$owaLyé
Kayıtlı Üye
Rabbimiz Allah, Kehf Sûresi'nin ilk ayetlerinde şöyle buyurur:
"Hamd, Kitabı kulu üzerine indiren ve onda hiç bir çarpıklık kılmayan Allah'a aiddir.
Dosdoğru (bir kitabtır) ki, kendi katında şiddetli bir azab ile uyarıp korkutmak ve salih amellerde bulunan mü'minlere müjde vermek için (onu indirdi), şübhesiz onlara, güzel bir ecir vardır.
Onlar, orada ebedî olarak kalıcıdırlar.[1]
Hamdın, yani övgülerin ve şükrün tamamı yalnız ve yalnız Allah'a aiddir... O'ndan başkasına hamd edilmez... Eğer herhangi bir şey övülecekse, Allah tarafından övüldüğü ve razı olunduğu için övülüp ve takdir edilir...
"Hamd, Âlemlerin Rabbi Allah'adır. [2]
"Ve de ki: 'Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan ve düşkünlükten dolayı yardımcıya da (ihtiyacı)
bulunmayan Allah'adır.' Ve O'nu tekbir edebildikçe tekbir et.[3]
"De ki: 'Harnd, Allah'ındır ve selâm, O'nun seçtiği kullarının üzerinedir. Allah mı daha hayırlı, yoksa onların ortak koşmakta oldukları mı?" [4]
"Ve Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun. [5]
"O, Allah'dır, kendisinden başka ilâh yoktur. İlkte de, sonda da hamd O'nundur, Hüküm, O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz. [6]
"Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı (nuru) kılan Allah'adır. (Bundan) sonra bile, inkâr edenler, Rabblerine (bir takım varlıkları ve güçleri) denk tutuyorlar. [7]
Cabir b. Abdullah (r.a.)'ın rivayetiyle önderimiz Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Zikrin (Allah'ı anmanın) en faziletlisi, Lâ ilahe illallah kelimesidir ve duanın en faziletlisi, Elhamdülillah sözüdür. [8]
Abdullah b. Ömer (r.anhuma) da, bize şu hadisi rivayet eder:
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Allah'ın kullarından biri:
Ya Rabbi, leke'l-hamdu kemâ yenbaği li celâli vechike ve H azimi sultânike
Ey benim Rabbim, Senin zatının celâlına ve Senin hakimiyetinin azametine layık biçimde Sana hamd olsun), dedi.
Bu hamd, kulun amelini yazmakla görevli iki meleği aciz bırakarak, nasıl yazacaklarını bilemediler. Bunun üzerine melekler, göğe çıktılar ve:
Ey Rabbimiz, Senin kulun öyle bir söz (hamd) söyledi ki, nasıl yazacağımızı bilemeyeceğiz, dediler.
Allah (Azze ve Celle), kulunun söylediği sözü en iyi bilen olduğu hâlde:
Benim kulum ne söyledi? diye sordu. Melekler:
Ey Rabbimiz, bu kulun:
"Ya Rabbi, leke'l-hamdu kemâ yenbaği li celâli vechike ve azimi sudtânike" söyledi, dediler.
Bunun üzerine Allah (Azze ve Celle), o iki meleğe buyurdu ki:
Kulum, Bana kavuşup da Ben, onu söylediği söz (hamd)e karşılık mükâfatlandırıncaya kadar siz, o sözü kulumun söylediği gibi yazınız, buyurdu.[9]
Bütün kâinatı örneksiz ve yoktan yaratan, göklerde de ilâh olan, yerde de ilâh olan, [10] Mülkün yalnız ve yalnız kendisine aid bulunan, [11] Hüküm, yani egemenlik sadece kendisine has olan, [12] Âlemlerin Rabbi Allah'a aiddir hamd...
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır[13] ve göklerdeki varlıklar ile yerdeki varlıkların hepsi Rableri Allah'ı teşbih ederler.[14] Canlı, cansız, görünen, görünmeyen, [15] bilinen, biinmeyen, göklerde, yerde ve gökler ile y-er arasındaki tüm varlığın[16] yegâne Rabbi Allah'dır... Allah'ın bütün kullarının vazifesi, O'nu bilmek, O'nu tanımak ve O'na gereği üzere hamd etmektir... Kulların yaratılış gayesi budur, [17] yani kendilerini yaratan Rabbleri Allah'a gereği şekilde iman etmek ve emirlerine tabi olup itaat etmektir. [18]
Yeryüzündeki herşeyi insan kulları için yaratan ve faydalansınlar diye onlara müsahhar kılan[19] Âlemlerin Rabbine hamd etmek, insan kullarının vazgeçilmez vazifesidir...
