Ketum'un Umumi Güncesi :+)

Ketum

Banned
Sevgili Günce,

Sana neden muhabbetle hitap ettigimi az cok anlarsin, zira sen Benim derdimi en iyi bilenlerdensin, her ne kadar yazilanlar bir görüntüden ibaret de olsa.

Daha 2009'a alismadan bir senenin son demlerine geldigimi üzülerek beyan ediyorum sana, zira bu senem kendi acimdan. Aralığın 7'sinde de olsak hala tisörtle dolastigimiz bu güzel memleketin, nemli havasi bazen memleketimin iyi sifatlarini yok etse de; biliyorsun ki yasadigimiz yer, yasanilir kilmak icin kendimizi özgürlestirecegimiz yer olmali. Ondandir, bu güzel sifatlar adina bu kente ne şehrengizler yazilir, düsünmemek elde degil...,

Evet, puslu bir seneyi geride birakmisligin vermis oldugu hüzün üzerimde, hicbirsey yapamamisligin vermis oldugu hüzün... Insanlara birseyler verme gayretinde olmak, kisinin kendisini unutmasi icin bir neden sayilmaz ve sanirim en büyük hatam bu oldu. Kendime birseyler veremedim bu senede Günce.

Dün gibi, köyümün sokaklarinda iftarlarda saklambac oynadigim tebessümler zihnimde, dün gibi yakiyor insanin icini bu tebessümler, gül gibi gülmeyi o zamanlar ögrenmistik biz Günce, sanirim cok cabuk unuttuk gül olmayi.

Hüzün havasi ya, bugun sana ihanet ettigimin farkindayim. Bugün yerine gecmise gidip seni gecmisle aldattigimin da... Sen bilirsin ya, elestiri oklari bugun agir geldi üzerime. Belki dogrular beni biraz acitti Üstad'imin dilinden gelen... Ondan gelen herseye eyvallah da, O'na karsi mahcubiyet canimi acitmiyor degil, yarin davet etti, gidip bir yüzünü görüp muhabbet katmali bu ellere sanirim. Aklimdayken, sen de hissettin mi o acilari Günce?



Görüsürüz Günce...
 
---> Ketum'un Umumi Güncesi :+)

Sevgili Günce,

Bugün uyandigimda elimin, ayagimin tutmaz, gücsüz oldugunu gördüm, dostlarim yardim ettiler, hep yardima muhtactim.. kendi basima hic ayakta duramadim, biraktiklarinda hep düstüm, incindim bugun Günce. Hayatimda hic bu kadar caresiligi yasamamistim, eminim kagit olsan suan islatmistim seni...

Dedim ya, ayaklarim tutmuyordu, üstüne konusmayi denedim bugun, sesim cikmiyordu, zorladim bagirmak icin, öyle fersizdim ki... karanliklar beni daraltti bugun. Sonra tekrar uyandim Günce, tavana baktigimda kötü bir kabus oldugunu anladim bunun, ayaga kalkmaya calistim, yine gücüm yoktu... saga sola baktim kendime baktim, uyaniktim ama gücsüzdüm hala, korktum. gücsüzlügün anlamini, el ayak tutmazliginin caresizligini ilk defa idrak ettim Günce. Ve sen yine kagit olsan islanirdin yagmurumdan Günce.

Dostlarim geldiler tekrar, kaldirdilar beni. yine karanliklarin icerisinden gecirdiler, sonra isleri vardi gittiler, nereye gittiklerini bile sormadan. yine zorlandim ayaga kalkmakta.

Sonra babami gördüm ya, gözlerim doldu. Oturuyordu, ne sevindim onu görünce, gittim sürünerek kapandim, sarildim ona... ben agladim, o agladi... ben agladim o agladi Günce, ben agladim yine... Babam benim, benim babam.... agladik Günce!

Kagit olsaydin, islatirdim kirpiklerini Günce.

