ßLaCK.AnqeL
Bayan Üye
KISILIK PSIKOLOJISI AÇISINDAN YETISKINLIK
Bu bölümde özellikle
kisiligin sürekliligi
yetiskin kisiligi ve kadin
kisiligi sorunlari ele alinacaktir. Çocukluktan yetiskinlige kadar
giden degismez bir kisilik yapisi var midir? Yetiskin kisiliginin kendine
özgü nitelikleri nelerdir? Cinslere bagli kisilik özellikleri yaygin
kalipyargilarin disinda nasil tanimlanabilir?
1) Kisiligin Sürekliligi Sorunu.
Genellikle yetiskin insanin
özel ve oldukça tutarli bir kisiligi
olan karmasik bir varlik oldugunu kabul ederiz. Tutarli kisilik yapilari
insanlarin düzenli iliskilere girebilmeleri için de gereklidir. Kisilik
kavrami
benzer durumlara verilen tepkilerdeki bireysel farkliliklari ve
farkli durumlarda oldukça tutarli olan davranislari anlamamiza da yardimci
olur. Bir bakima kisilik
birey ile çevresi arasinda bir uyum
olusturur; bireyin geçmis deneyimlerine özel uyumunu ve simdiki
toplumsal ve fiziksel çevresini degerlendirmesini saglar. Sonuç olarak
kisiligin geçmisteki ve özellikle çocukluktaki deneyimleri yansittigi
ve degisik durumlar karsisindaki tepkide tutarli bir biçimde ortaya
çiktigi kabul edilir. Öte yandan
insanlarin degistigi de sezgisel olarak
bilinir. Insanlar her ayni duruma her zaman ayni tepkiyi vermezler;
psikoterapide degisebilecekleri umulur; yetiskinlik yillarinda yeni
deneyimler ve roller edinerek degisebilirler
vb. Dolayisiyla
insanlarin
farkli durumlarda ve yasamlarinin degisik dönemlerinde ne ölçüde tutarli
kaldiklari sorulabilir. Benlik açisindan bakildiginda
benzer durumlara
alisilmis tepkilerin verildigi
durumlarin seçici algilamayla
benzer kilindigi söylenebilir. Ancak
psikologlara göre benlik ile kisilik
ayni seyler degildir. Kisilik
farkli durumlara oldukça kestirilebilir
tepkileri veren içsel bir yapidir; benlik ise kisiligin odaginda yer
alan bir yapidir. Benlikle kisilik arasindaki iliski ve kisilikle dis
dünyanin iliskisi oldukça karmasiktir. Örnegin
bir insamn kisiliginin
çocukluk deneyimlerini yansittigi düsünülür; ancak
kisilik olustuktan
sonra dis durumlardan çok içsel dinamigi yansittigi kabul edilir. Yine
de kisilik dis durumlarla yogrulmustur. Murphy'nin dedigi gibi
"Seninle
ve çevrenle arada hiçbir zaman kesin bir ayirim yoktur. Çevren
senin üzerinde
seni degistiren
kaliplastiran ve yeniden olusturan bir
etkide bulunur."
Genç yetiskinlik dönemi açiklanirken kisiligin -kimlik karmasasini
çözmede
anababa olmada
mesleki toplumsallasmada- sürekli
degisen yönlerine deginilmisti. Klasik kisilik görüsü insanlarin bu tür
olaylarda önemli ölçüde degismedigini ileri sürmektedir. Su halde
kisilik uzun yillar degismez olarak mi kalmaktadir'? Degisme söz konusu
ise kisiligin hangi yönleri degismektedir? Degisme yoksa kisilik
belirli bir yasta donup kalmakta midir? Yirmi ya da otuz yasindan
sonra kisilikte hiçbir degisiklikten söz edilemez mi?
William James 1887'de söyle yaziyordu: "Çogumuzda karakter
otuz yasin gelmesiyle birlikte alçi gibi katilasir ve bir daha asla
yumusamaz." Bedenimiz yillarla bükülse ve düsüncelerimiz zamanla degisse
de
temelde degismez kalan bir kisilik
bir iç benlik vardir.
Zick Rubin'e (1981) göre
kisiligin kararliligina iliskin bu görüs
geçmis yüzyillarda psikolojik bir "dogma" olarak kabul edilmisti.
1970'lerden sonra ise bu geleneksel görüs eskimeye basladi. Sadece
çocuklukta degil yasam boyunca degisme kapasitesi vardir ve bugün
degisim ve büyüme sözcükleri atasözü olmus gibidir. Kisiligin yasam
boyunca degisimi sürdürdügü görüsü Jung ve Erikson'un kuramlarindan
destek alarak pek çok yandas bulmakta ve böylece yeni bir
"dogma" olusmaktadir.
Rubin'in dedigi gibi
kisilik psikolojisinde simdi yeni bir "dogmalar
savasi"yla karsi karsiyayiz. Bu savasta yan tutmanin
biri metodolojik
(yöntemlere bagli)
digeri ideolojik (dünya görüslerine bagli) iki
kaynagi oldugu söylenebilir.
a) Yöntembilimsel yaklasim. Gelisim arastirmalarinin çogunda
kesitsel yöntem kullanilir. Gelisim psikolojisinde kesitsel arastirmanin
egemenligi
çocuklarin yetiskinlerden
yaslilarin gençlerden
farkli oldugu görüsünün yerlesmesine yol açmistir. Berkeley'den psikolog
Jack Block
"Kisilik arastirmalarinin belki yüzde doksaninin
yöntembilimsel bakimdan yetersiz
kavramsal içerikten yoksun ve hatta
aptalca oldugu" savini ortaya atmaktadir. Kisilik arastirmalari
yeterince
sinanmamis ölçmelerle (isteyen herkes yarim günde yeni bir "kisilik
ölçegi" gelistirebilir)
küçük örneklemlerle ve rastgele hedeflenmis
stratejilerle ("bilgisayara ver
korelasyonlar al!") doludur. Dikkatli
ve özenli boylamsal arastirmalar yok denecek kadar azalmistir. Su
halde
insanlarin önceden kestirilemez oldugu görüsü
insan dogasinin
degil
insan dogasini incelemekte kullanilan rastgele yöntemlerin ürünüdür.
Böylece
degisim ve kararlilik yanlilari arisindaki anlasmazligin
çogunun yöntembilimden kaynaklandigi görülmektedir. Özelliklerin
sürekliligini savunanlar genellikle kati kisilik testlerine
degisimi
vurgulayanlar ise daha niteliksel
klinik betimlemelere dayanmaktadirlar.
Psikometrisyenler klinik verileri güvenilmez saymakta
buna karsilik
klinisyenler de psikometrik verileri saçma bulmaktadirlar.
Simdi
her iki türden arastirmalari gözden geçirerek bir sonuca
varmaya çalisalim.
Jack Block
denekleri ortaokul yillarindan baslayarak kirk yasina
kadar izleyen arastirmasinda 20 yili askin bir sürede tutum listelerinden
görüsme kayitlarina kadar çok zengin bir veri arsivi olusturmus
kisilik raporlarini derinligine çözümlemistir. Böylece Block
kisilikte dikkate deger bir kararlilik (stability) bulmustur. Deneklerin
ortaokul yillarindaki ve daha sonra kirk yaslarindaki puanlari arasinda
istatistiksel bakimdan anlamli bir korelasyon vardir. En özelestirici
ergenler yine en özelestirici yetiskinler idiler
neseli gençler kirk
yasinda da neseli yetiskinlerdi
okuldayken huylari dalgalanma gösterenler
orta yaslarda da hala dalgalanma gösteriyorlardi.
Kisiligin kararliligi konusunda Baltimor'lu psikologlar Paul T.
Costa ve Robert R. MeCrae'nin orta yillarla ileri yetiskinlik yillarina
iliskin bulgulari da ilgi çekicidir. Boston'da 25-82 yaslari arasinda 400
erkek on yil arayla iki kez ve Baltimor'da 20-76 yaslari arasinda 200
erkek alti yillik aralarla üç kez testten geçirildi. Sonuçlar bir sarki
sözünden alinan baslikla yayinlandi: "Bunca Yildan Sonra Ayni" (1980).
Bulgulara bir örnek olarak su verilebilir: "19 yasinda kendini kabul ettiren
40 yasinda da kendini kabul ettirmektedir
80 yasinda da."
Minnesota Üniversitesi'den Gloria Leon ve arkadaslari
71 erkegin
1947'de asagi yukari elli yaslarindayken ve 1977'de aaaaen yasindayken
MMPI testi sonuçlarini çözümlediler ve on üç ölçekte yüksek
korelasyon saptadilar. Berkeley'de Paul Mussen ve arkadaslari 53 kadinla
30 ve 70 yaslarinda yapilan görüsme sonuçlarini çörümleyerek
içedönüklük-disadönüklük boyutlarinda yüksek korelasyon buldular.
Costa ve McCrae içedönüklük-disadönüklük ölçümlerinde yüksek derecede
kararlilik oldugunu gördüler; "nörotiklik" alaninda da çok sabitlik
buldular. Nörotikler yasam boyunca olasi yakinmacilardir. Yaslandikça
farkli seylerden yakiniyorlar (örnegin
genç yetiskinlikte ask
konusunda
kirk yaslarinda orta yas bunalimindan
ileri yetiskinlikte
saglik sorunlarindan)
fakat hala yakiniyorlar. En az nörotik kisi ayni
olaylara daha yüksek bir ilimlilikla tepki gösteriyor. Boylamsal arastirmalar
yetiskinlik boyunca insanlarin coskunluk
etkinlik
düsmanlik
ve içtepisellik düzeylerinde çok hafif bir düsüs oldugunu göstermektedir.
25 yasinda içtepisel olan biri 70 yasinda birazcik daha az
içtepisel olabilir
fakat hala yasitlarindan daha fazla içtepisel olmasi
çok olasidir.
Insanlar belirli bir grup içinde ölçülen özelliklerini koruyorlar.
Fakat her biri yaslandikça degisiyor olabilir. Eger herhangi biri yasaminin
sonraki bölümünde de asagi yukari ayni derecede içe dönüyorsa
içe dönüklük ölçümlerindeki korelasyon hala yüksek olabilir
dolayisiyla aldatici bir kararlilik görünümü verebilir. Gerçekten de
psikolog Neugarten insanlarin yasamin ikinci yarisinda daha içe dönük
olmaya genel bir egilim gösterdiklerini ileri sürmektedir. Oysa
yeni boylamsal arastirmalar insanlarin yaslandikça içedönüklükte pek
az artis gösterdiklerini ortaya koymaktadir. Degisim o kadar azdir ki
Costa ve McCrae bunun pratik anlaminin çok az oldugunu düsünmektedir.
