CeYDa^^
Banned
Evli bir çift cadılar partisine davetliydi.Dışarıya çıkmak için hazırlanırlarken kadının migreni tuttu,
evde kalmak zorundaydı.Kocasına, partiye yalnız gitmesini, onun eğlencesini bozmak istemediğini söyledi.
Biraz tartıştıktan sonra adam kostümünü giydi ve partiye gitti kadın da birkaç aspirin alıp yattı.
Biraz uyuduktan sonra kendini daha iyi hissederek uyandı ve partiye giderek kocasına sürpriz yapmaya karar verdi.
Tam hazırlanırken "acaba ben yanında değilken kocam neler yapıyor" diye düşündü ve kocasının kendisini
tanımaması için değişik bir kostüm giyerek partiye gitti. Oraya vardığında bir kenarda onu izlemeye başladı.
Kocası arka arkaya değişik kızlarla ve onlarla çok yakınlaşarak dansediyordu, nereye kadar gidebileceğini
görmeye karar verdi.Kocasına yaklaştı ,Onunla çok samimi bir şekilde dansetmeye başladı,kulağına dışarıya
çıkabileceklerini fısıldadı. Arabalardan birine girerek seviştiler ve gece yarısından önce maskeler çıkarılmadan
kadın eve gitti, kocasının dönüşünü beklemeye başladı. Adam sabaha karşı 01.00 sularında döndü ve doğru yatağa gitti.
Kadin : "Parti nasıldı kocacığım" diye sordu, Adam da: "Sensiz hiç eğlenemedim tatlım" diye yanıtladı. Kadın,
"inanmıyorum" diye cevapladı, "Bahse girerim çok eğlenmişsindir" Adam "Gerçekten hayatım.
Partiye gittiğimde bazı arkadaşlarla sıkıldık, alt kata inip bütün gece poker oynadık.
Fakat kostümümü ödünç verdiğim o Allah'ın cezası herif bir eğlenmiş, bir eğlenmiş, anlata anlata bitiremedi....
------------------------------------------------------------------------------------
Carlo İtalya'da Fiat fabrikasında çalışan bir işçi... O zamanki Sovyet lideri Krusçev resmi bir ziyaret
için İtalya'ya gelmiş. Programda Fiat tesisleri de var. Fabrikanın tezgahları arasında dolaşırken Carlo'ya rastlamış.
Herkesin gözü önünde ''Vay Carlo...'' diye sarılıp kucaklaşmış. Orada ayak üstü sohbet etmişler. Tüm protokol
bu dostluktan şaşkın... Konuk gittikten sonra patron Carlo'yu çağırıp, Krusçev'i nereden tanıdığını sormuş..
Carlo “Hiiç” demiş. ''Ben eskiden komünisttim... 1 Mayıs kutlamaları için parti beni Moskova'ya göndermişti. Orada
tanışmıştım..''
Olay unutulmuş. Üç beş ay sonra bu kez Amerika başkanı Nixon gelmiş İtalya'ya. Yine aynı program ve fabrika ziyareti.
Tezgahların arasında ''Vay Carlo..Vay Nixon..'' muhabbeti... İyice meraklanan patron ziyaretten sonra Carlo'yu yine
çağırtmış. Soru da cevap da aynı; ''Bir ara Amerika'ya göç etmeye kalkıştım. New York'ta başım polisle belaya girdi..
Bu Nixon o zaman çiçeği burnunda bir avukattı. Beni o savunmuştu..''
Olay bu kadarla kalsa iyi.. İki ay sonra Fransa başkanı De Gaulle ziyaretinde de aynı manzara yaşanınca Patron Agnelli
derin bunalımlara girmiş. Kendisini tanıyan yok. Yanında çalışan Carlo'nun uluslararası çevresi var.
- De Gaulle'ü nereden tanıyorsun?
- Nazilere karşı Paris'te yeraltı savaşı yapıyorduk... Özel kuryesiydim..
- Sen herkesi tanır mısın?
- Evet, hemen hemen... Patron iyice hırslanmış..
- Neredeyse Papa da arkadaşım diyeceksin..
Carlo gülmüş.. ''Tabii. Yakın arkadaşımdır..'' Çıldırma noktasına gelen Agnelli haykırmış :
- İspatla... İspatlayamazsan kovarım... Carlo :
- Tamam, bu pazar ayininde Vatikan meydanında olun. Papa balkondan halkı takdis ederken ben yanında olacağım..
Patron pazarı iple çekmiş. Vatikan'da Papayı bekleyen kalabalığın arasına karışıp beklemeye başlamış.
Bir süre sonra Papa balkona çıkmış. Yanında Carlo... Kalabalığa bakıp, patronunu bulmaya çalışıyor.
O sırada bir kargaşa olmuş. Biri bayılmış. Carlo bayılanın kendi patronu olduğunu görünce Papaya
''Bana müsaade" deyip meydana koşmuş. Agnelli yerde yatıyor. Bir iki kişi de ayıltmaya çalışıyor.
Carlo çevresindekilere, ''Bu benim patronumdur; ne oldu?'' diye sorunca biri cevap vermiş :
- Siz Papa ile balkona çıktığınızda bunun önünde iki Japon turist vardı. Japonlardan biri senin patronuna döndü.
"Şu sağdaki bizim Carlo, ama yanındaki kim?" diye sorunca seninki düşüp bayıldı.
--------------------------------------------------------------------------------------
Fenerbahçe'nin Galatasarayı 6-0 yendiği maçtan sonra sokağa çıkmaya utanan Arif'in aklına bir fikir gelmiş ve
kadın kılığına girerek dışarı çıkmış.Bir cafeye girip oturmuş.Yanına yaşlı bir kadın gelerek Arif Naber demiş.
Arif beni tanıdı diyerek apar topar kaçmış.
Ertesi gün yine kılık değiştirmiş ve cafeye gitmiş.Aynı yaşlı kadın yanına gelip Arif naber demiş.Arif yine kaçmış.
Bu sefer Arif çok farklı bir kılıkta gelmiş cafeye kadın gelmiş yine Arif naber demiş.Arif merak etmiş;
Ya sen beni nereden tanıyorsun demiş Yaşlı kadında;
Oğlum Ben Bülent (Cimbomlular alınmasın bende cimbomluyum)
-------------------------------------------------------------------------------------
Adamın biri ölüp cennetin kapısına dayandığında, cennetin baş meleği durdurur onu. İçeri almadan önce sorularıma
cevap vermelisin? Hayatın boyunca tam anlamıyla iyi bir iş yaptın mı, bakalım? Adamcağız uzun uzun düşünür,
hafızasını zorlar, ama ne yazık ki yaptığı iyi bir şeyi hatırlayamaz. Melek tekrar sorar.
-Peki, bari söyle, hiç cesaret gerektiren bir şey yaptın mı, hayatında? Adam hemen atılır gururla.
-Yaptım, tabii!
-Anlat bakalım, neymiş bu cesur iş? Adam anlatmaya baslar.
-Ben futbol hakemiydim. Kadıköy’de bir Fenerbahçe
-Galatasaray maçını yönetiyordum. Maçın son dakikasında Fenerbahçe aleyhine penaltı çaldım.
-Vay canına, gerçekten cesurmuşsun sen,hadi geç bakalım! Cennetin kapıları açılır. Bizim hakem tam geçecekken,
melek merak eder:
-Ne zaman olmuştu bu maç?
-Aşağı yukarı üç dakika oluyor biteli................
-------------------------------------------------------------------------------------
Zamanın en büyük mafya babası idamlık bir suçtan yargılanıyordu.Jürinin içindede bizim Temel vardı.
Babanın adamları Temel'in yanına gelip ula Temel ne yap et bu cezayı müebbete çevir.Ve jüri toplandıktan
sonra hakim kararını müebbet olarak açıklar.Babanın adamları Temel'in yanına gelip Bunu nasıl yaptığını sorar.
Temel'de;
Sormayın uşaklar jüri beraat diye tutturdu müübbete çevirene kadar anam ağladı.
------------------------------------------------------------------------------------
2. dünya savaşı sırasında, bir tren kompartımanında bir nazi subayı, bir yaşlı kadın bir delikanlı ve birde genç kız
bir arada yolculuk etmektedirler. Tren bir süre sonra tünele girer. Bir öpücük sesi ve ardından da bir tokat sesi yükselir.
Yaşlı kadın şöyle düşünür : -Zamane gençleri işte. Kızı oğlan öptü ama tokadı da yedi. Genç kız şöyle düşünür :
-***** oğlan, benim yerime yaşlı kadını öptü ama tokadı da yedi. Nazi subayı şöyle düşünür :
-İşe bak yahu, oğlan kızı öptü, tokadı ben yedim. Delikanlı ise şöyle düşünür.
-Oh bee, elimin tersini öpüp şu nazi bozuntusuna ne güzel tokat attım.
--------------------------------------------------
Gümrük
Trabzonla Rize arasinda bir zamanlar gümrük varmis. Temel hergün bisiklet ve
önünde bir kum torbasiyla gümrükten geçermis. Bir gün Gümrük Memuru bu
durumdan kuskulanmis ve Temel e sormus :
- Dur. Ne geçiriyorsun gümrükten?
- Kum...
Memur kum torbasina elini sokmus karistirmis gerçekten sadece kum varmis
torbada. Bu olaydan sonra Temel yillarca gümrükten bisikletle önünde kum
torbasi oldugu halde geçmis. Yillar sonra Trabzonda bir kahvede Temel ve
Gümrük Memuru karsilasmis. Gümrük Memuru :
- Ula Temel artik emekli oldum sana birsey yapamam gerçekten ne geçiriyordun
gümrükten?
- Bisiklet...
--------------------------------------------------------------
Doktorun biri yeni bir muayene açmış. Kapıya yazmış...
"Vizite ücreti 100 Dolar. İyileştirmediğimiz hastaya beş mislini
veriyoruz..."
Vizite pahalı ama, doktor gerçekten doktor...
Her gelen hasta iyileşip gidiyor...
Doktorun ünü her geçen gün artıyormuş...
Uyanığın biri doktora gidecek, iyileşmeyecek ve beş misli parayı
geri alacak
ya, kapıyı çalmış...
"Doktor! Ağzımın tadı hiç yok... Öyle kötüyüm ki, hiçbir şeyin
tadını alamıyorum..."
Doktor... Adama şöyle bir bakmış, hemşireye seslenmiş:"
Hemşire hanım! Sekiz numaralı kutuyu getirin"
Hemşire adama uzatmış kutuyu, adam, bir kaşık içindekinden yemiş ve
anında
tükürmüş...
"Ama Bu bok!!!!!"
Doktor sakin, "Evet! İyileştiniz. Tad alıyorsunuz artık.."
Adam, parayı ödemiş sinirleri tepesinde gitmiş...
Aradan birkaç ay geçmiş. büyük bir hırsla yenidenkapısına dayanmış
doktorun...
"Doktor bey, ben de hafıza kaybı başladı... Herşeyi unutuyorum...!"
Doktor, adama şöyle bir bakmış yine, hemşireye dönmüş, "Kızım, sekiz
numaralı kutuyu getirir misin?" demiş.
Adam, hemen itiraz etmiş, "Ama, o kutuda bok var!"...
Doktor, "Doğru! Bakın, hafızanız da yerine geldi!...."
Adam, ağlamaklı, hırsla ödemiş parayı çıkmış dışarı...
Kurmuş da kurmuş intikam planlarını... Birkaç ay sonra.."
Doktor! Ben de iktidarsızlık başladı... Durumum kötü, hiçbir şey
yapamıyorum..."
Doktor adamı gözüyle şöyle bir inceleyip, "Hemşire hanım sekiz
numaralı
kutuyu getirir misin" diye seslenince, adam, tüm hırsıyla,
"S.kecem, seni de sekiz numaralı kutunu da..." diye bağırmış..
Doktor gayet sakin, "Geçmiş olsun! Artık yapabiliyorsunuz!!!!!!!!!"
-----------------------------------------------------
Adamın biri bara girer ve kendisine bir içki söyler.
Barmen bir robottur. Adama mükemmel hazırlanmış bir kokteyli çabucak servis
yaparken sorar:
"IQ'ün kaç?" Adam "150" diye cevaplar..
Robot adamın IQ seviyesine göre sohbete başlar,uzun uzun Quantum fiziği,
küresel ısınma, biyoteknoloji, ekonomi, insanlığın seksüel gelişimi üzerine
konuşur..
Adam robotun bilgisinden etkilenerek kendi kendine "Bu gerçekten inanılmaz"
diye düşünür ve robotu denemeye karar verir. Bardan kalkar, tekrar kapıdan
girer bara gelir ve yeni bir içki söyler.
Robot yine mükemmel hazırladığı içkiyi çabucak servis yapar ve sorar:"IQ'ün
Kaç?" Adam "100 civarı" diye cevaplar. Robot bu kez uzun uzun sohbete başlar
ama bu kez futbol, borsa, arabalar, rakı ve göğüsler hakkında sohbet açar.
Çok etkilenen adam robotu bir kez daha test etmeye karar verir ve tekrar
kalkar. Yeni bir müşteri gibi bara yaklaşır bir içki daha söyler.
Robot çabucak servis yaparken sorar:"IQ'ün kaç?".
Adam, "mmm, sanırım 50 civarı" der.
Bunun üzerine robot, adama son derece yavaş bir biçimde şu cevabı verir:
- Ya...ni...Yi..ne..Ta..yy..ip'e oy ve...re...cek...sin... de...se...ne!
------------------------------------------------------------------
Üniversitenin büyük amfisinde 800 kişinin katıldığı bir imtihan... Süre iki saat... Profesör son derece sert ve
sürenin esnetilmesine imkân yok. Cevapları yetiştiremeyen kalıyor. Bu yüzden bütün talebeler harıl harıl kâğıt dolduruyorlar.
Ama birisi ağırdan gidiyor. Biraz düşünüyor biraz yazıyor. Hiç aceleci bir hâli yok.
Derken süre doluyor. "Getirin kâğıtları çocuklar" diyor profesör ve herkes bitirebildiği kadarıyla kâğıdını getirip
masanın üzerine koyuyor. Veren çıkıyor, veren çıkıyor, masanın üzerindeki kâğıtlar birikiyor. Sınıfta hiç talebe kalmıyor.
Bir kişi hâriç. Bizim ağırdan giden talebe hiç istifini bozmadan yazmaya devâm ediyor.
Böylece biraz daha zaman geçtikten sonra, bizimki kalkıp kürsüye gidiyor ve kâğıdını bir sonraki ders için hazırlıklarını
tamamlamakta olan profesöre uzatıyor. Profesör kızarak:
-Hayır! Çok geç kaldın. Artık senin kâğıdını alamam...
Bizimki ters ters bakıyor:
-Sen benim kim olduğumu biliyor musun?
-Yoo, aslında bilmiyorum. Ne olacak?
Talebe bakışlarını dikleştirerek tekrar soruyor:
-Sen benim kim olduğumu biliyor musun?
-Hayır bilmiyorum! Üstelik bu hiç de mühim değil!
-İyi öyleyse, diyor bizimki ve yığılı duran imtihan kâğıtlarının bir kısmını kaldırıyor ve araya kendi kâğıdını koyup
kâğıtları tekrar düzeltiyor. Sonra da:
-İyi günler hocam, deyip profesörün şaşkın bakışları arasında yürüyüp gidiyor.
----------------------------------------------------------------------
Bir köyün camisinde imam cemaate vaaz vermektedir. Ansızın içeri dalan bir köylü köyü sel basmakta olduğunu haber verir.
Bütün cemaat hemen kendilerini dışarı atıp, kaçar. Sadece imam bütün ısrarlara rağmen köyüterketmeyi reddeder ve
Tanrı'nın kendisini koruyacağını söyleyerek, camide kalır. Kısa bir süre sonra sular camiye ulaşır,
imam çaresiz minareye çıkar. Sular minarenin ilk katına yükselirken bir tekne imami kurtarmaya gelir.
Ancak dini bütün imam, Tanrı'nın kendisini koruyacağını söyleyerek tekneye binmez. Sular yükselir,
imam ikinci kata çıkmak zorunda kalır. Bir tekne daha gelir, ancak imam yine Tanrı'nın kendisini koruyacağına
inancının tam olduğunu söyleyerek tekneye binmez. Sular iyice yükselir. imam artık minarenin en tepesindedir.
Bir helikopter yaklaşır. İçindekiler durumun kötü olduğunu anlatarak imama helikoptere gelmesi konusunda ısrar eder.
İmam helikoptere binmeyi de reddeder. Bir süre sonra sular iyice yükselir ve imam boğularak ölür. Kendisini cennetin
kapısında melekler karşılar
-Melek: hoşgeldiniz. cennette köşkünüz hazırlandı. Buyrun.
-İmam: Cennete girmek istediğimden emin değilim.
-Melek: neden?
-İmam: Tanrı'ya biraz kırgınım.
-Melek: ne oldu ki?
-İmam: Ben hayatımı ibadet ederek geçirdim. İnsanlara hep iyilik yaptım, günahtan uzak durdum. Yasadığım köyü sel bastı,
herkes kaçtı ama tanrı'nın beni kurtaracağına inandığımdan kaldım. Görüyorsunuz ki şimdi burdayım...
Tam bu sırada yukarıdan Tanrı'nin sesi duyulur:
-Söyleyin o salağa iki tekne bir helikopter gönderdik!!!!!!!!!!!
-------------------------------------------------------------------------
İki arkadaş trende gidiyorlarmış.Önlerine bir kel oturmuş.Biri diğerine demişki
-şu kele bir şaplak vurayım mı?
-Diğeri Lan manyak mısın adam döver filan
-Bişey olmaz bak demiş adama şaplağı vurmuş.
-Adam dönmüş ne oluyor lan demiş? Şaplağı vuran
-Vay Kemal abim nasılsın demiş? Adam
-Ne Kemali lan Ben Kemal filan değilim demiş.
-Özür dilerim abi Kemal Abime Benzettim demiş. Aradan Bir beş dakika geçmiş adam arkadaşına bak şimdi bir şaplak
daha vuracam demiş ve vurmuş.
-Adam hiddetle ne oluyor lan dayak mı istiyorsun demiş?
-Ya Bırak Kemal abi bizimle kafa mı yapıyorsun sensin işte demiş.
-Git lan ben Kemal filan değilim bela mısınız lan adamın başına demiş. Hasbinallah çekerek diğer kompartımana geçmiş.
İki kafadarda adamın peşinden diğer kompartımana geçerek adamın arkasına oturmuşlar.
-Adam arkadaşına Bak şimdi bir şaplak daha vuracağım demiş
-Lan manyak mısın adam bu sefer ikimizide öldürür vallahi demiş.
-Bişey yapmaz deyip bir daha şaplağı geçirmiş adamın kafasına
-Adam dönmüş Lan ne oluyor be demiş.
-Kemal abi yan kompartımanda bir adam var aynı sana benziyor demiş.
Nasil yagmur nasil firtina, adam bir taksiye el kaldirir, taksi durur..
Adam gidecegi yeri söyleyince, taksici kizarak
"Ohoo orasi çok yakin alamam seni" der vegazlar gider..
Adam çok bozulur ama sonra bir sekilde evine gitmeyi basarir.. Ertesi gün şans eseri bir bakar ki, dün geceki taksici, evinin önündeki taksi duragindadir ve üçüncü siradadir..
Hemen plan yapar ve ilk taksi söförüne yanasir:
- Ataköye kaça götürürsün ?"
- 5 milyon
- Sana 20 milyon veririm ama bir kere verirsin
- Hadi be sapik misin, defol..
Adam bu cevabi alinca ikinci siradaki taksiye yanasir
- Ataköye kaça götürürsün ?
- 5 milyon
- Sana 20 milyon veririm ama bana bir kere verirsin
- Vay sapikkk vayy defol
Sira üçüncü taksiciye yani bizim taksiciye gelmistir.. Adam yanasir:
- Ataköye kaça götürürsün ?
- 5 milyon
- Peki sana 20 milyon veririm ama bir sartim var
- Nedir ?
- Giderken diger taksicilere el salliyacaksin
- Ayibettin abi tabii..
__________________________________________________ _________________
Dort kaplumbaga piknige cikmaya karar veriyorlar. Erzaklari hazirlayip yola koyuluyorlar. Bir yil, iki yil, bes, on yil derken 30 yil sonra piknik yerine variyorlar. Hemen erzaklari cikariyorlar, gazozlar, yiyecekler, hersey ortaya cikiyor.
Gazozlar da sise gazoz. Ve acacak YOK! Tek cozum, birinin eve gidip acacagi alip getirmesi. Dogal olarak en genc kaplumbagayi seciyorlar. Genc eleman:
- "Giderim, ama bir sartim var." der ve ekler.
- "Buradaki yiyeceklerin hicbirine ben gelinceye kadar dokunulmayacak." Digerleri de bunu kabul eder. Elemanimiz yola cikar. Aradan bir, iki, on, yirmi yil gecer. Bu arada yasli kaplumbagalardan birisi fenalasir, ölmek uzeredir. Arkadaslari ne yapsa faydasiz. Kaplumbaga'nin son dilegi olup olmadigini sorarlar. O da:
- "Gerci genc kaplumbagaya soz verdik ama, suradaki sarmalardan bir tanesini yesem olur mu?" der. Digerleri de kiramaz ve:
- "Elbette!" diyerek, sarmalardan birini verirler.
Tam agzina atacagi sirada genc kaplumbaga calilarin arasindan firlar ve:
- "Gitmiyorum iste, gitmiyorum!"
__________________________________________________ ______________
Kızılderili Kabilesinin Liderinin Küçük Oğlu Babasına Çekinerek Sordu:
Neden Bizim İsimlerimiz Beyazların İsimleri Gibi Değil?
Reis
"Bizim İsimlerimizin Birer Hikayesi Vardır. Bu Bir Gelenektir" Dedi
Oğlan:
"Nasıl Yanı" Dedi
Reis
"Sana Bir Kaç Tane Örnek Vereyim"
Diyerek Açıklamaya Başladı.
"Mesela Ben Doğduğumda Çadırımızın Etrafında Vahşi Bir Puma Dolaşıyormuş Benim Adımı Vahşi Puma Koymuşlar. Ağabeyin Doğduğu Anda Gök Gürledi Adını Gök Gürültüsü Koyduk. Ablan Doğduğunda Ay Dolunaydaydı. Adını Dolunay Koyduk. Kardeşin Doğduğunda Gökkuşağı Çıkmıştı. Adını Gökkuşağı Koyduk. Anladın Mı Şimdi Patlak Prezervatif"
__________________________________________________ ________________
Temel oksurukten Dursun da kabizliktan sikayetcidir. Beraber doktora giderler.
Doktor Temel'e oksuruk surubu Dursun'a da mushil verir. Bunlar ilaclari karistirirlar.
Bir hafta sonra doktor Temel'e:
- Nasil oldu? Hala oksuruyor musun?
- oksurmeye cesaret bile edemiyorum doktor bey.
__________________________________________________ _________________
Kasabanin birinde bir papaz ve onun iki tane papagani varmis.
Papaganlarda papaz gibi oldukca inancli ve dindarlarmis. Sabah aksam kafeslerinde oturup incil okuyup dua ederlermis. Papazin cemaatinden bir kadininda 2 tane disi papagani varmis, papazin erkek papaganlari ne kadar ahlakli,kadinin disi papaganlari da o kadar ahlaksizmis.
Eve gelen misafirlerin onunde 'erkek istiyozzz!'diye bagirirlarmis. Kadin sonunda dayanamamis ve papaza akil danismaya gitmis.
"Sen getir onlari bana benim papaganlarin kafesine koyalim da ahlak ogrensinler biraz" demis. Kadinda almis papaganlari getirmis, papazin evine daha kafese girer girmez disi papaganlaradan birisi
"hey yakisikli, iki tane ucuz fahise ister misiniz kafesinizde" diye sormus.
Erkek papaganlardan biri otekine donup haykırmış?:
"oglum butun dualarimiz kabul oldu lan sonunda!!!"
evde kalmak zorundaydı.Kocasına, partiye yalnız gitmesini, onun eğlencesini bozmak istemediğini söyledi.
Biraz tartıştıktan sonra adam kostümünü giydi ve partiye gitti kadın da birkaç aspirin alıp yattı.
Biraz uyuduktan sonra kendini daha iyi hissederek uyandı ve partiye giderek kocasına sürpriz yapmaya karar verdi.
Tam hazırlanırken "acaba ben yanında değilken kocam neler yapıyor" diye düşündü ve kocasının kendisini
tanımaması için değişik bir kostüm giyerek partiye gitti. Oraya vardığında bir kenarda onu izlemeye başladı.
Kocası arka arkaya değişik kızlarla ve onlarla çok yakınlaşarak dansediyordu, nereye kadar gidebileceğini
görmeye karar verdi.Kocasına yaklaştı ,Onunla çok samimi bir şekilde dansetmeye başladı,kulağına dışarıya
çıkabileceklerini fısıldadı. Arabalardan birine girerek seviştiler ve gece yarısından önce maskeler çıkarılmadan
kadın eve gitti, kocasının dönüşünü beklemeye başladı. Adam sabaha karşı 01.00 sularında döndü ve doğru yatağa gitti.
Kadin : "Parti nasıldı kocacığım" diye sordu, Adam da: "Sensiz hiç eğlenemedim tatlım" diye yanıtladı. Kadın,
"inanmıyorum" diye cevapladı, "Bahse girerim çok eğlenmişsindir" Adam "Gerçekten hayatım.
Partiye gittiğimde bazı arkadaşlarla sıkıldık, alt kata inip bütün gece poker oynadık.
Fakat kostümümü ödünç verdiğim o Allah'ın cezası herif bir eğlenmiş, bir eğlenmiş, anlata anlata bitiremedi....
------------------------------------------------------------------------------------
Carlo İtalya'da Fiat fabrikasında çalışan bir işçi... O zamanki Sovyet lideri Krusçev resmi bir ziyaret
için İtalya'ya gelmiş. Programda Fiat tesisleri de var. Fabrikanın tezgahları arasında dolaşırken Carlo'ya rastlamış.
Herkesin gözü önünde ''Vay Carlo...'' diye sarılıp kucaklaşmış. Orada ayak üstü sohbet etmişler. Tüm protokol
bu dostluktan şaşkın... Konuk gittikten sonra patron Carlo'yu çağırıp, Krusçev'i nereden tanıdığını sormuş..
Carlo “Hiiç” demiş. ''Ben eskiden komünisttim... 1 Mayıs kutlamaları için parti beni Moskova'ya göndermişti. Orada
tanışmıştım..''
Olay unutulmuş. Üç beş ay sonra bu kez Amerika başkanı Nixon gelmiş İtalya'ya. Yine aynı program ve fabrika ziyareti.
Tezgahların arasında ''Vay Carlo..Vay Nixon..'' muhabbeti... İyice meraklanan patron ziyaretten sonra Carlo'yu yine
çağırtmış. Soru da cevap da aynı; ''Bir ara Amerika'ya göç etmeye kalkıştım. New York'ta başım polisle belaya girdi..
Bu Nixon o zaman çiçeği burnunda bir avukattı. Beni o savunmuştu..''
Olay bu kadarla kalsa iyi.. İki ay sonra Fransa başkanı De Gaulle ziyaretinde de aynı manzara yaşanınca Patron Agnelli
derin bunalımlara girmiş. Kendisini tanıyan yok. Yanında çalışan Carlo'nun uluslararası çevresi var.
- De Gaulle'ü nereden tanıyorsun?
- Nazilere karşı Paris'te yeraltı savaşı yapıyorduk... Özel kuryesiydim..
- Sen herkesi tanır mısın?
- Evet, hemen hemen... Patron iyice hırslanmış..
- Neredeyse Papa da arkadaşım diyeceksin..
Carlo gülmüş.. ''Tabii. Yakın arkadaşımdır..'' Çıldırma noktasına gelen Agnelli haykırmış :
- İspatla... İspatlayamazsan kovarım... Carlo :
- Tamam, bu pazar ayininde Vatikan meydanında olun. Papa balkondan halkı takdis ederken ben yanında olacağım..
Patron pazarı iple çekmiş. Vatikan'da Papayı bekleyen kalabalığın arasına karışıp beklemeye başlamış.
Bir süre sonra Papa balkona çıkmış. Yanında Carlo... Kalabalığa bakıp, patronunu bulmaya çalışıyor.
O sırada bir kargaşa olmuş. Biri bayılmış. Carlo bayılanın kendi patronu olduğunu görünce Papaya
''Bana müsaade" deyip meydana koşmuş. Agnelli yerde yatıyor. Bir iki kişi de ayıltmaya çalışıyor.
Carlo çevresindekilere, ''Bu benim patronumdur; ne oldu?'' diye sorunca biri cevap vermiş :
- Siz Papa ile balkona çıktığınızda bunun önünde iki Japon turist vardı. Japonlardan biri senin patronuna döndü.
"Şu sağdaki bizim Carlo, ama yanındaki kim?" diye sorunca seninki düşüp bayıldı.
--------------------------------------------------------------------------------------
Fenerbahçe'nin Galatasarayı 6-0 yendiği maçtan sonra sokağa çıkmaya utanan Arif'in aklına bir fikir gelmiş ve
kadın kılığına girerek dışarı çıkmış.Bir cafeye girip oturmuş.Yanına yaşlı bir kadın gelerek Arif Naber demiş.
Arif beni tanıdı diyerek apar topar kaçmış.
Ertesi gün yine kılık değiştirmiş ve cafeye gitmiş.Aynı yaşlı kadın yanına gelip Arif naber demiş.Arif yine kaçmış.
Bu sefer Arif çok farklı bir kılıkta gelmiş cafeye kadın gelmiş yine Arif naber demiş.Arif merak etmiş;
Ya sen beni nereden tanıyorsun demiş Yaşlı kadında;
Oğlum Ben Bülent (Cimbomlular alınmasın bende cimbomluyum)
-------------------------------------------------------------------------------------
Adamın biri ölüp cennetin kapısına dayandığında, cennetin baş meleği durdurur onu. İçeri almadan önce sorularıma
cevap vermelisin? Hayatın boyunca tam anlamıyla iyi bir iş yaptın mı, bakalım? Adamcağız uzun uzun düşünür,
hafızasını zorlar, ama ne yazık ki yaptığı iyi bir şeyi hatırlayamaz. Melek tekrar sorar.
-Peki, bari söyle, hiç cesaret gerektiren bir şey yaptın mı, hayatında? Adam hemen atılır gururla.
-Yaptım, tabii!
-Anlat bakalım, neymiş bu cesur iş? Adam anlatmaya baslar.
-Ben futbol hakemiydim. Kadıköy’de bir Fenerbahçe
-Galatasaray maçını yönetiyordum. Maçın son dakikasında Fenerbahçe aleyhine penaltı çaldım.
-Vay canına, gerçekten cesurmuşsun sen,hadi geç bakalım! Cennetin kapıları açılır. Bizim hakem tam geçecekken,
melek merak eder:
-Ne zaman olmuştu bu maç?
-Aşağı yukarı üç dakika oluyor biteli................
-------------------------------------------------------------------------------------
Zamanın en büyük mafya babası idamlık bir suçtan yargılanıyordu.Jürinin içindede bizim Temel vardı.
Babanın adamları Temel'in yanına gelip ula Temel ne yap et bu cezayı müebbete çevir.Ve jüri toplandıktan
sonra hakim kararını müebbet olarak açıklar.Babanın adamları Temel'in yanına gelip Bunu nasıl yaptığını sorar.
Temel'de;
Sormayın uşaklar jüri beraat diye tutturdu müübbete çevirene kadar anam ağladı.
------------------------------------------------------------------------------------
2. dünya savaşı sırasında, bir tren kompartımanında bir nazi subayı, bir yaşlı kadın bir delikanlı ve birde genç kız
bir arada yolculuk etmektedirler. Tren bir süre sonra tünele girer. Bir öpücük sesi ve ardından da bir tokat sesi yükselir.
Yaşlı kadın şöyle düşünür : -Zamane gençleri işte. Kızı oğlan öptü ama tokadı da yedi. Genç kız şöyle düşünür :
-***** oğlan, benim yerime yaşlı kadını öptü ama tokadı da yedi. Nazi subayı şöyle düşünür :
-İşe bak yahu, oğlan kızı öptü, tokadı ben yedim. Delikanlı ise şöyle düşünür.
-Oh bee, elimin tersini öpüp şu nazi bozuntusuna ne güzel tokat attım.
--------------------------------------------------
Gümrük
Trabzonla Rize arasinda bir zamanlar gümrük varmis. Temel hergün bisiklet ve
önünde bir kum torbasiyla gümrükten geçermis. Bir gün Gümrük Memuru bu
durumdan kuskulanmis ve Temel e sormus :
- Dur. Ne geçiriyorsun gümrükten?
- Kum...
Memur kum torbasina elini sokmus karistirmis gerçekten sadece kum varmis
torbada. Bu olaydan sonra Temel yillarca gümrükten bisikletle önünde kum
torbasi oldugu halde geçmis. Yillar sonra Trabzonda bir kahvede Temel ve
Gümrük Memuru karsilasmis. Gümrük Memuru :
- Ula Temel artik emekli oldum sana birsey yapamam gerçekten ne geçiriyordun
gümrükten?
- Bisiklet...
--------------------------------------------------------------
Doktorun biri yeni bir muayene açmış. Kapıya yazmış...
"Vizite ücreti 100 Dolar. İyileştirmediğimiz hastaya beş mislini
veriyoruz..."
Vizite pahalı ama, doktor gerçekten doktor...
Her gelen hasta iyileşip gidiyor...
Doktorun ünü her geçen gün artıyormuş...
Uyanığın biri doktora gidecek, iyileşmeyecek ve beş misli parayı
geri alacak
ya, kapıyı çalmış...
"Doktor! Ağzımın tadı hiç yok... Öyle kötüyüm ki, hiçbir şeyin
tadını alamıyorum..."
Doktor... Adama şöyle bir bakmış, hemşireye seslenmiş:"
Hemşire hanım! Sekiz numaralı kutuyu getirin"
Hemşire adama uzatmış kutuyu, adam, bir kaşık içindekinden yemiş ve
anında
tükürmüş...
"Ama Bu bok!!!!!"
Doktor sakin, "Evet! İyileştiniz. Tad alıyorsunuz artık.."
Adam, parayı ödemiş sinirleri tepesinde gitmiş...
Aradan birkaç ay geçmiş. büyük bir hırsla yenidenkapısına dayanmış
doktorun...
"Doktor bey, ben de hafıza kaybı başladı... Herşeyi unutuyorum...!"
Doktor, adama şöyle bir bakmış yine, hemşireye dönmüş, "Kızım, sekiz
numaralı kutuyu getirir misin?" demiş.
Adam, hemen itiraz etmiş, "Ama, o kutuda bok var!"...
Doktor, "Doğru! Bakın, hafızanız da yerine geldi!...."
Adam, ağlamaklı, hırsla ödemiş parayı çıkmış dışarı...
Kurmuş da kurmuş intikam planlarını... Birkaç ay sonra.."
Doktor! Ben de iktidarsızlık başladı... Durumum kötü, hiçbir şey
yapamıyorum..."
Doktor adamı gözüyle şöyle bir inceleyip, "Hemşire hanım sekiz
numaralı
kutuyu getirir misin" diye seslenince, adam, tüm hırsıyla,
"S.kecem, seni de sekiz numaralı kutunu da..." diye bağırmış..
Doktor gayet sakin, "Geçmiş olsun! Artık yapabiliyorsunuz!!!!!!!!!"
-----------------------------------------------------
Adamın biri bara girer ve kendisine bir içki söyler.
Barmen bir robottur. Adama mükemmel hazırlanmış bir kokteyli çabucak servis
yaparken sorar:
"IQ'ün kaç?" Adam "150" diye cevaplar..
Robot adamın IQ seviyesine göre sohbete başlar,uzun uzun Quantum fiziği,
küresel ısınma, biyoteknoloji, ekonomi, insanlığın seksüel gelişimi üzerine
konuşur..
Adam robotun bilgisinden etkilenerek kendi kendine "Bu gerçekten inanılmaz"
diye düşünür ve robotu denemeye karar verir. Bardan kalkar, tekrar kapıdan
girer bara gelir ve yeni bir içki söyler.
Robot yine mükemmel hazırladığı içkiyi çabucak servis yapar ve sorar:"IQ'ün
Kaç?" Adam "100 civarı" diye cevaplar. Robot bu kez uzun uzun sohbete başlar
ama bu kez futbol, borsa, arabalar, rakı ve göğüsler hakkında sohbet açar.
Çok etkilenen adam robotu bir kez daha test etmeye karar verir ve tekrar
kalkar. Yeni bir müşteri gibi bara yaklaşır bir içki daha söyler.
Robot çabucak servis yaparken sorar:"IQ'ün kaç?".
Adam, "mmm, sanırım 50 civarı" der.
Bunun üzerine robot, adama son derece yavaş bir biçimde şu cevabı verir:
- Ya...ni...Yi..ne..Ta..yy..ip'e oy ve...re...cek...sin... de...se...ne!
------------------------------------------------------------------
Üniversitenin büyük amfisinde 800 kişinin katıldığı bir imtihan... Süre iki saat... Profesör son derece sert ve
sürenin esnetilmesine imkân yok. Cevapları yetiştiremeyen kalıyor. Bu yüzden bütün talebeler harıl harıl kâğıt dolduruyorlar.
Ama birisi ağırdan gidiyor. Biraz düşünüyor biraz yazıyor. Hiç aceleci bir hâli yok.
Derken süre doluyor. "Getirin kâğıtları çocuklar" diyor profesör ve herkes bitirebildiği kadarıyla kâğıdını getirip
masanın üzerine koyuyor. Veren çıkıyor, veren çıkıyor, masanın üzerindeki kâğıtlar birikiyor. Sınıfta hiç talebe kalmıyor.
Bir kişi hâriç. Bizim ağırdan giden talebe hiç istifini bozmadan yazmaya devâm ediyor.
Böylece biraz daha zaman geçtikten sonra, bizimki kalkıp kürsüye gidiyor ve kâğıdını bir sonraki ders için hazırlıklarını
tamamlamakta olan profesöre uzatıyor. Profesör kızarak:
-Hayır! Çok geç kaldın. Artık senin kâğıdını alamam...
Bizimki ters ters bakıyor:
-Sen benim kim olduğumu biliyor musun?
-Yoo, aslında bilmiyorum. Ne olacak?
Talebe bakışlarını dikleştirerek tekrar soruyor:
-Sen benim kim olduğumu biliyor musun?
-Hayır bilmiyorum! Üstelik bu hiç de mühim değil!
-İyi öyleyse, diyor bizimki ve yığılı duran imtihan kâğıtlarının bir kısmını kaldırıyor ve araya kendi kâğıdını koyup
kâğıtları tekrar düzeltiyor. Sonra da:
-İyi günler hocam, deyip profesörün şaşkın bakışları arasında yürüyüp gidiyor.
----------------------------------------------------------------------
Bir köyün camisinde imam cemaate vaaz vermektedir. Ansızın içeri dalan bir köylü köyü sel basmakta olduğunu haber verir.
Bütün cemaat hemen kendilerini dışarı atıp, kaçar. Sadece imam bütün ısrarlara rağmen köyüterketmeyi reddeder ve
Tanrı'nın kendisini koruyacağını söyleyerek, camide kalır. Kısa bir süre sonra sular camiye ulaşır,
imam çaresiz minareye çıkar. Sular minarenin ilk katına yükselirken bir tekne imami kurtarmaya gelir.
Ancak dini bütün imam, Tanrı'nın kendisini koruyacağını söyleyerek tekneye binmez. Sular yükselir,
imam ikinci kata çıkmak zorunda kalır. Bir tekne daha gelir, ancak imam yine Tanrı'nın kendisini koruyacağına
inancının tam olduğunu söyleyerek tekneye binmez. Sular iyice yükselir. imam artık minarenin en tepesindedir.
Bir helikopter yaklaşır. İçindekiler durumun kötü olduğunu anlatarak imama helikoptere gelmesi konusunda ısrar eder.
İmam helikoptere binmeyi de reddeder. Bir süre sonra sular iyice yükselir ve imam boğularak ölür. Kendisini cennetin
kapısında melekler karşılar
-Melek: hoşgeldiniz. cennette köşkünüz hazırlandı. Buyrun.
-İmam: Cennete girmek istediğimden emin değilim.
-Melek: neden?
-İmam: Tanrı'ya biraz kırgınım.
-Melek: ne oldu ki?
-İmam: Ben hayatımı ibadet ederek geçirdim. İnsanlara hep iyilik yaptım, günahtan uzak durdum. Yasadığım köyü sel bastı,
herkes kaçtı ama tanrı'nın beni kurtaracağına inandığımdan kaldım. Görüyorsunuz ki şimdi burdayım...
Tam bu sırada yukarıdan Tanrı'nin sesi duyulur:
-Söyleyin o salağa iki tekne bir helikopter gönderdik!!!!!!!!!!!
-------------------------------------------------------------------------
İki arkadaş trende gidiyorlarmış.Önlerine bir kel oturmuş.Biri diğerine demişki
-şu kele bir şaplak vurayım mı?
-Diğeri Lan manyak mısın adam döver filan
-Bişey olmaz bak demiş adama şaplağı vurmuş.
-Adam dönmüş ne oluyor lan demiş? Şaplağı vuran
-Vay Kemal abim nasılsın demiş? Adam
-Ne Kemali lan Ben Kemal filan değilim demiş.
-Özür dilerim abi Kemal Abime Benzettim demiş. Aradan Bir beş dakika geçmiş adam arkadaşına bak şimdi bir şaplak
daha vuracam demiş ve vurmuş.
-Adam hiddetle ne oluyor lan dayak mı istiyorsun demiş?
-Ya Bırak Kemal abi bizimle kafa mı yapıyorsun sensin işte demiş.
-Git lan ben Kemal filan değilim bela mısınız lan adamın başına demiş. Hasbinallah çekerek diğer kompartımana geçmiş.
İki kafadarda adamın peşinden diğer kompartımana geçerek adamın arkasına oturmuşlar.
-Adam arkadaşına Bak şimdi bir şaplak daha vuracağım demiş
-Lan manyak mısın adam bu sefer ikimizide öldürür vallahi demiş.
-Bişey yapmaz deyip bir daha şaplağı geçirmiş adamın kafasına
-Adam dönmüş Lan ne oluyor be demiş.
-Kemal abi yan kompartımanda bir adam var aynı sana benziyor demiş.
Nasil yagmur nasil firtina, adam bir taksiye el kaldirir, taksi durur..
Adam gidecegi yeri söyleyince, taksici kizarak
"Ohoo orasi çok yakin alamam seni" der vegazlar gider..
Adam çok bozulur ama sonra bir sekilde evine gitmeyi basarir.. Ertesi gün şans eseri bir bakar ki, dün geceki taksici, evinin önündeki taksi duragindadir ve üçüncü siradadir..
Hemen plan yapar ve ilk taksi söförüne yanasir:
- Ataköye kaça götürürsün ?"
- 5 milyon
- Sana 20 milyon veririm ama bir kere verirsin
- Hadi be sapik misin, defol..
Adam bu cevabi alinca ikinci siradaki taksiye yanasir
- Ataköye kaça götürürsün ?
- 5 milyon
- Sana 20 milyon veririm ama bana bir kere verirsin
- Vay sapikkk vayy defol
Sira üçüncü taksiciye yani bizim taksiciye gelmistir.. Adam yanasir:
- Ataköye kaça götürürsün ?
- 5 milyon
- Peki sana 20 milyon veririm ama bir sartim var
- Nedir ?
- Giderken diger taksicilere el salliyacaksin
- Ayibettin abi tabii..
__________________________________________________ _________________
Dort kaplumbaga piknige cikmaya karar veriyorlar. Erzaklari hazirlayip yola koyuluyorlar. Bir yil, iki yil, bes, on yil derken 30 yil sonra piknik yerine variyorlar. Hemen erzaklari cikariyorlar, gazozlar, yiyecekler, hersey ortaya cikiyor.
Gazozlar da sise gazoz. Ve acacak YOK! Tek cozum, birinin eve gidip acacagi alip getirmesi. Dogal olarak en genc kaplumbagayi seciyorlar. Genc eleman:
- "Giderim, ama bir sartim var." der ve ekler.
- "Buradaki yiyeceklerin hicbirine ben gelinceye kadar dokunulmayacak." Digerleri de bunu kabul eder. Elemanimiz yola cikar. Aradan bir, iki, on, yirmi yil gecer. Bu arada yasli kaplumbagalardan birisi fenalasir, ölmek uzeredir. Arkadaslari ne yapsa faydasiz. Kaplumbaga'nin son dilegi olup olmadigini sorarlar. O da:
- "Gerci genc kaplumbagaya soz verdik ama, suradaki sarmalardan bir tanesini yesem olur mu?" der. Digerleri de kiramaz ve:
- "Elbette!" diyerek, sarmalardan birini verirler.
Tam agzina atacagi sirada genc kaplumbaga calilarin arasindan firlar ve:
- "Gitmiyorum iste, gitmiyorum!"
__________________________________________________ ______________
Kızılderili Kabilesinin Liderinin Küçük Oğlu Babasına Çekinerek Sordu:
Neden Bizim İsimlerimiz Beyazların İsimleri Gibi Değil?
Reis
"Bizim İsimlerimizin Birer Hikayesi Vardır. Bu Bir Gelenektir" Dedi
Oğlan:
"Nasıl Yanı" Dedi
Reis
"Sana Bir Kaç Tane Örnek Vereyim"
Diyerek Açıklamaya Başladı.
"Mesela Ben Doğduğumda Çadırımızın Etrafında Vahşi Bir Puma Dolaşıyormuş Benim Adımı Vahşi Puma Koymuşlar. Ağabeyin Doğduğu Anda Gök Gürledi Adını Gök Gürültüsü Koyduk. Ablan Doğduğunda Ay Dolunaydaydı. Adını Dolunay Koyduk. Kardeşin Doğduğunda Gökkuşağı Çıkmıştı. Adını Gökkuşağı Koyduk. Anladın Mı Şimdi Patlak Prezervatif"
__________________________________________________ ________________
Temel oksurukten Dursun da kabizliktan sikayetcidir. Beraber doktora giderler.
Doktor Temel'e oksuruk surubu Dursun'a da mushil verir. Bunlar ilaclari karistirirlar.
Bir hafta sonra doktor Temel'e:
- Nasil oldu? Hala oksuruyor musun?
- oksurmeye cesaret bile edemiyorum doktor bey.
__________________________________________________ _________________
Kasabanin birinde bir papaz ve onun iki tane papagani varmis.
Papaganlarda papaz gibi oldukca inancli ve dindarlarmis. Sabah aksam kafeslerinde oturup incil okuyup dua ederlermis. Papazin cemaatinden bir kadininda 2 tane disi papagani varmis, papazin erkek papaganlari ne kadar ahlakli,kadinin disi papaganlari da o kadar ahlaksizmis.
Eve gelen misafirlerin onunde 'erkek istiyozzz!'diye bagirirlarmis. Kadin sonunda dayanamamis ve papaza akil danismaya gitmis.
"Sen getir onlari bana benim papaganlarin kafesine koyalim da ahlak ogrensinler biraz" demis. Kadinda almis papaganlari getirmis, papazin evine daha kafese girer girmez disi papaganlaradan birisi
"hey yakisikli, iki tane ucuz fahise ister misiniz kafesinizde" diye sormus.
Erkek papaganlardan biri otekine donup haykırmış?:
"oglum butun dualarimiz kabul oldu lan sonunda!!!"