Kendine güven, olumlu yaklaşım ve destekleyici tutumun gelişimi ve yaratıcılığı nasıl artırdığına dair yaşanmış bir örnek.
1999 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir Bölge Planlama bölümü 1. Sınıf öğrencileri Temel Tasarım dersinde hazırlamış oldukları çalışmaları sunuyorlar. Ve ben de o zamanlar o bölümün öğrencisi olarak diğer arkadaşlar ile birlikte oradayım. Temel Tasarım dersi öğrencilere yeni bir şeyler öğretmekten çok üretkenliklerini artırma, yaratıcılığı geliştirme, tasarım öğelerini etkili kullanma, alışıldık yöntemlerin dışında çözümler üretebilme, bu çözümü makul ve uygulanabilir hale getirme, tasarladıklarını sunabilme gibi yetkinlikler kazandırmayı amaçlamaktadır ve o bölümün çok önemli derslerindendir.
Okulun farklı olan eğitim sistemine yeni başladığımız zamanlar olduğu için hemen hepimiz eski eğitim öğretim hayatımızdan olan alışkanlık ve anlayışlarımızı muhafaza ediyoruz. Herkes hafta sonu hazırladığı çalışmayı asmış ve sırası geldikçe anlatacak ve not alacak (öğrenci beklentisi işte henüz bunu aşamamışız). Ancak not vermesi beklenen öğretmenler anlatan herkesin kendi çalışmasına kendisinin not vermesini istiyor. İlginç, ve bir o kadarda zor bir durum. Herkes ne yapsa bilemiyor.
Elbette beğenerek ve özenerek yaptığı bir tasarım var, ancak tutup çok yüksek not vermekte acaba kendini beğenmişlik yada haddini bilmezlik mi olur düşüncesiyle kötü olmayan ancak muhteşem de olmayan bir not verme eğilimi var. Zaten ilk kişi en zordaki tevazusu yüzünden çok düşük not veriyor kendisine. Sonrakiler biraz daha alışmış başlıyorlar konuya ama onlarda kendilerinden öncekilerin çalışmasına ve kendisine verdiği nota bağlı kalıyorlar hep. Bir kıyaslama –nedense- bir hissedilen baskı üzerlerinde.
Derken bir arkadaşımız(kim olduğu önemli değil benzer sıra dışı yaklaşımı hemen her arkadaş göstermişti ilerleyen dönemlerde) kendisine çok yüksek not veriyor. Gerçekten göze batan bir not. Ancak kendisinden çok emin, çalışmasından emin ve ekliyordu sonunda “ben bu çalışmayı başkasında görsem ve not vermem gerekse gerçekten bu notu verirdim” diye. Bir hayret daha yaşıyor sınıf, ne olacağını bilemedikleri bir durumla karşı karşıya. Sanırım büyük kısmımız bu notu öğretmenlerin değiştireceğini düşündü, yada bir tepki bir düzeltme geleceğini. Ancak öyle olmadı.
Öğretmenler yetiştirmekte olduklarına bir şeyler anlatmak için değil onları anlamaya çalışmak, öğrencinin kendisini anlamasını sağlamak ve anlatmak istediklerini sözlerle değil bir durum yaşatarak anlatmak istiyorlardı. Zihinlerdeki bazı kalıpları yıkmak, yeniden sorgulamak ve farklı bakış açılarının oluşabilmesini sağlamaktı maksadı bu tür çalışmaların. O gün o arkadaştan sonra çok yüksek not veren bir sürü kişi daha oldu. Çünkü kendine güven bulaşıcı bir şekilde yayılmıştı. Ve hatta devamındaki kişiler not verirken kendisinden öncekilerin çalışmasına veya kendisine verdiği nota takılmadan not verebiliyordu kendi çalışmasına. Öyle ya bu bir tasarımdı, bir matematik sorusunun yanıtı değil, bir testteki doğru şık değil ki tek bir doğrunun dışındaki her şey yanlış olsundu. Yani tek bir doğru yoktu, birçok doğru ve o doğrunun belki seviyesi vardı.
