Yeditepe
Banned
Kendi yaşamını yönetmeyi bilmeyen biri şöhrete ulaşırsa, şöhretin getirdiği güç ve olanakların altında ezilerek kişisel mutluluğunu kaybedebilir.
Sadece bazı kişilik teknikleri ve becerileri (çeşitli iletişim becerileri vs) kullanarak sağlıklı ve sürekli toplumsal başarı elde edebilmek mümkün değildir. Kişinin kendini sevmesi, kendini bilmesi ve kendini doğru değer ve ilkeler çerçevesinde geliştirmesi halinde başkalarıyla sağlıklı bir dayanışma ilişkisi geliştirebilir.
Kişiler arası ilişkiler, kişilerin birbirlerine yatırım yapmasını gerektirir. Zamanla kişilerin birbirlerine yapacağı yatırım miktarı kriz durumlarında birbirlerini desteklemeye yetecek seviyelere ulaşmalıdır. Aksi halde kriz durumlarında kişiler arası olumlu ilişkileri korumak ve geliştirmek mümkün olmaz.
Kişiler arası ilişkilerde yatırım yapılması gereken altı farklı alan vardır:
Kişiyi gerçekten anlamaya çalışmak en önemli yatırım alanıdır. Bizi anlamaya çalışan biri, bizi önemsediğini ve değer verdiğini göstermektedir.
Nezaket göstermek, küçük şeylere dikkat etmek, saygı ve ilgi göstermek çok olumlu sonuç vermektedir. İlgi gören kişi, yalnızlık ve yalıtılmışlık duygusundan kurtulur.
Verdiğimiz sözleri tutmalıyız. Verilen sözün tutulması güven ilişkisini geliştirir.
Beklentilerin açıklığa kavuşturulması gerekir. Beklentilerin açıkça ifade edilmesi ve karşılanıp karşılanmayacağı veya hangi düzende karşılanacağı konusunda karşılıklı anlaşma önemlidir. Bu ileride doğabilecek güven krizlerini önlemede yardımcı olur.
Kişisel bütünlük göstermek de çok önemlidir. Duygu, düşünce ve davranışlar arasında tutarlık göstermek , dürüst davranmak güveni artıran bir yaklaşımdır.
Hataların içtenlikle kabul edilmesi ve düzeltilmeye çalışılması güven artırıcı bir başka uygulamadır.
Güven ilişkisi kişiler arası ilişki açısından önemli olduğu kadar devlet ile vatandaş arasındaki ilişki açısından da önemlidir. Devletin vatandaşa güven vermediği durumlarda vatandaşlar kendi güvenliklerini sağlamak için yasalara kaşı önlemlere başvurmaktadır. Bunun önlenmesi için devletin adil ve tutarlı olması, görevlerini aksatmaması gerekir. Koşullu sevgi, "eğer yaparsan/yapmazsan seni sevrim" formülü ile ifade edilebilir. Buna karşılık koşulsuz sevgi davranıştan bütünüyle bağımsız sevgidir. Sevdiğimiz kişiyi davranışları hoşumuza gitmese de severiz. Koşulsuz sevgi de önemli bir yanlış anlama, sevdiğimiz kişinin yanlışlarının görmezden gelinmesi, "o kadar kusur kadı kızında da olur" anlayışıdır.
Koşulsuz sevginin sevileni geliştirmesi gerekir. Sevilen kişide yanlışlarını düzeltme potansiyeli olduğunun kabul edilmesi ve bu potansiyeli kullanması için yardım edilmesi daha doğru olur.
Sigara içmeye karşı olsak bile sigara içen birini sevebiliriz. Kişinin sigarayı bırakma potansiyeli olduğunu kabul ediyorsak, ve kendisi de sigaranın zararlarını biliyor ve bırakmak istiyorsa, sigarayı bırakması için ona yardım edebiliriz. Bu kişi sigarayı bırakmasa bile, sigaranın zararlarının farkında olması ve sigarayı bırakma potansiyeline sahip olması dolayısıyla sevilmeye değerdir. Örnekte de görüleceği gibi koşulsuz sevgi kayıtsız şartsız sevgi değil, insanın özünü, insanın potansiyel ve değerlerini esas alan bir sevgidir.
Koşulsuz sevgi insanın doğuştan iyi olduğu, iyi yönde gelişim gösterme potansiyeline sahip olduğu varsayımını esas almaktadır. Bu varsayım gelişmiş insanın temel ilkelerinden biridir.
