Yeditepe
Banned
Bir evde huzur ve güven ortamının olması için bireyler arası sağlıklı bir iletişimin olması zorunludur. Konuşulmayan sorunlar, konuşulmasından daha büyük problemlere neden olacaktır. Çünkü içe atılan sıkıntılar ve sorunlar yürekte büyük patlamaların oluşması için müsait bir ortam hazırlar. Nasıl ki fiziki iç kanama zamanla ve önlem alınmadığı taktirde insanı ölüme sürüklemekteyse, psikolojik iç kanama da önlem alınmadı taktirde vicdanı öldürecektir.
Hollanda da yaşayan bir bayan sıkıntılarını sürekli içe atmasının sonunda büyük bir bunalım ve depresyon yaşayarak hastanelik olmuştur. Bu tespit doktorlara aittir. İşte bu hususta eşlerin birbirine karşı yaklaşımları empatik bir düzeyde ve anlayış çerçevesinde olmalıdır. Dışarının yoğun ve stres dolu yaşamında zoraki tebessümlere kendini zorunlu hisseden bey, bunun faturasını asla eve çıkarma hakkına sahip değildir. Şayet bu yaklaşım sergilenirse, eşinin de refleks tepki geliştirerek, ev yorgunluğunun daha büyük rahatsızlıklara neden olduğunu dile getirmesine zemin hazırlayacaktır. Bu çatışma ve haklı arama çabası beraberinde iki tarafında kaybettiği huzursuz bir ortam oluşturacaktır.
Bunun için eşler iki tarafın da kazanacağı bir tarz geliştirmek zorundadır. Bey stres ve yorgunluğunu sertliğe ve öfkeye bir neden görmeyerek, eşinin yorgunluğunu anlamaya çalışırsa, hanımda günün telaşını gündemleştirmeyecektir. Bunun için yargılamak yerine, anlamaya çalışmak en doğru yaklaşımdır. Tabi eşler arsındaki bu yaklaşım model alarak öğrenmeyi geçekleştiren çocuk bireyler üzerinde büyük bir etkiye neden olacaktır. Boş bir sayfa olan çocuk defterimize ne yazarsak, ileri de onu okuruz. Sevgiyi ve empatiyi yazarsak ileri de ondan sevgi davranışları görürüz. Ama anne baba olarak bizler sert rüzgârları estirirsek, onun etkisiyle kökünden yani yaratyılış gerçeğinden uzaklaşmasına neden oluruz. Çocuklara genelde aile içi iletişimle ilgili sorular sorarım. Cevaplar düşündürücüdür. "Annenizin babanıza seni seviyorum" veya "Babanızın annenize seni seviyorum dediğini duydunuz mu?" sorusuna genel de hayır yanıtı alıyorum.
Ama bu soruyu öfke, kötü söz, bağırma gibi kırıcı ifadelerle değiştirdiğimde aynı kişiler bu sefer genelde evet cevabını veriyorlar. İşte bu konuda anne babaların çocuklarına sevgiyi öğretebilmeleri için ilk önce kendileri sevgi dillerini içselleştirmeleri gerekir. Aşırı yorgunluktan şikâyet edenler evde birbirine karşı kırıcı davranarak huzur kovucu olmaktadırlar. Bu noktada aşırı yorgunluğu sermayeden yemek olarak değerlendirebiliriz. Sermayeden yiyen insan ise üretken olmadığı için kendinde olanları tüketecektir. Bunun yanı sıra karşısındakini de tüketmeye başlayacaktır. Eşler iletişim hususunda sermayeden yememek için mutlaka birbirini anlamanın yollarını aramalıdır. Çünkü paylaşılan derler azalarak, sevincin artmasına imkân tanır.
Kısaca bu konuyla ilgili şunu söyleyebiliriz; eşler ilk önce bencillikten, ben haklılığından kaçınarak her kesin görevinin olduğunu ve bunun bir sorumluluk gerektiğini kabul etmesi gerekir. Bunun yanı sıra empatiyi( eş duyumsallığı) merkeze alıp, hoşgörü ve sevgi ekseninde bir yaklaşım tarzı geliştirmek gerekir. Kötü söz kırıcıdır. Bencillik anlayışsızlığı gündemleştirir. Güzel söz gönül alıcıdır. Empati ise huzuru arttırır.
Seyit Ahmet Uzun
Hollanda da yaşayan bir bayan sıkıntılarını sürekli içe atmasının sonunda büyük bir bunalım ve depresyon yaşayarak hastanelik olmuştur. Bu tespit doktorlara aittir. İşte bu hususta eşlerin birbirine karşı yaklaşımları empatik bir düzeyde ve anlayış çerçevesinde olmalıdır. Dışarının yoğun ve stres dolu yaşamında zoraki tebessümlere kendini zorunlu hisseden bey, bunun faturasını asla eve çıkarma hakkına sahip değildir. Şayet bu yaklaşım sergilenirse, eşinin de refleks tepki geliştirerek, ev yorgunluğunun daha büyük rahatsızlıklara neden olduğunu dile getirmesine zemin hazırlayacaktır. Bu çatışma ve haklı arama çabası beraberinde iki tarafında kaybettiği huzursuz bir ortam oluşturacaktır.
Bunun için eşler iki tarafın da kazanacağı bir tarz geliştirmek zorundadır. Bey stres ve yorgunluğunu sertliğe ve öfkeye bir neden görmeyerek, eşinin yorgunluğunu anlamaya çalışırsa, hanımda günün telaşını gündemleştirmeyecektir. Bunun için yargılamak yerine, anlamaya çalışmak en doğru yaklaşımdır. Tabi eşler arsındaki bu yaklaşım model alarak öğrenmeyi geçekleştiren çocuk bireyler üzerinde büyük bir etkiye neden olacaktır. Boş bir sayfa olan çocuk defterimize ne yazarsak, ileri de onu okuruz. Sevgiyi ve empatiyi yazarsak ileri de ondan sevgi davranışları görürüz. Ama anne baba olarak bizler sert rüzgârları estirirsek, onun etkisiyle kökünden yani yaratyılış gerçeğinden uzaklaşmasına neden oluruz. Çocuklara genelde aile içi iletişimle ilgili sorular sorarım. Cevaplar düşündürücüdür. "Annenizin babanıza seni seviyorum" veya "Babanızın annenize seni seviyorum dediğini duydunuz mu?" sorusuna genel de hayır yanıtı alıyorum.
Ama bu soruyu öfke, kötü söz, bağırma gibi kırıcı ifadelerle değiştirdiğimde aynı kişiler bu sefer genelde evet cevabını veriyorlar. İşte bu konuda anne babaların çocuklarına sevgiyi öğretebilmeleri için ilk önce kendileri sevgi dillerini içselleştirmeleri gerekir. Aşırı yorgunluktan şikâyet edenler evde birbirine karşı kırıcı davranarak huzur kovucu olmaktadırlar. Bu noktada aşırı yorgunluğu sermayeden yemek olarak değerlendirebiliriz. Sermayeden yiyen insan ise üretken olmadığı için kendinde olanları tüketecektir. Bunun yanı sıra karşısındakini de tüketmeye başlayacaktır. Eşler iletişim hususunda sermayeden yememek için mutlaka birbirini anlamanın yollarını aramalıdır. Çünkü paylaşılan derler azalarak, sevincin artmasına imkân tanır.
Kısaca bu konuyla ilgili şunu söyleyebiliriz; eşler ilk önce bencillikten, ben haklılığından kaçınarak her kesin görevinin olduğunu ve bunun bir sorumluluk gerektiğini kabul etmesi gerekir. Bunun yanı sıra empatiyi( eş duyumsallığı) merkeze alıp, hoşgörü ve sevgi ekseninde bir yaklaşım tarzı geliştirmek gerekir. Kötü söz kırıcıdır. Bencillik anlayışsızlığı gündemleştirir. Güzel söz gönül alıcıdır. Empati ise huzuru arttırır.
Seyit Ahmet Uzun