Allacciate le cinture (2014) Kemerlerinizi Bağlayın
“Ya da bağlamayın” diye başlamak gerekiyor yazıya aslında. Ferzan Özpetek’in Serseri Mayınlar sonrasındaki düşüşünü ivmelendiren Kemerlerinizi Bağlayın için daha olumlu ne söylenebilir, gerçekten bilmiyorum. Kendisinin de daha önce defalarca işlediği ucuz romantizm öykülerinden bir diğerini barındıran ve duyguları sömüren yapısı, alışılmış işlenişi hesaba katıldığında belli ki İtalyan ve Avrupalı seyircilerden ziyade trajediye bayılan Türkiye izleyicisi için yapılmışa benzeyen film, yasak aşkla başlayan bir ilişkideki çiftlerden birinin amansız bir hastalığa yakalanması sonucu gelişen öyküyü anlatıyor.
Özpetek’in pek sevdiği pan kamera ile başlayan Kemerlerinizi Bağlayın, ilk sahnesinden “büyük aşklar nefretle başlar” teması üzerinden gideceğinin sinyallerini fazlasıyla veriyor. Hemen ardından gelen ve filmin geleceği için umutlandıran tek plan bir kafeterya sekansının ardından hikaye de yavaş yavaş şekilleniyor. Yakın bir arkadaşının mide bulandırıcı bir kişiliğe sahip olan erkek arkadaşına gönlünü kaptıran Elena, duygularını tek taraflı yaşamadığını anladığında hayat ona küçük sürprizler hazırlar. Yönetmenin çok da uzun tutmadığı bu yasak aşkın gizlice meşrulaştırılması bölümü, bir anda kendini on üç sene ileriye atar. Bir zamanlar garson kız olan Elena artık (Özpetek filmlerinin olmazsa olmaz karakterleri) eşcinsel arkadaşı Fabio ile popüler bir bar işletmekte olan ve sevdiği adam olan Antonio ile evlenmiş, iki çocuk sahibi olmuş biri olarak karşımıza çıkar. Fakat aşkın çekim gücü, zamanla kendini hakaretlere bırakmıştır. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi Elena bir anda, yoktan yere meme kanseri olduğunu öğrenir. Bundan sonra ailesi ve arkadaşları onun yanında olabilmek için elinden geleni yapacaktır fakat seneler önceki mutluluk tekrar kendini gösterir mi, orasını kimse bilemeyecektir.
Kemerlerinizi Bağlayın’ın hikayesi bundan ibaret aslında. Ne bir yan hikaye, ne senaryoyu dallanıp budaklandıran yan karakterler mevcut. Özpetek filmlerinin kalabalık yapısı bu eserde de kendini göstermeye çalışsa da hikayenin basitliğine kurban gitmiş gözüküyor. Film bir karakter filmi olmamasına rağmen Elena’nın çok sevdiği Antonio dahil hiçbir karakterle olan ilişkisinde derinlere inilemiyor. Seyircinin karakterle bağ kurması zaten söz konusu bile değil zira Elena’nın duyguları olduğunu söylemek dahi güç. İki çocuğu olsa da büyümüş-de-küçülmüş kızının birkaç mizahi repliği dışında her ikisinin de hikayeye ve Elena’nın yaşantısına en ufak bir katkısı yok. Anne ve teyze karakterleri, Özpetek filmlerinden tanıdığımız eğlenceli aile üyeleri rolünü üstlenmeye çalışıyorlar fakat birbirini sevmeyen bu iki kardeşin ilişkilerinin niçin bu boyuta ulaştığını bilmediğimiz gibi neden birinin, diğerine katlandığına dair de bir fikir oluşturamıyoruz. Yakın arkadaş Fabio, yalnızca filme bir eşcinsel karakter katmak için eklenmiş; esas erkek olarak filmi sırtlaması gereken Antonio ise konuşmaktan ziyade derin bakışları ve seksi vücudu ile kamera karşısında olmayı seçiyor. Böylesi zayıf ve katkıda bulunmaktan uzak yan karakterleri kenara ittiğimizde elimizde sadece kararsız, ne yapacağını ve ne yaptığını bilmeyen, hareketlerini sorgulamayan, bağımlı bir Elena kalıyor. Elena’nın bu kararsız yapısı da filmin zayıf temeller üzerine oturmuş haline destek vermekten başka bir işe yaramıyor.
Bazı filmler seyirci için hiç bitmeyecekmiş gibi gözükür ya, Kemerlerinizi Bağlayın da o filmlerden biri. Fakat bu bitmeme durumu hikayenin seyirciyi sarıp sarmalamasından ötürü değil de hiçbir noktaya ulaşamamasından kaynaklanıyor. Başı ve sonu belli olmayan, ne anlattığını kendisinin dahi bilmediği bir eser var karşımızda. Ne bu kadar uğraşı hak ediyor, ne de Ferzan Özpetek’in eline yakışıyor. Yine de pazarda satılsa dönüp bakmayacağımız romantizmi arayanlar için birebir olduğunu söyleyebilirim.
-
Burak Hazine -