Köprü
Yağmur saçlarının arasından akıp gidiyordu.
Sabah sırf onunla buluşacağı bu gün için, saatler öncesinden kalkıp duş aldığı, özenle yıkadığı ve yarım saat boyunca düzleştirip durduğu saçları bir hiç uğruna ıslanıp gidiyordu. Yağmurla beraber gözlerinden de bir damlanın akıp toprağa karışmasına izin verdi Mira.
Canı daha önce hiç yanmadığı kadar çok yanıyor, kalbi ona sanki elektirik akımına uğramış gibi itiraz ediyordu. Köprünün girişinden birkaç adım sonra kendini yere bırakıp hüngür hüngür ağlamaya başladı genç kız.
İçindeki tüm nefretin, hayal kırıklığının ve karşılığı alınamamış özlemin akıp gitmesine izin verdi.
Yaşları gözünden süratle akarken omuzlarına dokunup ona teselli veren ellerin yalandan samimiyetini hissedebiliyordu. Dokunuşları genç kızın iliklerine kadar işlerken, adam bunu umursuyor gibi görünmüyordu bile. Bu yüzden dönüp ona bakmanın bir işe yaramayacağını kendine hatırlattı genç kız. Oysa, neden bunu yaptığını defalarca sormuştu ona.. eline geçen koca bir hiç olmuştu. " Mira, lütfen. Temizce bitsin gitsin işte. "
Yüreğine vagonları ağzına kadar dolmuş, süratle ilerleyen bir trenin çarptığını hissetti genç kız. Henüz olanları kavrayamamış bedeni bu kadar acıyı kaldıramazdı. İki yıllık ilişkinin temizce bitmesini kaldıramazdı. Bu kadar kirlenmişken, daha fazla çamura batmaktan ne zarar gelirdi ki? " Gitmeni istemiyorum. Gitmene izin veremem. " dedi bir anda ayağa kalkıp karşısında dikilerek.
Konuşurken düşünme ihtiyacı bile hissetmiyordu artık. Hoş, düşünseydi de aklına gelen hiçbir fikri mantıklı ya da şu duruma uygun bulmayacaktı zaten. Onun şu an için ve sonrası için tek istediği, genç adamın ellerinden bir hiç uğruna kayıp gitmemesiydi. Onda aşkı bulmuş, sevgiyi öğrenmişti ve kaybetmek istemiyordu.
Canı bir kez yandığında tekrar ayağa kalkamayan insanlarla çevriliydi etrafı, onlardan birine dönüşmek istemiyordu.
Babasından arta kalanlar gibi, annesi gibi bir alkolik olmak istemiyordu. Ailesi barışmıştı ama o tekrar kendisiyle barışamayabilirdi.
Ellerini utanmadan yanaklarına götürdü genç adamın. Suratı kupkuru, gözleri özlemden sevgiden, ihtiyacı olduğu tüm duygulardan uzak bir şekilde kasılmış, ifadesizce bakıyordu. Kendi suratıysa gökyüzü gibi, sinirli, üzgün, parçalanmış ve ıslaktı. Yaşlar yanağından usulca çenesine doğru ilerliyordu. Fazla ses çıkarmamaya çalışarak kızarmış burnunu çekti içine. " Lütfen.. beni bırakma. "
Sabah sırf onunla buluşacağı bu gün için, saatler öncesinden kalkıp duş aldığı, özenle yıkadığı ve yarım saat boyunca düzleştirip durduğu saçları bir hiç uğruna ıslanıp gidiyordu. Yağmurla beraber gözlerinden de bir damlanın akıp toprağa karışmasına izin verdi Mira.
Canı daha önce hiç yanmadığı kadar çok yanıyor, kalbi ona sanki elektirik akımına uğramış gibi itiraz ediyordu. Köprünün girişinden birkaç adım sonra kendini yere bırakıp hüngür hüngür ağlamaya başladı genç kız.
İçindeki tüm nefretin, hayal kırıklığının ve karşılığı alınamamış özlemin akıp gitmesine izin verdi.
Yaşları gözünden süratle akarken omuzlarına dokunup ona teselli veren ellerin yalandan samimiyetini hissedebiliyordu. Dokunuşları genç kızın iliklerine kadar işlerken, adam bunu umursuyor gibi görünmüyordu bile. Bu yüzden dönüp ona bakmanın bir işe yaramayacağını kendine hatırlattı genç kız. Oysa, neden bunu yaptığını defalarca sormuştu ona.. eline geçen koca bir hiç olmuştu. " Mira, lütfen. Temizce bitsin gitsin işte. "
Yüreğine vagonları ağzına kadar dolmuş, süratle ilerleyen bir trenin çarptığını hissetti genç kız. Henüz olanları kavrayamamış bedeni bu kadar acıyı kaldıramazdı. İki yıllık ilişkinin temizce bitmesini kaldıramazdı. Bu kadar kirlenmişken, daha fazla çamura batmaktan ne zarar gelirdi ki? " Gitmeni istemiyorum. Gitmene izin veremem. " dedi bir anda ayağa kalkıp karşısında dikilerek.
Konuşurken düşünme ihtiyacı bile hissetmiyordu artık. Hoş, düşünseydi de aklına gelen hiçbir fikri mantıklı ya da şu duruma uygun bulmayacaktı zaten. Onun şu an için ve sonrası için tek istediği, genç adamın ellerinden bir hiç uğruna kayıp gitmemesiydi. Onda aşkı bulmuş, sevgiyi öğrenmişti ve kaybetmek istemiyordu.
Canı bir kez yandığında tekrar ayağa kalkamayan insanlarla çevriliydi etrafı, onlardan birine dönüşmek istemiyordu.
Babasından arta kalanlar gibi, annesi gibi bir alkolik olmak istemiyordu. Ailesi barışmıştı ama o tekrar kendisiyle barışamayabilirdi.
Ellerini utanmadan yanaklarına götürdü genç adamın. Suratı kupkuru, gözleri özlemden sevgiden, ihtiyacı olduğu tüm duygulardan uzak bir şekilde kasılmış, ifadesizce bakıyordu. Kendi suratıysa gökyüzü gibi, sinirli, üzgün, parçalanmış ve ıslaktı. Yaşlar yanağından usulca çenesine doğru ilerliyordu. Fazla ses çıkarmamaya çalışarak kızarmış burnunu çekti içine. " Lütfen.. beni bırakma. "