Mischel kisiligin sürekliligi konusundaki arastirmalari gözden
geçirmis ve belli basli bulgulari özetlemistir. Kisiligin süreklilik görülen
yönlerinden biri
insanin kendini tanimlamasinda ortaya çikmaktadir.
Boylamsal bir arastirmada
bireylerin 19
5 yasinda ve 44
5
yasinda kendilerini tanimlamalarinda degisiklik görülmüyor. Mischel'in
oldukça tutarli buldugu bir alan da "bilissel üslup" olmustur.
Örnegin
bilissel üslup ile bagimlilik-bagimsizlik iliskisi yüksek bir
korelasyon göstermektedir. Bilissel üslup alaninin tutarliligi zihinsel
süreçlerin tutarliligindan kaynaklaniyor olabilir. Bilissel üslup (cognitive
style)
bireylerin algilarini örgütlemede ve siniflamada ortaya
koyduklari kararli tercihlerdir. Çevremizin çesitli yönleriyle ugrasirken
her birimiz özel bir bilissel üslup kullaniriz. Bilissel üslupta insanlarin
birbirinden farklilastigi boyutlardan biri sorun çözme yaklasimlaridir.
Kimileri bir soruna -dogrulugu konusunda hiçbir kaygi
duymaksizin- çok çabuk yanit verirler
ayni zekaya sahip kimileri de
çok zaman harcarlar; birincilere "içtepisel" (impulsive)
ikincilere de
"düsünceli" (reflective) kisiler denir. Arastirmalar
sorun çözmede
içtepisel çocuklarin düsünceli çocuklardan daha geri olduklarini ortaya
koymaktadir; öte yandan
içtepisel çocuklar karmasik görevleri
düsünceli çocuklardan daha çabuk yerine getirmektedirler. Bilissel
üslubun bir baska boyutu da bagimlilik-bagimsizlik alanidir. "Alan-bagimsiz"
kisiler bir sahnenin ögelerini çözümlemeye yöneliyorlar
ögeleri geri planindan ayirarak ele aliyorlar; buna karsilik
"alan-bagimli"
kisiler bir sahneyi bir bütün olarak ele aliyor ve onu olusturan
bireysel ögeleri görmezlikten geliyorlar. Arastirmalar
alan-bagimsiz
üniversite ögrencilerinin matematige
doga bilimlerine
mühendislige
ve yüksek düzeyde çözümleyici düsünce gerektiren konulara yöneldiklerini;
buna karsilik
alan-bagimli ögrencilerin insan ve toplum bilimlerine
egitime ve bütüncü bir bakis gerektiren alanlara yöneldiklerini
göstemmektedir.
Mischel
kendimize iliskin tipolojimizin ve dünyayi algilayisimizin
da zaman içinde degismedigini belirtmektedir. Baska bir deyisle
bireyin kendisini ve baskalarini tanimlamak için kullandigi "özel
yapilar" zamana dayaniklidir. Belki de bunun nedeni
bu yapilari olusturan
bilissel ve zihinsel süreçlerin tutarliligidir. Mischel
seçici alginin
sürekliliginden söz etmekte
zihin
gerçek dünyanin karmasikligini
basite indirgeyen bir biçimde isledigini söylemektedir.
Özetle
zaman içinde en çok kararlilik gösteren kisilik özellikleri
bireylerin bilissel üsluplari ve benlik tanimlaridir. Dürüstlük
saldirganlik
otoriteye karsi tutum gibi daha psikodinamik kisilik
özellikleri
daha düsük düzeyde olmakla birlikte istatistiksel bakimdan
anlamili korelasyonlar göstermektedir.
Kisiligi bir etkilesim sistemi olarak ya da bireyle durumun ortak
ürünü olarak kabul edersek bu bulgular daha da anlam kazanmaktadir.
O zaman bu etkilesimsel sistemde bir süreklilik var demektir. Kurt Lewin
"bireyin herhangi bir durumdaki davranisi
o durumun özelliginin
onu bireyin algilayis biçiminin ve o zamanki özel davranis egiliminin
ortak ürünüdür" der. Böylece
degisim ve kararlilik kisilikte
ayni anda yer alabilmektedir. Ayni bütüne Freud'çu yaklasimla bakildiginda
süreklilik
davranisçi yaklasimla bakildiginda degisim görmek
olanaklidir. Ancak sorun yalnizca yöntem sorunu da degildir.
b) Dünya görüsünün etkisi. Insan yasami için neyin daha
önemli oldugu konusundaki temel görüs farkliligi kisilik tartismalarina
da yansimaktadir. Costa ve McCrae zaman içinde tutarli kalan
kisiligin degerini
kararli bir kimlik duygusunun temel ögesi olarak
vurgulamaktadir: "Eger kisilik kararli olmasaydi gelecekteki yasamimiz
konusunda seçim yapma yetenegimiz çok sinirli olurdu." Es
meslek
ya da arkadas konusunda akilli seçimler yapacaksak nelerden hoslandigimizi
bilmek zorundayiz. Costa ve McCrac
kararli bir kisiligin
korunmasini yasamin degisiklikleri karsisinda insanin yasamsal bir
basarisi olarak görmektedir.
Sosyolog O. G. Brim ise büyüme gizilgücünü insanligin temeltasi
olarak görmektedir: "Insan
sürekli olarak çevresine egemen olmaya
çabalayan ve gitgide oldugundan daha fazlasi olan dinamik bir
organizmadir." Brim
"Ben
psikolojiyi özgürlesmenin hizmetinde görüyorum
baskinin degil!" demektedir. Geçmiste Sullivan da
insanin
degismesi gerektigini
aksi halde ölecegini söylemekteydi. Sullivan
insan kisiliginin temellerinin Freud'un ileri sürdügü gibi ilk çocukluk
döneminde atildigini kabul etmez
kisiligin olusumunu belirleyen yasantilarin
bu yaslardan sonra ortaya çiktigini savunur. Nitekim
gelisim
psikolojisinde de bugün artik Freud'çu anlamda kati ve sinirli bir
kisilik olusumu görüsünü savunmaya olanak kalmamistir. Yine de
kisiligin sürekliligi sorunu psikolojinin en zor sorunlarindan biri
olarak kalmaktadir.
Sorunun çözümsüz kalmasinin nedeni
Zick Rubin'in (1981)
dedigi gibi
degisim ve kararlilik arasindaki gerilimin
sadece akademik
tartismalarda degil
insan olarak her birimizin içinde de bulunmasidir.
Yetiskin kisiliginin gelisimi konusunda eksiksiz bir tablo
ayni kalma ve degisme arasindaki bu gerilimi kaçinilmaz olarak yansitacaktir
Brim ve Kagan söyle yazmaktadir: "Bir yanda kimlik duygusunu
süreklilik duygusunu koruma konusunda güçlü bir dürtü vardir
çok çabuk degisme ya da dis güçlerce degistirilme korkusunu yatistiran..
.
Öbür yanda
her insan dogal olarak
simdi oldugundan fazlasini
olma istegiyle çabalayan amaçli bir organizmadir." Kuskusuz
kisiligin bazi yönleri (huzurlu ya da sikintili olmaya egilim gibi) diger
yönlerinden (çevreye egemen olma duygusu gibi) tipik olarak daha
kalici ve kararli olabilir. Yine de
her birimizin zaman içinde hem
kararliligi hem degisimi yansitacagimizi kabul etmek gerekir. Nitekim
akademik tartismanin her iki ucundaki kisiler de kisiligin her iki
özelligi birlikte tasidigi görüsünde birlesmektedirler. Kendi savlarini
siddetle savunurken bile olasiliklari da bildirmektedirler. Örnegin
Costa
"19 yasinda kendini kabul ettiren 80'inde de ettirir" derken
"bunu degistirecek herhangi bir sey olmadikça..." diye eklemektedir.
Brim de
insanlarin kisiliklerinin ve özellikle özdenetim ve özsaygi
duygularinin yasam boyunca degisimi sürdürecegini vurgularken
"takilip
kalmadikça..." demektedir.
c) Kisiligin etkilesen yönleri. Kisilikte kalici ve degisken yönlerin
birlikte bulundugunu kabul etmek
bunlarin birbirleriyle etkilestigini
de kabul etmeyi gerektirir. Allport (1961) kisilik kuramlari
arasindaki temel farkliliklari saptarken davranisçi
derinlikçi ve
etkilesimci görüsleri ayirt eder. Etkilesimci görüs kisiligi bir olusum
süreci olarak görür. Bu görüs
diger iki yaklasimin katkilarini yadsimamakta
ve kisiligi süreç (degisim) ve yapi (kararlilik) olarak ele almaktadir.
Kisilik ancak bu farkli yünlerin etkilesimiyle var olabilir ve kisiligin
anlasilmasi ancak bu bütünlügün isiginda olanaklidir. G.W. Allport'un
G.H. Mead'in
D.C. Kimmel'in paylastigi bu görüs
bireysel kisilikleri
sayisiz toplumsal etkilesimlerle yogrulmus
özel fizyolojik
algisal ve kavramsal sistemler içeren bir bütün olarak görür. Sullivan'in
kisilik tanimi da böyledir: "Kisilik
insan yasamini niteleyen
sürekli kisilerarasi durumlarin oldukça kalici bir örüntüsüdür." Karsilikli
etkilesen bu süreçlerin ortasinda insan organizmasi ayni oranda
karmasik bilissel ve duygusal süreçlerle islev görür. Örnegin Carson
bireyin plan yapmasinin
bilgiyi islemesinin
geribildirimden yararlanmasinin
ve gelecek islemler için kararlar almasinin karmasik yapisini
açiklamaya çalismistir. Bu süreçte birey kisisel bir üslup gelistirir ve
bu üslup hep korunur. Bir baska örnek Mead'in simgesel etkilesim kuramidir.
Mead'e göre benlik toplumsallasma süreci içinde ortaya çikmaktadir.
Insanda dogal olarak varolan etkilesim dilin ortaya çikmasina
neden olmustur. Dil
benligin gelismesinde ve isleyisinde temel
bir etkendir. Dil ögrenilirken
sözcüklerin simgeledigi düsünceler
tutumlar
ve duygular da ögrenilir. Çocuk
ancak dili ögrendikçe paylasabildigi
ve toplumsal anlamlar tasiyan bir dünyaya girebilir. Birey
baskalarinin
kendisi karsisinda takindiklari tutumlarin isiginda kendisi
üzerinde düsünmeye baslar
böylece kendi özbilincine varir
toplumsal
bir benlik edinir
sonuçta kendini baskalarinin yerine koyabilme ve
baskalarinin rollerini üstlenebilme yetenegini kazanir.
Kisilik konusunda çok sey söylemek olanakli olmakla birlikte
sayisiz açiklamalar içinde kaybolmamak için son olarak temel bir kavramla
ilgili açiklamalara yer vermekte yarar var. Güdü (motivation)
kavrami niçin sorusuna yanit vermeye yarayan bir kavramdir. Niçin
insanlar çesitli roller alirlar
planlar yaparlar
bedelinden daha yüksek
ödüller umarlar? vb. Bu sorularin yaniti için basari
merak
acidan
kaçinma gibi çesitli güdülerden söz edilmistir. Ancak
"gelisme sürecinde
olan bir varlik" olarak insan için en uygun güdü "kendini gerçeklestirme"
ve "yeterlilik" güdüsüdür. Rogers'a göre
"Kendini gerçeklestirme
güdüsü
insan organizmasinin kendi gizilgücünü en üst
düzeyde gerçeklestirmek için sahip oldugu egilimdir; belirli bir toplumsal
çevrede organizmasini ve bütün kapasitelerini koruma ve gelistirme
arayisidir." Yeterlilik güdüsü de bireyin çevresiyle etkilesime
girmesini saglar. Bu güdülerin yetiskinlik yasaminda ortaya çikmasi
degisik noktalarda farklilik gösterecektir
yine de bunlar bireyin toplumsal
ve fiziksel çevresiyle etkilesiminin amaçlarini belirler.
Sonuç olarak
önce kisiligin etkilesen yönleri var: Fizyolojik süreçler
kisisel üsluplar
toplumsal roller gibi. Bu yönler bir bakima
içseldir
yani biz onlari içimizde tasiriz. Ikinci olarak
kisiligin dis
yönleri var: Toplumsal durumlar
davranislarin sonuçlari
toplumsal
etkilesim agi gibi. Üçüncü olarak
bu yönlerin etkilestigi yer ya da
benlik var. Dördüncü olarak
kisilik belirli bir toplumsal etkilesim
kalibi içerisinde kendini gerçeklestirme ve yeterlilige ulasma çabasi
içindedir. Besinci olarak
kisilik sürekliligini korurken degisime de
ugrar. Altinci olarak
kisilik gelecege dönüktür
simdinin sonuçlarindan
etkilenir
ayni zamanda geçmisle de baglantilidir
ama geçmis tarafindan
belirlenmez. Son olarak
kisilik bu degisik ögelerden farkli
bir bütündür. Bu özellikler karmasik yetiskin kisiligini de çerçeveleyen
özelliklerdir (D.C. Kimmel
1974).
Bu bölümde özellikle
kisiligi sorunlari ele alinacaktir. Çocukluktan yetiskinlige kadar
giden degismez bir kisilik yapisi var midir? Yetiskin kisiliginin kendine
özgü nitelikleri nelerdir? Cinslere bagli kisilik özellikleri yaygin
kalipyargilarin disinda nasil tanimlanabilir?
1) Kisiligin Sürekliligi Sorunu.
Genellikle yetiskin insanin
olan karmasik bir varlik oldugunu kabul ederiz. Tutarli kisilik yapilari
insanlarin düzenli iliskilere girebilmeleri için de gereklidir. Kisilik
kavrami
farkli durumlarda oldukça tutarli olan davranislari anlamamiza da yardimci
olur. Bir bakima kisilik
olusturur; bireyin geçmis deneyimlerine özel uyumunu ve simdiki
toplumsal ve fiziksel çevresini degerlendirmesini saglar. Sonuç olarak
kisiligin geçmisteki ve özellikle çocukluktaki deneyimleri yansittigi
ve degisik durumlar karsisindaki tepkide tutarli bir biçimde ortaya
çiktigi kabul edilir. Öte yandan
bilinir. Insanlar her ayni duruma her zaman ayni tepkiyi vermezler;
psikoterapide degisebilecekleri umulur; yetiskinlik yillarinda yeni
deneyimler ve roller edinerek degisebilirler
farkli durumlarda ve yasamlarinin degisik dönemlerinde ne ölçüde tutarli
kaldiklari sorulabilir. Benlik açisindan bakildiginda
alisilmis tepkilerin verildigi
benzer kilindigi söylenebilir. Ancak
ayni seyler degildir. Kisilik
tepkileri veren içsel bir yapidir; benlik ise kisiligin odaginda yer
alan bir yapidir. Benlikle kisilik arasindaki iliski ve kisilikle dis
dünyanin iliskisi oldukça karmasiktir. Örnegin
çocukluk deneyimlerini yansittigi düsünülür; ancak
sonra dis durumlardan çok içsel dinamigi yansittigi kabul edilir. Yine
de kisilik dis durumlarla yogrulmustur. Murphy'nin dedigi gibi
ve çevrenle arada hiçbir zaman kesin bir ayirim yoktur. Çevren
senin üzerinde
etkide bulunur."
Genç yetiskinlik dönemi açiklanirken kisiligin -kimlik karmasasini
çözmede
degisen yönlerine deginilmisti. Klasik kisilik görüsü insanlarin bu tür
olaylarda önemli ölçüde degismedigini ileri sürmektedir. Su halde
kisilik uzun yillar degismez olarak mi kalmaktadir'? Degisme söz konusu
ise kisiligin hangi yönleri degismektedir? Degisme yoksa kisilik
belirli bir yasta donup kalmakta midir? Yirmi ya da otuz yasindan
sonra kisilikte hiçbir degisiklikten söz edilemez mi?
William James 1887'de söyle yaziyordu: "Çogumuzda karakter
otuz yasin gelmesiyle birlikte alçi gibi katilasir ve bir daha asla
yumusamaz." Bedenimiz yillarla bükülse ve düsüncelerimiz zamanla degisse
de
Zick Rubin'e (1981) göre
geçmis yüzyillarda psikolojik bir "dogma" olarak kabul edilmisti.
1970'lerden sonra ise bu geleneksel görüs eskimeye basladi. Sadece
çocuklukta degil yasam boyunca degisme kapasitesi vardir ve bugün
degisim ve büyüme sözcükleri atasözü olmus gibidir. Kisiligin yasam
boyunca degisimi sürdürdügü görüsü Jung ve Erikson'un kuramlarindan
destek alarak pek çok yandas bulmakta ve böylece yeni bir
"dogma" olusmaktadir.
Rubin'in dedigi gibi
savasi"yla karsi karsiyayiz. Bu savasta yan tutmanin
(yöntemlere bagli)
kaynagi oldugu söylenebilir.
a) Yöntembilimsel yaklasim. Gelisim arastirmalarinin çogunda
kesitsel yöntem kullanilir. Gelisim psikolojisinde kesitsel arastirmanin
egemenligi
farkli oldugu görüsünün yerlesmesine yol açmistir. Berkeley'den psikolog
Jack Block
yöntembilimsel bakimdan yetersiz
aptalca oldugu" savini ortaya atmaktadir. Kisilik arastirmalari
sinanmamis ölçmelerle (isteyen herkes yarim günde yeni bir "kisilik
ölçegi" gelistirebilir)
stratejilerle ("bilgisayara ver
ve özenli boylamsal arastirmalar yok denecek kadar azalmistir. Su
halde
degil
Böylece
çogunun yöntembilimden kaynaklandigi görülmektedir. Özelliklerin
sürekliligini savunanlar genellikle kati kisilik testlerine
vurgulayanlar ise daha niteliksel
Psikometrisyenler klinik verileri güvenilmez saymakta
klinisyenler de psikometrik verileri saçma bulmaktadirlar.
Simdi
varmaya çalisalim.
Jack Block
kadar izleyen arastirmasinda 20 yili askin bir sürede tutum listelerinden
görüsme kayitlarina kadar çok zengin bir veri arsivi olusturmus
kisilik raporlarini derinligine çözümlemistir. Böylece Block
kisilikte dikkate deger bir kararlilik (stability) bulmustur. Deneklerin
ortaokul yillarindaki ve daha sonra kirk yaslarindaki puanlari arasinda
istatistiksel bakimdan anlamli bir korelasyon vardir. En özelestirici
ergenler yine en özelestirici yetiskinler idiler
yasinda da neseli yetiskinlerdi
orta yaslarda da hala dalgalanma gösteriyorlardi.
Kisiligin kararliligi konusunda Baltimor'lu psikologlar Paul T.
Costa ve Robert R. MeCrae'nin orta yillarla ileri yetiskinlik yillarina
iliskin bulgulari da ilgi çekicidir. Boston'da 25-82 yaslari arasinda 400
erkek on yil arayla iki kez ve Baltimor'da 20-76 yaslari arasinda 200
erkek alti yillik aralarla üç kez testten geçirildi. Sonuçlar bir sarki
sözünden alinan baslikla yayinlandi: "Bunca Yildan Sonra Ayni" (1980).
Bulgulara bir örnek olarak su verilebilir: "19 yasinda kendini kabul ettiren
40 yasinda da kendini kabul ettirmektedir
Minnesota Üniversitesi'den Gloria Leon ve arkadaslari
1947'de asagi yukari elli yaslarindayken ve 1977'de aaaaen yasindayken
MMPI testi sonuçlarini çözümlediler ve on üç ölçekte yüksek
korelasyon saptadilar. Berkeley'de Paul Mussen ve arkadaslari 53 kadinla
30 ve 70 yaslarinda yapilan görüsme sonuçlarini çörümleyerek
içedönüklük-disadönüklük boyutlarinda yüksek korelasyon buldular.
Costa ve McCrae içedönüklük-disadönüklük ölçümlerinde yüksek derecede
kararlilik oldugunu gördüler; "nörotiklik" alaninda da çok sabitlik
buldular. Nörotikler yasam boyunca olasi yakinmacilardir. Yaslandikça
farkli seylerden yakiniyorlar (örnegin
konusunda
saglik sorunlarindan)
olaylara daha yüksek bir ilimlilikla tepki gösteriyor. Boylamsal arastirmalar
yetiskinlik boyunca insanlarin coskunluk
ve içtepisellik düzeylerinde çok hafif bir düsüs oldugunu göstermektedir.
25 yasinda içtepisel olan biri 70 yasinda birazcik daha az
içtepisel olabilir
çok olasidir.
Insanlar belirli bir grup içinde ölçülen özelliklerini koruyorlar.
Fakat her biri yaslandikça degisiyor olabilir. Eger herhangi biri yasaminin
sonraki bölümünde de asagi yukari ayni derecede içe dönüyorsa
içe dönüklük ölçümlerindeki korelasyon hala yüksek olabilir
dolayisiyla aldatici bir kararlilik görünümü verebilir. Gerçekten de
psikolog Neugarten insanlarin yasamin ikinci yarisinda daha içe dönük
olmaya genel bir egilim gösterdiklerini ileri sürmektedir. Oysa
yeni boylamsal arastirmalar insanlarin yaslandikça içedönüklükte pek
az artis gösterdiklerini ortaya koymaktadir. Degisim o kadar azdir ki
Costa ve McCrae bunun pratik anlaminin çok az oldugunu düsünmektedir.
Mischel kisiligin sürekliligi konusundaki arastirmalari gözden
geçirmis ve belli basli bulgulari özetlemistir. Kisiligin süreklilik görülen
yönlerinden biri
Boylamsal bir arastirmada
yasinda kendilerini tanimlamalarinda degisiklik görülmüyor. Mischel'in
oldukça tutarli buldugu bir alan da "bilissel üslup" olmustur.
Örnegin
korelasyon göstermektedir. Bilissel üslup alaninin tutarliligi zihinsel
süreçlerin tutarliligindan kaynaklaniyor olabilir. Bilissel üslup (cognitive
style)
koyduklari kararli tercihlerdir. Çevremizin çesitli yönleriyle ugrasirken
her birimiz özel bir bilissel üslup kullaniriz. Bilissel üslupta insanlarin
birbirinden farklilastigi boyutlardan biri sorun çözme yaklasimlaridir.
Kimileri bir soruna -dogrulugu konusunda hiçbir kaygi
duymaksizin- çok çabuk yanit verirler
çok zaman harcarlar; birincilere "içtepisel" (impulsive)
"düsünceli" (reflective) kisiler denir. Arastirmalar
içtepisel çocuklarin düsünceli çocuklardan daha geri olduklarini ortaya
koymaktadir; öte yandan
düsünceli çocuklardan daha çabuk yerine getirmektedirler. Bilissel
üslubun bir baska boyutu da bagimlilik-bagimsizlik alanidir. "Alan-bagimsiz"
kisiler bir sahnenin ögelerini çözümlemeye yöneliyorlar
ögeleri geri planindan ayirarak ele aliyorlar; buna karsilik
kisiler bir sahneyi bir bütün olarak ele aliyor ve onu olusturan
bireysel ögeleri görmezlikten geliyorlar. Arastirmalar
üniversite ögrencilerinin matematige
ve yüksek düzeyde çözümleyici düsünce gerektiren konulara yöneldiklerini;
buna karsilik
egitime ve bütüncü bir bakis gerektiren alanlara yöneldiklerini
göstemmektedir.
Mischel
da zaman içinde degismedigini belirtmektedir. Baska bir deyisle
bireyin kendisini ve baskalarini tanimlamak için kullandigi "özel
yapilar" zamana dayaniklidir. Belki de bunun nedeni
bilissel ve zihinsel süreçlerin tutarliligidir. Mischel
sürekliliginden söz etmekte
basite indirgeyen bir biçimde isledigini söylemektedir.
Özetle
bireylerin bilissel üsluplari ve benlik tanimlaridir. Dürüstlük
saldirganlik
özellikleri
anlamili korelasyonlar göstermektedir.
Kisiligi bir etkilesim sistemi olarak ya da bireyle durumun ortak
ürünü olarak kabul edersek bu bulgular daha da anlam kazanmaktadir.
O zaman bu etkilesimsel sistemde bir süreklilik var demektir. Kurt Lewin
"bireyin herhangi bir durumdaki davranisi
onu bireyin algilayis biçiminin ve o zamanki özel davranis egiliminin
ortak ürünüdür" der. Böylece
ayni anda yer alabilmektedir. Ayni bütüne Freud'çu yaklasimla bakildiginda
süreklilik
olanaklidir. Ancak sorun yalnizca yöntem sorunu da degildir.
b) Dünya görüsünün etkisi. Insan yasami için neyin daha
önemli oldugu konusundaki temel görüs farkliligi kisilik tartismalarina
da yansimaktadir. Costa ve McCrae zaman içinde tutarli kalan
kisiligin degerini
vurgulamaktadir: "Eger kisilik kararli olmasaydi gelecekteki yasamimiz
konusunda seçim yapma yetenegimiz çok sinirli olurdu." Es
ya da arkadas konusunda akilli seçimler yapacaksak nelerden hoslandigimizi
bilmek zorundayiz. Costa ve McCrac
korunmasini yasamin degisiklikleri karsisinda insanin yasamsal bir
basarisi olarak görmektedir.
Sosyolog O. G. Brim ise büyüme gizilgücünü insanligin temeltasi
olarak görmektedir: "Insan
çabalayan ve gitgide oldugundan daha fazlasi olan dinamik bir
organizmadir." Brim
baskinin degil!" demektedir. Geçmiste Sullivan da
degismesi gerektigini
insan kisiliginin temellerinin Freud'un ileri sürdügü gibi ilk çocukluk
döneminde atildigini kabul etmez
bu yaslardan sonra ortaya çiktigini savunur. Nitekim
psikolojisinde de bugün artik Freud'çu anlamda kati ve sinirli bir
kisilik olusumu görüsünü savunmaya olanak kalmamistir. Yine de
kisiligin sürekliligi sorunu psikolojinin en zor sorunlarindan biri
olarak kalmaktadir.
Sorunun çözümsüz kalmasinin nedeni
dedigi gibi
tartismalarda degil
Yetiskin kisiliginin gelisimi konusunda eksiksiz bir tablo
ayni kalma ve degisme arasindaki bu gerilimi kaçinilmaz olarak yansitacaktir
Brim ve Kagan söyle yazmaktadir: "Bir yanda kimlik duygusunu
süreklilik duygusunu koruma konusunda güçlü bir dürtü vardir
çok çabuk degisme ya da dis güçlerce degistirilme korkusunu yatistiran..
.
Öbür yanda
olma istegiyle çabalayan amaçli bir organizmadir." Kuskusuz
kisiligin bazi yönleri (huzurlu ya da sikintili olmaya egilim gibi) diger
yönlerinden (çevreye egemen olma duygusu gibi) tipik olarak daha
kalici ve kararli olabilir. Yine de
kararliligi hem degisimi yansitacagimizi kabul etmek gerekir. Nitekim
akademik tartismanin her iki ucundaki kisiler de kisiligin her iki
özelligi birlikte tasidigi görüsünde birlesmektedirler. Kendi savlarini
siddetle savunurken bile olasiliklari da bildirmektedirler. Örnegin
Costa
"bunu degistirecek herhangi bir sey olmadikça..." diye eklemektedir.
Brim de
duygularinin yasam boyunca degisimi sürdürecegini vurgularken
kalmadikça..." demektedir.
c) Kisiligin etkilesen yönleri. Kisilikte kalici ve degisken yönlerin
birlikte bulundugunu kabul etmek
de kabul etmeyi gerektirir. Allport (1961) kisilik kuramlari
arasindaki temel farkliliklari saptarken davranisçi
etkilesimci görüsleri ayirt eder. Etkilesimci görüs kisiligi bir olusum
süreci olarak görür. Bu görüs
ve kisiligi süreç (degisim) ve yapi (kararlilik) olarak ele almaktadir.
Kisilik ancak bu farkli yünlerin etkilesimiyle var olabilir ve kisiligin
anlasilmasi ancak bu bütünlügün isiginda olanaklidir. G.W. Allport'un
G.H. Mead'in
sayisiz toplumsal etkilesimlerle yogrulmus
algisal ve kavramsal sistemler içeren bir bütün olarak görür. Sullivan'in
kisilik tanimi da böyledir: "Kisilik
sürekli kisilerarasi durumlarin oldukça kalici bir örüntüsüdür." Karsilikli
etkilesen bu süreçlerin ortasinda insan organizmasi ayni oranda
karmasik bilissel ve duygusal süreçlerle islev görür. Örnegin Carson
bireyin plan yapmasinin
ve gelecek islemler için kararlar almasinin karmasik yapisini
açiklamaya çalismistir. Bu süreçte birey kisisel bir üslup gelistirir ve
bu üslup hep korunur. Bir baska örnek Mead'in simgesel etkilesim kuramidir.
Mead'e göre benlik toplumsallasma süreci içinde ortaya çikmaktadir.
Insanda dogal olarak varolan etkilesim dilin ortaya çikmasina
neden olmustur. Dil
bir etkendir. Dil ögrenilirken
ve duygular da ögrenilir. Çocuk
ve toplumsal anlamlar tasiyan bir dünyaya girebilir. Birey
kendisi karsisinda takindiklari tutumlarin isiginda kendisi
üzerinde düsünmeye baslar
bir benlik edinir
baskalarinin rollerini üstlenebilme yetenegini kazanir.
Kisilik konusunda çok sey söylemek olanakli olmakla birlikte
sayisiz açiklamalar içinde kaybolmamak için son olarak temel bir kavramla
ilgili açiklamalara yer vermekte yarar var. Güdü (motivation)
kavrami niçin sorusuna yanit vermeye yarayan bir kavramdir. Niçin
insanlar çesitli roller alirlar
ödüller umarlar? vb. Bu sorularin yaniti için basari
kaçinma gibi çesitli güdülerden söz edilmistir. Ancak
olan bir varlik" olarak insan için en uygun güdü "kendini gerçeklestirme"
ve "yeterlilik" güdüsüdür. Rogers'a göre
güdüsü
düzeyde gerçeklestirmek için sahip oldugu egilimdir; belirli bir toplumsal
çevrede organizmasini ve bütün kapasitelerini koruma ve gelistirme
arayisidir." Yeterlilik güdüsü de bireyin çevresiyle etkilesime
girmesini saglar. Bu güdülerin yetiskinlik yasaminda ortaya çikmasi
degisik noktalarda farklilik gösterecektir
ve fiziksel çevresiyle etkilesiminin amaçlarini belirler.
Sonuç olarak
kisisel üsluplar
içseldir
yönleri var: Toplumsal durumlar
etkilesim agi gibi. Üçüncü olarak
benlik var. Dördüncü olarak
kalibi içerisinde kendini gerçeklestirme ve yeterlilige ulasma çabasi
içindedir. Besinci olarak
ugrar. Altinci olarak
etkilenir
belirlenmez. Son olarak
bir bütündür. Bu özellikler karmasik yetiskin kisiligini de çerçeveleyen
özelliklerdir (D.C. Kimmel