Üye
KURAN VE HADİSTE ÖLÜM GERÇEĞİ
Ebu Hureyre (ra) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in şöyle buyurduğunu haber vermiştir:
“İçinizden hiç kimse ölümü temenni etmesin Zira kişi iyi biri ise, yaşadıkça iyiliğinin artması; günahkâr biri ise, tevbe edip günahlarından arınması umulur” (Buhari-Temenni: 5)
“Amel” bakımından kimin daha güzel davranacağını denemek için hayatı ihsan eden (Mülk/2) ayrıca yaratıcımız bu ihsanını ilahî bir fermanla tamamlamıştır: “Her canlı ölümü tadacaktır” (Âl-i İmran/185) Allah’tan başka herkes ve herşey için bu kaçınılmaz sondur; “(Yer) üzerinde bulunan her şey yok olacaktır, sadece celâl ve ikrâm sahibi Rabbın bâki kalacaktır (Rahman/26-27)
Böylesine kesinlik içinde ölümün bir başka kesin niteliği de nerede, ne zaman ve nasıl tahakkuk edeceğinin bilinmemesidir: “Hiç kimse nerede öleceğini bilmez” (Lokman/34) Bilinen tek şey eceli gelenin öleceğidir “Allah’ın izni olmadan hiçbir kişi ölemez Ölümün belirli bir süreye göre yazılmıştır” (Al-i İmran/145) Ecel tamamsa tehiri asla mümkün değildir Önce gelmesi zaten düşünülemez Ne bir saniye önce ne bir saniye sonra Daima ve herkes için tam zamanında “Ecelleri geldiği zaman ne bir an geri kalırlar ne de bir an ileri geçerler’ Nahl/61) Aynı kaide milletler ve ümmetler için de geçerlidir: “Her ümmetin bir vadesi vardır Vadeleri (onlar) ne bir an geri kalırlar ne de öne geçerler (A’raf/34) Halkımız bilinmezlikler içinde bu ölüm kesinliğini, “Ölüm gelmiş cihane, baş ağrısı bahane” sözleriyle ifadelendirir Takdir olunan asla değişmeyeceği gerçeğini de “Allah’tan geldik, Allah’a döneceğiz” (Bakara/156) teslimiyeti ile karşılar
Doğumla başlayan ölüm koşusunun devam süresine biz hayat veya ömür diyoruz Bu koşuyu Hz Ali ne kadar güzel dile getirmiştir: “Dünya arkasını çevirerek yel gibi esip gitmekte, ahiret de aynı hızla karşı gelmekte (Tecrid Terc XII 361)
Temennî, mümkün olsun muhal olsun geleceğe dair bir şeyin gerçekleşmesini dilemektir Ölümü temenni etmek de zamanından önce onun gelivermesini istemek, hayat koşusunu yarıda kesmek demektir Bu temenninin ‘sabit fikir’ haline gelmesi, Allah korusun onu bizzat gerçekleştirmeye kalkışmakla yani intiharla sonuçlanabilir Bu bir anlamda yaşama sevincini yitirmek ve kendi kendine bir “son” tayin etmeye kalkmaktır Büyük cinayettir, haramdır Yukarıda zikredilen hadisin mesajı burada devreye girmektedir: “Yaşamak, iyinin iyiliğinin artmasına, kötünün kötülükten vazgeçip arınmasına vesile olabilir
Geleceği mutlak olan ölümü, temenni ve davet etmektense, kişiyi o temenniye sevkeden sebepleri göğüslemek ve onların izalesine çalışarak yegane yaratıcının tanıdığı yaşama hakkını sonuna kadar kullanmak, daha iyidir
Hayatın “Allah’a kulluk” çizgisinde devamını prensipleştirme gayretlerine ve yaşama sevincinin sonuna kadar korunmasını tavsiye etmesine rağmen, yine de ölümü temenni ettirecek, ölüm daha güzel dedirtecek durumların olabileceğini göz önüne alan sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde: “Hiçbiriniz uğradığı bir bela veya musibetten dolayı sakın ölümü temenni etmesin Eğer mutlaka temenni etmek zorunda kalırsa, o zaman şöyle desin:
“Allah’ım, yaşamak benim için hayırlı olduğu sürece beni yaşat; ölmek hayırlı olduğu anda beni öldür” (Buhari, Merdâ/19)
Bu hayatı ve ölümü “hayırlılık” kaydı ile O’nun takdirine havale ederek herhangi bir çılgınlığa düşmeden “kulluk çizgisi”ni koruma gayret ve teslimiyeti içinde olmak tavsiyesidir
İnsanda belki de ebediyyet duygusunun bir uzantısı olarak bitmek tükenmek bilmeyen arzu ve istekler vardır Bu arzu ve isteklerin yerine getirilmesi hemen arkasından daha başkalarının doğmasından başka bir işe yaramaz Bu yüzden dünyada müminin en büyük problemi, bu sınırsız istekler yani tul-i emel”dir İnsanın dünyevî yolculuğu bu “tul-i emel istasyonuna doğru hızla akıp gitmektedir Fakat hayat treni daima tul-i emel istasyonuna varamadan ölüm kucağında mecburi duruşa geçmektedir Bu yüzdendir ki, Peygamberimiz (sav) hayat treni mecburi duruşa geçmeden bizi uyarmakta ve şöyle buyurmaktadır: “Dünyevî zevkleri kıran ve tul-i emeli unutturan ölümü çokca hatırlayınız” (Tirmizi, Zühd/4) Zeki mü’minin kim olduğu sorulunca da: “Ölümü çokca hatırlayan ve ölümden sonrasına iyi hazırlanandır” buyurmuştur (İbn-i Mace, Zühd/31)