Hepimizin severek okuduğu Küçük Prensin yazarı Antoine de Saint-Exupérynin ilginç yaşamını sizler için yazdık.
1900 yılının Temmuz ayında, Lyonda doğdu Antoine de Saint-Exupéry. 1904 yılında babasını kaybetti. Annesi Marie ile birlikte teyzesinin yanında yaşamaya başladılar. Küçük Antoine için masalların yazıldığı zamanlar oldu. En büyük hayali başının üzerinden salınan uçaklardan birinin içinde olmaktı. 1918de Birinci Dünya Savaşı başladı, Hava Birliğinin deneme pilotlarından biri olarak ilk görevine atandı.
Antoine de Saint-Exupéry
İlk işi pisti denetleme göreviydi. Oysa o uçmak istiyordu, önce pilotluk diploması alarak ilk uçuşuna çıktı. Ardından ordudaki yerini sağlamlaştırarak teğmen oldu. O zamanlar uçmak için orduya katılmak zorundaydınız. Uçağının içinde otururken çocukluk hayallerine benziyordu aşağıdaki hayat, bir mavi dere, birkaç yeşil ağaç, bir tutam hüzün
Savaş sona erdiğinde onun gençlik hayalleri de yıkıntılar arasındaydı. Çünkü artık bir kiremit fabrikasında müdür olarak işe girdi. Ama Antoinenin tüm hayali göklerde olmaktı. Toulouse-Dakar Havayolları pilotlarından biri olarak yeniden göreve başladı. Karaya indiği zamanlarda bile uzak kalamadı gökyüzünden. Gözlerini kapadığında uçağının koltuğunda göklerde süzülürken buldu kendini. Bu kez parmakları uçağını değil kalemini kullandı. Uçuşun hikayelerini anlattı.
Antoine de Saint-Exupéry
İlk kitabı Pilot, bu tutkunun romanı olarak 1926da basıldı. 1927 yılında Cape Jubyde keşif pilotu olarak göreve başladı. Cape Juby, Casablanka ve Dakar arasında İspanyollara ait bir bölgeydi. Asıl görevi bölgede kaybolan uçakları aramaktı. Kaybolan uçaklar ona bildirilir sonra da bekleyiş başlardı. Bazen günler sürerdi bulmak. Çaresizlik içinde bekleyen insanlara yardım etme uğraşı çoğunlıkla sonuç vermezdi. İspanyol çöllerinin arasında, deniz, gökyüzü ve sonsuzluğun kesiştiği yerdeydi. Küçük bir kulübede, daktilosu, kahvesi, kumların üzerinde serilmiş incecik yatağı oldu evi. 18 aylık görevi bittiğinde eski bir dosta veda eder gibi terk etti çölü.
Antoine de Saint-Exupéry
Arjantin Postası servisinde hava postacılığı yapmaya başladığında yıl 1929du. Bu yeni görevi ona uygun değildi. Her gün gidecek postaları denetlemek, sorumluluk almak değil, uçağın içinde, gökyüzünde olmak istiyordu. Ama tüm bu tutkusuna rağmen kusursuz bir pilot değildi. Gündüz düşlerine dalıp, gittiği anlarda yaptığı kazalardan şans eseri kurtuluyordu. 1931 yılında gece uçuşları sırasında yaşadığı korkuları, bir pilotun heyecan patlamalarını, maceralarını anlattığı ikinci kitabı yayınlandı. Gece Uçuşları kitabının önsözünü, Andre Gide yazdı ve Femina Ödülünü kazandı.
Antoine de Saint-Exupéry
Aynı yıl çalıştığı şirket batınca yeniden Casablanca-Dakar arasında çalışmaya başladı. Ama 1934te yaşadığı ciddi kaza sonucu arkadaşlarının ısrarıyla pilotluk kariyerine ara verdi. Air Franceın reklam departmanında görevlendirildi. Hiç değilse yolcu koltuğunda dünyayı dolaşabiliyordu. Ama bu onun için kabullenilecek bir durum değildi.
Yeniden pilot koltuğuna oturmak için zamanın en hızlı uçağını aldı, adını Simoun koydu. Paris-Saygon arasındaki uçuş rekorunu kırmak istedi. Ama ilk denemesinde ölümden döndü, çölün ortasında yaralı, susuz günlerce kaldı. Bu durum onu yine bir müddet pilotluktan uzak kalmaya yöneltse de, bu dönemde yaptığı gazetecilik nedeniyle New York uçuşunu bahane edip, okyanusu geçmeye karar verdi. Yine büyük bir kaza atlattı, günlerce komada kaldı, iyileşmesi aylar sürdü.
Antoine de Saint-Exupéry pilot
İkinci Dünya Savaşı başlamıştı. Yine Hava Kuvvetleri mensubu olarak orduya alındı.Fransız hükümeti savaşmayı reddeden bu adamı (çünkü o göklerde olmak istiyordu) Amerikaya gönderdi. Posta servislerinde, keşif uçuşlarında, herkesin uçmaya korktuğu okyanusun üzerinde gezindi, yıllarca. İşte Küçük Prens Amerika yıllarında doğdu. Uzak kaldığı hayallerinin, ölen arkadaşlarının, sendeleyen uçağının kitabı oldu.
Antoine de Saint-Exupéry ve Küçük Prens
1942de Amerika savaşa katılmaya karar verdi. 42 yaşında sakat omuzlu kumandan Saint-Exuperyde göreve atanan pilotlardan oldu. 31 Temmuz 1944te dokuza çeyrek kala Amerikan Hava Sahasından ayrıldı. O gün bir Alman uçağı tarafından vurulduğu söylendi. Kimi kaynaklar ise uçağının teknik bir arıza nedeniyle düştüğünü söyledi. Ancak uçağı ve cesedi bulunamadı, ta ki 1998 yılında Marsilyalı bir balıkçının ağından Saint-Exuperyin bilekliği çıkana dek 2000 yılında uçağın enkazına ulaşılsa da cesedi bulunamadı. Kimbilir belki de Asteroid B612de Küçük Prensi görmeye gitmiştir.
Antoine de Saint-Exupéry bileklik
( )Ama yargılanacak kimse yok ki burada! dedi Küçük Prens. O halde, kendi kendini yargılarsın sen de diye yanıt verdi kral. En zoru budur. Kişinin kendi kendini yargılaması, başkalarını yargılamasından çok daha güçtür. Kendi kendini yargılamayı beceriyorsan, hakikaten bilge bir kişisin demektir.
Ne tuhaf bir gezegen bu! diye düşündü bunun üzerine Küçük Prens. Kupkuru, sipsivri ve çok tuzlu. İnsanlarda da hayal gücü yok.
Bütün tavuklar birbirine benzer, bütün insanlar da birbirine benzer. Ama dost satan bir satıcı olmadığından, insanların dostları da yok artık. En iyi, yüreğiyle görebilir insan. Gözler asıl görülmesi gerekeni göremez.
1900 yılının Temmuz ayında, Lyonda doğdu Antoine de Saint-Exupéry. 1904 yılında babasını kaybetti. Annesi Marie ile birlikte teyzesinin yanında yaşamaya başladılar. Küçük Antoine için masalların yazıldığı zamanlar oldu. En büyük hayali başının üzerinden salınan uçaklardan birinin içinde olmaktı. 1918de Birinci Dünya Savaşı başladı, Hava Birliğinin deneme pilotlarından biri olarak ilk görevine atandı.
Antoine de Saint-Exupéry
İlk işi pisti denetleme göreviydi. Oysa o uçmak istiyordu, önce pilotluk diploması alarak ilk uçuşuna çıktı. Ardından ordudaki yerini sağlamlaştırarak teğmen oldu. O zamanlar uçmak için orduya katılmak zorundaydınız. Uçağının içinde otururken çocukluk hayallerine benziyordu aşağıdaki hayat, bir mavi dere, birkaç yeşil ağaç, bir tutam hüzün
Savaş sona erdiğinde onun gençlik hayalleri de yıkıntılar arasındaydı. Çünkü artık bir kiremit fabrikasında müdür olarak işe girdi. Ama Antoinenin tüm hayali göklerde olmaktı. Toulouse-Dakar Havayolları pilotlarından biri olarak yeniden göreve başladı. Karaya indiği zamanlarda bile uzak kalamadı gökyüzünden. Gözlerini kapadığında uçağının koltuğunda göklerde süzülürken buldu kendini. Bu kez parmakları uçağını değil kalemini kullandı. Uçuşun hikayelerini anlattı.
Antoine de Saint-Exupéry
İlk kitabı Pilot, bu tutkunun romanı olarak 1926da basıldı. 1927 yılında Cape Jubyde keşif pilotu olarak göreve başladı. Cape Juby, Casablanka ve Dakar arasında İspanyollara ait bir bölgeydi. Asıl görevi bölgede kaybolan uçakları aramaktı. Kaybolan uçaklar ona bildirilir sonra da bekleyiş başlardı. Bazen günler sürerdi bulmak. Çaresizlik içinde bekleyen insanlara yardım etme uğraşı çoğunlıkla sonuç vermezdi. İspanyol çöllerinin arasında, deniz, gökyüzü ve sonsuzluğun kesiştiği yerdeydi. Küçük bir kulübede, daktilosu, kahvesi, kumların üzerinde serilmiş incecik yatağı oldu evi. 18 aylık görevi bittiğinde eski bir dosta veda eder gibi terk etti çölü.
Antoine de Saint-Exupéry
Arjantin Postası servisinde hava postacılığı yapmaya başladığında yıl 1929du. Bu yeni görevi ona uygun değildi. Her gün gidecek postaları denetlemek, sorumluluk almak değil, uçağın içinde, gökyüzünde olmak istiyordu. Ama tüm bu tutkusuna rağmen kusursuz bir pilot değildi. Gündüz düşlerine dalıp, gittiği anlarda yaptığı kazalardan şans eseri kurtuluyordu. 1931 yılında gece uçuşları sırasında yaşadığı korkuları, bir pilotun heyecan patlamalarını, maceralarını anlattığı ikinci kitabı yayınlandı. Gece Uçuşları kitabının önsözünü, Andre Gide yazdı ve Femina Ödülünü kazandı.
Antoine de Saint-Exupéry
Aynı yıl çalıştığı şirket batınca yeniden Casablanca-Dakar arasında çalışmaya başladı. Ama 1934te yaşadığı ciddi kaza sonucu arkadaşlarının ısrarıyla pilotluk kariyerine ara verdi. Air Franceın reklam departmanında görevlendirildi. Hiç değilse yolcu koltuğunda dünyayı dolaşabiliyordu. Ama bu onun için kabullenilecek bir durum değildi.
Yeniden pilot koltuğuna oturmak için zamanın en hızlı uçağını aldı, adını Simoun koydu. Paris-Saygon arasındaki uçuş rekorunu kırmak istedi. Ama ilk denemesinde ölümden döndü, çölün ortasında yaralı, susuz günlerce kaldı. Bu durum onu yine bir müddet pilotluktan uzak kalmaya yöneltse de, bu dönemde yaptığı gazetecilik nedeniyle New York uçuşunu bahane edip, okyanusu geçmeye karar verdi. Yine büyük bir kaza atlattı, günlerce komada kaldı, iyileşmesi aylar sürdü.
Antoine de Saint-Exupéry pilot
İkinci Dünya Savaşı başlamıştı. Yine Hava Kuvvetleri mensubu olarak orduya alındı.Fransız hükümeti savaşmayı reddeden bu adamı (çünkü o göklerde olmak istiyordu) Amerikaya gönderdi. Posta servislerinde, keşif uçuşlarında, herkesin uçmaya korktuğu okyanusun üzerinde gezindi, yıllarca. İşte Küçük Prens Amerika yıllarında doğdu. Uzak kaldığı hayallerinin, ölen arkadaşlarının, sendeleyen uçağının kitabı oldu.
Antoine de Saint-Exupéry ve Küçük Prens
1942de Amerika savaşa katılmaya karar verdi. 42 yaşında sakat omuzlu kumandan Saint-Exuperyde göreve atanan pilotlardan oldu. 31 Temmuz 1944te dokuza çeyrek kala Amerikan Hava Sahasından ayrıldı. O gün bir Alman uçağı tarafından vurulduğu söylendi. Kimi kaynaklar ise uçağının teknik bir arıza nedeniyle düştüğünü söyledi. Ancak uçağı ve cesedi bulunamadı, ta ki 1998 yılında Marsilyalı bir balıkçının ağından Saint-Exuperyin bilekliği çıkana dek 2000 yılında uçağın enkazına ulaşılsa da cesedi bulunamadı. Kimbilir belki de Asteroid B612de Küçük Prensi görmeye gitmiştir.
Antoine de Saint-Exupéry bileklik
( )Ama yargılanacak kimse yok ki burada! dedi Küçük Prens. O halde, kendi kendini yargılarsın sen de diye yanıt verdi kral. En zoru budur. Kişinin kendi kendini yargılaması, başkalarını yargılamasından çok daha güçtür. Kendi kendini yargılamayı beceriyorsan, hakikaten bilge bir kişisin demektir.
Ne tuhaf bir gezegen bu! diye düşündü bunun üzerine Küçük Prens. Kupkuru, sipsivri ve çok tuzlu. İnsanlarda da hayal gücü yok.
Bütün tavuklar birbirine benzer, bütün insanlar da birbirine benzer. Ama dost satan bir satıcı olmadığından, insanların dostları da yok artık. En iyi, yüreğiyle görebilir insan. Gözler asıl görülmesi gerekeni göremez.