CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kürt sorununu da üniversitelilerin türban sorununu da CHP iktidarının çözeceğini savundu. Kılıçdaroğlu, “Başörtülüler üniversiteye gidebilecekler mi?” sorusuna, “Herkesin okumasına olanak sağlayacağız. Bu konuda kimsenin endişesi olmasın. Biz bu sorunu çözeceğiz” yanıtını verdi. “Gediktepe’de mesele çömelme değil, ülkenin Başbakan’ın gözlerine yansıyan korku ve güvensizlik” diyen Kılıçdaroğlu, Avrupa’daki sosyal demokrat partiler gibi ‘yeni sol’ bir çizgi izleyeceği mesajını verdi
Behzat’ın soruları
15 Haziran’da kaybettiğimiz Radikal Ankara Gece Sorumlusu Behzat Miser, Sivas olaylarının yıldönümü olan 2 Temmuz’da yayımlanmak üzere Kılıçdaroğlu ile görüşmek istiyordu. Behzat’ın hazırladığı soruları dayanıtlayan Kılıçdaroğlu, Radikal’in diğer sorularına şu karşılıkları verdi:
Gediktepe’ye ne zaman gideceksiniz?
Daha belli değil, görüşmeler devam ediyor.
Giderseniz size de askerlerin çömelme, kask ve çelik yelek giyme ricası olabilir...
Kask, çelik yelek giymeyi normal karşılamak lazım. O fotoğrafta sayın Başbakan’ın gözlerine bakacaksınız, oradaki korkuyu endişeyi göreceksiniz. O fotoğrafın temel özelliği odur. Sayın Başbakan’ın eğilmesi ya da siperde yatması değil. Siz kendi toprağınızdasınız, kendi ülkenizdesiniz ve güven içinde değilsiniz, korkuyorsunuz, sorun burada zaten.
“Kemal Kılıçdaroğlu da çömeldi” eleştirilerini göze aldınız mı.
Bakalım, önce bir gidecek miyiz, gitmeyecek miyiz o bile kesinleşmedi. Belki askerler ‘hayır müsait değil’ diyebilir.
Başbakan ile görüşürseniz, “Açılımda şunlar da olmalı” diyecek misiniz?
Sayın Başbakan gelecek, önce açılımdan neyi kastettiğini anlatacak. Bugün gazetelerde var; ‘açılımın yüzde 80’i tamamlandı’ diyor. Kalan yüzde 20 ne acaba? O bilgiler Başbakan tarafından verilirse, arkadaşlarımızla oturup bakarız, bunlarla terör olayı sonlanır mı sonlanmaz mı? O zaman önerilerimizi açıklarız.
Konuşmalarınıza ‘slogan siyaseti’ eleştirileri geldi. Kürt sorunuyla ilgili söyleminizin içini doldurabilecek misiniz?
Bizim 89 raporumuz var. Bugün de arkasındayız, her satırını savunuyoruz. Sorunu, aklı ve mantığı öne koyarak toplumsal destek sağlayarak çözmeye hazırız. Biz çözeceğiz. AKP’nin çözeceğini sanmıyorum.
İktidar olursanız başörtülü kızların üniversiteye gidebilmesi için bir şey yapacak mısınız?
O konuda söyledim. O sorunu biz çözeriz ve çözmeye de kararlıyız.
Nasıl çözeceksiniz?
Onu bize bıraksınlar. Terörü de çözeceğiz, türban sorununu da çözeceğiz.
Türbanlı kızlar üniversiteye gidebilecekler mi?
Toplumsal desteği sağlayacağız. Herkesin okumasına olanak sağlayacağız. Kmsenin endişesi olmasın. Biz bu sorunu çözeceğiz.
Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa değişikliğiyle ilgili iptal başvurusunu görüşeceği 5 Temmuz’dan sonrası için bir öngörünüz var mı?
Kuşkusuz, şöyle ya da böyle çıkarsa tartışılacak. Ama bu tartışmalar o çevrelerin dışına çıkarsa iktidar-muhalefet tartışmasına dönerse kısırlaşır.
Sadece iptalini istediğiniz yüksek yargıyla ilgili maddeler iptal edilip diğerleri referanduma giderse...
Referandumda değişikliğe destek veririz. Gerçi o maddeler bizi tatmin etmiyor. Örneğin, Avrupa Sosyal Şartı gereği memurlara grev hakkı verilmesi lazım ama o yok burada. Bir aldatmaca ama sonuçta biz karşı çıkmayız.
Ombudsman maddesine neden karşı çıktığınız soruluyor....
(AB Büyükelçileriyle yemekte) Onu sordular ve ben Avrupalı dostlarımıza şunu anlattım: ‘Sizin ülkenizde ombudsman yasası çıktığında, Anayasaya aykırı olursa, sizin parlamenterler evet derler mi demezler mi?’ Biz ombudsmanlığa karşı değiliz. Ama yapılan düzenleme mevcut Anayasa’ya uygun olmalı. Anayasa’da ombudsman konusunda bir kurumsal sıkıntı varsa bu AB normlarında bir Anayasa değişikliği ile getirilir, oybirliği ile çıkar, ondan sonra hukuki düzenlemeler yapılır. Ama ‘Anayasa önemli değil, aykırı olabilir, iptal edilirse biz değiştirdik CHP karşı çıktı deriz’ anlayışıyla yaklaşıldığını anlattım. Onlara, ombudsmanlık ile ilgili en güzel kitabı bir sosyal demokratın sayın Zekeriya Temizel’in yazdığını söyledim.
Konuşmalarınızda ekonomik konulara öncelik veriyorsunuz. Anayasa konusuna, laiklik konusuna girmiyorsunuz. Bu bilinçli bir tercih mi?
Evet bilinçli yapıyorum. Çünkü halkın gündeminde işsizlik, yoksulluk var. Bunları bir kenara bırakıp başka konulara girerseniz, siyasetçi, bu durumlardan kopuk bir kayıkçı kavgasının sürdürüldüğü algısı yaratır. Çiftçinin, halkın sorunları varsa dillendirilmeli. Ben de bu sorunları dillendirip çözüm önerilerimizi anlatıyorum. Elbette ki Türkiye’de Anayasa değişmeli. Çağdaş, AB normlarına uygun, güçler ayrılığına dayanan, medyanın bağımsızlığı güvence altına alınmış, dokunulmazlıklar Avrupa normlarında yeniden düzenlenmiş, Atatürk’ün çiğnenen vasiyeti yerine getirilerek TTK (Türk Tarih Kurumu) ve TDK (Türk Dil Kurumu) eski konumuna getirilmiş bir Anayasa gerek. Önce aş iş olayını bitirelim, elbetteki demokrasiyi güçlendirmek istiyorsak, Anayasa değişikliğini yapacağız. Taahhüt ediyoruz. Bizim yapacağımız değişiklik, Türkiye’de demokrasi, hak ve özgürlükler çıtasını, medyanın özgürlüğünü ve bağımsızlığını yükseltecek.
Kullandığınız, halkçılık söylemi Ecevit dönemi örnek gösterilerek eleştiriliyor...
Ecevit hükümetinin en büyük zaafı, ekonomiyi yönetememesi olmuştur. Eğer yönetebilselerdi bu acı tabloyla karşılaşmazlardı. Bunu şimdi CHP’nin genel başkanı olarak rahatlıkla söylüyorum. Biz ekonomiyi iyi yöneteceğiz. Nasıl yöneteceğimizi de çok iyi biliyoruz. Geçmişte hatalar yapıldı. Bu hatalara düşmeyeceğiz. Sosyal piyasa ekonomisi uygulayacağız. Devletin hantal yapısına ekonominin tümünü teslim edemezsiniz. Ederseniz geçmişte yaşanan pek çok sorunu bugüne taşırsınız. En iyi ekonomi ve tarım uzmanlarının CHP’de olduğunu bilmeniz lazım. Ekonomide, sosyal güvenlikte, tarımda, sağlıkta daha çağdaş modeller üzerinde gideceğiz. Dünyadan AB’den kopuk, kendimize özgü projeleri olan bir siyasal parti değiliz. Dünya ekonomisi ile sağlıklı bazda bağlı bir ekonomi istiyoruz. Devlet sanayicinin daha etkin ve güvenli bir hukuk içinde kendisini ve Türkiye’yi hızla kalkındıran, istihdam yaratan bir noktaya taşıyacaktır.
İngiltere İşçi Partisi’nin ortaya koyduğu ‘yeni sol’dan mı bahsediyorsunuz?
Aynen öyle, İngiltere’deki, Almanya’daki sosyal demokrat partiler gibi. 21. yüzyılda artık özel sektörü reddeden bir anlayışın olmadığını çok iyi biliyoruz. Sosyal piyasa ekonomisi diyoruz. Çalışanların hakları da olacak. Sendikalarla da işverenlerle de konuşuyoruz. Şunu söylüyorum: İşçi ve işveren artık karşıt kutuplar değildir. İşbirliği yapıp üretimi maksimize eden, yaratılan katma değeri de hakça bölüşen bir alanda çalışılmalı. Biz ücret sendikacılığına da karşıyız, bundan vazgeçmeliyiz. Sendika her şeyden önce işçinin çalıştığı alanın yaşamasını ve güçlenmesini istemeli. Yoksa onu da kaybeder.
Behzat’ın soruları
15 Haziran’da kaybettiğimiz Radikal Ankara Gece Sorumlusu Behzat Miser, Sivas olaylarının yıldönümü olan 2 Temmuz’da yayımlanmak üzere Kılıçdaroğlu ile görüşmek istiyordu. Behzat’ın hazırladığı soruları dayanıtlayan Kılıçdaroğlu, Radikal’in diğer sorularına şu karşılıkları verdi:
Gediktepe’ye ne zaman gideceksiniz?
Daha belli değil, görüşmeler devam ediyor.
Giderseniz size de askerlerin çömelme, kask ve çelik yelek giyme ricası olabilir...
Kask, çelik yelek giymeyi normal karşılamak lazım. O fotoğrafta sayın Başbakan’ın gözlerine bakacaksınız, oradaki korkuyu endişeyi göreceksiniz. O fotoğrafın temel özelliği odur. Sayın Başbakan’ın eğilmesi ya da siperde yatması değil. Siz kendi toprağınızdasınız, kendi ülkenizdesiniz ve güven içinde değilsiniz, korkuyorsunuz, sorun burada zaten.
“Kemal Kılıçdaroğlu da çömeldi” eleştirilerini göze aldınız mı.
Bakalım, önce bir gidecek miyiz, gitmeyecek miyiz o bile kesinleşmedi. Belki askerler ‘hayır müsait değil’ diyebilir.
Başbakan ile görüşürseniz, “Açılımda şunlar da olmalı” diyecek misiniz?
Sayın Başbakan gelecek, önce açılımdan neyi kastettiğini anlatacak. Bugün gazetelerde var; ‘açılımın yüzde 80’i tamamlandı’ diyor. Kalan yüzde 20 ne acaba? O bilgiler Başbakan tarafından verilirse, arkadaşlarımızla oturup bakarız, bunlarla terör olayı sonlanır mı sonlanmaz mı? O zaman önerilerimizi açıklarız.
Konuşmalarınıza ‘slogan siyaseti’ eleştirileri geldi. Kürt sorunuyla ilgili söyleminizin içini doldurabilecek misiniz?
Bizim 89 raporumuz var. Bugün de arkasındayız, her satırını savunuyoruz. Sorunu, aklı ve mantığı öne koyarak toplumsal destek sağlayarak çözmeye hazırız. Biz çözeceğiz. AKP’nin çözeceğini sanmıyorum.
İktidar olursanız başörtülü kızların üniversiteye gidebilmesi için bir şey yapacak mısınız?
O konuda söyledim. O sorunu biz çözeriz ve çözmeye de kararlıyız.
Nasıl çözeceksiniz?
Onu bize bıraksınlar. Terörü de çözeceğiz, türban sorununu da çözeceğiz.
Türbanlı kızlar üniversiteye gidebilecekler mi?
Toplumsal desteği sağlayacağız. Herkesin okumasına olanak sağlayacağız. Kmsenin endişesi olmasın. Biz bu sorunu çözeceğiz.
Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa değişikliğiyle ilgili iptal başvurusunu görüşeceği 5 Temmuz’dan sonrası için bir öngörünüz var mı?
Kuşkusuz, şöyle ya da böyle çıkarsa tartışılacak. Ama bu tartışmalar o çevrelerin dışına çıkarsa iktidar-muhalefet tartışmasına dönerse kısırlaşır.
Sadece iptalini istediğiniz yüksek yargıyla ilgili maddeler iptal edilip diğerleri referanduma giderse...
Referandumda değişikliğe destek veririz. Gerçi o maddeler bizi tatmin etmiyor. Örneğin, Avrupa Sosyal Şartı gereği memurlara grev hakkı verilmesi lazım ama o yok burada. Bir aldatmaca ama sonuçta biz karşı çıkmayız.
Ombudsman maddesine neden karşı çıktığınız soruluyor....
(AB Büyükelçileriyle yemekte) Onu sordular ve ben Avrupalı dostlarımıza şunu anlattım: ‘Sizin ülkenizde ombudsman yasası çıktığında, Anayasaya aykırı olursa, sizin parlamenterler evet derler mi demezler mi?’ Biz ombudsmanlığa karşı değiliz. Ama yapılan düzenleme mevcut Anayasa’ya uygun olmalı. Anayasa’da ombudsman konusunda bir kurumsal sıkıntı varsa bu AB normlarında bir Anayasa değişikliği ile getirilir, oybirliği ile çıkar, ondan sonra hukuki düzenlemeler yapılır. Ama ‘Anayasa önemli değil, aykırı olabilir, iptal edilirse biz değiştirdik CHP karşı çıktı deriz’ anlayışıyla yaklaşıldığını anlattım. Onlara, ombudsmanlık ile ilgili en güzel kitabı bir sosyal demokratın sayın Zekeriya Temizel’in yazdığını söyledim.
Konuşmalarınızda ekonomik konulara öncelik veriyorsunuz. Anayasa konusuna, laiklik konusuna girmiyorsunuz. Bu bilinçli bir tercih mi?
Evet bilinçli yapıyorum. Çünkü halkın gündeminde işsizlik, yoksulluk var. Bunları bir kenara bırakıp başka konulara girerseniz, siyasetçi, bu durumlardan kopuk bir kayıkçı kavgasının sürdürüldüğü algısı yaratır. Çiftçinin, halkın sorunları varsa dillendirilmeli. Ben de bu sorunları dillendirip çözüm önerilerimizi anlatıyorum. Elbette ki Türkiye’de Anayasa değişmeli. Çağdaş, AB normlarına uygun, güçler ayrılığına dayanan, medyanın bağımsızlığı güvence altına alınmış, dokunulmazlıklar Avrupa normlarında yeniden düzenlenmiş, Atatürk’ün çiğnenen vasiyeti yerine getirilerek TTK (Türk Tarih Kurumu) ve TDK (Türk Dil Kurumu) eski konumuna getirilmiş bir Anayasa gerek. Önce aş iş olayını bitirelim, elbetteki demokrasiyi güçlendirmek istiyorsak, Anayasa değişikliğini yapacağız. Taahhüt ediyoruz. Bizim yapacağımız değişiklik, Türkiye’de demokrasi, hak ve özgürlükler çıtasını, medyanın özgürlüğünü ve bağımsızlığını yükseltecek.
Kullandığınız, halkçılık söylemi Ecevit dönemi örnek gösterilerek eleştiriliyor...
Ecevit hükümetinin en büyük zaafı, ekonomiyi yönetememesi olmuştur. Eğer yönetebilselerdi bu acı tabloyla karşılaşmazlardı. Bunu şimdi CHP’nin genel başkanı olarak rahatlıkla söylüyorum. Biz ekonomiyi iyi yöneteceğiz. Nasıl yöneteceğimizi de çok iyi biliyoruz. Geçmişte hatalar yapıldı. Bu hatalara düşmeyeceğiz. Sosyal piyasa ekonomisi uygulayacağız. Devletin hantal yapısına ekonominin tümünü teslim edemezsiniz. Ederseniz geçmişte yaşanan pek çok sorunu bugüne taşırsınız. En iyi ekonomi ve tarım uzmanlarının CHP’de olduğunu bilmeniz lazım. Ekonomide, sosyal güvenlikte, tarımda, sağlıkta daha çağdaş modeller üzerinde gideceğiz. Dünyadan AB’den kopuk, kendimize özgü projeleri olan bir siyasal parti değiliz. Dünya ekonomisi ile sağlıklı bazda bağlı bir ekonomi istiyoruz. Devlet sanayicinin daha etkin ve güvenli bir hukuk içinde kendisini ve Türkiye’yi hızla kalkındıran, istihdam yaratan bir noktaya taşıyacaktır.
İngiltere İşçi Partisi’nin ortaya koyduğu ‘yeni sol’dan mı bahsediyorsunuz?
Aynen öyle, İngiltere’deki, Almanya’daki sosyal demokrat partiler gibi. 21. yüzyılda artık özel sektörü reddeden bir anlayışın olmadığını çok iyi biliyoruz. Sosyal piyasa ekonomisi diyoruz. Çalışanların hakları da olacak. Sendikalarla da işverenlerle de konuşuyoruz. Şunu söylüyorum: İşçi ve işveren artık karşıt kutuplar değildir. İşbirliği yapıp üretimi maksimize eden, yaratılan katma değeri de hakça bölüşen bir alanda çalışılmalı. Biz ücret sendikacılığına da karşıyız, bundan vazgeçmeliyiz. Sendika her şeyden önce işçinin çalıştığı alanın yaşamasını ve güçlenmesini istemeli. Yoksa onu da kaybeder.