Ama daha önemlisi kendi doğrularını oluşturabilmek ve sonrada onun arkasında durabilmek ve üretebildiği kadar onu sunabilmek ve kabul görmesini sağlayabilmekti asıl takdir alan ve asıl öğrenilmesinde fayda olan. O gün herkesin kendisine verdiği not kayıtlara geçti, sanıyorum ilk başlarda kendisine düşük not veren arkadaşlara düzeltme fırsatı tanınmıştı. Ancak yine de birkaç düşük not alan çalışma kalmıştı ki o arkadaşlarda samimiyetle itiraf ettiler ki o çalışmaya gerçekten özenmediklerini ve aslında kendilerinin de pek içine sinmediğini, bu nedenle kendilerine düşük not verdiler.
Gerçekten çok ilginç bir gün olmuştu. Zihnimizde beslediğimiz ve bize ket vuran o kadar çok tutumu aynı anda görmeye ve hepsini bir anda değiştirmeye yönelik güzel bir çalışma. O çalışmadan sonra yapılan işlerin kalitesinde de önemli bir artış gözlendi. Hem kişilerin yaptığı işi daha fazla sahiplenmesi, hem kendilerine olan güvenin artması ile daha iyi iş yapma, yaptığını da daha iyi koşullarda sunma ve kabul ettirme çabası aşılanmış oldu. Belki sayfalarca kitap okunsa ve günlerce ne yapması gerektiği öğrencilere anlatılsa bu etkiyi yapamazdı ve yıllar sonra benim burada paylaşmama vesile olmazdı.
Zihindeki kalıpları yıkmak adına güzel bir yaklaşım olmasından öte, kendimiz ve başkaları tarafından beğenilmemizin ve desteklenmemizin yararı açısından bakacak olursak yine önemli bir örnek. Şimdi düşünürsek, bize kendimizi güvende hissettiren durumlarda, kendimize olan güvenimizi ve beğenimizi destekleyen, geliştiren, pekiştiren ortamlarda daha hünerli olduğumuz bir gerçek değilmidir. Elbette kendimiz yada başkaları tarafından şımartılmak bizi daha yetkin kılmaz, ancak beğenilmek ve desteklenmek mevcut yetkinliğimiz ile daha iyi sonuçlar almamıza kesinlikle katkı sağlar. Hatta bu yaklaşım kişinin yetkinliğinin artırılabilirliğini de destekler.
Bana kalırsa, zihnimizdeki bütün karneleri yırtmanın ve kendimize bir tam not vermenin muhteşem etkisini hepimiz hak ediyoruz…
1999 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir Bölge Planlama bölümü 1. Sınıf öğrencileri Temel Tasarım dersinde hazırlamış oldukları çalışmaları sunuyorlar. Ve ben de o zamanlar o bölümün öğrencisi olarak diğer arkadaşlar ile birlikte oradayım. Temel Tasarım dersi öğrencilere yeni bir şeyler öğretmekten çok üretkenliklerini artırma, yaratıcılığı geliştirme, tasarım öğelerini etkili kullanma, alışıldık yöntemlerin dışında çözümler üretebilme, bu çözümü makul ve uygulanabilir hale getirme, tasarladıklarını sunabilme gibi yetkinlikler kazandırmayı amaçlamaktadır ve o bölümün çok önemli derslerindendir.
Okulun farklı olan eğitim sistemine yeni başladığımız zamanlar olduğu için hemen hepimiz eski eğitim öğretim hayatımızdan olan alışkanlık ve anlayışlarımızı muhafaza ediyoruz. Herkes hafta sonu hazırladığı çalışmayı asmış ve sırası geldikçe anlatacak ve not alacak (öğrenci beklentisi işte henüz bunu aşamamışız). Ancak not vermesi beklenen öğretmenler anlatan herkesin kendi çalışmasına kendisinin not vermesini istiyor. İlginç, ve bir o kadarda zor bir durum. Herkes ne yapsa bilemiyor.
Elbette beğenerek ve özenerek yaptığı bir tasarım var, ancak tutup çok yüksek not vermekte acaba kendini beğenmişlik yada haddini bilmezlik mi olur düşüncesiyle kötü olmayan ancak muhteşem de olmayan bir not verme eğilimi var. Zaten ilk kişi en zordaki tevazusu yüzünden çok düşük not veriyor kendisine. Sonrakiler biraz daha alışmış başlıyorlar konuya ama onlarda kendilerinden öncekilerin çalışmasına ve kendisine verdiği nota bağlı kalıyorlar hep. Bir kıyaslama –nedense- bir hissedilen baskı üzerlerinde.
Derken bir arkadaşımız(kim olduğu önemli değil benzer sıra dışı yaklaşımı hemen her arkadaş göstermişti ilerleyen dönemlerde) kendisine çok yüksek not veriyor. Gerçekten göze batan bir not. Ancak kendisinden çok emin, çalışmasından emin ve ekliyordu sonunda “ben bu çalışmayı başkasında görsem ve not vermem gerekse gerçekten bu notu verirdim” diye. Bir hayret daha yaşıyor sınıf, ne olacağını bilemedikleri bir durumla karşı karşıya. Sanırım büyük kısmımız bu notu öğretmenlerin değiştireceğini düşündü, yada bir tepki bir düzeltme geleceğini. Ancak öyle olmadı.
Öğretmenler yetiştirmekte olduklarına bir şeyler anlatmak için değil onları anlamaya çalışmak, öğrencinin kendisini anlamasını sağlamak ve anlatmak istediklerini sözlerle değil bir durum yaşatarak anlatmak istiyorlardı. Zihinlerdeki bazı kalıpları yıkmak, yeniden sorgulamak ve farklı bakış açılarının oluşabilmesini sağlamaktı maksadı bu tür çalışmaların. O gün o arkadaştan sonra çok yüksek not veren bir sürü kişi daha oldu. Çünkü kendine güven bulaşıcı bir şekilde yayılmıştı. Ve hatta devamındaki kişiler not verirken kendisinden öncekilerin çalışmasına veya kendisine verdiği nota takılmadan not verebiliyordu kendi çalışmasına. Öyle ya bu bir tasarımdı, bir matematik sorusunun yanıtı değil, bir testteki doğru şık değil ki tek bir doğrunun dışındaki her şey yanlış olsundu. Yani tek bir doğru yoktu, birçok doğru ve o doğrunun belki seviyesi vardı.
Ama daha önemlisi kendi doğrularını oluşturabilmek ve sonrada onun arkasında durabilmek ve üretebildiği kadar onu sunabilmek ve kabul görmesini sağlayabilmekti asıl takdir alan ve asıl öğrenilmesinde fayda olan. O gün herkesin kendisine verdiği not kayıtlara geçti, sanıyorum ilk başlarda kendisine düşük not veren arkadaşlara düzeltme fırsatı tanınmıştı. Ancak yine de birkaç düşük not alan çalışma kalmıştı ki o arkadaşlarda samimiyetle itiraf ettiler ki o çalışmaya gerçekten özenmediklerini ve aslında kendilerinin de pek içine sinmediğini, bu nedenle kendilerine düşük not verdiler.
Gerçekten çok ilginç bir gün olmuştu. Zihnimizde beslediğimiz ve bize ket vuran o kadar çok tutumu aynı anda görmeye ve hepsini bir anda değiştirmeye yönelik güzel bir çalışma. O çalışmadan sonra yapılan işlerin kalitesinde de önemli bir artış gözlendi. Hem kişilerin yaptığı işi daha fazla sahiplenmesi, hem kendilerine olan güvenin artması ile daha iyi iş yapma, yaptığını da daha iyi koşullarda sunma ve kabul ettirme çabası aşılanmış oldu. Belki sayfalarca kitap okunsa ve günlerce ne yapması gerektiği öğrencilere anlatılsa bu etkiyi yapamazdı ve yıllar sonra benim burada paylaşmama vesile olmazdı.
Zihindeki kalıpları yıkmak adına güzel bir yaklaşım olmasından öte, kendimiz ve başkaları tarafından beğenilmemizin ve desteklenmemizin yararı açısından bakacak olursak yine önemli bir örnek. Şimdi düşünürsek, bize kendimizi güvende hissettiren durumlarda, kendimize olan güvenimizi ve beğenimizi destekleyen, geliştiren, pekiştiren ortamlarda daha hünerli olduğumuz bir gerçek değilmidir. Elbette kendimiz yada başkaları tarafından şımartılmak bizi daha yetkin kılmaz, ancak beğenilmek ve desteklenmek mevcut yetkinliğimiz ile daha iyi sonuçlar almamıza kesinlikle katkı sağlar. Hatta bu yaklaşım kişinin yetkinliğinin artırılabilirliğini de destekler.
Bana kalırsa, zihnimizdeki bütün karneleri yırtmanın ve kendimize bir tam not vermenin muhteşem etkisini hepimiz hak ediyoruz…