Kalıplanmış insanın yaşamında koşullu sevginin önemli rolü vardır. Kalıplanmış insan çoğu zaman hatalarından dolayı sevgiden yoksun bırakılmış ya da sevgi üzerine pazarlıklarla karşılaşmıştır.
Kişi ilişkilerinde çıkan sorunları çözme sürecinde koşulsuz sevgiyi etkili olarak kullanabilirse hem ilişki hem de ilişkinin tarafları olumlu yönde gelişme şansı bulurlar.
Çıkar ilişkilerinde uygulanabilen altı farklı paradigma vardır.
Kazan/kazan paradigmasında taraflar birlikte kazanmaya çalışırlar. İşbirliği yaparak taraflar için mümkün olan en fazla kazancı elde etmeye çalışırlar. Bu paradigmanın temelinde kaynakların herkese yetecek kadar bol olduğu varsayımı vardır.
Kazan/kaybet paradigmasında taraflar karşı tarafın kaybına karşılık kazanmayı hedefler. Bu yarışmacı/kavgacı bir davranış modelidir. Bu paradigmanın temel varsayımı, birlikte kazanmamız mümkün değildir biçiminde özetlenebilir.
Kaybet/kazan paradigmasında taraflardan biri kendinin kazanamayacağı varsayımı ile diğer tarafın kazanmasına hizmet eder. Kazan/kaybet paradigmasını uygulayan taraf kaybetmek üzere ise, bazen, kaybet/kazan paradigmasına geçer. Ancak aynı taraf bir sonraki mücadeleye yine kazan/kaybet paradigması ile başlayabilir.
Kaybet/kaybet paradigması tarafların, kendilerinin nasılsa kazanamayacakları bir mücadeleyi karşı tarafında kaybetmesi için mücadele etmeleridir. Sonuçta her iki taraf da kaybeder.
Kazan paradigması kendini başkaları ile ilişki içinde görmeyen kişilerin "ben kendi kazancıma bakarım" anlayışlarının sonucudur. Kişi diğer tafarların durumu ile ilgilenmez; sadece kendi kazancına odaklanır.
Kazan/kazan ya da pazarlık yok paradigması iki tarafın da kazanacak bir şeyleri yoksa birlikteliğe son vermeleri yaklaşımıdır. Bu paradigmada fark, sürecin gelişmesi istendiği gibi olmazsa başka paradigmaya geçmeden süreci sonuçlandırma kararının baştan verilmesidir. Yürümeyen bir evliliğin barış içinde sonuçlandırılması bu paradigmaya iyi bir örnektir.
Yaşamda bu paradigmaların uygulanabileceği değişik durumlar olabilir. Ancak diğer insanlarla dayanışma ilişkisinin sürdürülmesi temel bir ilke olarak benimsenmelidir.
Kazan/kazan tutumu beş temel faktöre dayanmaktadır: karakter, ilişkiler, antlaşmalar, sistemler ve süreçler. Bu beş faktör uyum içinde kazan/kazan tutumuna zemin oluşturur.
Kazan/kazan tutumunun dayandığı karakter özellikleri kişisel bütünlük, olgunluk ve bolluk zihniyetidir. Kişisel bütünlük değerler sistemimizin uyumunu, olgunluk başkasını da düşünmeyi ve bolluk zihniyeti kaynakların paylaşılabilecek kadar çok olduğu fikrini ifade etmektedir.
İlişkilere yapılan yatırım kişiler arası güvenin hızla oluşmasını ve işbirliği yapmayı kolaylaştırır. Kazan/kazan tutumu ancak olumlu ilişki içindeki kişiler arasında uygulanabilir.
İlişkiler belirli konularda antlaşmalar yapmayı, antlaşmalar ise kuralları belirli bir işbirliğini sürdürmeyi sağlar. Kazan/kazan ilişkisi içinde istenen sonuçlar, temel ilkeler, kaynaklar, sorumluluklar ve sonuçlar konusunda antlaşmalar yapılır.
İlişkinin içinde sürdürüldüğü sistemin kazan/kazan tutumunu ödüllendirmesi gerekir. Eğer sistem kazan/kazan tutumu dışında tutumları ödüllendiriyorsa kazan/kazan tutumu uygulanamaz.
Kazan/kazan tutumunu oluşturmada izlenmesi gereken sürecin dört adımı vardır. Sorunun başkalarının gözüyle görülebilmesi (empati), anahtar sorun ve kaygıların anlaşılması, kabul edilebilir sonuçların açıklığa kavuşturulması ve sonuçlara götürecek seçenekler üzerinde anlaşılması gerekir.