Rabbimiz Allah (c.c.) şöyle buyurur:
"Göklerdç ve yerde bulunanlar O'nundur. Hepsi O'na gönülden boyurt eğmiş bulunuyorlar. [20]
Mülk, O'nitti; hamd, tümüyle O'na aiddir!..
İnsanların yegâne Rabbi, Meliki ve İlâhı Allah Teâlâ, kulu RasuluUah Muhammed (s.a.s.)'in üzerine içinde hiç bir çelişki, hiç bir çarpıklık ve hiç bir noksanlık bulunmayan yüce kitabı Kur'ân-ı Kerim'i indirmiştir...
RasuluUah (s.a.s.), Âlemlerin Rabbi Allah'ın çok değerli kulu ve en son Rasulü'dür... RasuluUah (s.a.s.), seçkin kullardan bir kul, seçkinlerin içinden en seçkin bir kuldur... Yalnız ve yalnız Rabbi Allah'a kul olmak makamı, iman eden ve salih amel işleyen kulların ulaşabilecekleri en yüksek makamdır... Kul olmak, kul olduğunun farkına varmak, amma yalnızca Allah'a kul olmak ve bunun farkında olmak, makamların zirvesidir...
Rasulullah (s.a.s.), yalnızca Allah'a kul olan ve kulluğunun gereğini kâmil mânâda yerine getiren bir kuldu... Rabbimiz Allah, O'ndan bahsederken, "O'nun, Allah'ın kulu" olduğunu beyan eder...
"Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya ***üren O (Allah), yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir.[21]
De ki: 'Ben, yalnızca Allah'a kulluk etmek ve
O'na ortak koşmamakla emrolundum. Ben, ancak O'na davet ederim ve son dönüşüm O'nadır. [22]
Rasulullah (s.a.s.)'e verilen bu emir, insanların ve cinlerin yaratılış, yani yalnız ve yalnız Allah'a kul olup O'na ibadet etmenin gereğidir... Yaratılışın gayesi budur... [23] Misak anında kulların Rabbleri Allah'a verdikleri kesin sözün gereği budur... Yalnız ve yalnız Alemlerin Rabbini, Rabb olarak bilecek, tanıyacak, kabul edecek ve sadece O'na kul olup kulluğun gereğini emredilen ölçüde yerine getirecek.[24] Bu, Allah'a kul olanların ve vazifelerini yerine getirenlerin değişmez vasfıdır... Şöyle buyurur Rabbimiz Allah: "Göklerde ve yerde kim varsa, O'nundur. O'nıın yanında olanlar, O'na ibadet etmekte büyüklüğe kapılmazlar ve Onlar, yorgunluk da duymazlar.
Gece ve gündüz hiç durmaksızın teşbih ederler. [25] Yalnızca Allah'a kul olduğunun farkına varan ve kulluğu kabul eden insan, olgun insan olur... Bu olgun insan ,Allah'dan başka hiç bir rabb, ilâh ve melik kabul etmez... Yalnızca Allah'ın egemenliğini kabul edip, egemenliğin kayıtsız şartsız Allah'a aid olduğuna inanarak ilân eder...
Rasulullah (s.a.s.), bir insandır, amma insanların en seçkini, en kâmilidir... Rasulullah (s.a.s.), bir beşerdir, amma beşerin en şereflisi ve en izzetlisidir...
"De ki: 'Ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim. Bana yalnızca, sizin ilâhınızın bir tek ilâh olduğu vahyolunur. Öyleyse O'na yönelin ve O'ndan mağfiret dileyin. Vay hâline o müşriklerin. [26]
İbn Abbas (r.a.), Emiru'1-mü'minin İmam Ömer b. Hat-tab (r,a.)'ın minber üzerinde şunları söylediğini rivayet eder. İmam Ömer (r.a.), şöyle buyurur Ben, Rasulullah (s.a.s.)'den işittim: "Nasranîler, Meryem oğlu'nu (İsa'yı) batıl ve aşırı surette medhettikleri gibi, sakın sizler de beni medhde aşırı gitmeyiniz. Şübhesiz ki ben, ancak bir kulum. Onun için bana, Allah'ın kulu ve Rasulü deyiniz." buyuruyordu. [27]
Cerir b. Hazım, Hasan Basrî'nin şöyle dediğine şahid olduğunu söylüyor:
Rasulullah (s.a.s.), yemek getirildiği zamana yere konulmasını söyler ve:
"Ben, sadece her kul gibi yiyip içen, oturup kalkan bir kulum." derdi.[28]
Yegâne Rabbimiz Alİah, böyle dosdoğru, doğruluyan ve doğrulanan kulu ve Rasulü (s.a.s.)'e, insanları uyarmak, müşrik ve kâfirleri azab ile korkutmak, mü'min müslü-manları mükafat ile müjdelemek üzere kitabım indirdi...
"Elif-Lâm-Mim.
Bu,; kendisinde hiç bir şübhe olmayan, müttakiler için de bir kılavuz olan bir kitab'dır. [29]
Mü'min müslümanlarm yegâne düstûru, muvahhid müttakilerin yegâne rehberi Kur'ân-ı Kerim'in kendisine vahyedilen Rasulullah (s.a.s.), âlemlere rahmet kılınmış, [30] en yüce bir ahlâk sahibi, ve üstün bir şahsiyettir[31]
Mü'mirrmüslümanlann yegâne düstûru Kur'ân-ı Kerim'in niçin indirildiğini şöyle beyan eder Rabbimiz Allah:
"Gerçekten o (Kur'ân), Âlemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir. [32]
"Elif, Lâm, Râ. (Bu,) ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi olan ve herşeyden haberdar bulunan (Allah) tarafından birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış birkitab'tır (ki
Öyle ki, Allah'dan başkasına ibadet etmeyin. Gerçekten ben, sizi O'nun tarafından uyarıp korkutan ve müjdeleyenim.
Ve Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tev-be edin. O da, sizi adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta ile metalandırsın ve her ihsan sahibine kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım.
Sizin dönüşünüz Allah'adır. O, herşeye güç yetirendir.[33]
devamı
Elif, Lâm, Râ. Bu, bir kitabtır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura, o güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarmak için onu, sana indirdik. [34]
Bütün insanları, hüsrandan, bunalımdan, maddî ve manevî zarardan ve tüm olumsuzluklardan kurtarıp, Allah'ın izniyle karanlıklardan nura çıkarmak için indirilen Kur'ân-ı Kerim, eşi ve benzeri olmayan kurtuluş reçetesidir...
Yalnız ve yalnız Allah'a ibadet edilsin diye inzal edilen Kur'ân-ı Kerim, mü'min müslümanlarm yollarını aydınlatan bir nur, kendilerine bir hidayet rehberi, hastalıklarına bir şifâ ve ruhlarına bir huzurdur... Bütün bu iyilik ve güzeliklerin elde edile bilinmesi için de, Rabbimiz Allah'ın Kur'ân'daki emir ve yasaklarına iman edip, imanına hiç bir şirk, küfür, bid'at ve hurafe katmadan tüm teslimiyet göstermek, yani gereği gibi itaat etmek şarttır... Bu şartı yerine getiren her ferd, her cemaat ve her toplum, maddi ve manevî iyiliklere, güzelliklere, huzur ve şifâya kavuşur...
Yegâne Rabbimiz Allah, yalnız kendisine ibadet edilmesini, yani yalnızca O'nun hükümlerine tabi olunmasını, ondan başka egemen bir güç tanınmamasını ve bu konuda kendisine şirk koşulmamasını emrettiği gibi,[35] hayatın her birimine Kur'ân-ı Kerim'den başka hiç bir yasanın hakim olmamasını ister... Hayata hakim olması gereken yasanın, kendi yasası olan Kur'ân-ı Kerim olmasını emreder... Gerek ferdlere, gerekse toplumlara egemen olan yasanın Kur'ân olması ve nizâmın da İslâm olması Rabbimiz Allah'ın kafi emridir... İslâm Dini'nin tüm yeryüzüne hakim olması uğurunda mallan ve canlarıyla cihad etmesini bütün mü'min müslüman kullarına emreden[36] Rabbimiz Allah, gerek karada, gerek denizde, gerekse havada yeryüzünü ifsad edenler, [37] kim olursa olsun, ne olursa olsun ortadan kaldırılmasını buyuruyor...
Ve Mü'min muvahhidlere yegâne hayat düstûru Kur'ân-ı Kerim'i, iyiden iyi düşünmeyi ve idrak etmeyi emrediyor Rabbimiz Allah:
"Onlar, hâlâ Kur'ân'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer O, Allah'dan başkasının katından olsaydı kuşkusuz içinde bir çok aykırılıklar (çelişkiler-ihtilaflar) bulacaklardı. [38]
İnsanlar, yüce ve ilâhî düstur olan Kur'ân-ı Kerim'i anlamak ve idrak etmek için okuyacak olurlar ise, onda hiç bir çelişki, hiç bir noksanlık ve içinde hiç bir şübhenin olmadığını kolayca kavrayacaklardır... Çünkü O, Âlemlerin Rabbi Allah'ın kelâmıdır ve O'nun tarafından indirilmedir...
"(Onları,) apaçık deliller ve kitablarla (gönderdik). Sana da, zikri (Kur'ân'ı) indirdik ki, insanlara kedileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler diye.[39]
Biz kitabı sana, her şeyin açıklayıcısı, müslü-
manlara da bir Hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik. [40]
Yeryüzünde imtihanda olan insanların başarılı olmaları, huzur ve saadet, sıhhat ve afiyet içinde yaşamaları için herşey apaçık bir şekilde beyan edildikten sonra insanlar, vicdanlarıyla, tercihleriyle başbaşa bırakılmıştır... Dinde zorlama olmamış, imtihanda olan insanların tercihine bırakılmıştır... Akıllarını kullanmaları, hakkı batıldan ayırıp, hakkı tercih etmeleri tavsiye olunmuştur... Çünkü hak, batıldan apaçık bir şekilde ayrılmıştır...Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Gerçek şu ki, doğruluk (rüşd), sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır, bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir. [41]
Bu sapasağlam kulpa veya Allah'ın sapasağlam ipi olan Kur'ân-ı Kerim'e sımsıkı yapışılmasını emrediyor Rabbimiz Allah... Mü'min müslüman kulların ilk vazifesi budur... İman ve Tevhid noktasında ilk yapılacak iş, Kur'ân'a sımsıkı sarılmaktır...
"Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı yapışın. Dağılıp ayrılmayın..[42]
Kur'ân-ı Kerim'in koruyucusu yegâne Rabbimiz Allah'dır!.. Kur'ân'a hiç bir ziyade ve noksanlık yapılamadığı gibi, aynı zamanda ona hiç bir batıl da karışamaz...
"Hiç şübhesiz, zikri (Kur'ân'ı), Biz indirdik, Biz, O-nun koruyucuları da gerçekten Biziz. [43]
"Batıl, ona önünden de, ardından da gelemez. (Çünkü Kur'ân,) hüküm ve hikmet sahibi, çok övülen (Allardan indirilmedir. [44]
Hayat nizâmı İslâm'ın temel düsturu olan Kur'ân-ı Kerim, yeryüzündeki insanların kendisine tabi olup kurtulmaları için, gökten yere uzatılan Allah'ın sapasağlam ipidir...
Zeyd b. Erkam (r.a.)'m rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Ben, sizde (yek vücud) bir şey bırakacağım ki, buna sarrldığınız takdirde, benden sonra asla dalâlete düşmeyeceksiniz. İkisi de, birbirinden büyüktür:
Gökten yere uzanan bir ip (İlâhî nizâm) olan Allah'ın Kitabı ve yakınlarım, Ehl~i Beytim. Bu iki şey (kıyamet günü) havuz başında bana varıncaya kadar birbirinden asla ayrılmyacaklardır. Bunlar hakkında bana nasıl halef olacağınıza dikkat ediniz! [45]
İmam Malik (rh.a.)'in kaydetmiş olduğu bir başka hadiste de şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):
"Size iki şey bırakıyorum. Bunlara, sımsıkı bağlandığınız sürece, asla doğru yoldan sapmayacaksınız. Bunlar, Allah'ın Kitabı ve Rasulü'nün Sünneti'dir.[46]
Bi: başka hadis ise şöyle...
Cabir b. Abdullah (r.a.)'ın rivayetiyle "Veda Haca", sırasında irâd ettiği hutbesinde şöyle buyurmuştu Rasulullah (s.a.s.):
"Hamd, Kitabı kulu üzerine indiren ve onda hiç bir çarpıklık kılmayan Allah'a aiddir.
Dosdoğru (bir kitabtır) ki, kendi katında şiddetli bir azab ile uyarıp korkutmak ve salih amellerde bulunan mü'minlere müjde vermek için (onu indirdi), şübhesiz onlara, güzel bir ecir vardır.
Onlar, orada ebedî olarak kalıcıdırlar.[1]
Hamdın, yani övgülerin ve şükrün tamamı yalnız ve yalnız Allah'a aiddir... O'ndan başkasına hamd edilmez... Eğer herhangi bir şey övülecekse, Allah tarafından övüldüğü ve razı olunduğu için övülüp ve takdir edilir...
"Hamd, Âlemlerin Rabbi Allah'adır. [2]
"Ve de ki: 'Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan ve düşkünlükten dolayı yardımcıya da (ihtiyacı)
bulunmayan Allah'adır.' Ve O'nu tekbir edebildikçe tekbir et.[3]
"De ki: 'Harnd, Allah'ındır ve selâm, O'nun seçtiği kullarının üzerinedir. Allah mı daha hayırlı, yoksa onların ortak koşmakta oldukları mı?" [4]
"Ve Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun. [5]
"O, Allah'dır, kendisinden başka ilâh yoktur. İlkte de, sonda da hamd O'nundur, Hüküm, O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz. [6]
"Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı (nuru) kılan Allah'adır. (Bundan) sonra bile, inkâr edenler, Rabblerine (bir takım varlıkları ve güçleri) denk tutuyorlar. [7]
Cabir b. Abdullah (r.a.)'ın rivayetiyle önderimiz Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Zikrin (Allah'ı anmanın) en faziletlisi, Lâ ilahe illallah kelimesidir ve duanın en faziletlisi, Elhamdülillah sözüdür. [8]
Abdullah b. Ömer (r.anhuma) da, bize şu hadisi rivayet eder:
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Allah'ın kullarından biri:
Ya Rabbi, leke'l-hamdu kemâ yenbaği li celâli vechike ve H azimi sultânike
Bu hamd, kulun amelini yazmakla görevli iki meleği aciz bırakarak, nasıl yazacaklarını bilemediler. Bunun üzerine melekler, göğe çıktılar ve:
Ey Rabbimiz, Senin kulun öyle bir söz (hamd) söyledi ki, nasıl yazacağımızı bilemeyeceğiz, dediler.
Allah (Azze ve Celle), kulunun söylediği sözü en iyi bilen olduğu hâlde:
Benim kulum ne söyledi? diye sordu. Melekler:
Ey Rabbimiz, bu kulun:
"Ya Rabbi, leke'l-hamdu kemâ yenbaği li celâli vechike ve azimi sudtânike" söyledi, dediler.
Bunun üzerine Allah (Azze ve Celle), o iki meleğe buyurdu ki:
Kulum, Bana kavuşup da Ben, onu söylediği söz (hamd)e karşılık mükâfatlandırıncaya kadar siz, o sözü kulumun söylediği gibi yazınız, buyurdu.[9]
Bütün kâinatı örneksiz ve yoktan yaratan, göklerde de ilâh olan, yerde de ilâh olan, [10] Mülkün yalnız ve yalnız kendisine aid bulunan, [11] Hüküm, yani egemenlik sadece kendisine has olan, [12] Âlemlerin Rabbi Allah'a aiddir hamd...
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır[13] ve göklerdeki varlıklar ile yerdeki varlıkların hepsi Rableri Allah'ı teşbih ederler.[14] Canlı, cansız, görünen, görünmeyen, [15] bilinen, biinmeyen, göklerde, yerde ve gökler ile y-er arasındaki tüm varlığın[16] yegâne Rabbi Allah'dır... Allah'ın bütün kullarının vazifesi, O'nu bilmek, O'nu tanımak ve O'na gereği üzere hamd etmektir... Kulların yaratılış gayesi budur, [17] yani kendilerini yaratan Rabbleri Allah'a gereği şekilde iman etmek ve emirlerine tabi olup itaat etmektir. [18]
Yeryüzündeki herşeyi insan kulları için yaratan ve faydalansınlar diye onlara müsahhar kılan[19] Âlemlerin Rabbine hamd etmek, insan kullarının vazgeçilmez vazifesidir...
Rabbimiz Allah (c.c.) şöyle buyurur:
"Göklerdç ve yerde bulunanlar O'nundur. Hepsi O'na gönülden boyurt eğmiş bulunuyorlar. [20]
Mülk, O'nitti; hamd, tümüyle O'na aiddir!..
İnsanların yegâne Rabbi, Meliki ve İlâhı Allah Teâlâ, kulu RasuluUah Muhammed (s.a.s.)'in üzerine içinde hiç bir çelişki, hiç bir çarpıklık ve hiç bir noksanlık bulunmayan yüce kitabı Kur'ân-ı Kerim'i indirmiştir...
RasuluUah (s.a.s.), Âlemlerin Rabbi Allah'ın çok değerli kulu ve en son Rasulü'dür... RasuluUah (s.a.s.), seçkin kullardan bir kul, seçkinlerin içinden en seçkin bir kuldur... Yalnız ve yalnız Rabbi Allah'a kul olmak makamı, iman eden ve salih amel işleyen kulların ulaşabilecekleri en yüksek makamdır... Kul olmak, kul olduğunun farkına varmak, amma yalnızca Allah'a kul olmak ve bunun farkında olmak, makamların zirvesidir...
Rasulullah (s.a.s.), yalnızca Allah'a kul olan ve kulluğunun gereğini kâmil mânâda yerine getiren bir kuldu... Rabbimiz Allah, O'ndan bahsederken, "O'nun, Allah'ın kulu" olduğunu beyan eder...
"Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya ***üren O (Allah), yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir.[21]
De ki: 'Ben, yalnızca Allah'a kulluk etmek ve
O'na ortak koşmamakla emrolundum. Ben, ancak O'na davet ederim ve son dönüşüm O'nadır. [22]
Rasulullah (s.a.s.)'e verilen bu emir, insanların ve cinlerin yaratılış, yani yalnız ve yalnız Allah'a kul olup O'na ibadet etmenin gereğidir... Yaratılışın gayesi budur... [23] Misak anında kulların Rabbleri Allah'a verdikleri kesin sözün gereği budur... Yalnız ve yalnız Alemlerin Rabbini, Rabb olarak bilecek, tanıyacak, kabul edecek ve sadece O'na kul olup kulluğun gereğini emredilen ölçüde yerine getirecek.[24] Bu, Allah'a kul olanların ve vazifelerini yerine getirenlerin değişmez vasfıdır... Şöyle buyurur Rabbimiz Allah: "Göklerde ve yerde kim varsa, O'nundur. O'nıın yanında olanlar, O'na ibadet etmekte büyüklüğe kapılmazlar ve Onlar, yorgunluk da duymazlar.
Gece ve gündüz hiç durmaksızın teşbih ederler. [25] Yalnızca Allah'a kul olduğunun farkına varan ve kulluğu kabul eden insan, olgun insan olur... Bu olgun insan ,Allah'dan başka hiç bir rabb, ilâh ve melik kabul etmez... Yalnızca Allah'ın egemenliğini kabul edip, egemenliğin kayıtsız şartsız Allah'a aid olduğuna inanarak ilân eder...
Rasulullah (s.a.s.), bir insandır, amma insanların en seçkini, en kâmilidir... Rasulullah (s.a.s.), bir beşerdir, amma beşerin en şereflisi ve en izzetlisidir...
"De ki: 'Ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim. Bana yalnızca, sizin ilâhınızın bir tek ilâh olduğu vahyolunur. Öyleyse O'na yönelin ve O'ndan mağfiret dileyin. Vay hâline o müşriklerin. [26]
İbn Abbas (r.a.), Emiru'1-mü'minin İmam Ömer b. Hat-tab (r,a.)'ın minber üzerinde şunları söylediğini rivayet eder. İmam Ömer (r.a.), şöyle buyurur Ben, Rasulullah (s.a.s.)'den işittim: "Nasranîler, Meryem oğlu'nu (İsa'yı) batıl ve aşırı surette medhettikleri gibi, sakın sizler de beni medhde aşırı gitmeyiniz. Şübhesiz ki ben, ancak bir kulum. Onun için bana, Allah'ın kulu ve Rasulü deyiniz." buyuruyordu. [27]
Cerir b. Hazım, Hasan Basrî'nin şöyle dediğine şahid olduğunu söylüyor:
Rasulullah (s.a.s.), yemek getirildiği zamana yere konulmasını söyler ve:
"Ben, sadece her kul gibi yiyip içen, oturup kalkan bir kulum." derdi.[28]
Yegâne Rabbimiz Alİah, böyle dosdoğru, doğruluyan ve doğrulanan kulu ve Rasulü (s.a.s.)'e, insanları uyarmak, müşrik ve kâfirleri azab ile korkutmak, mü'min müslü-manları mükafat ile müjdelemek üzere kitabım indirdi...
"Elif-Lâm-Mim.
Bu,; kendisinde hiç bir şübhe olmayan, müttakiler için de bir kılavuz olan bir kitab'dır. [29]
Mü'min müslümanlarm yegâne düstûru, muvahhid müttakilerin yegâne rehberi Kur'ân-ı Kerim'in kendisine vahyedilen Rasulullah (s.a.s.), âlemlere rahmet kılınmış, [30] en yüce bir ahlâk sahibi, ve üstün bir şahsiyettir[31]
Mü'mirrmüslümanlann yegâne düstûru Kur'ân-ı Kerim'in niçin indirildiğini şöyle beyan eder Rabbimiz Allah:
"Gerçekten o (Kur'ân), Âlemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir. [32]
"Elif, Lâm, Râ. (Bu,) ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi olan ve herşeyden haberdar bulunan (Allah) tarafından birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış birkitab'tır (ki
Öyle ki, Allah'dan başkasına ibadet etmeyin. Gerçekten ben, sizi O'nun tarafından uyarıp korkutan ve müjdeleyenim.
Ve Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tev-be edin. O da, sizi adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta ile metalandırsın ve her ihsan sahibine kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım.
Sizin dönüşünüz Allah'adır. O, herşeye güç yetirendir.[33]
devamı
Elif, Lâm, Râ. Bu, bir kitabtır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura, o güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarmak için onu, sana indirdik. [34]
Bütün insanları, hüsrandan, bunalımdan, maddî ve manevî zarardan ve tüm olumsuzluklardan kurtarıp, Allah'ın izniyle karanlıklardan nura çıkarmak için indirilen Kur'ân-ı Kerim, eşi ve benzeri olmayan kurtuluş reçetesidir...
Yalnız ve yalnız Allah'a ibadet edilsin diye inzal edilen Kur'ân-ı Kerim, mü'min müslümanlarm yollarını aydınlatan bir nur, kendilerine bir hidayet rehberi, hastalıklarına bir şifâ ve ruhlarına bir huzurdur... Bütün bu iyilik ve güzeliklerin elde edile bilinmesi için de, Rabbimiz Allah'ın Kur'ân'daki emir ve yasaklarına iman edip, imanına hiç bir şirk, küfür, bid'at ve hurafe katmadan tüm teslimiyet göstermek, yani gereği gibi itaat etmek şarttır... Bu şartı yerine getiren her ferd, her cemaat ve her toplum, maddi ve manevî iyiliklere, güzelliklere, huzur ve şifâya kavuşur...
Yegâne Rabbimiz Allah, yalnız kendisine ibadet edilmesini, yani yalnızca O'nun hükümlerine tabi olunmasını, ondan başka egemen bir güç tanınmamasını ve bu konuda kendisine şirk koşulmamasını emrettiği gibi,[35] hayatın her birimine Kur'ân-ı Kerim'den başka hiç bir yasanın hakim olmamasını ister... Hayata hakim olması gereken yasanın, kendi yasası olan Kur'ân-ı Kerim olmasını emreder... Gerek ferdlere, gerekse toplumlara egemen olan yasanın Kur'ân olması ve nizâmın da İslâm olması Rabbimiz Allah'ın kafi emridir... İslâm Dini'nin tüm yeryüzüne hakim olması uğurunda mallan ve canlarıyla cihad etmesini bütün mü'min müslüman kullarına emreden[36] Rabbimiz Allah, gerek karada, gerek denizde, gerekse havada yeryüzünü ifsad edenler, [37] kim olursa olsun, ne olursa olsun ortadan kaldırılmasını buyuruyor...
Ve Mü'min muvahhidlere yegâne hayat düstûru Kur'ân-ı Kerim'i, iyiden iyi düşünmeyi ve idrak etmeyi emrediyor Rabbimiz Allah:
"Onlar, hâlâ Kur'ân'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer O, Allah'dan başkasının katından olsaydı kuşkusuz içinde bir çok aykırılıklar (çelişkiler-ihtilaflar) bulacaklardı. [38]
İnsanlar, yüce ve ilâhî düstur olan Kur'ân-ı Kerim'i anlamak ve idrak etmek için okuyacak olurlar ise, onda hiç bir çelişki, hiç bir noksanlık ve içinde hiç bir şübhenin olmadığını kolayca kavrayacaklardır... Çünkü O, Âlemlerin Rabbi Allah'ın kelâmıdır ve O'nun tarafından indirilmedir...
"(Onları,) apaçık deliller ve kitablarla (gönderdik). Sana da, zikri (Kur'ân'ı) indirdik ki, insanlara kedileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler diye.[39]
Biz kitabı sana, her şeyin açıklayıcısı, müslü-
manlara da bir Hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik. [40]
Yeryüzünde imtihanda olan insanların başarılı olmaları, huzur ve saadet, sıhhat ve afiyet içinde yaşamaları için herşey apaçık bir şekilde beyan edildikten sonra insanlar, vicdanlarıyla, tercihleriyle başbaşa bırakılmıştır... Dinde zorlama olmamış, imtihanda olan insanların tercihine bırakılmıştır... Akıllarını kullanmaları, hakkı batıldan ayırıp, hakkı tercih etmeleri tavsiye olunmuştur... Çünkü hak, batıldan apaçık bir şekilde ayrılmıştır...Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Gerçek şu ki, doğruluk (rüşd), sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır, bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir. [41]
Bu sapasağlam kulpa veya Allah'ın sapasağlam ipi olan Kur'ân-ı Kerim'e sımsıkı yapışılmasını emrediyor Rabbimiz Allah... Mü'min müslüman kulların ilk vazifesi budur... İman ve Tevhid noktasında ilk yapılacak iş, Kur'ân'a sımsıkı sarılmaktır...
"Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı yapışın. Dağılıp ayrılmayın..[42]
Kur'ân-ı Kerim'in koruyucusu yegâne Rabbimiz Allah'dır!.. Kur'ân'a hiç bir ziyade ve noksanlık yapılamadığı gibi, aynı zamanda ona hiç bir batıl da karışamaz...
"Hiç şübhesiz, zikri (Kur'ân'ı), Biz indirdik, Biz, O-nun koruyucuları da gerçekten Biziz. [43]
"Batıl, ona önünden de, ardından da gelemez. (Çünkü Kur'ân,) hüküm ve hikmet sahibi, çok övülen (Allardan indirilmedir. [44]
Hayat nizâmı İslâm'ın temel düsturu olan Kur'ân-ı Kerim, yeryüzündeki insanların kendisine tabi olup kurtulmaları için, gökten yere uzatılan Allah'ın sapasağlam ipidir...
Zeyd b. Erkam (r.a.)'m rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Ben, sizde (yek vücud) bir şey bırakacağım ki, buna sarrldığınız takdirde, benden sonra asla dalâlete düşmeyeceksiniz. İkisi de, birbirinden büyüktür:
Gökten yere uzanan bir ip (İlâhî nizâm) olan Allah'ın Kitabı ve yakınlarım, Ehl~i Beytim. Bu iki şey (kıyamet günü) havuz başında bana varıncaya kadar birbirinden asla ayrılmyacaklardır. Bunlar hakkında bana nasıl halef olacağınıza dikkat ediniz! [45]
İmam Malik (rh.a.)'in kaydetmiş olduğu bir başka hadiste de şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):
"Size iki şey bırakıyorum. Bunlara, sımsıkı bağlandığınız sürece, asla doğru yoldan sapmayacaksınız. Bunlar, Allah'ın Kitabı ve Rasulü'nün Sünneti'dir.[46]
Bi: başka hadis ise şöyle...
Cabir b. Abdullah (r.a.)'ın rivayetiyle "Veda Haca", sırasında irâd ettiği hutbesinde şöyle buyurmuştu Rasulullah (s.a.s.):