Kıyametin Dehşeti..

уαяєη

ɘƨмɘя
Bayan Üye
H.z Ayşe (ra) anlatıyor:
“Bir gün Allah’ın peygamberine (as) sordum:
-Ey Allah’ın Resulü, kıyamet günü seven sevdiğini hatırlayabilir mi?
Allah Resulü (as) şöyle yanıt verdiler:
-Üç yerde hatırlayamaz:
1.Tartıda: Ameller teraziye konur ya ağır gelir ya hafif.
2.Defterlerin verilişinde: Onlar ya sağdan verilir ya da soldan.
3.Birde orad toplananların üzerine Cehennemden bir boyun uzanıp şöyle dediği zaman:
Ben, şu üç zümreyi yakmakla emrolundum:
a)Allah’tan başka ilaha tapanları
b)İnatçı zalimleri
c)Hesap gününe inanmayanları
Daha sonra bu saydıklarının üstüne yumulur ve onları Cehennemin dibine atar.
Cehennemin üzerinde köprü vardır. Kılıçtan kenskin, kıldan incedir.Ona bağlı dikenli teller ve demir çengeller vardır.Onun üzerinde yıldrım gibi geçen insanlar vardır.Fırtına gibi uçanlarda vardır…Müslüman kurtulur.Müslüman olmayan o dikenli tellere ve çengeller takılıp kalır; sonra yüz üstü Cehennem yuvarlanır.”
… … … … …
Ebu Hureyre şöyle bir hadisi nakleder:
“Birinci surla ikinci sur arasında kırk yıllık bir zaman vardır.
Sonra, Yüce Allah semadan bir su yağdırır.Bu su, erkeklik suyuna benzer. Bunun üzerine, yeşillik biter gibi mahlukat bitmeye başlar.”
Ebu Hureyre başka bir hadisi şöyle nakleder:
”Yüce Allah süru yarattıktan sonra onu İsrafil’e verdi.
İsrafil (as) onu ağzına koymuş gözünü arşa dikmiş bekliyor.Üfleme emri ne zaman kendisine verilecek, onu bekliyor.”
Ebu Hureyre diyor ki:
“Ey Allah’ın Resulü, sur nedir?” diye sorduğuma şöyle buyurdular:
“Nurdan bir boynuzdur.
“Onun şekli nasıl?” diye sorunca şöyle buyurdu:
“Geniş çaplıdır.Beni peygamber olarak gönderene yemin ederim ki; onun genişliği yer ve gök alanı kadardır.Ona üç defa üflenir.”
Bazı rivayetlerde üfleme üç defa değil, iki defadır.Biri ölüm için, diğeri de dirilmek içindir.
Ka’b’ın rivayetine göre üçtür:
a) Korku için
b) Ölüm için
c) Dirilmek içindir.
Şöyle ki:
Birinci üflemede Yüce Allah İsrafil’e emir verir. O da suru üfler.
Yerde ve gökte ne varsa korku ve heyecana kapılır; sarsılır.
Bu durum Kur’an’da şöyle anlatılır:
”Sura üflendiği gün, yerde ve gökte ne varsa sarsılır.Ancak Allah’ın dilediği hariç…” (Neml:87)
Yine o gün çocuklar birden yaşlanır.
Bu mana şu ayete geçer:
“Ey İnsanlar! Kıyamet gününden korkunuz, kıyamet sarsıntısı büyük bir şeydir.O gün süt emziren analar, süt verdiklerini unuturlar.Hamile kadınlar çocuklarını düşürürler. İnsanları sarhoş görürsün.Ama onlar sarhoş değillerdir. Ancak Allah’ın azabı çetindir.” (Hac: 1-2)
Yüce Allah’ın dilediği kadar o halde kalırlar.
İkinci üflemede Allahu Teala İsrafil’e emir verir, ölüm üflemesini yaptırır. O zaman Yüce Allah’ın diledikleri hariç; yerde ve gökte ne varsa hepsi ölür.
Bu durum şu ayetle sabittir:
“Sura üflendiği zaman, göklerde ve yerde olan canlılar ölür. Ancak Allah’ın dilediği kalır. (Neml: 87)
Burada ölümden istisna edilenler, şehitlerin ruhudur.
Denildi ki:
Ölmeyenler Dört büyük melektir.Hepsine selat ve selam olsun.
