ZǺLiм
Banned
Belirli şartları taşıyan Müslümanlara günde beş vakit namazın farziyeti Kitap sünnet ve icma ile sabittir. Beş vakit namazın eda edileceği vakitlere ve ne şekilde eda edileceğineKur'an-ı Kerim'in bir kısım ayetlerinde mücmel olarak işaret olunmuş bu işaretler Rasalül1ah (s.a.)'in kavli ve fiili sünnetiyle açıklık kazanmıştır. Bilindiği üzere Kur ' an-ı Kerim ' deki mücmel emir ve hükümleri açıklama yetkisi Onu insanlara tebliğle görevli olan Peygamber (s.a.) Efendimize aittir. O namazı bizzat kılarak ve Müslümanlara imam olup kıldırarak nasıl kılınacağını öğrettiği gibi bunların vakitlerini de göstermiştir. Gerek kılınış şekli gerek vakitleri ile ilgili bu uygulama ameli tevatür olarak günümüze kadar devam etmiştir.
Belirli şartları taşıyan Müslümanlara günde beş vakit namazın farziyeti Kitap sünnet ve icma ile sabittir. Beş vakit namazın eda edileceği vakitlere ve ne şekilde eda edileceğineKur'an-ı Kerim'in bir kısım ayetlerinde mücmel olarak işaret olunmuş bu işaretler Rasalül1ah (s.a.)'in kavli ve fiili sünnetiyle açıklık kazanmıştır. Bilindiği üzere Kur ' an-ı Kerim ' deki mücmel emir ve hükümleri açıklama yetkisi Onu insanlara tebliğle görevli olan Peygamber (s.a.) Efendimize aittir. O namazı bizzat kılarak ve Müslümanlara imam olup kıldırarak nasıl kılınacağını öğrettiği gibi bunların vakitlerini de göstermiştir. Gerek kılınış şekli gerek vakitleri ile ilgili bu uygulama ameli tevatür o1arak günümüze kadar devam etmiştir.
Kur'an-ı Kerim' de beş vakit namaza mücmel olarak işaret eden ayetlerden Taha Süresinin 130 uncu ayetinde:
"...Güneşin doğmasından önce de batmasın dan önce de Rabbını övgü ile tesbih et. Gecenin bazı saatlerinde ve gündüzün etrafında (iki ucunda) da tesbih et ki rızaya ulaşasın." buyurulmuş; güneşin doğmasından ve batmasından önce gece saatlerinde ve gündüzün iki ucunda olmak üzere beş ayrı vakitte Cenab-ı hakk'ı tesbih yani namaz kılmak emredilmiştir.
Bakara Süresinin 238 inci "namazlara ve ayrıca orta namaza devam edin" mealindeki Ayet-i kerimede "namazlar" anlamındaki "salâvat" kelimesi çoğuldur. Arapça da çoğul üçten başlar. "İki'' ye tesniye denir ve ''iki namaz'' sözü "salateyn'' şeklinde söylenir. Demek oluyor ki ayetteki ''salavat'' sözünden en az üç namaz anlaşılır. Ayrıca bir de "orta namaz" var. Çünkü matuf matuf aleyhten (üzerine atıf yapılandan) ayrıdır. Bu sebeple "orta namaz" "namazlar'' ifadesine dahil olmadığı gibi her iki yanında eşit sayı bulunmadığı için üç namazın arasında yer alacak bir namaza ''orta namaz'' denilmesi de mümkün değildir. O halde ayetteki "salavat" kelimesi en az dört namazı ifade eder. Orta namaz buna eklendiğinde beş vakit namaz ortaya çıkar. Orta namazın ikindi namazı olduğu bazı hadislerde açıklanmıştır.
Hüd süresinin 114'üncü ayetinde ise "Gündüzün iki ucunda ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl..." buyurulmaktadır.
Ayet-i celilede ''gündüze yakın saatler" anlamındaki "zülef" kelimesi "zülfe" nin çoğuludur. Yukarıda belirtildiği üzere en az üç adedi ifade eder. demek oluyor ki bu ayete göre gecenin gündüze yakın saatlerinde (akşam yatsı ve sabah namazı olmak üzere) en az üç namaz var. Ayrıca gündüzün iki ucunda da iki vakit var. Böylece bu ayet-i kerimeden de namazın beş vakit olduğu anlaşılmaktadır.
Bunlardan başka Nisa 4/103; İsra 17/78; Rum 30/17-18; Nur 24/36; Kaf 50/39-40; Dehr (İns8n) 76/25-26 ayet.-i kerimelerinde de beş vakit namaza veya vakitlerine mücmel o1arak işaret eden ifadeler bulunmaktadır. Bu mücmel ifade ve işaretler Rasulüllah aleyhissalatü vesselamın söz ve uygulamaları ile açıklanmış onun açıkladığı ve uyguladığı şekilde bütün Müslümanlar tarafından ameli uygulama olarak günümüze kadar devam ettirilmiştir. Asr-ı Saadetten beri her asırda Müslümanlar beş vakit namaz kılmış hiç kimse bunun aksini söylememiştir. Bu itibarla "Kur'an' da beş vakit namazın bulunmadığı iddiasının ilmi hiç bir değeri yoktur.
Namaz Allah'ın emridir. O emrettiği için namaz kılarız. Ancak Allah'ın her emir ve yaşağının binlerle hikmeti vardır. Namazların belli vakitlerde kılınmasının emredilmesinin de elbette bir çok hikmeti olacaktır:
Sabah vakti
Biz sabah vaktine aydınlığın doğmasıyla birlikte yeni ve aydın bir güne kavuşma neş’esi içinde girer biz de böyle bir gün gibi doğmuştuk deriz. Zira bu yeni gün hem bizim anne karnına düştüğümüz günden hem de kâinatın yaratılmasında geçen altı günün ilk gününden haber verir. Belli bir şeritten büyük saate doğru tırmanır yani başımıza doğan bir günün fecrinden anne karnına düşmemiz ânına ondan da kâinatın yaratıldığı ilk güne intikal eder Allah’ın (celle celâluhu) nimetleriyle eteklerimizi doldurması adına bu günleri yaratmasını hatırlarız. Sonra da O’ndan onca uzaklığımıza rağmen kurbiyetiyle bize yakın olmasını tazim tekbir ve tesbih için huzura geliriz. İşte bu mânâ içinde eda edilen sabah namazı ne denli yerinde bir ibadettir.
İnsan sabahleyin âdeta yeni bir hayat bulmuş geçimini te`mîn edecek faaliyetlere başlamak için gerekli vücud zindeliğine kavuşmuş haldedir. Bu canlılık ve zindeliği veren ve onu rızkını te`mîn çabalarında muvaffak edecek olan ise ancak Allah Teâlâ`dır. Bu nedenle Onun verdiği sıhhat nimetine şükür ve dünyevî çabalarda yardımını celb için insan sabah namazını kılmakla mükellef tutulmuştur.
Öğle vakti
İnsan sabahtan akşama kadar Allah`ın verdiği hayat sıhhat akıl nimetlerinden faydalanmaktadır. Bu nimetler sayesinde dünyevî işlerinde başarı ve muvaffakıyet sağlamaktadır. İşte nâil olduğu bu muvaffakıyete şükretmek ve bu faaliyetlerin ruhu gaflet ve kasâvet içinde bırakmasına mâni olmak için de öğle ve ikindi namazları farz kılınmıştır.
İşlerin yoğunluğunda O’nun ferahlığına sığınırız. Öğle vakti günlük işlerin kemale erdiği ve Allah’ın nimetlerinin doruğa ulaştığı ânı hatırlatır. İnsan o vakitte günlük işlerin sıkıntısından âdeta boğulacak hale gelir. Bu anda o bir taraftan bütün bu sıkıntıları atıp kurtulmak diğer taraftan da günün o saatine kadar Rabbin başından aşağıya yağdırdığı nimetlere karşı şükürde bulunmak maksadıyla mescide koşar ve dünya işlerinden muvakkaten sıyrılarak bir nefes alma fırsatı bulur. Bütün bunlar ruh için öyle bir teneffüstür ki insan gerçekten ruhunu dinlese ve kalbinin atışlarına kulak kesilse âdeta onda dersten bunalan talebenin teneffüse kavuşma heyecan ve helecanını duyacaktır. Yine Efendimiz’in: “Şiddet-i hararet cehennemin bir kabarmasıdır..” (Buhari Mevâkit 9 10; Ezan 18; Bedü’l-Halk 10; Müslim Mesâcid 184; Ebu Davud Salât 4; Tirmizi Salât 119) buyurduğu öğlenin şiddetli hararetinin başları okşadığı zaman mescide koşma Allah’a teslim olup hiçbir gölgenin bulunmayacağı günde O’nun isim ve sıfatlarının gölgesi altına sığınma Resul-i Ekrem’in Livâü’l-hamd sancağı altına girme ferahlığı taşır.
İkindi vakti
İhtiyarlığı hatırlatır. İkindi vakti güneşin artık gurûba meyl zamanıdır. Dolayısıyla bu vakit insanlığın ihtiyarladığı ânı ve son peygamber Fahr-i Kâinat’ın tulûuyla birlikte gurûbunu da hatırlatır. Biz ikindiyi eda ederken her şeyin gurûba doğru yüz tuttuğunu ve birkaç saat sonra yeryüzünde her şeyin silinip kaybolacağını ve ayaklarımızdaki sızı belimizdeki ağrı başımızdaki beyaz tüylerle kendi nefsimizin de fâni olduğunu ve zevale doğru yaklaştığını anlarız. İşte tam ümitsizliğe düşeceğimiz böyle bir vakitte ezan sesi kulaklarımıza gelir ve bu fâni hayatı bâkileştirme yolunu bulduk diye sevinir bu neş’e ile namaza koşarız.
Akşam vakti
Akşamın yaklaşması ile nihayet bulmaya yüz tutan bir günlük faaliyet ve çabanın ruhanî bir ibadetle sona erdirilmesi o gün elde edilen kazanç ve kârlara bir şükran ifadesi olacağından akşam namazı farz kılınmıştır.
Bir gün sona ermektedir; artık ölüm kapımızdadır. Akşam vakti güneşin batma ânıdır; gün biter güneş batar ve biz ayrı bir zaman dilimine gireriz. Bu hal yirmi dört saatlik bir günün ölümüyle birlikte bizim ölümümüzden de haber verir; gün gelip ölecek bir kefen içine sarılıp el ayak ve çenemiz bağlanarak kabre konacağız. Başımıza bir çift taş dikilip kabrimiz belirlenecek eş-dost bırakıp gidecek ve orada yalnız kalacağız... Güneşin batmasıyla birlikte sâniyenin hareketi saatin hareketini haber verdiği gibi doğan her şeyin batışını bütün sistemlerin batışını hatırlar “Güneş katlanıp dürüldüğünde yıldızlar (kararıp) döküldüğünde dağlar (sallanıp) yürütüldüğünde..” (Tekvir 81/1-3) hakikatine şahit oluruz. Bu dehşet ve hayret içinde dâğidâr olan kalbimize teselli vermek ve ruhumuzu inşiraha kavuşturmak için akşam namazına koşarız. Akşam vakti bir gurûb başında ya ağlamak veya öbür âlemdeki durumumuzu mamur kılma heyecanını yaşamanın ifadesidir. Her şeyin birbirine “elveda” deyip ayrılık türkülerini çağırdığı ve bin bir vâveyla ile inkisarını dile getirmek istediği böyle bir hengâmede duyulan ezan sesleri bize gurûbun içinde yeni bir fecrin haberini verir; ölümümüzle birlikte yeni bir diriliş ve varoluşu bütün kuvvetiyle ruhumuzda yaşarız. Hz. İbrahim’in: “.. batanları sevmem” (En’am 6/78) dediği gibi batıp gidenlerden benimle hemdem olup sabah-akşam benimle beraber bulunmayanlardan razı olamam deyip bâki ve lemyezel olan batanlar karşısında batmayan Allah’a yönelme manası taşır.
Yatsı vakti
İnsan daha sonra uyku âlemine girecektir. Bir bakıma ölüm nümûnesi olan ve bir bakıma da huzur ve istirahat devresi sayılan bu âleme varmadan önce o günkü hayata kudsî bir ibâdetle son vermek o âleme ilâhî bir zevk ve ruhanî bir intibahla intikal etmek Allah`ın af ve mağfiretine ilticada bulunmak bir hüsn-i hâtime nişânesi olacağından bunun için de yatsı namazı kılınmaktadır.
Gün gibi ömür de artık bitmiştir. Yatsı vakti akşam şafağının bütün bütün kararıp güneşe ait hiçbir emarenin kalmadığı zamandır. Bu zamanda arkada bırakılan bir günün mevcudiyeti hakkında bize fikir verecek hiçbir şey yoktur. Zira gün gittikten sonra akşam vakti izini ışıklık veya kırmızılık halinde şafağa bırakmış “beni bir parça daha hatırla” demişti.. O kızıllık da gidince her şey gitmiş ve bitmiş olmaktadır. Yatsı vakti her şeyin bitişiyle birlikte insan ömrünün de bitip kaybolmasını hatırlatır. Demek insan aradan seneler geçtikçe hiç yaşamamış gibi olur. İşte yatsı vakti insana her şeyin bitip tükendiği ve kendisinin kabirde her türlü ışık ve ziyadan mahrum kalacağı bir ânı hatırlatır.
Diğer taraftan: Gerek insanın ve gerek etrafındaki varlıkların hayatında doğma büyüme duraklama ihtiyarlama sonra da ölüp gitme gibi 5 ayrı safha tecellî etmektedir. İşte bu safhalara mukabil olmak ve insanın maddî varlığı ile mânevî varlığı ve çalışması arasında güzel bir muvazene kurabilmek için Hâlikımız günde 5 vakit namazı bizlere emretmiştir.
Böyle mukaddes maddî ve içine alan faydaları muhtevî bir ibâdetle mükellef olduğumuzdan O`na ne kadar şükretsek azdır. Namazın 5 vakte tahsisindeki hikmetler sadece bu söylediklerimizden ibaret değildir. (Bkz. Nursi Sözler 9. Söz)