GÜLİSTAN
Bayan Üye
KIR ÇİÇEĞİM
Baharın en nadide köşesisin
Güneşin en parlak ışığısın
Dünyanın en güzel kokususun sen
Sen benim kır çiçeğimsin
Hüseyin Aydemir
Bu sin ekini çıkarıp yerine üç nokta koyacağım. Buna benzer daha fazla şeylere benzettiğin anlamı versin diye yani şöyle:
Baharın en nadide köşesisin
Güneşin en parlak ışığısın
Dünyanın en güzel kokususun sen
Sen benim kır çiçeğim...
Anladın mı?
-Adı da "Kır Çiçeğim" olsun. Tamam mı? Diye soruyorum.
-Tamam abi ben senden iyi mi bilecem. Anlaşıyoruz. Seviniyor. Her zamanki hüzünlü ama gülüyormuş gibi görünen maskeli yüzüyle, biraz daha dişlerini göstererek;
-Biraz daha arabesk mi dinlesem abi? Diye fikrimi soruyor.
-Hayır Hüseyin, arabesk dinleme. Arabeskten ancak çaresizliği, ilenmeyi öğrenirsin. Kitap oku diyorum.
-Okuyabildiğin kadar. İstersen sana getireyim diyecektim ki çağırdılar gitti.
Bir süre sonra lavabodan dönerken yanında bir katip, bir mübaşir Hüseyin'i bankın arkasında yarı uzanmış gibi görüyorum. Yanına gittiğimde topuğundan kanlar aktığını görüyorum. Atılmak üzere bankın altına birkaç eski klasör bırakmışlar. Hüseyin de atılmış klasörleri çöp poşetine sığdırabilmek için boyutlarını küçültmek amacıyla ayakla çiğnemiş. Klasörün evrak takılan mandalının çivimsi metal kısmı ayakkabısını delip geçmiş, topuğuna girmiş. Klasörü ayakkabıyla birlikte çekip almışlar topuğundan. Hüseyin kirli bir bezle sarmış ayağını ama halâ kan damlıyor.
-Bir doktora git. Böyle olmaz diyorum.
-Yok abi daha işim var.
-Ya boşver sen işi, yerine birini verirler diyorsam da ikna edemiyorum. İdari İşler'e haber veriliyor. Bir arkadaşı geliyor.Hüseyin:
-Geçer, bişi olmaz! Diyor.
-Tetanos falan olursun, mikrop kapar ayağın iyileşmezse hiç çalışamazsın driyorsam da faydasız. Hüseyin o gün seke seke çalıştı.
Bugün de aynı şekilde hiçbir tedavi yaptırmadan aksaya aksaya çalıştı. Öğlen yemek dönüşü Hüseyin'i yine bankın arkasında yarı uyur gördüm. Yaklaştım. Benzi atmıştı. Biraz daha kızgın bir tavırla;
-Neden doktora gitmedin? Dedim.
-Abi ayağım sancı yaptı. Galiba iyi değilim ama geçer! Dedi. Bir arkadaşıyla gönderdik. Gitti. Banırım yarım saat sonrapansuman yaptırıp döndü. Yarım gün bile dinlenmeyen, doktora gitmekten çekinen Hüseyin ve Hüseyin gibiler belki de güç belâ buldukları işi kaybetmekten korkuyorlardır, kimbilir?
Sev Hüseyin! Önce bir kişiyi seveceksin. Daha sonra tüm insanları seveceksin. Tüm ezilmişliğine, çaresizliğine karşın sev insanları. İnsanlığın kurtuluşu birbirimizi sevmekten geçer! Köyünü sev, halkını sev! Geldiğin yeri unutma!
Baharın en nadide köşesisin
Güneşin en parlak ışığısın
Dünyanın en güzel kokususun sen
Sen benim kır çiçeğimsin
Hüseyin Aydemir
Bu sin ekini çıkarıp yerine üç nokta koyacağım. Buna benzer daha fazla şeylere benzettiğin anlamı versin diye yani şöyle:
Baharın en nadide köşesisin
Güneşin en parlak ışığısın
Dünyanın en güzel kokususun sen
Sen benim kır çiçeğim...
Anladın mı?
-Adı da "Kır Çiçeğim" olsun. Tamam mı? Diye soruyorum.
-Tamam abi ben senden iyi mi bilecem. Anlaşıyoruz. Seviniyor. Her zamanki hüzünlü ama gülüyormuş gibi görünen maskeli yüzüyle, biraz daha dişlerini göstererek;
-Biraz daha arabesk mi dinlesem abi? Diye fikrimi soruyor.
-Hayır Hüseyin, arabesk dinleme. Arabeskten ancak çaresizliği, ilenmeyi öğrenirsin. Kitap oku diyorum.
-Okuyabildiğin kadar. İstersen sana getireyim diyecektim ki çağırdılar gitti.
Bir süre sonra lavabodan dönerken yanında bir katip, bir mübaşir Hüseyin'i bankın arkasında yarı uzanmış gibi görüyorum. Yanına gittiğimde topuğundan kanlar aktığını görüyorum. Atılmak üzere bankın altına birkaç eski klasör bırakmışlar. Hüseyin de atılmış klasörleri çöp poşetine sığdırabilmek için boyutlarını küçültmek amacıyla ayakla çiğnemiş. Klasörün evrak takılan mandalının çivimsi metal kısmı ayakkabısını delip geçmiş, topuğuna girmiş. Klasörü ayakkabıyla birlikte çekip almışlar topuğundan. Hüseyin kirli bir bezle sarmış ayağını ama halâ kan damlıyor.
-Bir doktora git. Böyle olmaz diyorum.
-Yok abi daha işim var.
-Ya boşver sen işi, yerine birini verirler diyorsam da ikna edemiyorum. İdari İşler'e haber veriliyor. Bir arkadaşı geliyor.Hüseyin:
-Geçer, bişi olmaz! Diyor.
-Tetanos falan olursun, mikrop kapar ayağın iyileşmezse hiç çalışamazsın driyorsam da faydasız. Hüseyin o gün seke seke çalıştı.
Bugün de aynı şekilde hiçbir tedavi yaptırmadan aksaya aksaya çalıştı. Öğlen yemek dönüşü Hüseyin'i yine bankın arkasında yarı uyur gördüm. Yaklaştım. Benzi atmıştı. Biraz daha kızgın bir tavırla;
-Neden doktora gitmedin? Dedim.
-Abi ayağım sancı yaptı. Galiba iyi değilim ama geçer! Dedi. Bir arkadaşıyla gönderdik. Gitti. Banırım yarım saat sonrapansuman yaptırıp döndü. Yarım gün bile dinlenmeyen, doktora gitmekten çekinen Hüseyin ve Hüseyin gibiler belki de güç belâ buldukları işi kaybetmekten korkuyorlardır, kimbilir?
Sev Hüseyin! Önce bir kişiyi seveceksin. Daha sonra tüm insanları seveceksin. Tüm ezilmişliğine, çaresizliğine karşın sev insanları. İnsanlığın kurtuluşu birbirimizi sevmekten geçer! Köyünü sev, halkını sev! Geldiğin yeri unutma!