Koroner Kalp Hastalıkları

Buğra1

Kayıtlı Üye
Bu hastalığın gerek oluşumunu önlemek, gerekse oluştuktan sonra komplikasyonları ve tekrarlayan klinik olayları azaltmak büyük önem taşımaktadır
trans.gif


İleri yaşta Koroner Kalp Hastalığı (KKH) gelişmiş Batılı ülkelerde ölümün en sık nedenidir. Ülkemizde de durum artık farklı değil. Türkiye genelinde erişkinlerde kalp hastalığı sıklığı Karadeniz ve Marmara bölgelerinde en yüksek oranlardadır.

Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi gelişmiş Batılı ülkelerde KKH'na bağlı ölümlerin sayısı diğer tüm hastalıklar ve kanser ölümlerinin topl******* daha fazladır. Bu nedenle, koroner arter hastalığı gelişiminde etken risk faktörlerini belirlemek amacıyla yoğun epidemiyolojik çalışmalar yapılmıştır.

Bu çalışmalara paralel olarak sürdürülen klinik ve laboratuvar çalışmalar ile aterosklerozun oluşumu aydınlatılmış, koroner kalp hastalığına yol açan endojen ve çevresel faktörler net olarak belirlenmiştir.

Koroner kalp hastalığı için belirlenen bağımsız risk faktörleri şöyle sıralanabilir:

- Hiperkolesterolemi
- Sigara kullanımı
- Hipertansiyon
- Diyabet
- Aile öyküsü
- Yaş (erkekde 45, kadında 55 yaş üzeri)
- HDL (Yüksek dansiteli kolesterol) düzeyinin 35 mg/dl altında olması

HDL'nin 60 mg/dl üzerinde olmasının ise koruyucu bir faktör olduğu saptanmıştır.

Koroner kalp hastalığı için en önemli risk faktörlerinden biri hiperkolesterolemidir. LDL (düşük dansiteli lipoprotein) kolesterol ateroskleroz gelişmesinde en önemli katkısı olan lipid fraksiyonudur.

Plazmada LDL kolesterolün artması ile damar cidarında depolanma ve iltihabı hücre yanıtının başladığı günümüzde kabul edilmektedir. Aterom plağındaki LDL (kolesterol plazma ile sürekli dinamik bir değişim içinde olup plağın giderek büyümesini sağlar.

Madem toplumumuz erişkin hayata kolesterol açısından iyi başlıyor, o zaman biz 20'li yaşlardan itibaren iyi bir eğitimle çevresel riskleri azaltır, diyetin olumsuz yönde değişmesini önler ve fizik aktiviteyi artırırsak, uzun dönemde populasyonun riskini düşürebiliriz demektir.

Risk faktörlerinden sigara içimi konusunda, halen sigara içicisi olan ve bırakmış olanları çok fazla ayırmamak gerekmektedir. Çünkü bilindiği gibi, birçok koroner vakası hastalanınca sigara içmeyi bırakmaktadır.

Çalışmalarda 30-59 yaş arası kadınlarda sigara içimi KKH için anlamlı bir risk faktörü olarak ortaya çıkmıştır. 60 yaşından genç erişkin kadınlarda kanda hem kolesterol yüksekliği, hem de diyabet varlığı koroner arter hastalığı için anlamlı bir risk faktörüdür. Erkeklerin çok yaygın olarak kullandığı sigaranın 30 yaşın üzerindekiler için risk bakımından sınırda bir anlam taşıdığı gözlenmiştir.

Diğer bir risk faktörü olan hipertansiyon, özellikle erkeklerde KKH riski açısından ciddi bir anlam taşımaktadır. Hipertansiyonu bulunan erkek koroner arter hastalarında hipertansiyon o birey için 5/8 oranında nedensellik taşımaktadır. Toplumumuzda koroner hastalık için en önemli etkenin gerek erkek gerekse kadında hipertansiyon olduğunu söylemek mümkündür.