Yüceler Yücesi zatı daha iyi bildiği halde Azrail’e sorar:
“Yarattıklarımdan canlı olarak kim kaldı?”
Azrail şöyle der:
“Ya Rabbi, sen varsın, ölmezsin.Yarattıklarından Cebrail, Mikail, İsrafil, Arşı taşıyan melekler ve birde ben kaldım.
Bunun üzerine Yüce Allah emreder. Kendisinden başka herkesin ruhunu alır.
Ondan sonra yine sorar:
“Ey Azrail, şimdi kim kaldı?”
Sen dirisin, hiç ölmezsin. Bu aciz kulun kaldı.”
Bunun üzerine Yüceler Yücesi şöyle buyurur:
”Ey Azrail!Her nefs ölümü tadacaktır; emrimi duymadın mı? Sende yarattıklarımdan birisin.Seni de onlardan yazdım.”
Bunun üzerine Azrail kendi canını alarak ölür.
Bir rivayete göre; Azrail (as) Cennetle Cehennem arasında bir yere giderek kendi ruhunu orada alır.Orada öyle bağırır ki, eğer kainat ve mahlukat hayatta olsa, o sesten hepsi de ölürdü.
O sırada Azrail der ki:
“Eğer ölümün bu kadar zor olduğunu bilseydim, mümin kulların ruhlarını daha şefkatle alırdım.”
Ve…nihayet o da ölür.Yaratılanlardan hiçbiri hayatta kalmaz.O zaman Yüce Allah bu dünyaya şöyle seslenir:
“Nerede sultanlar? Nerede sultan oğulları?Zalimler! Zorbalar?Nerede nimetlerimden faydalanıp başkasına kul olanlar?”
Bundan sonra şöyle der:
”Bugün mülk kimin?”
Bu soruya yanıt veren olmaz…
Yüce Allah kendi cevaplar:
”Bugün mülk Vahid ve Kahhar olan Allah’ındır.
… … … …
Bundan sonra Yüce Allah yağmur yağdırması için göğe emreder. Gök yağmur yağdırır.Bu yağmur erlik suyuna benzer.Tam kır gün boyunca yağar.Bu su, her şeyin üstüne on iki arşın çıkar.Yüce Allah bu su ile mahlukatı, nebat çıkarır gibi çıkarır.Böylece vücutlar tamam olup, eski halini alır.
Herkes öldüğü gün halindedir.
Bundan sonra Yüce Allah İsrafil’in ve Arşı taşıyan meleklerin dirilmesini emreder.Hepsi Allah’ın bu emri ile dirilirler.
Üçüncü Üfleme ile Yüce Allah İsrafil’e suru eline almasını ve üflemesini emreder.Suru eline alınca Yüce Allah u emri verir:
“Cebrail ve Mikail dirilsin.”
Allah’ın bu emri ile dirilirler.Sonra Yüce Allah ruhları çağırır.Gelir sura girerler.Bunan sonra Yüce Allah dirilme üfleyişi için İsrail’e emreder.
Bu emirle sura üflenince yer ve gök arası, arı kovanı gibi ruhlarla dolar.Bundan sonra ruhlar cesetlerine genizlerinden girerler.Daha sonra yer yarılır ve kabirlerinden çıkarlar.
Bu hususta Allah Resulü (as) şöyle buyurmuştur:
“Yerin ilk yarılacağı kimse benim”
Bir başka rivayette ise şöyle anlatılır:
”Cebrail, Mikail ve İsrafil dirilince Muhammed (sav)’in kabrine giderler.
Yanlarında Burak ve Cennet hullesi vardır.Yer yarılır.Peygamberin kabir açılır. Allah resulü çıkınca Cebrail’e bakarak, sorar:
”Ey Cebrail, bu gün ne gündür?”
Cebrail cevap verir:
“Bugün, Kıyamet günüdür.Bu gün hak gündür. Bugün dehşetli bir gündür.
Allah resulü sorar:
”Yüce Allah kullarına ne yaptı?”
Cebrail şu müjdeyi verir:
“Sana müjde! Yerden il çıkarılan sensin.”
Bundan sonra Yüce Allah İsrail’e emir verir ve bütün ruhlar kabirlerinden kalkar.
… … … … …
Ebu Hureyre rivayetine devam ederek şöyle der:
”Onlar kabirlerinden kalkıp koşarak Rablerine gelirler.” (Yasin: 51)
Yani kabirlerinden başı açık, yalınayak çıkarlar.Sonra bir durağa gelirler; orada yetmiş yıl beklerler.
Yüce Allah bu süre içinde onlara bakmaz.Aralarındaki hükmü bağlamaz.
İnsanlar, gözyaşları tükeninceye kadar ağlarlar.Sonra gözlerinden kan akmaya başlar.
Süre bittikten sonra mahşer yerine çağrılırlar.
“…Davetçiye koşarak gelirler” (Kamer: 8 )
Yani görerek, isteyerek ve koşarak giderler.
Mahşer yerinde herkes toplanır.İnsanlar, Cinler, Hayvanlar…Onlar bekleyiş içinde dururlarken, semadan yankılı bir ses gelir.Bu ses çok şiddetli ve dehşetlidir. Bu dehşetli sesten herkes ürperir.
Sema yarılır;dünya semasının melekleri yere inerler. Oraya inenler yerdekiler kadardır.Saflarını tuttuktan sonra yerdekiler onlara sorarlar:
“Rabbimizin hesap konusundaki emri sizde var mı?(Yani bugün bizim için ne hüküm verilir)”
Melekler cevap verir:
“Hayır! Hesap emri sonra gelecek”
Bundan sonra tüm semadaki melekler mahşer meydanına iner ve bütün melekler mahşer meydanının etrafını sarar.
… … … … …

Dahkak yolu ile gelen bir rivayet şöyledir:
“Yüce Allah dünya semasına emreder. Sema açılır, içindeki melekler yere inerler. Yeri ve onda olanları çepeçevre sararlar. Bundan sonra diğer kattaki meleklere inin emri verilir. Sema yarılır. Tüm melekler yere inip, diğerleri gibi etrafı çepeçevre kuşatırlar.
Böylece halkalar halinde yedi saf tutarlar.
Bundan ötürü yer ehli hiçbir yere kıpırdayamaz. Hangi yana dönseler, orada melekleri saflar halinde bulurlar.
Bu mana şu ayet-i kerime ile daha güzel anlatılır:
“Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çevresinden geçmeye gücünüz yetiyorsa geçin. Ancak Allah’ın verdiği bir güç olmadan geçemezsiniz.(Rahman:33)
Bir başka ayette ise aynı husus şu şekilde anlatılır:
“O gün sema bulutları parçalanacak; melekler, bölük bölük indirilecektir.” (Furkan: 25)
… … … …
Ebu Hureyre Allah Resulü’nden şu hadisi nakleder:
“Kıyamet günü Yüce Allah şöyle buyuracak:
—Ey insan ve cin topluluğu! Size nasihatçi yolladım. Amelleriniz defterlerinizdedir. Onda hayır gören hamd etsin; kötülük bulan nefsini ayıplasın… Bundan sonra Yüce Allah Cehenneme emir verir, oradan uzun, siyah, parlak ve konuşan bir boyun uzanır. Yüce Allah’ın şu emrini bildirir:
“Ey Âdemoğulları! Şeytana tapmayın. Çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır. Bana ibadet edin. İşte dosdoğru yol budur, diye size emretmedim mi?
Şeytan sizden nicelerini kandırdı; hala akıl erdirmiyor musunuz?
İşte size vaad edilen Cehennem budur.
Küfrünüz sebebi ile bugün oraya girin.” (Yasin: 61–64)
Bu hitab-ı ilahiyi işiten tüm ümmetler oldukları yerde çökerler.
Bu mana şu ayetle sabittir:
“O gün her ümmeti diz üstü çökmüş görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağrılır.” (Casiye: 28)
Bundan sonra Yüce Allah ümmetler arasında hükmeder. Vahşi ve ehli hayvanlar arasında hükmeder. Boynuzsuz koç, boynuzlu koçtan hakkını alır.
Bundan sonra Yüce Allah o hayvanlara “toprak olun” diye emir verir. Onlar o anda toprak olurlar. Bunu gören kâfirler imrenerek şöyle derler:
“Keşke bende toprak oluverseydim” (Nebe:40)
… … … …
İbni Ömer şu hadisi nakleder:
“İnsanlar analarından doğdukları gibi mahşer yerine çırılçıplak gelirler.”
Bunu duyan Ayşe (ra) sorar:
“Erkeklerle kadınlar bir arada mı?”
Allah resulü:
“Evet” diye buyurur.
H.z Ayşe şöyle söyler:
“Vah başıma gelenler. Ne kötü bir hal bu! Onlar birbirlerine bakarlar.”
Bunun üzerine Allah Resulü (sav) onun omzuna dokundu ve şöyle buyurdu:
“Ey Ebu Kuhafe’nin kızı! İnsanlar o gün büyük bir meşgale içerisindedirler.
Bakmak nerede? Gözleri semaya dikiktir. Kırk yıl bir şey yemeden ve içmeden dururlar. Şiddetle terlerler. Bir kısmının terleri ayaklarına çıkar. Bir kısmının terleri, bacaklarını tutar. Bir kısmının terleri karnına kadar yükselir.
Bir kısmının teri boğazına kadar yükselir. Bütün bunlar, orada fazla duruşlarından ileri gelir. Bundan sonra melekler Arşın çevresini sararak kalkarlar. Yüce Allah bir münadiye emir verir. Münadi çağırmaya başlar:
“Falanın oğlu falan nerede?”
İnsanlar, başları o sesin geldiği yöne uzatırlar. Çağrılan kişi durduğu yerden çıkar, âlemlerin Rabbi huzurunda divan durur.
O sırada şöyle seslenilir:
“Nerde zulme uğrayanlar?”
Zulme uğrayanlar zalimlerin iyiliklerini alır, günahlarını onlara yüklerler.
O gün ne altın, ne gümüş, ne de para geçer. İyilikler alınır. İyiliği biten zalime zulme uğrayanın günahları yükletilir.
Haksızlığa uğrayana zalimlerin iyilikleri bitinceye kadar verilir. Zalimin iyilikleri mazlumun haklarını karşılamadığı takdirde, mazlumun kötülükleri alınır; zalime yüklenir.
Bu hal içerisinde iyiliği tükenen kimseye şöyle seslenilir:
“Yürü Cehenneme! Bugün zulüm yoktur. Allah hesapları çabuk görür. O gün hiçbir nebi, resul, şehit yoktur ki, adalet karşısında, ancak Allah’ın lütfu ile kendisinin kurtulacağını ummasın.”
Muaz b. Cebel şu hadisi nakleder:
“İnsan, kıyamet günü şu dört şeyden sorulmadıkça hiçbir yere adım atamaz:
a)Ömrünü nerede tükettiği
b)Gençliğini nerede harcadığı
c)İlmi ile ne amel işlediği
d)Malını nerede kazanıp nerede harcadığı
… … … …
İkrime (ra) anlatıyor:
Kıyamet günü baba oğlunu yakalar şöyle der:
“Yavrucuğum! Ben senin dünyada iken babandım.
Daha bir çok övgüler yaptıktan sonra, der ki;
-Yavrucuğum benim senin iyiliğine biraz ihtiyacım var.Belki, bu gördüğün perişan halden kurtulurum.Bunun üzerine oğlu babasına şöyle der.
-Babacığım, sen nasıl kendinden korkuyorsan, bende kendimden korkuyorum.Sana bir şey vermem mümkün değil.”
Bundan sonra adam eşine giderek:
“Ey hanım, ben senin dünyada iken kocandım.
Dedikten sonra onu haylice över. Sonra şöyle yalvarır:
“Ben senden bana bir iyilik vermeni istiyorum.Belki o iyiliğin, beni görmüş olduğun bu halden kurtarır.”
Hanımı cevap verir:
“Buna imkan yok. Sana bir iyilik dahi veremem. Buna gücüm yetmez.Senin korktuğun şeyden bende korkuyorum.”
Bu manayı anlatan bir ayet-i kerime şöyledir:
“Günahkar biri, ağırlığından bir parça alınması için birini çağırsa, ondan hiçbir şey alınmaz.” (Fatır:18)
İbni Mesud şu hadisi nakleder:
“Kıyamet günü, günün uzunluğundan, ayakta durmaktan yorulan ve tere boğulanlar şöyle yalvarırlar:
Ya Rabbi, bize acı, bizi bu halden kurtar. Sonra dilersen Cehenneme at.”
İbni Abbas ise şu hadisi nakleder:
“Her peygamberin dünyada iken kabul olunan bir duası vardır.O, onu dünyada iken yapmıştır.
Ben duamı ümmetime şefaat için Kıyamet gününe sakladım.
Anlayınız, ben ademoğlunun efendisiyim; fakat bunda övünme yoktur.
Liva’ul Hamd, Kıyamet gününde elimde olacak.Adem ve diğer insanlar onun altında toplanacak.Bu sözlerim övünmek için değildir.”
Sonra şöyle buyurur:
“Kıyametin gamı ve sıkıntısı çoktur.İnsanlar aralarında konuşur ve Adem’e giderler. Ona şöyle derler:
“Sen beşerin babasısın. Rabbine bizim için şefaatçi ol ki, bir an önce aramızda hükmetsin.
Adem (as) şöyle der:
“Ben Allah’ın huzurunda size şefaat edecek vasıfta değilim. Ben hatam yüzünden Cennetten kovuldum.Bugün benim için mühim olan nefsimdir. Nuh’a gidin.O, ilk resuldür.”
Nuh (as)’a giderler ve derler ki:
“Rabbin katında bize şefaatçi ol.Aramızda hükmetsin.”
Nuh (as) şöyle cevap verir:
“Ben size şefaat edemem.Benim de bir duam vardı, dünyada yaptım.Bütün canlılar boğuldu.
Bugün benim için mühim olan nefsimdir.İbrahim’e gidin. Yüce Alla onu kendisine dost edinmiştir.
Çaresiz bir şekilde İbrahim (as)’a giderler.Şöyle derler:
“Rabbin katında bize şefaatçi ol. Artık aramızda hükmetsin.”
İbrahim (as) şöyle cevap verir:
“Ben, bu mertebede değilim.Çünkü İslam içinde üç defa (!) yalan söyledim.”
Allah resulü onun yalanlarını şöyle anlattı:
O, söylediği yalanlarla Allah düşmanları ile mücadele etti.
Birincisi şu ayetle sabittir:
“Yıldızlara bir bakış baktı: “Ben hastayım” dedi. (Saffat: 88-89)
İkincisi de şu ayetle sabittir:
“Belki bu işi büyükleri yapmıştır. (Enbiya: 63)
Üçüncüsü ise hanımı için:
“Kardeşimdir” demişti.
İşte, bütün bunları anlatır ve şöyle der:
“Bende kendi derdime düştüm.Musa’ya gidin.Yüce Allah onunla konuştu.
İnsanlar Musa (as)’ı bulup ona yalvarırlar:
“Ey Allah’ın peygamberi, Allah katında bize şefaatçi ol. Aramızda hüküm bildirsin.Beklemekten bıktık artık.”
Musa (as) şöyle der:
“Bende bu işte sizlere şefaatçi olamam. Ben birini haksız yere öldürdüm. Bu böyle olunca ancak kendi derdime düştüm.Siz İsa’ya gidin”
İnsanlar H.z İsa’ya giderler.
İsa (as) onları dinledikten sonra şöyle der:
“Bende bu isteğinizde sizlere yardımcı olamam.Ben ve anamı Allah’tan başka ilahlar edindiler. Şimdi, kendi derdimdeyim… Ancak sizlere bir şey söyleyeyim. Birinizin bir malı olsa, onu bir kasaya koyup mühürlese, o mühür açılmadan, o kasanın ve kesenin içi açılabilir mi?
“Hayır” derler.
İsa (as) şöyle devam eder:
“O halde. Nübüvvet Muhammed (as) ile mühürlendi. Siz Ona gidin. Bugün Onun günüdür. Yüce Allah Onun geçmiş ve gelecek kusurlarını bağışladı. “
Allah resulü (as) şöyle devam eder:
“İnsanlar bana gelirler. Dertlerini anlatırlar.Onlara:
“Evet, Allah’ın izin verdiği, dilediği ve razı olduğu kişiler için, şefaat ederim.Kalan da kalır.
Yüce Allah mahlukat arasında hüküm vermeye başladığı zaman bir münadi şöyle seslenir:
“Muhammed ümmeti nerede?”
Ben kalkarım. Ümmetimde benimle beraber kalkar.Diğer ümmetler, bizlere yol açarlar.Temizlik eseri olarak, parlak ve nurlu bir şekilde yol alırız.Biz geçip giderken diğer ümmetler, bizim için şöyle derler:
“Nerede ise bu ümmetin hepsi peygamber olacakmış.”
Bundan sonra Cennetin kapısına gider, kapının açılmasını isterim.
Bir ses der ki:
O kimdir?
Ben:
Allah’ın Resulü Muhammed’im, derim.
Kapı açılır.İçeri girer. Rabbime secdeye kapanırım. Ona öylesine hamd ederim ki, benden evvel hiç kimse Ona bu şekilde hamd etmemiştir.
Benden sonra da hiç kimse böyle bir hamde muvaffak olamaz.Sonra bana şöyle denir:
“Başını kaldır, söyle dinleneceksin.İste, isteğin verilecek. Şefaatçi ol. Şefaatin kabul edilecek.”
Bundan sonra başımı kaldırırım. Kalbinde bir arpa tanesi kadar, yahut zerre miktarı imanı olana şefaatçi olurum.Yani “Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şahadet edip, yakin derecesinde iman edenler.”
… … … …
H.z Ömer bir gün bir mescide girdi. Ka’abul Ahbar halka vaaz ediyordu. H.z Ömer ona şöyle dedi:
“Ey Ka’b bizi bira heyecanlandır; biraz korkut.”
Bunun üzerine Ka’bu’l Ahbar şöyle konuştu:
“Allah’a yemin ederim ki, Onun öyle melekleri vardır ki, yaratıldıkları günden bu yana, hep ayakta dururlar.Hiç bellerini bükmemişlerdir.Başka melekleri de vardır ki, secdeye varmışlardır.Sur’a üfürülünceye kadar başlarını secdeden kaldırmayacaklardır.Onlar hep şu tesbihi okurlar:
“Sübhansın Allah’ım. Hamd sana mahsustur.Sana hakkı ile şanına yakışır şekilde ibadet edemedik.”
Nefsimi kudret elinde tutana and içerim ki, kıyamet günü yaklaşıyor.
Onun öyle bir gürültüsü ve can alıcı sesi vardır ki, tahmin bile edemezsiniz.
O gün Cehennem gelir ve yaklaşır.Bir kükreyişle bağırır ki,; onu duyan ne nebi kalır; ne de sıdık ve şehit!Hepsi dizleri üstüne çökerler.
“Ya Rabbi, ancak senden kendi nefsimizin kurtuluşunu dileriz.”
İbrahim (as) oğlu İsmail’i ve İshak’ı unutup şöyle der:
“Ya Rabbi, ben senin dostunum!..”
Ka’b sözlerine devam eder:
“Ey Ömer, eğer senin yetmiş peygamber ameli kadar amelin olsa; yine de o hali görünce kurtulacağını ümit edemezsin.”
Bu anlatılanlar üzerine cemaat ağlamaya başlar.
Bundan sonra Ömer (ra) şöyle der:
“Ey Ka’b, biraz da sevindirici haberlerden bahset.”
Bunun üzerine Ka’bul Ahbar sözlerine şu şekilde devam eder:
“Yüce Allah’ın üç yüz on üç yolu vardır.Kul, onların hangisinden ihlasla girse, Yüce Allah onu cennetine koyar.”

Ey kardeşim,
İyi ameller işleyerek ve kötü amellerden kaçınarak kendini o büyük güne hazırla…
Pek yakında Kıyamet gününü göreceksin ve pişman olacaksın.
Özellikle boşa geçirdiğin günler için üzüleceksin.
Şunu iyi bil ki, sen ölünce Kıyamet’in kopmuş demektir.
Nitekim Muğire b. Şu’be şöyle demiştir:
“Kıyamet, kıyamet dersiniz. Sizin her birinizin kıyameti ölümdür. İnsan ölünce onun kıyameti kopmuş demektir.”
… … … …
Alkame b. Kays şöyle anlatıldı:
“Birinin cenazesine gitmiştik.Kabri başında durdu ve şöyle dedi:
- İşte bu kulun kıyameti koptu.Çünkü o kimse öldüğü zaman, Kıyamet günü işlerini görür. Cenneti, Cehennemi ve melekleri de görür.Artık herhangi bir ameli de yapamaz.Böylece mahşer günü hesap vereceği günü bekler.
İnsan ölünce ameli mühürlenir.Kıyamet günü de, nasıl öldüyse öyle diriltilir.
Son nefesini hayırla bitirene ne mutlu!..
Ebu Bekir Vasiti (ra) der ki:
Büyük nimetler üçtür:
1- Hayat nimeti
2- Ölüm nimeti
3- Kıyamet nimeti.
Hayat nimeti: Ömrün Allah’a kulluk ile geçmesidir.
Ölüm nimeti: Ruhun kelime-i şahadetle teslim edilmesidir.
Kıyamet nimeti: Müjde almaktır. Kabirlerden çıktığı zaman Cennet müjdesi almak.
… … … …
Yahya b. Muaz er- Razi için şöyle bir olay anlatılır:
Onun meclisinde şu ayet okundu:
“Takva sahiplerini topluca çok merhametli olan Allah’ın huzurunda topladığımız, günahkarları da susuz olarak Cehenneme sürdüğümüz gün, Rahman katında söz ve izin almadan başka hiç kimsenin şefaate gücü yetmeyecektir.” (Meryem: 85-86)
Bu ayeti dinledikten sonra şöyle dedi:
“Ey insanlar hele durun, durun… Yarın Rahman’ın huzuruna topluca durmak için götürüleceksiniz.Her taraftan fevç fevç toplanır, gelirsiniz. Yüce Allah’ın huzurunda tek tek durursunuz.Bütün yaptıklarınızdan harf harf sorulursunuz.Veli kullar Rahman’a süvari elçiler gibi götürülürler.Asiler Cehenneme susuz olarak atılır ve Cehenneme bölük bölük girerler. Bütün bunlar, Allah’ın emri ve Rabbin melekleri saf saf geldiği zaman olur.
O gün, Cehennem bir felaket deryası olarak getirilir.
… … … …
Ey kardeşim, sizi (ve bizi) tehlike bekliyor.Oranın bir günü elli yıldır.O gün, bir ürperme ve bir heyecan günüdür,
O gün, insanın sonunun geldiği gündür.
O gün, Kıyamet günüdür.
O gün,hasret ve nedamet günüdür.
O gün, büyük bir gündür.
O gün, insanların alemlerin Rabbi huzurunda divan duracağı gündür.
O gün, münakaşa günüdür.
O gün, muhasebe günüdür.
O gün, soruşturma günüdür.
O gün, zelzele günüdür.
O gün, bağırıp, çağırma günüdür.
O gün, hak günüdür.
O gün, saçın ve sakalın dökülme günüdür.
O gün,kabirden çıkma günüdür.
O gün, insanın önden gönderdiğini görme günüdür.
O gün, insanın kandırıldığını anlama günüdür.
O gün, amellerinin karşılığını görmek için, insanların bölük bölük meydana çıkarılacağı gündür.
O gün, bir kısım yüzler bembeyaz, bir kısım yüzler de simsiyahtır.
O gün, bir dost, diğer dostuna faydalı olmaz.
O gün, hiç kimsenin hilesi kendine fayda vermez.
O gün, baba oğluna faydalı olamaz. Keza, oğulda babasına faydalı olamaz..
O günün şerri her yana yaygındır.
O gün, zalimlerin uydurdukları yalan fayda vermez. Onlara lanet vardır.Onlara kötülük evi vardır.
O gün, her nefsi kendisi ile mücadele eder.
O gün, emziren ana çocuğunu unutur. Hamile kadınlar çocuklarını düşürürler(kıyamet koptuğu esnada)
O gün, insanları sarhoş görürsün. Hâlbuki onlar sarhoş falan değillerdir. Ancak Allah’ın azabı çok şiddetlidir.
… … … …
Mükatil b. Süleyman anlatıyor:
“İnsanlar kıyamet günü yüz sene ter içinde boğulup kalırlar. Yüz sene karanlık içinde şaşkın kalırlar. Yüz sene, birbiri içine girip dalgalanıp dururlar. Rablerinin huzurunda mahkemeleri yapılarak geçerler.
Denilir ki:
Kıyamet gününün uzunluğu elli bin senedir. Bu uzun süre, halis müminlere bir saat gibi gelir.
… … … …
Ey akıllı insan! Sana yakışan Allah’a ibadet ederek, dünya sıkıntılarına katlanmandır. Böylece kıyamet gününün sıkıntıları sana kolay gelir.
Allah doğruya başarı ihsan eder.
… … … …
_________
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
bypuff
Geri
Üst