Kazan/kazan tutumu kendi başına uygulanabilecek bir kişisel teknik değildir. Bu tutumu benimsemiş insanların yaşama bakış felsefesi; kendi başına bir paradigmadır.
Sadece bazı kişilik teknikleri ve becerileri (çeşitli iletişim becerileri vs) kullanarak sağlıklı ve sürekli toplumsal başarı elde edebilmek mümkün değildir. Kişinin kendini sevmesi, kendini bilmesi ve kendini doğru değer ve ilkeler çerçevesinde geliştirmesi halinde başkalarıyla sağlıklı bir dayanışma ilişkisi geliştirebilir.
Kişiler arası ilişkiler, kişilerin birbirlerine yatırım yapmasını gerektirir. Zamanla kişilerin birbirlerine yapacağı yatırım miktarı kriz durumlarında birbirlerini desteklemeye yetecek seviyelere ulaşmalıdır. Aksi halde kriz durumlarında kişiler arası olumlu ilişkileri korumak ve geliştirmek mümkün olmaz.
Kişiler arası ilişkilerde yatırım yapılması gereken altı farklı alan vardır:
Kişiyi gerçekten anlamaya çalışmak en önemli yatırım alanıdır. Bizi anlamaya çalışan biri, bizi önemsediğini ve değer verdiğini göstermektedir.
Nezaket göstermek, küçük şeylere dikkat etmek, saygı ve ilgi göstermek çok olumlu sonuç vermektedir. İlgi gören kişi, yalnızlık ve yalıtılmışlık duygusundan kurtulur.
Verdiğimiz sözleri tutmalıyız. Verilen sözün tutulması güven ilişkisini geliştirir.
Beklentilerin açıklığa kavuşturulması gerekir. Beklentilerin açıkça ifade edilmesi ve karşılanıp karşılanmayacağı veya hangi düzende karşılanacağı konusunda karşılıklı anlaşma önemlidir. Bu ileride doğabilecek güven krizlerini önlemede yardımcı olur.
Kişisel bütünlük göstermek de çok önemlidir. Duygu, düşünce ve davranışlar arasında tutarlık göstermek , dürüst davranmak güveni artıran bir yaklaşımdır.
Hataların içtenlikle kabul edilmesi ve düzeltilmeye çalışılması güven artırıcı bir başka uygulamadır.
Güven ilişkisi kişiler arası ilişki açısından önemli olduğu kadar devlet ile vatandaş arasındaki ilişki açısından da önemlidir. Devletin vatandaşa güven vermediği durumlarda vatandaşlar kendi güvenliklerini sağlamak için yasalara kaşı önlemlere başvurmaktadır. Bunun önlenmesi için devletin adil ve tutarlı olması, görevlerini aksatmaması gerekir. Koşullu sevgi, "eğer yaparsan/yapmazsan seni sevrim" formülü ile ifade edilebilir. Buna karşılık koşulsuz sevgi davranıştan bütünüyle bağımsız sevgidir. Sevdiğimiz kişiyi davranışları hoşumuza gitmese de severiz. Koşulsuz sevgi de önemli bir yanlış anlama, sevdiğimiz kişinin yanlışlarının görmezden gelinmesi, "o kadar kusur kadı kızında da olur" anlayışıdır.
Koşulsuz sevginin sevileni geliştirmesi gerekir. Sevilen kişide yanlışlarını düzeltme potansiyeli olduğunun kabul edilmesi ve bu potansiyeli kullanması için yardım edilmesi daha doğru olur.
Sigara içmeye karşı olsak bile sigara içen birini sevebiliriz. Kişinin sigarayı bırakma potansiyeli olduğunu kabul ediyorsak, ve kendisi de sigaranın zararlarını biliyor ve bırakmak istiyorsa, sigarayı bırakması için ona yardım edebiliriz. Bu kişi sigarayı bırakmasa bile, sigaranın zararlarının farkında olması ve sigarayı bırakma potansiyeline sahip olması dolayısıyla sevilmeye değerdir. Örnekte de görüleceği gibi koşulsuz sevgi kayıtsız şartsız sevgi değil, insanın özünü, insanın potansiyel ve değerlerini esas alan bir sevgidir.
Koşulsuz sevgi insanın doğuştan iyi olduğu, iyi yönde gelişim gösterme potansiyeline sahip olduğu varsayımını esas almaktadır. Bu varsayım gelişmiş insanın temel ilkelerinden biridir.
Kalıplanmış insanın yaşamında koşullu sevginin önemli rolü vardır. Kalıplanmış insan çoğu zaman hatalarından dolayı sevgiden yoksun bırakılmış ya da sevgi üzerine pazarlıklarla karşılaşmıştır.
Kişi ilişkilerinde çıkan sorunları çözme sürecinde koşulsuz sevgiyi etkili olarak kullanabilirse hem ilişki hem de ilişkinin tarafları olumlu yönde gelişme şansı bulurlar.
Çıkar ilişkilerinde uygulanabilen altı farklı paradigma vardır.
Kazan/kazan paradigmasında taraflar birlikte kazanmaya çalışırlar. İşbirliği yaparak taraflar için mümkün olan en fazla kazancı elde etmeye çalışırlar. Bu paradigmanın temelinde kaynakların herkese yetecek kadar bol olduğu varsayımı vardır.
Kazan/kaybet paradigmasında taraflar karşı tarafın kaybına karşılık kazanmayı hedefler. Bu yarışmacı/kavgacı bir davranış modelidir. Bu paradigmanın temel varsayımı, birlikte kazanmamız mümkün değildir biçiminde özetlenebilir.
Kaybet/kazan paradigmasında taraflardan biri kendinin kazanamayacağı varsayımı ile diğer tarafın kazanmasına hizmet eder. Kazan/kaybet paradigmasını uygulayan taraf kaybetmek üzere ise, bazen, kaybet/kazan paradigmasına geçer. Ancak aynı taraf bir sonraki mücadeleye yine kazan/kaybet paradigması ile başlayabilir.
Kaybet/kaybet paradigması tarafların, kendilerinin nasılsa kazanamayacakları bir mücadeleyi karşı tarafında kaybetmesi için mücadele etmeleridir. Sonuçta her iki taraf da kaybeder.
Kazan paradigması kendini başkaları ile ilişki içinde görmeyen kişilerin "ben kendi kazancıma bakarım" anlayışlarının sonucudur. Kişi diğer tafarların durumu ile ilgilenmez; sadece kendi kazancına odaklanır.
Kazan/kazan ya da pazarlık yok paradigması iki tarafın da kazanacak bir şeyleri yoksa birlikteliğe son vermeleri yaklaşımıdır. Bu paradigmada fark, sürecin gelişmesi istendiği gibi olmazsa başka paradigmaya geçmeden süreci sonuçlandırma kararının baştan verilmesidir. Yürümeyen bir evliliğin barış içinde sonuçlandırılması bu paradigmaya iyi bir örnektir.
Yaşamda bu paradigmaların uygulanabileceği değişik durumlar olabilir. Ancak diğer insanlarla dayanışma ilişkisinin sürdürülmesi temel bir ilke olarak benimsenmelidir.
Kazan/kazan tutumu beş temel faktöre dayanmaktadır: karakter, ilişkiler, antlaşmalar, sistemler ve süreçler. Bu beş faktör uyum içinde kazan/kazan tutumuna zemin oluşturur.
Kazan/kazan tutumunun dayandığı karakter özellikleri kişisel bütünlük, olgunluk ve bolluk zihniyetidir. Kişisel bütünlük değerler sistemimizin uyumunu, olgunluk başkasını da düşünmeyi ve bolluk zihniyeti kaynakların paylaşılabilecek kadar çok olduğu fikrini ifade etmektedir.
İlişkilere yapılan yatırım kişiler arası güvenin hızla oluşmasını ve işbirliği yapmayı kolaylaştırır. Kazan/kazan tutumu ancak olumlu ilişki içindeki kişiler arasında uygulanabilir.
İlişkiler belirli konularda antlaşmalar yapmayı, antlaşmalar ise kuralları belirli bir işbirliğini sürdürmeyi sağlar. Kazan/kazan ilişkisi içinde istenen sonuçlar, temel ilkeler, kaynaklar, sorumluluklar ve sonuçlar konusunda antlaşmalar yapılır.
İlişkinin içinde sürdürüldüğü sistemin kazan/kazan tutumunu ödüllendirmesi gerekir. Eğer sistem kazan/kazan tutumu dışında tutumları ödüllendiriyorsa kazan/kazan tutumu uygulanamaz.
Kazan/kazan tutumunu oluşturmada izlenmesi gereken sürecin dört adımı vardır. Sorunun başkalarının gözüyle görülebilmesi (empati), anahtar sorun ve kaygıların anlaşılması, kabul edilebilir sonuçların açıklığa kavuşturulması ve sonuçlara götürecek seçenekler üzerinde anlaşılması gerekir.
Kazan/kazan tutumu kendi başına uygulanabilecek bir kişisel teknik değildir. Bu tutumu benimsemiş insanların yaşama bakış felsefesi; kendi başına bir paradigmadır.