- Başkan Bush’un pansumanlarına karşın, küreselleşmesi engellenemeyen ekonomik kriz neye benziyormuş biliyor musunuz?
- Neye benziyormuş?
- Hıçkırık tutmuş bir kekemenin anlatmaya kalktığı öyküye... Çünkü bir türlü bitmeyen ve sonu hiç gelmeyen bir öyküymüş, hıçkırık tutmuş kekemenin anlatmaya kalktığı öykü.
* * *
Ekonomi uzmanları, kriz geçiren ekonominin büsbütün ölüp ölmediğinden de kuşkulandıkları için, morgları dolaşmaya başlamışlar.
Morglardaki pataloglar soruyorlarmış:
- Kendine has bir özelliği var mıydı?
- Evet, bir hayli kekemeydi.
* * *
Bir diplomat, bir türlü “gelişmiş” olamayan ülkelerden birinin başbakanına:
- İşler nasıl gidiyor, diye sormuş; iyi mi?
- İyi iyi...
- Ya ekonomik durum, o da iyi mi?
Ve birden hatırlamış ki, hal hatır sorduğu başbakanın ülkesinde ekonomik durum; “küresel ekonomik kriz”in altında kalarak iyice ezilmiş, can çekişmekte.
* * *
Diplomat, diplomatik nezaketi de bozmamaya çalışarak başlamış kekelemeye:
- Şey yani... Diyeceğim yani, rahat rahat can çekişiyor, öyle değil mi yani?..
Nasreddin Hoca’ya da sormuşlar:
- Hoca, sen ne düşünüyorsun küresel ekonomik kriz hakkında?
Hoca:
- Ben, demiş; neden militerlerin, sınır ötesi operasyonlarda nokta atışı yapmaya başlamadıklarını düşünüyorum. Şimdiye dek Irak’tan Afganistan’a kadar ortaya çıkan tüm krizleri, böyle bir yöntemle çözümlemeyi sürdürdükleri için...
- Ama Hoca, bu ekonomik bir kriz...
- Ya ötekiler neydi; kalp krizi, yahut sinir krizi mi?
- Onlar şiddet eylemleri ve asayiş ile ilgili sorunlar...
* * *
Nasreddin Hoca, sakalını sıvazlayarak gülümsemiş:
- Yani, demiş; “para”yla ilgili olmayan sorunlar demek istiyorsun; sen onu benim külahıma, yok hayır sarığıma anlat...
Küresel ekonomik kriz azgınlaştıktan sonra, vitrini otomobillerle dolu bir araba mağazasına bir müşteri gelmiş:
- Son model bir araba almak istiyorum, demiş.
Mağaza sahibi:
- Yanlış yere geldiniz, demiş; biz sadece mevsimlik taze sebze satıyoruz.
- Ee peki, vitrindeki arabalar ne?
- Onlar artık çekici bir dekorasyon yalnızca, fabrikaları çoktan kapandı.
- Neye benziyormuş?
- Hıçkırık tutmuş bir kekemenin anlatmaya kalktığı öyküye... Çünkü bir türlü bitmeyen ve sonu hiç gelmeyen bir öyküymüş, hıçkırık tutmuş kekemenin anlatmaya kalktığı öykü.
* * *
Ekonomi uzmanları, kriz geçiren ekonominin büsbütün ölüp ölmediğinden de kuşkulandıkları için, morgları dolaşmaya başlamışlar.
Morglardaki pataloglar soruyorlarmış:
- Kendine has bir özelliği var mıydı?
- Evet, bir hayli kekemeydi.
* * *
Bir diplomat, bir türlü “gelişmiş” olamayan ülkelerden birinin başbakanına:
- İşler nasıl gidiyor, diye sormuş; iyi mi?
- İyi iyi...
- Ya ekonomik durum, o da iyi mi?
Ve birden hatırlamış ki, hal hatır sorduğu başbakanın ülkesinde ekonomik durum; “küresel ekonomik kriz”in altında kalarak iyice ezilmiş, can çekişmekte.
* * *
Diplomat, diplomatik nezaketi de bozmamaya çalışarak başlamış kekelemeye:
- Şey yani... Diyeceğim yani, rahat rahat can çekişiyor, öyle değil mi yani?..
Nasreddin Hoca’ya da sormuşlar:
- Hoca, sen ne düşünüyorsun küresel ekonomik kriz hakkında?
Hoca:
- Ben, demiş; neden militerlerin, sınır ötesi operasyonlarda nokta atışı yapmaya başlamadıklarını düşünüyorum. Şimdiye dek Irak’tan Afganistan’a kadar ortaya çıkan tüm krizleri, böyle bir yöntemle çözümlemeyi sürdürdükleri için...
- Ama Hoca, bu ekonomik bir kriz...
- Ya ötekiler neydi; kalp krizi, yahut sinir krizi mi?
- Onlar şiddet eylemleri ve asayiş ile ilgili sorunlar...
* * *
Nasreddin Hoca, sakalını sıvazlayarak gülümsemiş:
- Yani, demiş; “para”yla ilgili olmayan sorunlar demek istiyorsun; sen onu benim külahıma, yok hayır sarığıma anlat...
Küresel ekonomik kriz azgınlaştıktan sonra, vitrini otomobillerle dolu bir araba mağazasına bir müşteri gelmiş:
- Son model bir araba almak istiyorum, demiş.
Mağaza sahibi:
- Yanlış yere geldiniz, demiş; biz sadece mevsimlik taze sebze satıyoruz.
- Ee peki, vitrindeki arabalar ne?
- Onlar artık çekici bir dekorasyon yalnızca, fabrikaları çoktan kapandı.