Kiracının tahliyeden sonraki kira borçlarından sorumluluğu

Asi Ruh

Kayıtlı Üye
DAVA : Taraflar arasındaki "kira alacağı" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir Asliye 2. Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabul, karşı davanın reddine dair verilen 13.12.1993 gün ve 1993/17-875 sayılı kararın incelenmesi davalı karşı davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 12.4.1994 gün ve 1994/2199-3678 sayılı ilamı ile; (... Davacı, davalı şirketin ek kira sözleşmesi gereği Aralık 1992 kira bedelini ödemediğini ileri sürerek, 1500 dolar karşılığı 12.555.000 TL.'nin faizi ile birlikte davalıdan alınmasını istemiştir.
Davalı şirket, 18.12.1992 tarihli ihtarname ile BK.'nun 107. maddesi gereği sözleşmenin fesh edildiğini, çünkü mecurdaki musluklardan akan suyun her türlü kullanım için sağlığa zararlı olduğunun belirlendiğini bildirerek davanın reddini savunmuş, ayrıca davacı hakkında peşin ödenen kira bedelinin fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak üzere 150.000 doların iadesi için dava açıldığını, bu dava için bekletici mesele sayılması gerektiğini belirtmiş; mahkeme her iki dava arasında fiili ve hukuki irtibat olduğundan birleştirilmiştir.
Mahkemece 1992 Aralık kira bedeli 1500 dolar karşılığı 12.555.000 TL.'nin dava tarihinden itibaren faizi ile davalıdan tahsiline, karşı davacı tarafından açılan davanın reddine karar verilmiştir.
Davalı, kiracı 18.12.1992 tarihinde çektiği ihtarname ile su aldıkları artezyen kuyusu suyunda bulaşıcı hastalık mikrobu bulunduğunu belirterek kira sözleşmesini feshettiğini ve bu yeri tahliye edeceğini bildirmiş ve bu ihtarname davacı kiralayana 19.12.1992 tarihinde tebliğ edilmiştir. Öte yandan, davalı kiracının istifade ettiği artezyen suyunda bulaşıcı hastalık mikrobunun da varolduğu da İzmir Sağlık Müdürlüğü ve İzmir Bölge Hıfzıssıhha Enstitüsü Müdürlüğü'nden alınan raporlardan anlaşılmaktadır.
BK.'nun 249. maddesi son fıkrası hükmü uyarınca kiralananda meydana gelen ayıbın kiracının yahut kendisi ile birlikte yaşayanların sağlığı için ciddi bir tehlike teşkil etmesi halinde kiracının sözleşmeyi feshedebileceği açıkça kabul edilmiş ve kiracının önceden bunu bilmiş olması dahi sonuca etkili görülmemiştir. Bu durumda, davalı kiracının sözleşmeyi haklı olarak fesih ettiğinin kabulü zorunlu bulunmuştur. Böylece, davalı kiracı, kira parasından ancak akti fesih ettikten ve bu yeri boşalttıktan sonraki günlere ilişkin bölümünden sorumlu tutulamaz. O halde mahkemece bu yön gözetilerek, davalı kiracının kiralananı daha önce tahliye ettiğinden fesih iradesinin davacı kiralayana ulaştığı 19.12.1992 tarihinden sonraki kira parasından sorumlu tutulmaması ve buna ilişkin isteğin reddine karar verilmesi gerekir. Mahkemece bu yönler gözetilmeden davanın tümden kabul edilmiş olması isabetsizdir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davalı-karşı davacı vekili
Hukuk Genel Kurulu'nun incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle dava kira alacağı, karşı dava ise peşin ödenen kira parasının geri alınması istemlerine ilişkin olup, birleştirilerek birlikte yürütülmüştür.
Yerel mahkemenin, esas davanın kabulüne, karşı davanın ise reddine ilişkin kurduğu hüküm, davalı ve karşı davacı şirket vekilinin temyizi üzerine, dairece yukarıda açıklandığı biçimde davalı-karşı davacı şirketin, kiralanana ait taraflar arasındaki kira sözleşmesini fesihte BK.'nun 249/son maddesi hükmü uyarınca haklı olduğu vurgulandıktan sonra, kiracı şirketin kiralananı boşalttığı tarihten sonraki günlere ait kira parasından sorumlu olamayacağına işaretle bozulmuştur.
Mahkeme hükmünü temyiz eden kiracı şirketin temyiz itirazlarının, gerek aleyhine açılan kira alacağı ve gerekse de kendi açtığı ve redle sonuçlanan geri alma davasında kurulan hükme yönelik olduğu aşikar olduğuna ve bozmanın içeriği itibariyle her iki dava için kurulan hükümleri kapsadığı açık bulunduğuna göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 25.9.1996 gününde oyçokluğu ile karar verildi. __________________
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst