' Kors@N
Kayıtlı Üye
Ne zaman uzaklaşmışsak bizi biz yapan değerlerden o zaman kırılmış kolumuz kanadımız.
Yıkılmışız en keskin baltaların yıktığı çınarlar gibi. Hayat üstümüze üstümüze gelmiş. Unutmuşuz bizi biz yapan değerleri.
Kaybetmişiz yolumuzu güneşin bütün ihtişamı ile aydınlattığı gündüzlerde.
Kaybolmuşuz her gün gidip geldiğimiz yollarda. En iyi bildiğimiz işi yapamaz olmuşuz sevdiklerimizden. Hayat en cafcaflı dertlerini sürmüş üstümüze.
Gündüzler gecelerden daha zindan olmuş bize. Unutmuşuz sevdamız için söylediğimiz türküleri. Umut gülmez olmuş bize. Zaferler kapılarını kapatmış yüzümüze. Belki de işlediğimiz günahların cezası bütün yaşadıklarımız.
Yüreklerimizi coşturmuş kanlarımızı donduracak kadar coşkulu konuşmalar. Ama hayatımıza bir şey katamamışız coşkumuzdan. Bir düşkünün elinden tutmak coşturmamış bizi en şaşalı nutuklar kadar. Günahı hazmetmişiz benliğimizde, zillete alışmışız. Ellerimizin hijyeni kadar değer vermemişiz gönüllerimizin temizliğine.
Kurtuluşu başka yerlerde başka kişilerde aramışız.
Başkalarına havale etmişiz kurtuluşumuzu. Kurtarıcılar aramışız. Kurtarıcılardan kurtulmamız gerektiği hiç aklımıza gelmemiş.
Bir çıkmaza girmişiz. Alanın razı satanın razı olduğu bir kısır döngüden kurtulmanın zahmetini çekmek ağır gelmiş. Kolaycılık hastalığına tutulmuşuz, öğrenmek zor gelmiş, yaşamak çetrefilli, samimi olmak ise değer bulmamış hayatımızda. Başkaları bizim adımıza düşünmüş, bizim gündemimizi belirlemiş, başkaları yaşamış hayatımızı.
Bir koşturmacaya düşmüşüz. Kafamızı kaldırıp gerçeklerin farkına varamayacak, nefis muhasebesi yapamayacak kadar çok koşturuyoruz. Unutmak farkında olmamak kolayımıza geliyor.
Gelmiş geçmiş günahları bağışlanan iki cihan serveri Peygamber Efendimizin şükrünü ifa için ayakları şişinceye kadar namaz kıldığını ballandıra ballandıra anlatan bizler gözlerimiz şişinceye kadar uyumayı hayat biliyoruz.
Söylenmenin söylemek olmadığını unutmuşuz. Nutuk atmanın yaşamak olmadığını unuttuğumuz gibi. Gerçek aşkın tadını yitirmiş bedenlerimiz. Sevgili bildiklerimizin en yılan bakışlısından olduğunu görmez olmuş mest olan gözlerimiz.
Yalanlar duymak, yalancı sevgililere yaren olmak nefislerimizi okşar olmuş.
İşte gerçek kayboluşumuz.
Ve acı olan ise kaybolduğumuzun farkında olmayışımız...
Yıkılmışız en keskin baltaların yıktığı çınarlar gibi. Hayat üstümüze üstümüze gelmiş. Unutmuşuz bizi biz yapan değerleri.
Kaybetmişiz yolumuzu güneşin bütün ihtişamı ile aydınlattığı gündüzlerde.
Kaybolmuşuz her gün gidip geldiğimiz yollarda. En iyi bildiğimiz işi yapamaz olmuşuz sevdiklerimizden. Hayat en cafcaflı dertlerini sürmüş üstümüze.
Gündüzler gecelerden daha zindan olmuş bize. Unutmuşuz sevdamız için söylediğimiz türküleri. Umut gülmez olmuş bize. Zaferler kapılarını kapatmış yüzümüze. Belki de işlediğimiz günahların cezası bütün yaşadıklarımız.
Yüreklerimizi coşturmuş kanlarımızı donduracak kadar coşkulu konuşmalar. Ama hayatımıza bir şey katamamışız coşkumuzdan. Bir düşkünün elinden tutmak coşturmamış bizi en şaşalı nutuklar kadar. Günahı hazmetmişiz benliğimizde, zillete alışmışız. Ellerimizin hijyeni kadar değer vermemişiz gönüllerimizin temizliğine.
Kurtuluşu başka yerlerde başka kişilerde aramışız.
Başkalarına havale etmişiz kurtuluşumuzu. Kurtarıcılar aramışız. Kurtarıcılardan kurtulmamız gerektiği hiç aklımıza gelmemiş.
Bir çıkmaza girmişiz. Alanın razı satanın razı olduğu bir kısır döngüden kurtulmanın zahmetini çekmek ağır gelmiş. Kolaycılık hastalığına tutulmuşuz, öğrenmek zor gelmiş, yaşamak çetrefilli, samimi olmak ise değer bulmamış hayatımızda. Başkaları bizim adımıza düşünmüş, bizim gündemimizi belirlemiş, başkaları yaşamış hayatımızı.
Bir koşturmacaya düşmüşüz. Kafamızı kaldırıp gerçeklerin farkına varamayacak, nefis muhasebesi yapamayacak kadar çok koşturuyoruz. Unutmak farkında olmamak kolayımıza geliyor.
Gelmiş geçmiş günahları bağışlanan iki cihan serveri Peygamber Efendimizin şükrünü ifa için ayakları şişinceye kadar namaz kıldığını ballandıra ballandıra anlatan bizler gözlerimiz şişinceye kadar uyumayı hayat biliyoruz.
Söylenmenin söylemek olmadığını unutmuşuz. Nutuk atmanın yaşamak olmadığını unuttuğumuz gibi. Gerçek aşkın tadını yitirmiş bedenlerimiz. Sevgili bildiklerimizin en yılan bakışlısından olduğunu görmez olmuş mest olan gözlerimiz.
Yalanlar duymak, yalancı sevgililere yaren olmak nefislerimizi okşar olmuş.
İşte gerçek kayboluşumuz.
Ve acı olan ise kaybolduğumuzun farkında olmayışımız...