AySe^^
Bayan Üye
Üretim araçlarının mülkiyeti üretim güçleriyle üretim araçları arasındaki ilişkiler toplumu şekillendiren temel öğelerdir. Bilim dilinde buna toplumun alt yapısı deniliyor. İnsanlar arasında kurulan toplumsal ilişkiler süreç içinde insanları ve toplumu kucaklayan bir kültürel dokuyu ortaya çıkarır. Buna da üst kurumu deniliyor. Kültür toplumun üst yapı kurumlarından birisidir. Her toplumda üst ve alt yapı kurumları sürekli olarak birbirleriyle etkileşim içinde bulunurlar.
Her toplumda şekillenen kültür içinde çeşitli kompleksler ortaya çıkar. Bunların en yaygın olanı üstünlük ve aşağılık kompleksleridir. Dünyanın her yerinde üstünlük ve aşağılık kompleksini doğuran besleyen ve kökleştiren nedenler hemen hemen aynıdır. Ama doğurduğu sonuçlar birbirlerinden çok farklıdır. Acaba hangi nedenlerle üstünlük veya aşağılık kompleksi içine düşeriz ve bunlar yüzünden ne kazanır ne kaybederiz?
Dünyayı yönetenler yani üretim araçlarının sahipleri yaptıkları sistematik propagandayla herkesten daha çok akıllı asil onurlu ve yetenekli olduklarını söyleyip dururlar. Yönetilenleri de aksine yeteneksiz onursuz kabiliyetsiz ve aşağılık yaratıklar olarak nitelerler. Bu sistematik propagandalar sonucunda yönetenlerde üstünlük yönetilenlerde de aşağılık kompleksi ortaya çıkar. Bu kompleksler süreç içinde gelişir kökleşir ve toplumsal bir hastalık haline gelir.
Bu gelişme ve kökleşme sonucunda yönetenlerle yönetilenler arasında bir efendi köle ilişkisi ve kültürü oluşur. Toplumdaki sömürü çarkı da bu kültür üzerine oturtulur. Böylece aşağı tabakadan olanların üst tabakadakilere kul olması ve hizmet etmesi doğal bir düşünce ve davranış haline getirilmiş olur.
Kökleşen bu toplumsal hastalıklara karşın yine de her iki kesime mensup insanların bazıları kendisine dayatılan bu görüşün doğru olmadığının farkına varır. Egemenler sömürdükleri insanlardan gizledikleri gerçeğin açığa çıkmaması zaaflarının onlar tarafından anlaşılmaması için akıl almaz cambazlıklara başvururlar. Örneğin kabiliyetsiz cibilliyetsiz yeteneksiz zalim ve haksız olan kişiler komplekslerini gizlemek için kimliklerinin önüne insanları yücelten ve onurlandıran sıfatlar koyarlar. Böylece gerçek nitelik ve karakterlerini gizlemeye çalışırlar.
Bu konuda da büyük bir laboratuar görünümünde olan Türkiye’ye bir göz atalım. Bilmem hiç dikkatinizi çekti mi? Türkler kendileriyle ilgili her şeyin önüne mutlak “Büyük” sıfatını koyarlar. Örneğin ulusa seslenen bir bildiriye mutlak “Büyük Türk Milleti” başlığını koyarlar. Politikacılar konuşmalarına mutlaka “Büyük Türk Milleti” diye başlar. Her ülkenin parlamentosu millet meclisidir. Ama Türklerinki “Büyük Millet Meclisi”dir. Tüm dünyanın orduları düşmana taarruz eder. Ama Türklerinki “Büyük Taarruz” olur. Türk ulu önderi Mustafa Kemal’in “Büyük Atatürk” olduğunu zaten hepiniz biliyorsunuz. Süleyman Demirel yıllar boyunca “Böyök Türkiye” hayaliyle milleti uyutmaya çalıştı. Kulakları çınlasın Necmettin Hocamız her yıl Türkiye’de “Büyük sanayi hamlesini” başlatırdı.
Uzatmaya gerek yok. Türkler sürekli olarak kendileriyle ilgili her şeyi büyük olarak gösterme çabası içinde oluyorlar. Onların hiçbir şeyi küçük değildir. Onların her şeyi başkalarınkinden daha büyüktür. Bir halk neden kendisiyle ilgili her şeyin başına ısrarla “Büyük” sıfatını koyma ihtiyacı duyar dersiniz? Bu hangi sosyo ekonomik ve ruhsal yapının dışa vurumudur acaba?
Yaşadığımız topluma şöyle bir göz attığımızda bu sorunun cevabını kolayca bulabiliriz. Bir kişi ne kadar aç gözlüyse kendini o kadar bonkör olarak göstermeye çalışır. Ne kadar korkaksa o denli etrafa posta atar. Bir duble rakıyla sarhoş olan bir kişi her gece iki büyük rakıyı devirdiğini söyler. Bir kişi ne kadar ahlaksızsa o denli namus nutku atar. İslamiyet’le bağdaşmayan şeyler yapan bir kişi Allah’ın adını ağzından düşürmez. Onun bunun malını çalan birisi herkese hırsız damgası vurur.
Komplekslerini gizlemek için devlet ulus ve toplumsal guruplar da aynı yöntemlere baş vururlar. Örneğin Kemalistler ortak devlet sözü vererek Kürtlerin desteğini aldılar. Ama daha sonra onun varlığını inkar ettiler yani Kürtlere ihanet ettiler. Kendi ihanetlerini gizlemek için sistematik bir biçimde Kürtleri ihanetle suçluyorlar. Tank top ve uçaklarla Kürdistan’nın köy orman ve tarlalarını yakıp yıkıyorlar. Savunmasız sivil insanları öldürüyorlar. Yani Kürt sorununu terörize edenler Kürt ulusal mücadelesini terör olarak nitelendiriyorlar.
Gerçek şu ki devlet ulus lider ve kurumlarının başına “büyük” sıfatını koymakla büyük olunmuyor. Bu durum aşağılık kompleksi içinde bulunanların iç dünyasının tipik bir yansımasıdır.
Her toplumda şekillenen kültür içinde çeşitli kompleksler ortaya çıkar. Bunların en yaygın olanı üstünlük ve aşağılık kompleksleridir. Dünyanın her yerinde üstünlük ve aşağılık kompleksini doğuran besleyen ve kökleştiren nedenler hemen hemen aynıdır. Ama doğurduğu sonuçlar birbirlerinden çok farklıdır. Acaba hangi nedenlerle üstünlük veya aşağılık kompleksi içine düşeriz ve bunlar yüzünden ne kazanır ne kaybederiz?
Dünyayı yönetenler yani üretim araçlarının sahipleri yaptıkları sistematik propagandayla herkesten daha çok akıllı asil onurlu ve yetenekli olduklarını söyleyip dururlar. Yönetilenleri de aksine yeteneksiz onursuz kabiliyetsiz ve aşağılık yaratıklar olarak nitelerler. Bu sistematik propagandalar sonucunda yönetenlerde üstünlük yönetilenlerde de aşağılık kompleksi ortaya çıkar. Bu kompleksler süreç içinde gelişir kökleşir ve toplumsal bir hastalık haline gelir.
Bu gelişme ve kökleşme sonucunda yönetenlerle yönetilenler arasında bir efendi köle ilişkisi ve kültürü oluşur. Toplumdaki sömürü çarkı da bu kültür üzerine oturtulur. Böylece aşağı tabakadan olanların üst tabakadakilere kul olması ve hizmet etmesi doğal bir düşünce ve davranış haline getirilmiş olur.
Kökleşen bu toplumsal hastalıklara karşın yine de her iki kesime mensup insanların bazıları kendisine dayatılan bu görüşün doğru olmadığının farkına varır. Egemenler sömürdükleri insanlardan gizledikleri gerçeğin açığa çıkmaması zaaflarının onlar tarafından anlaşılmaması için akıl almaz cambazlıklara başvururlar. Örneğin kabiliyetsiz cibilliyetsiz yeteneksiz zalim ve haksız olan kişiler komplekslerini gizlemek için kimliklerinin önüne insanları yücelten ve onurlandıran sıfatlar koyarlar. Böylece gerçek nitelik ve karakterlerini gizlemeye çalışırlar.
Bu konuda da büyük bir laboratuar görünümünde olan Türkiye’ye bir göz atalım. Bilmem hiç dikkatinizi çekti mi? Türkler kendileriyle ilgili her şeyin önüne mutlak “Büyük” sıfatını koyarlar. Örneğin ulusa seslenen bir bildiriye mutlak “Büyük Türk Milleti” başlığını koyarlar. Politikacılar konuşmalarına mutlaka “Büyük Türk Milleti” diye başlar. Her ülkenin parlamentosu millet meclisidir. Ama Türklerinki “Büyük Millet Meclisi”dir. Tüm dünyanın orduları düşmana taarruz eder. Ama Türklerinki “Büyük Taarruz” olur. Türk ulu önderi Mustafa Kemal’in “Büyük Atatürk” olduğunu zaten hepiniz biliyorsunuz. Süleyman Demirel yıllar boyunca “Böyök Türkiye” hayaliyle milleti uyutmaya çalıştı. Kulakları çınlasın Necmettin Hocamız her yıl Türkiye’de “Büyük sanayi hamlesini” başlatırdı.
Uzatmaya gerek yok. Türkler sürekli olarak kendileriyle ilgili her şeyi büyük olarak gösterme çabası içinde oluyorlar. Onların hiçbir şeyi küçük değildir. Onların her şeyi başkalarınkinden daha büyüktür. Bir halk neden kendisiyle ilgili her şeyin başına ısrarla “Büyük” sıfatını koyma ihtiyacı duyar dersiniz? Bu hangi sosyo ekonomik ve ruhsal yapının dışa vurumudur acaba?
Yaşadığımız topluma şöyle bir göz attığımızda bu sorunun cevabını kolayca bulabiliriz. Bir kişi ne kadar aç gözlüyse kendini o kadar bonkör olarak göstermeye çalışır. Ne kadar korkaksa o denli etrafa posta atar. Bir duble rakıyla sarhoş olan bir kişi her gece iki büyük rakıyı devirdiğini söyler. Bir kişi ne kadar ahlaksızsa o denli namus nutku atar. İslamiyet’le bağdaşmayan şeyler yapan bir kişi Allah’ın adını ağzından düşürmez. Onun bunun malını çalan birisi herkese hırsız damgası vurur.
Komplekslerini gizlemek için devlet ulus ve toplumsal guruplar da aynı yöntemlere baş vururlar. Örneğin Kemalistler ortak devlet sözü vererek Kürtlerin desteğini aldılar. Ama daha sonra onun varlığını inkar ettiler yani Kürtlere ihanet ettiler. Kendi ihanetlerini gizlemek için sistematik bir biçimde Kürtleri ihanetle suçluyorlar. Tank top ve uçaklarla Kürdistan’nın köy orman ve tarlalarını yakıp yıkıyorlar. Savunmasız sivil insanları öldürüyorlar. Yani Kürt sorununu terörize edenler Kürt ulusal mücadelesini terör olarak nitelendiriyorlar.
Gerçek şu ki devlet ulus lider ve kurumlarının başına “büyük” sıfatını koymakla büyük olunmuyor. Bu durum aşağılık kompleksi içinde bulunanların iç dünyasının tipik bir yansımasıdır.