Sonra uyandim, cidden agliyormusum, odamin tavanina baktim yine ayni, ferime baktim hala gücsüzüm, hala uyudugumu farkettim, yine dogrulmaya calistim, yine uyandim yine ferim yoktu, elimi ayagimi kipirdatacak gücüm yoktu, uyanik olup-olmamak arasinda bocalayip durdum, sürekli uyanmaya calistim, en son uyandigimda hala fersiz oldugumu görünce aglayis, caresizlige dönüstü...

Kagit olsaydin, yikardim yüzünü Günce...

Artik bunun rüya oldugunu istemeye basladim, bu fersizlik de rüya olsun diye dua ettim, bu caresizlik rüya olsun diye yalvardim, yakardim 99 farkli ismi kisiye hissettiren'e... Ve uyandim sonunda, fer ve halimin yerinde oldugunu farkederek... kalktim, oturdum sedir üstünde... yastigimin islakligindan anladim ki hic de 3-5 saniyelik bir rüya degildi bu, hamdettim, sükrettim... Bu caresizlikten kurtarana tesekkür ettim, tesekkürü ne kadar az ettigimin farkina bir kez daha vararak...

Kagit olsaydin, yastigimla kardes olurdun Günce...

Tüm bunlarin bir rüya oldugunu farkettigimde derin bir nefes aldim, sonra bir kez daha uyudum uykudan korkarak, fakat O'nun kudreti'ni bildigim icin Allah'a siginarak... Öyle rahat uyudum ve oyle güzel uyandim ki, sanki yeniden dirildim Günce...

Sonra tüm gün bir düşünüş aldı beni.(Sana ingilizce karakterlerle seslenmekten vazgeçiyorum şu andan itibaren Günce.) Bu düşünüşün içerisinde ihtimallere saplandım. Ya ihtimaller dahilinde böyle olsaydım, bu bir rüya olmasaydı... Şu an daha iyi anlayabiliyorum felç olan kardeşlerimizi, onların hallerinden daha çok hallenebiliyorum şu an Günce. Öyle bir imtihanla sınanmamamın sebebini de Allah söylemiyor mu bana? Hemen paylaşayım senle ve seninle hallenenlerle:

Allah bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır.

Bu ayet anlatıyor bana o insanların güç ve kudretini, onlara verilen bu imtihanın anlamını.. Ve ayet devamında veriyor yapılması gereken dua'yı kendince Günce:

“Ey Rabbimiz!
Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma!
Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme.
Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme!
Bizi affet,
bizi bağışla,
bize acı!
Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”

Velhasıl, bugün güçsüzlüğün ve kuvvetsiliğin ne menem bir şey olduğunu çok farklı bir şekilde idrak ettim Günce. Akşam karanlığa kadar düşünceyle geçti ömrüm, sonra telefon geldi, "O sıcaklığa kurban olurum", babamın sesiydi, sanki neler yaşadığımı anlamış, öyle sıcak bir sesi vardı ki, herşeyden farklı ve herşeyden öte. öyle yumuşacıktı ki sesi, bir an telefonun üstünde gözlerimi kapatıp uyuyasım geldi. Müsait değildim, yoksa gidecektim köye, herşeyi yok sayarak, ama gidemedim...


Kağıt olsaydın, saçlarını noktayla bağlardım şimdi Günce...

Yazılacak çok sey var ama daha yüreğini karartmak istemiyorum senin, başlangıcımız hüzünlü oldu biraz, ama inşaallah doğacak günler mavidir...


Bugün 8 aralık ve sen hala yanıp sönen bir cursor'sun...
 
---> Ketum'un Umumi Güncesi :+)

Sevgili Günce,

Dün babamla olan rüyamdaki diyaloğu anlatmıştım sana. Babalık nasıl bir duygudur merak ediyorum. Yaşamanın anlamını kazandığı anların en önemlilerinden biri sanırım babalık duygusu.

Kücükken babamın maskotuymuşum ben, O nereye gitse muhakkak beni de götürürmüş yanında. Hatırlıyorum ben de. O zamanlar çok sevdiğim, şimdilerdeyse hakkında hiçbir şey hissetmediğim Aysel Hanım'ın hediyesiydi bana 3 tekerlekli bisiklet. Ben babamın maskotuydum ya, bisiklet de benim maskotumdu. Hatırlıyorum, babamın evlere boya için gittiğinde beni de yanında götürdüklerinde benim orada bisiklet sürüşlerimi.

Babam Ev boyacısı. Herkesin evini boyar, ev sahibinin gönlü ne renkse, onlarin içlerindeki rengi duvara yansıtır, kapıya yansıtır. Kimileri maviye muhtaçtır, kimileriyse beyaza... Bense o zamanlar mavi bisikletimle zengin ev sahiplerinin korkulu rüyası olurdum, bisikletle dolaşarak...

Zaman geçti, üç tekerlekli bisikletim köydekilerin korkulu rüyası oldu. Köyümün yolları diktir, 3-4 yamaçtan oluşur. Orta mahalle, marunlu, çolaklı, aşağı mahalle, yukarı mahalle... Biz orta mahallede oturduk hep. Niyazi'nin bakkalının ordan yaklaşık 50 metre dik iniş vardır orta mahallede. tam böyle bir bisikletle hız yapılacak yer, sonra viraj gelir yol doner, virajın olduğu yerse beş metrelik bir uçurum. Uçurumun altında olan yerse Hasan Amca'nın bahçesi. Ve ben gözüme kestirmiştim, Niyazi'nin Bakkalı'ndan viraja kadar bisikletimle, o üç tekerlekli basit küçücük mavi bisikletimle, geçen arabalar gibi son hız aşağı inmeyi...

Niyazi'nin Bakkalı'nın önü hep kalabalıktır, sanki bir köy meydanı gibi... Insanlar işleri bittiğinde oraya gelir. Eskilerden kalma bir ses, bir gök gürlemesi gibi bir ses her sabah duyulur. Millet anlar ki Niyazi, bakkalı açmıştır. Köy darabasının sesi tüm köyü inletir, insanlar ihtiyacı olanlar yavaş yavaş gelirler. Kimse de demez, "Oğlum bak bakalım bakkal açmış mı?" diye... O ses haykırır, "Evet, haberiniz olsun. Bakkal açıldı." Niyazi Amca'nın bakkalı ile ilgili sana ilerde genişçe yazacağım, Günce.

Dedim ya hayalimdi ordan aşağıya iniş, henüz 4 yaşındayım, okula gitmiyorum. Ama hatırlıyorum, zira ideallerimden birini gerçekleştirecektim o vakit. Herneyse, bisikletimi bakkalın oraya kadar elimde çıkarıyorum, herkes bana bakıyor. Tam tepeye varıyorum, bisikletime biniyorum. Amaç belli, aşağı doğru ineceğim. O kadar beni seyreden varken, içlerinden biri demiyor ki; "Bu çocuk ne yapıyor?" Seyrediyorlar beni. Ve ben bisikletimin üzerinde aşağı doğru son hız iniyorum:

- Allah, Allah, Allah....

İnerken de bu şekil bağırıyormuşum, daha sonralardan eniştem anlatıyor bunu:

"Sanki nutkumuz tutuldu seni izliyoruz", diyor ve ekliyor:

"İnsan demez mi bu çocuk aşağı doğru inecek, düşecek... Ama diyemedik, o an nutkumuz tutuldu. Ordaki tüm köy halkı seni izledik. Sen son hız aşağı doğru indin ve..."

Evet, son hız aşağıya inmiştim Günce. Üç tekerlekli bisikletimle son hızıyla aşağı inmiştim. Ama kısmet o ki, ne bahçeye uçmuştum ne de başka yere. Söylemeyi unuttum, az aşağıda Müslüm Amca'nın evi vardı o da 5 metre aşağıda, yani uçurumun altında kendine ev yapmış zamanında, uçurum kaymasın ve yukarıdan yapmur suları da kaydırmasın diye de uçurumun dibine duvar örmüş ve duvarı yirmi santim yolun yukarısına kadar örmüş. Ben bisikletle o yirmi santimlik duvara çarpıp yola düşmüşüm. Zira ben hatırlamıyorum gerisini, en son hatırladığım son hız aşağıya doğru inmekti...

Sonra Niyazi'nin Bakkalı'nın orada oturan ahali ben duvara çarpıp düşünce kendilerine geliyorlar. Hepsi birden başıma üşüşüyor, bir şeyim var mı diye bakıyorlar... Sonra içlerini rahatlatıyor benim gülüşüm. Gülüyorlar...

İşte böyle Günce, ben babamın maskotu, bisiklet benim maskotum.. Tüm bunları neden mi anlattım? Dün abim geldi yanıma, acer(yeni) gelinle. "Kardeşim", dedi...

"Emmi mi oluyorsun ne?"

Amca oluyormuşum Günce, daha çok var belki ama haberi geldi, Allah onları çocuklarına ve birbirlerine bağışlasın, amca haberine bu kadar sevindiysem, babalık haberinde ne yaparım, kestiremiyorum bile..

Bugün ayın dokuzu, ve biz tebessümle uyandık güne Günce.

Amca oluyoruz Günce, gözümüz aydın...
 
---> Ketum'un Umumi Güncesi :+)

Sevgili Günce,

Bilirsin ki umut; kişiyi hayata bağlayan en önemli etkenlerden biridir. Bir iplik ucunda da olsa hayat, o iplik kopmadıkça kişinin hâla, "hâlaları" devam etmekte... Ve ben hâla yazıyorum sana Günce...

Gece boyu uyuyamadım biliyorsun, yeni sızısı hafifledi bu dişin.. Ağrısı geçince doktorun yanına gitmekten korkarım, ağrı bastırınca, gecenin bir vakti doktoru aramak düşer aklıma, utanmasam ararım.. Bu ne yaman çelişki içimdeki, anlatamiyorum, çünkü bu konuda kendimi anlamıyorum. Biliyorum, senin de aklından geçiyor şu söz:
- Sen adam olmazsın Salih...

İnsan ne kadar huzurlu olursa olsun, bedenen duyduğu bir acı, tüm keyfini kaçırmakta, psikolojikmen rahatsızlık vermekte. Yani en acılı anda, nedense güzel şeyler getirip acımı unutamıyorum. Bu da bir başka garip çelişki kendime dair...

"Dirilmek yeniden

Yüzyıl süren bir berzahtan geçmişiz gibi

Kandan kinden öfkeden

Üstümüze bir sağnak boşanmış gibi

Sürekli lekelendiğimiz çözülmeye terkedildiğimiz

Bir bataktan çıkar gibi."


Böyle diyor "Aşk Risalesi'nde", umudun şairi Erdem Beyazıt. Benim bataklığımdan nasıl kurtulacak bir ben, bunu da düşünmeye ihtiyacım var sanırım...


Bazense bir isyan sarıyor bedenimi, yine Erdem Beyazıt'ın dilinden konuşmak istiyorum:


"Bu şehirden gidiyorum

Gözleri kör olmuş kırlangıçlar gibi

Gururu yıkılmış soy atlar gibi

Bu şehirden gidiyorum

İnsanlar taş gibi bana yabancı

Ağaçlar bensiz hüküm giyecek bulvarlarda

Bir tambur bir yalnızlığı anlatıyorsa

O ışıksız pencereden

Ben onu bile bile duymuyor gibiyim.

Bu şehirden gidiyorum

Gömerek geceyi içime

Sabahın hüznünü beklemeden

Gidiyorum bu şehirden."


Ama hala sabahın hüznündeyim... Dedim ya günce, belki bu kadar çaresizliğin nedeni, çürümüş bir diştir ya da çürümüş bir yürek...

Bugün ayın 10u Günce, seni aksattım biliyorum, sen de biliyorsun mecalimin kalmadığını bedenen.. Ama sen su yanar-söner bakışlarını eksiltme hic üzerimden, olur mu? Çünkü senin yok oldugun anda ben varoluyorum... Benim yoklugumda ise...
 
---> Ketum'un Umumi Güncesi :+)

Sevgili Günce,

Kaç zamandır, erkenden yatıp; erkenden kalkmanın vermiş oldugu bu huzuru tatmamıştım. Gün o ya, çok zaman geçti, ne çok özlemişim... Evet Günce, son zamanlarda; hep aksattığım, hayatımın düzenini bozan herşeyden elimden geldiği kadar uzak durmaya çalışıyorum, bazen forum da bunların içerisine girmiyor değil. Hal bu ki(halbuki) birşeyler için, biz ne kadar fazla çalıssak da, ya da kendimizi böyle nedenlerle kandırmış olsak da, doğru olan şey, kişinin önce kendi hayatından ve bedeninden sorumlu olduğuydu.

Sevgili Günce,

Seni aksatmamın sebebini az çok söylemiştim, henüz aksatmadan. Kaç gündür en iyi sen tanıksın moralimin ne kadar az olduğunun. En güzel sen yaşadın, yanıp sönen bugday bir tende... Evet, her yanıp sönüşünde ellerim kaybolup geliyor...

Elimden geldiği kadar içimdeki isyani, öfkeyi dindirmeye çalışıyorum, bu isyanı azaltmak için kendimi sevmeye çalışıyorum Günce. Kendimi sevmenin en birinci kuralının biraz daha susmak olduğunu söylemeliyim sana. Zira haykıran bir yüreğin en çok zararı, haykırış içerisinde olan yüreğedir. Bıraktım, ketum kalsın yüreğim...

Dün kardeşime davetliydik, soğuktan dolayı burdaki evimize taşındılar, hayatımda ilk defa kendi evimde kendimi misafir hissettim Günce, ya nasip olur da evlendiğimde... Genç evlileri görüp de imrenmemek elde değil yaşama dair. ama korkularım yaşamın büyüklüğünden daha büyük sanırım, ellerim varmıyor birşeyler dilemeye korkudan, ellerim açılmıyor Günce, ellerim lal oldu, dua kaldırmıyor Günce...

"Saçların hangi ülkenin ırmaklarında ıslanır
Orada da ikindi gölgesi uzun mu
Orada da sevenler horlanır
Sevilenler vurulur mu?"


Bu şiiri çok isterdim söylemeyi sahibine, yüzüne karşı. Bu şiir üzerinde o kekremsi ahın ne demek olduğunu açıklamak isterdim sahibine, gönlüne karşı. Savaşların içerisinde kalan bu koru gitmiş, közlenmil yüreğimle sestenmek isterdim...
Tüm mavilerim daha koyu şimdi Günce...

Aralığın onbirindeyiz, her geçen gün hızlanıyor zaman, su gibi akmak deyimi hafif kalıyor, yeni bir deyim bulmam lazım bunun için...

Karanlıkların beni korkutmadığını biliyorsun, gündüz içerisinde, gündüz görünen karanlıklar... Günce, sesim düğümleniyor, boğazım değil...

İnsanları izliyorum, geneline bakıyorum, kendime de. Hep tebessüm için, bir güzel söz duymak için binlerce takla attırıyoruz sözlerimize. şimdi de öyle mi Günce?

Emin ol Günce, sana saygımdan dolayı, sana karşı en güzel kelimeleri bulma telaşındayım...

Sevgiyle Günce...


11.12.2009
 
---> Ketum'un Umumi Güncesi :+)

Sevgili Günce,

İçimde varolan burukluğu atamadım 2 hafta boyunca... üstüste gelen nedenlerden ötürü bir adım daha yaklaştım, mavinin siyaha çalınışına...

Bugün iyi bir stres atma vesilesi oldu aslında derbi maçı. Bir vakıf yurdunun müdürü olan abim almaya geldi beni maç için, gittik, biraz sevindik, hayat telaşesi üzerimizden eksildi bir bakıma bir kaç saatlik. Sonrası, "hayat devam ediyor" ile başlayan cümleler oldu... bir kaç saatlik uyuşukluk halinden kurtulduktan sonra kaldığımız yerden devam eder olduk yaşama dair. Biliyorum, seni bu şekil gündelik sorunlarla meşgul etmemem lazım, ama bazen rahatlamak için bir sebep oluyorsun Günce.

Bu avea ile aram hiç iyi olmayacak sanirim. Hayatımın en pahalı faturası geldi, aptallık bende ya, ekonomik davranalım diye, öğretmen hattı'nı sınırlı kamuya çevirince ve ordaki 600 dakikayi, saat olarak algılayınca... "Kendi düşen ağlamaz..." demekten başka bir şeyim kalmadı. hala bu konuda acı bir tebessümüm var...

Hepsi bir yana, yüreğimin hangi yangında olduğundan bahsetmek isterdim sana Günce. Ama yüreğimin yangınını neden maddi değerler etkileyebiliyor anlam vermek zor. yaşam bir büyük urgan, tutunmuşuz düşmemek için, içte ve dışta bir dünya sebep, parmaklarımızı çözmeye çalışıyor... Sen parmaklarımı sıkı tutmama yardım et Ey Rabbim...

Sevgili Günce,

"Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır"
diyordu ya şair, bu zaferin farkına varabilmek için de yenilmek gerekiyormuş. Bunu öğrenmek için de bir yenilgi gerekiyormuş. Bu kadar bahsetiklerimin içinde hiç mi güzel haberler yok, var elbet... ama şuan hüzünlerimi biriktirip sunduğum gibi sevinçlerimi de senle bir bütün olarak paylaşmak isterim Günce.

Bir boşluktayım Günce, boşluğun hangi boyutta olduğunu farkedemeyecek kadar...

Sevgiyle Günce...

12.12.2009
 
---> Ketum'un Umumi Güncesi :+)

Karadır kaşların ferman yazdırır
Şu yar beni diyar diyar gezdirir
..."

Sevgili Günce,

Bir renktir ki, hiç sevmese de insan belirli vakitte gönlünü aydınlatıyor farkında olmadan... Akşamın en güzel rengidir sanırım kırmızı... Akşam kırmızıyla eşdeğer, buna sarıyı da katarlar ya, katılmıyorum ben. İkindinin rengi sarı olabilir ama akşamın rengi değil...

Akşam ezanı okununca, şehre garip bir sessizlik çöküyor. Garip derken öyle olumsuz manada değil ama, o kadar huzurlu bir sessizlik ki, dışarıya kızıllığı vuruyor... kırmızı iste burada huzur veriyor insana Günce...

Düşünüyorum, her vakte bir renk atasam ne olurdu diye, kendimce..
Dedim ya akşama, kırmızı
Yatsıya en güzel renkse siyah sanırım.
ikindiye en yakışan renk sarı
öğlene ve ondan önceki sürede en güzel renk beyaz sanırım...
Sabah... oy güzelim vakit, en değerli vakit belki de.. Sabah'ın rengi mavidir... mavi... öyle farklı bir renk ki... mavinin beyaza çalınışı da anımsatıyor sabahla öğle arasını sanırım..

Mavi... o kadar çok anlamı var ki hepsi umut biriktiriyor zihnime... 5 farklı vakit, 5 güzel renk... Demek ki 5 de güzel bir rakam...

Herneyse, ne diyordum Günce?:

"...
Karadır kaşların ferman yazdırır
Şu yar beni diyar diyar gezdirir


13.12.2009
 
---> Ketum'un Umumi Güncesi :+)

Sevgili Günce,

Dilekçemizi verdik, resmi olarak ilk defa yenilgiyi kabul edip teslim oldum. Nasipte ne kısmet var Allah biliyor... Nasipteki kısmet, biraz değişik oldu, farkındayım, ama bunu başka şekilde ifade edebilir miydim bilmiyorum... Bir de nasipte olmayan kısmet var...

Günler bir değişik geçiyor, bazen rüyalarin etkisinde boğuluyorsun, bazen "şükür ki hayattayim" diyorsun... Siyaha çalan mavi rüyaların sahibi olmak ürkütüyor bir yüreği, bir tıngırtı sesine birden kulakları kaparan kedi gibi... Garip, çok garip Günce...

...
elimden tut yoksa düşeceğim
yoksa bir bir yıldızlar düşecek
...


Sevgili Günce,

Yağmur öyle güzel yağıyor ki iki gündür, hastalığımı bahane etmesem, bir güzel ıslanacağım, yüreğimi özgürleştiren her türküyü, her marşı, her şarkıyı bağıra bağıra çığıracağım. çığ gibi bir yürekle sana yazacağım. Âaah, hastalığımı bahane etmesem...

Elfida'yı biliyorsun, beni bu kadar ıslatan bu türkünün hikayesini öğrendiğimde Sinan vesilesiyle, anlamıştım tulum gibi sırılsıklam yüreğin halini. Elfida, bir yaralı kız, bir masum kız...

Elfida, Omeyra'nın kardeşi, Günce. Omeyra'yı biliyorsun, bataklığa boğulan kız, Elfida'nın ablası. Omeyra da bağırıyordu şair gibi, elfida gibi:

-elimden tut yoksa düşeceğim
yoksa bir bir yıldızlar düşecek

Omeyra işte, şairin; "Humeyra" diye çağırıp yüreğine aldığı yavrusu.. Elfida'nın ablası... Bataklığa saplanırken söylediği türküden sızan seslerin sahibi.. Humeyra... En güzel Anne Türküsü'nü Omeyra söylemişti zaten...

Şuan Elfida ile Omeyra koşturuyorlar, en güzel oyunlarını oynuyorlar cennetlerinde, beni de alırlar mı aralarına diye düşünmeden edemiyorum.

Her neyse, ben türkümü söylemeye devam edeyim Günce:

Elfida... Bir belalı başımsın
Elfida... Beni farketme sakın
Omzumda iz bırakma
Yüküm dünyaya yakın
Elfida... Hep aklımda kalacaksın...
 
---> Ketum'un Umumi Güncesi :+)

Merhaba Günce,

Biliyorum, uzun süredir yazmayışımın bir bahanesi olamaz belki. Ama içimden gelmiyordu. Yenilgileri tadan bir kişi olarak, yenilgilere alışamamanın verdiği hüzün, beni çok şeyden soğuttu. Ondandır sana bile yazmayışım senin umumiliğinde beni anlayamayacak olmanla alakalıydı. Umumi olmayan seni de kaç sene önce yaktım, yine en iyi sen bilirsin.

Günler bazen efkarlı, bazen pişman, bazense uyuyarak geçmekte şu sıralar. Günlerin ardına saklanış sebebimi de pek bilmiyorum açıkçası. Bildiğim tek şey, yüreğimin meteliksiz oluşu ve bu meteliksizliğe paralel hiç bir duygu için umut göremeyişim. Kendinden umudu olmayan insanları zamanında kınamıştım, başıma gelmesini garipsemiyorum Günce.

Uzun zamandır beklediğim bir haberi geçen hafta aldım. Başlarda çok önemsememiştim o sıralar ama bekleyişin uzun sürmesi haliyle hayal kırıklığını birlikte getirdi. Elden bir şey gelmemesi ve zamana yenik düşmem de cabası bu hususta... Bazen; herkes gibi olup, "teslim olsam mı" diye düşünüyorum hayata karşı... Sonra bu düşünceyi düşünmüş olmamdan bile huysuzlanıyorum. Gerçi memurluğa düşman olan ben'in bile şimdilerde KPSS Sınavı'na hazırlanmayı düşünmesi; başlı başına huysuzluk nedeni olmalıydı, ama şartlar fikirleri ve hayatın akışını değiştirmek zorunda kalıyor, bunu bir kez daha anladım.

Geçen 7-8 aylık sürede sanırım en çok Nurum'u özledim. O'nun muhabbetini, kızışını, sitem edişini ama hepsinden öte sahiplenişini mumla arıyorum. Çok güzel dostlarım var yine ama O'nun dostluğunu zamanında bir tek bir dostta bulmuştum da; araya başka hususlar girince gerisin geriye kaçmak zorunda hissetmiştim kendimi. Yoruldum be Günce!..

Söylenecek yine çok şey var, yazacak bir kaç mısra da.. Ama bugün sadece selam etmeye geldim sana. Son 2-3 aydır yalnızlığı hiç bu kadar hissetmemiştim ve çaresizliği...

Muhabbetle Günce...
 
---> Ketum'un Umumi Güncesi :+)

Senin kalbinden sürgün oldum ilkin...

İnanmak zor geliyor düşündükçe O'nun gidişine. Sürgüne alışmak böyle bir şey olsa gerek Günce. Sürgün olduğunu unutup dünyayı mekan eylemek ve sürgün bitiminde kalakalmak ortalarda...

- Aslanım, vefasızsınız!

Bu söz kimi zaman yankılanmakta kulağımda ve içten içe canımı acıtmakta vefasızlığım. Oysa o akşam görecektim O'nu, gidecektim. Gün bitiminde öğrencilerle gelen o gülüşmeli vakitler dostumun "Amcan vefat etmiş dostum, başın sağolsun..." demesiyle noktalanmıştı. Sanki durmuştu herşey. Donup kalmıştım, verdiğim tek cevapsa, "Şaka yapma dostum..." oldu bir kaç zaman sonra. Bunu dıştan mı içten mi söyledim, hala hatırlamıyorum.

Hani hikayelerde anlatılır ya, Deli Dumrul gibi, Karacaoğlan gibi bir yiğitti benim amcam. Deliydi, mertti. Sözünü budaktan esirgemeyen yüreği meydan okurdu çok şeye. Ki hala O'ndan bahsederken -dili geçmiş zamanı kullanmak acıtıyor canımı. Ama öyleydi Günce. Son bir kaç sene içerisinde nefes problemi yaşadığının ayyuka çıkması ve hastaneyi hep reddeden tavrının olması da belki ecelini hızlandırdı. Gerçi ecelin zamanını sürgün eden'den daha iyi kim bilebilir ki, burda teslimiyet giriyor devreye ve susuyorum Günce.

Vefasızlığımın ve iyileşeceğinden emin oluşumun ve iş yoğunluğunun ve ve... Gerekçe ne kadar da çok sıralanıyor değil mi Günce? Böyle basiretsiziz işte. Hatta böyle basiretsizim. Kıymeti eldeyken bilmekten bahseden ve bunu söylem olarak benimseyen ben, amcamın son günlerinde hiç yanında olamadım. Tembel işi olan telefonla bile arayamadım, bahanem hazırdı. "Telefonum kapalı aramalara..." Şimdi herşey kapalı aramalara ve vicdanım beni boğazlamakta...

Gidişini kabulleniyorum elbette ama gidişinin ardına su dökemeyişim beni yaralamakta.. Ki keşke "su dökme" diyebilecek fırsatı verebilseydim:

ve su dökme ardımdan,
ki ayrılık yeşermesin


Alışamadım hala Günce, alışamadım...
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst