Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
kaç gündür odamın penceresinden pervazlara konan kuşların kederini gözlerindeki dinginliği kanatlarındaki ahengi izliyorum.bir kuş kadar cevval ve hayatla uyumlu olamamanın tedirginliği biçimsiz ve göçebe olduğum hissi ellerimdeki acemilik yüzümdeki gurbet bir uçurumun ürpertisini getiriyor gözlerime. içim acıyor; açamamış bir tomurcuk yapraklanamayan ağaç duvara tırmanamayan bir yavru kedi bütün bedenimi karış karış dolaşıyor adın gece oluyor şu saat hayâlin ızdırap. dudaklarımda iğreti bir ıslık okulların önünden geçiyorum bazan simit satan çocuklara gülümsüyorum kaçarcasına şehirden kendimi bir parkın en ücra kanepesine bırakıyorum. olmuyor olmuyor içimde kederlerin en hınzırı virân bakımsız ve metruk sokaklara götürüyor beni suretsiz çocuklar sarıyor etrafımı içim yanıyor. gece oluyor..
Biliyor musun hiçbir zaman çözmeye çalışmamıştım seni. Konuşmalarının arasına sıkıştırdığın cümleleri aldım sadece senden. Her görüşmemizde
"benden yana hiçbir zaman korkun olmasn" diye başlayan cümlelerini aldım.
Korkuyorum.. derdim ama sen sürekli sana inanmamı ve güvenmemi isterdin ve biz oturup saatlerce konuşurduk özlemlerimiz üzerine.Oturup saatlerce konuşur ve gülerdik.Gülerken yüreğim kayardı sana doğru ama sende beni yalnız bırakmaz bana yüreğini açar bu küçük sevgi
oyunlarına benimle beraber katılırdın. Ve bu sevda sözlerin beni öyle çok etkilerdi ki her telefonu kapatışımızda sana doyamadan sesinden
uzaklaşırdım.Sen görmezdin ben yanardım.Sen görmezdin ben hep yanardım.
Her konuşmamızın bitişinde ben yüzünü çizmeye çalışır kilometreler ötesine taşırdım. Belki de sen başından beri biliyordun sevgili kısa bir zaman
sonra çekip gideceğini. Benden sana inanmamı istiyordun ama biliyordun.
Herkes biliyordu..arkadaşlar dostlar hayallerim umutlarım..Bir ben bilmiyordum.
Artık o kadar çok yoksun ki ben de ne kadar varolduğunu karıştırıyorum bazen. Yokluğun varlığını geçti.
Yalancı bir bahardayız. Bense bu yalancı baharda yalancı gülüşler dağıtıyorum etrafa ve gariptir hiç umut kalmadığı halde gelme ihtimalini
hesaplıyorum kağıt kaleme gerek duymadan.
Gözlerimi kapatınca kurduğum
hayaller rotasını şaşırdı zaten sevgili. Olur olmadık zamanlarda olur olmadık bir şekilde karşıma çıkıp geldim diyebilme ihtimalini düşünüyorum.
Hayatın acılarıyla ve sorunlarıyla uğraşıyorum her gün. Ve her sabah bugünü de atlatabilecek miyim düşüncesiyle geçiyor saatler. Yorulduğumu ve
bittiğimi hissettiğim tökezleyip tam yere düşeceğimi fark ettiğim anlarda gözlerimi kapatıp beni bir yabancı gibi ortada bırakışını aklıma getiriyor
yüreğimdeki sahipsiz sevginden inanamayacağın bir şekilde güç alıyorum.
Yine de benim olmasanda hala benimle olduğunu aldığını bilmek; küçük şeylerden mutlu olan Polyanna misali ısıtıyor içimi. Yokluğunda varlığın gibi sevgili. Hiç fark yok.
Ve ben yokluğunu da varlığını sevdiğim gibi seviyorum. Çünkü ben sevgime
kırgınlığımı bulaştırmadım sevgili söylemedim ona beni ne kadar üzdüğünü...
Bu sana yazacağım ilk ve son mektup. Ne öncesi nede sonrası olacak… Beyaz bir sayfada anlatmaya çalışacağım yüreğimden geçenleri ve daha sonra bir kitabın sayfaları arasında yıllanmaya bırakacağım içimde büyüttüğüm seni…
Derler ki!... Alınyazımıza karşı koyamayız. Ne yazıldıysa onu yaşamak zorundayız. Soğuk bir akşam bizim yazımızın başlangıcıydı… Usulca giriverdin sakin ve sessiz dünyama… Yeni bir başlangıç yeni bir umut oldun senelerdir yalnız kalmış ruhuma.
O soğuk kış gününde yaşantıma serpmeye çalıştığın sevgi kırıntılarını avuçlarımda toplayıp yüreğime yerleştirmek istedim. İzin vermedin… Sadece bekle dedin bekledim… Ama sevgili sen ne istediğini hiçbir zaman bilemedin.
Şimdi soruyorum sana sen aşk nedir bilirmisin? Yasaklar kısıtlamalar olmadan yüreğini zamana esir etmeden içinden geldiği gibi çıkarsızca umarsızca bir insanı sevebilirmisin? ...
Gecenin bir vakti yüzüne vuran ay ışığının gölgesinde ulaşılmazlar içinde sevdiğin bir insana ulaşabilmeyi hayal edebilir mi sin?
Kan ter içinde sevdiğinin adını sayıkla***** uyanabilir misin? Durmak bilmeyen zaman içinde geçmek bilmeyen saat tik taklarına umudunu bağlayabilirmisin?
Peki ya! onun yokluğu yumruk misali boğazına çökmüşken yorganını gözyaşlarına kalkan yapıp sesini kimseler duymasın diye için için döktüğün her bir damlayı yüreğine akıtabilir misin?
Derler ki;
Bir kadını ağlatmak çok zor değildir aslında. Ama kadını yürekten ağlatmak zordur. Eğer bir kadın yürekten ağlıyorsa ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir.
Gidene ağlamaz kadın! Gidenin giderken koparttığı yerdir onu ağlatan orada bıraktığı yaradır.
Bir zamanlar avuçlarımda ısıtmak istediğim zalim yüreğini artık serbest bırakıyorum. İnan bana artık bende seni istemiyorum...
Söyle...! Şimdi mutlu musun?
İstediğin bir değil bin çiçekse...
Artık özgürsün...
Yolun açık olsun.
Son mektubumu göndereli uzun zaman oldu. Bilmiyorum sana ulaştımı. Cevap gelmedi.
Hoş gelsede nasılsıniyimisinden öteye gitmeyecek biliyorum.. O kadar doluyum ki! ve Ne gariptir. Anlatacak o kadar kişi olmasına rağmen. Kelimeleri kullanmakta zorluk çekiyorum.
Acaba diyorum! Acı çekmek hoşuma mı gidiyor? Sorguluyorum. Düşünüyorum...
Ve sonu sana çıkıyor. Görmedim daha kokunu bile hissetmedim.. Ama seni sana anlatmak için kendime hayaller üretiyorum. Bazen hikayemin baş rol oyuncusu bazen... Sokaktan geçen bir gölge oluyorum.. Susuyorum..
Sustukça sol tarafımın acıdığını hissediyorum... Ve tekrar susuyorum. İşte aslında ben kendimi buluyorum.. Biraz sende biraz bende.
Anlıyorum ki. Ben yanlızlığa sevdalıyım..
Tek renkli bir gökkuşağı oluyorum bazen. Ama adı değişmiyor. Gökkuşağı.. Bize anlatılan ve gördüğümüz rengarenk değil.. Kendi kurallarım ile oynuyorum hayat denen bu oyunu. Sonunu bildiğim bir düş oluyor sonra.
Ve yine susuyorum...
Şimdi haykırsam duyarmısın.. Yoksa sadece duymak istediklerinimi haykırmalıyım...Yaşadığım senin hayatın mı? Benimki mi?
N'apmalıyım? Bilmiyorum..
Acaba kuralların bozulduğu şiirlerimi yaşasam... Senide rahatsız etmem diye düşünüyorum..
Ama her şirimde seni görüyorum.. Özlemini..
Acını bile zevkle tadıyorum...
Dedim ya seni tanımıyorum.
Lakin tanımaya çalıştıkça daha derine batıyorum...
Halâ beklemekteyim...
Sonra aklıma geliyor..............!!
Kızıla boyadığım duvarlar
Beyaza çaldığım karanlık sokaklar....
Birde sayfalarıma bıraktığın dip notlar. Unutmuyorum.... Ama susuyorum...
Suskunluğum konuşmamamdan değil. Sesimi duymamandan. Dedim ya kendi kurallarım ile yaşıyorum...
Seni düşünmediğim zamanlar Memleketim geliyor aklıma.
Bizim oralarda sevdalara isim koymazlardı. Çünkü sevda dağdı taşdı bazen Munzur bazen kardı borandı...
Tek amacı vardı.
Savaşmaktı....
Ve ben senin için
Adını bile koyamadığım sadece umut diye isimlendirdiğim...
Savaşın ortasına dalıyorum... Ve senin bir gün geleceğini biliyorum...
O zaman sana
Kafası bulanık Bir gün biteceğine inanan Yanlız sevgisiyle yoğrulan AŞIK değil.
Sonu olmayan Ulaşılamayan Bütün duyguları içinde barındıran AŞK olmak istiyorum. Sadece AŞK.........
Bugun kendimi tuhaf hissediyorum. Neden nasıl ne zaman kavramları kafamda
karman çorman bir halde oradan oraya savuruyorlar kendilerini benimse tek
algılayabildiğim artık dünyanın eskisi gibi olmadığı...
Bu kadar üzüntüyü yenilmişliği hayal kırıklıklarını hak etmemiştim diye
teselli ediyorum kendimi. En azından bugün hatırlayabilirdi az da olsa
gözündeki değerim hatırına arayabilirdi beni diye sayıklıyorum kendi kendime...
Delirmemek için O'na sığınıyorum...
Hayatta artık küçük oynamam gerekiyor büyük oynamaktan bıktım veya
vazgeçtim diye değil büyük oynamak için elimdekilere baktığımda geriye
kalan sadece bi dolu hüzün ümitsizlik ve yalnızlık kırıntısı olduğu için...
Artık büyüdüğümü de hissediyorum yok yok bugünün anlam ve önemini vurgulamak
için falan kurmadım bu cümleyi sayende gercekten büyüdüğümü hissettiğim
için söyledim. Çünkü bir zamanlar gereksiz hayaller üstüne kurmuştum bu
sefil hayatımı ve her şeyin güzel olacağına sadakate ve en önemlisi sevginin
bir şeyleri değiştirebileceğine ve yetebileceğine inanıyordum. O zamanlar
dünyadaki renkler yetmiyordu bana ama şimdi renk körüyüm! Gidişinle ve tüm
açıları dehşete düşürecek derecedeki değişiminle her şeyin hiçbir şeye
dönüştüğü dönemeçteyim sayende ve senden geriye kalan bu devasal boşlukta
görülecek seçilecek hiç bir renk yok artık! Hala dönüp dönüp arkama
bakıyorum acaba geliyor musun diye... Benimle geleceğini falan düşündüğümden
değil ama belki son kez görmek istersin beni değil mi? Yarama tuz basmıyorum
çünkü senden geriye kalan tek şey o artık bu yüzden onu da yanıma alıp yola
çıkıyorum. Beni düşüneceğini düşünerek geleceğini ümit ederek yine
saçmaladım bana bakma bugün doğum günüm ve ilk defa sensizim bu kadar
yalnızım ama değişmeyen tek şey yine ağlıyorum.
Sanırım artık yaşayan ölülerden oluyorum...
Saflığım ve telaşlı yanımla ruhunda yıldız belki de bir sabah gülümsemesi olmak kelimelerimle ruhuna dokunmak istiyorum..Yüzünde güneş yanığı bir huzur var..Gözlerindeki anlam evcil ve sanki diğer yanıyla aşka boyun eğecek kadar derin..
İçimin denizinde bir kayık yüzüyor bir de küskün bir papatyam var..Seni düşünürken düşüncelerimin sokağından bir atlı geçiyor ve seni düşünürken yasak meyveye dokunuyor ellerim..
Seni düşünürken bu yabancı şehrin en eski kaldırımlarında kaybolmuş bir çocuk gibi oluyorum.. Bilmediğim bir gökten yağmurlar yağıyor sanki iliklerime kadar ıslanıyorum..
Soğuk ile ılık arası bir rüzgar dolanıyor tenimde ürperiyorum..Ensemde gezinen dudaklarınmışçasına kendimden geçiyorum.. Bedenime yayılan sıcaklık dağıtıyor tüm hüzünleri.. Hüzün buğuları görünmez oluyor dudaklarıma değdiğinde..
Kulaklarımda senin şarkın ve bizim okyanusumuzun mavi sesi geliyor..
Sırılsıklam oluyor sesin büyüsünde kayboluyorum..
Hep böyle ıslak kalmalı kurulanmamalıyım diyorum..
Oysa ben ne kadar çok çocuk kalmışım. Büyüdüğüm anlara saklamışım içimdeki çocuğu.. Tenimi sıksam irin gibi dolmuş bir okyanus fışkıracak..
Akacak akacak.... En derinlere akacak gibi..
Ruhumu en bilinmeyen anlara çevirsem her yanından iflah olmaz ilksonyaz duyguları dökülecek sokağıma...
Bak gördün mü kırlangıçlar da geldi. Yaz göz kırpıyor aşk delisi bize...
Martılar kanatlanıyor çığlıkları şarkı gibi...
Biliyorum martı yüzlü serseri bir Kız Çocuguyum ben..
Olsun seviyorum..
Tatlı bir busenin samyelinden arzulayan bakışından sıcak kalbinin sessiz fısıltılarından ensemde gezinen dudaklarından insanı incitmeye korkarcasına muhabbette olan çileklerden ruhuma dokunan beklediğim ama tutamadığım gerçek bir aşkın sıcaklığından başka ne isteyebilirim ki?
Hem ben sana yazdan arta kalanları değil; üşüyen düşlerimi ve mimozaları anlatacaktım.
Gözlerinden öpülecek bir yer ayır bana..Issız ve bozkır kalan yanım şımarsın bir çocuk gibi...Sakinleşsin ömrümüzü tüketen şu zalim hayat...
Ve herkese akmayan cümlelerim de uslansın..
Bilemezsin ne ahlar çektiğimi...
Lunapark şenliği çocukluğum ne kadar da dalgın ve konuşkan bu gece.
İçimdeki cesur kıpırtı düşsüz kalmasın renkler denizinin sönmeyen deniz feneri
hüzünlü bir şarkı akıyor ellerimizden ve neden hiç susmuyor yüreğimizin şakrak kuşları?
Sen kımıldayan göğün ruhu sıcak şarap üzgün mektup çılgın bir pınar olmalısın!
Aşk denilen parkta sabahlasak da güneş
ruhumuzu yalasa ve sen bir kez daha yanımda uyusan ( Sanki hiç uyumuşsun gibi)
ve ben incelikler ülkesi kalbine sokulup oracıkta ölsem..
Çizemediğim resim gibiydi gövdemizin uykusuzluğu
ve gözlerimizdeki parıltı en tutkulu gecelerimizdi
Yıldız gibi içimize akan..