Sistolik kan basıncında her 10 mmHg'lık yükselme koroner kalp hastalığı riskini %2 oranında artırmaktadır. Hipertansiyon (140 ve/veya 90 mmHg) çok yaygın bir risk faktörü olup halen 5 milyon erkek ve 6 milyon kadınımızda bulunduğu tahmin edilmektedir.

Koroner kalp hastalığının başlıca etkenlerinden biri olan diyabet, toplum sağlığı açısından artan öneminden ötürü, Amerikan Kalp Birliği tarafından geçen yıllarda yeni olarak majör risk faktörleri arasına resmen alınmıştır.


Kadınlarda daha fazla görülüyor
Açlık kan şekeri 130 mg/dl ya da yemek sonrası 1.5-2.5 saatler arası kan şekeri 170 mg/dl bulunanlar ile öyküsünde diyabet verenler şeker hastası olarak kabul edildiklerinde, kadınlarda daha fazla olmak üzere, diyabetik hasta sayısı son yıllarda hızla artmaktadır.

Erişkin tipi diyabetli vaka sayısı son 8 yılda 1 milyondan 1.66 milyona çıkmıştır. Bundan nüfus artışı ve nüfusun yaşlanmasının dışında, şişmanlığın ve oturgan hayat tarzının artması gibi çevresel faktörler de sorumludur. Kentsel ve kırsal kesimlerde diyabet sıklığına bakıldığında kent erkeklerinde tüm yaşlarda kırdakilere göre daha fazla diyabetli olduğu görülmüştür.

Coğrafi bölgeler arasında erkekler için en yüksek diyabet sıklığı Karadeniz bölgemizdedir. Aslında toplumumuzda giderek arttığını söylediğimiz diyabet bugün için Amerikan halkı gibi gelişmiş bir toplumda ve gelişme yolundaki ülkelerde bile hızla artış göstermektedir.

Bu artışın altında özellikle kadınlarda 40 yaşından sonra aşırı kilo alımı ve fizik aktivitenin hayli düşük olmasının yattığı düşünülmektedir. Ayrıca bir pıhtılaşma faktörü olan fibrinojen seviyelerinin diyabetik kadınlarda anlamlı ölçüde yüksek olması koroner kalp hastalığı riskini daha da artırmaktadır. Erkek diyabetiklerde fibrinojen düzeyi sınırda bir anlam taşımaktadır.

Erkekte obezite sıklaşıyor
40 yaşını aşkın kadınların genelde şişman olduğu ülkemizde, obezite erkeklerde pek sorun olmasa da, giderek sıklaşmaktadır. Obezite gerek erkekte, gerekse kadında KKH için bağımsız bir risk faktörüdür. Hiperkolesterolemi, hipertansiyon ve diyabetin obezite ile sıklıkla birlikte olması nedeniyle etkisini bunlardan ayırmak güçtür.

Beden kitle indeksindeki bir birimlik artış KKH mortalitesinde %-5 artışa neden olmaktadır. Başka bir ifadeyle vücut ağırlığındaki 1 kg kadarlık bir artış koroner kalp hastalığına bağlı ölüm oranında %-15. artışa yol açmaktadır. Obezitenin değişik tanımları olmakla beraber genelde kabul edilen görüş, ideal vücut ağırlığında % 0artıştan fazlasıdır.

Doğu Avrupa ve Akdeniz ülkelerinde daha yüksek bir obezite oranı vardır. Yine yapılan çalışmalarda yağın vücutta dağılım özelliğinin de önemli bir risk faktörü olduğu gösterilmiştir. Santral obezite yağın daha çok karın bölgesinde toplanmasını ifade eder ki gerek erkek gerek kadında ciddi bir risk faktörüdür.

Obezitenin önlenmesi kardiyovasküler hastalıklardan korunmanın temel ilkelerinden biridir. Kilo almayı genç yetişkinlik döneminden itibaren önleyerek, fiziksel aktiviteyi artırarak, beslenme alışkanlıkları açısından kişileri bilinçlendirerek KKH bağlı ölümlerin önemli bir bölümünü engellemek mümkün olacaktır.

Sadenter hayat KKH'na yatkınlığı artıran bir risk faktörü olarak giderek daha fazla önem taşımaktadır. Masa başı çalışanları, dikiş ve örgü ile uğraşanlar ve günde 1 km'dan az yürüyenler için risk daha da fazla olmaktadır. Fiziksel etkinlik kan basıncını düşürebileceği gibi, kan yağlarını, diyabeti ve obeziteyi kontrol altına almada yararlıdır.

Şişmanlığın önlenmesine, plazma LDL kolesterol ile trigliserid düzeylerinin düşmesine ve HDL kolesterol düzeylerinin artmasına, yüksek fiziksel etkinlik yardımcı olmaktadır. Ayrıca orta yaşlı veya yaşlı kişilerde yaşam tarzında ılımlı bir fiziksel etkinliği benimseyen hafif bir değişikliğin bile, koroner kalp hastalığına bağlı ölümleri azalttığı bilinmektedir. Ayrıca düzenli egzersizin, doğrudan bir etkiyle, aşırı bir eforun miyokard enfarktüsünü tetiklemesini önleyebileceği anlaşılmıştır.



Ani kroner tıkanma
Yaş, kolesterol düzeyi, kan basıncı ve sigara kullanımı gelişebilecek miyokard enfarktüsü riski açısından değerlendirildiğinde potansiyel miyokard enfarktüsü olgularının %2'sini izah etmektedir. Değişik çalışmalardan elde edilen bulgular ışığında kanda pıhtılaşma mekanizmasının sadece aterosklerotik plakların oluşumunda değil, aynı zamanda ani gelişen bir koroner tıkanma açısından da önemi ortaya çıkarılmıştır.

Bir pıhtılaşma faktörü olan fibrinojenin seviye yüksekliği önem kazanmaktadır. Plazmada normal sınırları 1.5-4-5 g/L düzeyinde bildirilen fibrinojenin normal şartlarda üretilip fizyolojik durumlarda tekrar yıkımı özellikle damar duvar bozukluklarında olumsuz yönde etkilenmekte, diğer risk faktörlerinin varlığında KKH riskini iyice artırmaktadır.

Özellikle sigara içimi ve yaşlı erkeklerde plazma fibrinojen seviyesi anlamlı yüksek bulunurken, kadında bel çevresi, plazma trigliseridi ve HDL kolesterol fibrinojenin bağımsız etkeni olarak bulunmuştur.

Rakamlar kaygı verici
Nüfusumuz gelişmekte olan toplumlardaki gibi genç yapıdayken, halkımızdaki koroner hastalıktan ölüm oranının, yaşlı nüfus yapısına sahip gelişmiş toplumlardaki kadar yüksek olması, hem günümüz, hem de gelecek için kaygı vericidir. Koroner kalp hastalığı klinik olarak ortaya çıktıktan sonra uygulanan tıbbi, cerrahi ve girişimsel tedavi yöntemleri belirli olup yüksek bir maliyet getiremktedir. Bu yöntemlerin uygulanması bir bakıma konunun kolay yönünü oluşturmaktadır.

Oysa yapılan çalışmalar göstermektedir ki, koroner ateroskleroz önemli ölçüde önlenebilen veya geciktirilebilen bir hastalıktır. Bu nedenle uzun bir süreci kapsayan bu hastalığın gerek oluşumunu önlemek, gerekse oluştuktan sonra komplikasyonları ve tekrarlayan klinik olayları azaltmak büyük önem taşımaktadır.

Sonuç olarak koroner kalp hastalığının gerek primer gerekse sekonder korunması için öncelikle yaşam şeklinin değiştirilmesi yani, nonfarmakolojik yaklaşmaları ve sonra klasik tedavi yöntemlerini savunmak gerekmektedir.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst