Efsunkar
Bayan Üye
Mevsimin ilk karı düşüyor toprağa. Tâne tâne, lapa lapa
Gökyüzü, kararnâme hükmünde yeryüzüne iniyor yavaş yavaş
Dumanlı bir âh gibi döne döne sokağa inen karların yolu, ara sıra buzlu camlara düşüyor. Yıllardır şitâiyyelerde bekleyeduran harfler, camlara tutunuyor bir bir... Nağmeli bir nâme gibi
Kar yağıyor.
Ben Her bir kar tânesinin intihar ettiğini ve toplu intiharların ilk defa bir mekânı süslediğini, ölümün dünyâ denen bu mezârı ne denli güzelleştirdiğini keşfettiğim bu ânda ben, cam kenarında elimde sıcak bir kahve ile âlemi temâşâ ediyorum. Karacaoğlandan bir şiir takılıyor dilime:
İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye
Lapa lapa yağan kar, ara sıra şekil değiştiriyor; semâdan arza çizgi çizgi inerek adetâ toprağı deliyor. Kar, çizgi çizgi hâliyle bir Elif sûretine bürünüyor ve yüreğimi şerhâ şerhâ parçalıyor. Ben Nihayetinde dünyâ sayfalarında tek başına bekleyen, hiçbir harfle birleşmeyen Elif yalnızlığımı pencere önünden sıyırıp kendimi kardan Eliflerin kucağına bırakıyorum. Kalabalıklar arasındaki yalnızı oynuyorum. Kimse bilmiyor, insanlarla bir arada iken okyanusun ortasında bir ada yalnızlığı yaşıyorum. Kar ve ada Havada kanadından tutunduğum karların şimdi hepsi kar/ada Karada kolundan tuttuğum kardan adamların şimdi hepsi komada
Tenime tek tek dokunuyor ilk kar... Bilinçsizce arıyorken yolumu; bilmiyorken sağımı, solumu Bir kutup yıldızı parlaklığıyla önüme düşüyor kar... Rüyâ gibi, düş gibi Karlar yoluma düştükçe benim yollara düşkünlüğüm düşüyor da aklıma, kendi gözümden yine kendim düşüyorum bir gözyaşı damlasıyla. Kar yağıyor, üşüyorum. Başıma beyaz kuşlar gibi üşüşen karı düşünüyorum. Böyle kara kara düşünürken, bir ân kendimi Şahabeddinin şiirinde uçan kuş gibi düşlüyorum:
Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
Eşini gaib eyleyen bir kuş
gibi kar
Geçen eyyâm-ı nev-bahârı arar.
Başımı kaldırıp uzun uzun baktığım ânda havaya Birbirine değmeden inen kar tânelerinin verdiği hayretle ellerimi uzattığım ân o boşluğa. O devâsâ, o muammâ boşluğa Muhip Dıranasın sesini duyuyorum âdeta:
Kardır yağan üstümüze geceden,
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze, inceden.
Kar yağıyorken üstümüze inceden, ben karların geldikleri yere dönmediklerini görüyorum. Karlar eriyor, karlar suya çevriliyor. Oysa karlar eridikçe ölen ben oluyorum. Karlar bütün intiharlarını benim içimde ediyor. Derûnuma öyle bir kar yağıyor ki zehr-i beyaz; öyle bir kar yağıyor ki içime, rîze-i elmas Kar yağıyor hâlâ. Mikâlin elinden dökülen karlar Azrâilce dokunuyor bedenime... Kefen niyetine Kaldırımlara serilen karlar, kaldırımları kuşatan karlar beni de ihmâl etmiyor hani. Necip Fâzılın ıslak kaldırımlara sımsıkı bürünmek istemesi gibi, kefenvârî karlara boydan boya uzanmak istiyorum. Ve Kar yağıyor hâlâ...
Beyaz bir tüy gibi düşerken kar ve nakış nakış işlenirken kış, vakit akşam oluyor. Soğuk ve donuk bir bakış gibi iniyor gece... Oysa, kimse bilmiyor; uyku, puslu bir buğunun esiri. Ninni, ancak buz tutmuş bir şiirin melodisi. Bir kez daha sesini işitiyorum Dıranasın:
Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!
Uyandırmayın beni, uyanamam.
Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
Allah aşkına, gök, deniz aşkına
Yağsın kar üstümüze buram buram...
Üstüme buram buram yağan karı seyrediyor ve gökyüzünün yaprak dökümüne şahit oluyorum. Noktaların sırrı, kara karışıp da geliyor. Elifbalardan süzülen mürekkep damlaları kilometreleri aşıp da geliyor. Noktalar nota nota yağıyorken üzerime; kış, kente en asûde bestesini sunuyor. Yahyâ Kemâlin dilinden:
Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu;
Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.
Ve... Ey kış! Ey karnâmenin en beyaz sayfası! Hani karın en güzel çiçeği kardelen, boyun büker ya kara... Yakara yakara iki büklüm kalsam ve ben de bir vav olsam dünyâ sayfasında... Elif yalnızlığımdan sonra bir vav olsam. Hani secde eder gibi, hani anne karnındaki cenin gibi Hani vahdâniyeti bilmiş ve huzura ermiş gibi Kar altında kalan ve toprağa bakan bir kardelen gibi, ey kış!
Kar yağıyor hâlâ
Kar yağıyor
Kar
K
a
r
Ben Her bir kar tânesinin intihar ettiğini ve toplu intiharların ilk defa bir mekânı süslediğini, ölümün dünyâ denen bu mezârı ne denli güzelleştirdiğini keşfettiğim bu ânda ben, cam kenarında elimde sıcak bir kahve ile âlemi temâşâ ediyorum. Karacaoğlandan bir şiir takılıyor dilime:
İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye
Lapa lapa yağan kar, ara sıra şekil değiştiriyor; semâdan arza çizgi çizgi inerek adetâ toprağı deliyor. Kar, çizgi çizgi hâliyle bir Elif sûretine bürünüyor ve yüreğimi şerhâ şerhâ parçalıyor. Ben Nihayetinde dünyâ sayfalarında tek başına bekleyen, hiçbir harfle birleşmeyen Elif yalnızlığımı pencere önünden sıyırıp kendimi kardan Eliflerin kucağına bırakıyorum. Kalabalıklar arasındaki yalnızı oynuyorum. Kimse bilmiyor, insanlarla bir arada iken okyanusun ortasında bir ada yalnızlığı yaşıyorum. Kar ve ada Havada kanadından tutunduğum karların şimdi hepsi kar/ada Karada kolundan tuttuğum kardan adamların şimdi hepsi komada
Tenime tek tek dokunuyor ilk kar... Bilinçsizce arıyorken yolumu; bilmiyorken sağımı, solumu Bir kutup yıldızı parlaklığıyla önüme düşüyor kar... Rüyâ gibi, düş gibi Karlar yoluma düştükçe benim yollara düşkünlüğüm düşüyor da aklıma, kendi gözümden yine kendim düşüyorum bir gözyaşı damlasıyla. Kar yağıyor, üşüyorum. Başıma beyaz kuşlar gibi üşüşen karı düşünüyorum. Böyle kara kara düşünürken, bir ân kendimi Şahabeddinin şiirinde uçan kuş gibi düşlüyorum:
Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
Eşini gaib eyleyen bir kuş
gibi kar
Geçen eyyâm-ı nev-bahârı arar.
Başımı kaldırıp uzun uzun baktığım ânda havaya Birbirine değmeden inen kar tânelerinin verdiği hayretle ellerimi uzattığım ân o boşluğa. O devâsâ, o muammâ boşluğa Muhip Dıranasın sesini duyuyorum âdeta:
Kardır yağan üstümüze geceden,
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze, inceden.
Kar yağıyorken üstümüze inceden, ben karların geldikleri yere dönmediklerini görüyorum. Karlar eriyor, karlar suya çevriliyor. Oysa karlar eridikçe ölen ben oluyorum. Karlar bütün intiharlarını benim içimde ediyor. Derûnuma öyle bir kar yağıyor ki zehr-i beyaz; öyle bir kar yağıyor ki içime, rîze-i elmas Kar yağıyor hâlâ. Mikâlin elinden dökülen karlar Azrâilce dokunuyor bedenime... Kefen niyetine Kaldırımlara serilen karlar, kaldırımları kuşatan karlar beni de ihmâl etmiyor hani. Necip Fâzılın ıslak kaldırımlara sımsıkı bürünmek istemesi gibi, kefenvârî karlara boydan boya uzanmak istiyorum. Ve Kar yağıyor hâlâ...
Beyaz bir tüy gibi düşerken kar ve nakış nakış işlenirken kış, vakit akşam oluyor. Soğuk ve donuk bir bakış gibi iniyor gece... Oysa, kimse bilmiyor; uyku, puslu bir buğunun esiri. Ninni, ancak buz tutmuş bir şiirin melodisi. Bir kez daha sesini işitiyorum Dıranasın:
Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!
Uyandırmayın beni, uyanamam.
Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
Allah aşkına, gök, deniz aşkına
Yağsın kar üstümüze buram buram...
Üstüme buram buram yağan karı seyrediyor ve gökyüzünün yaprak dökümüne şahit oluyorum. Noktaların sırrı, kara karışıp da geliyor. Elifbalardan süzülen mürekkep damlaları kilometreleri aşıp da geliyor. Noktalar nota nota yağıyorken üzerime; kış, kente en asûde bestesini sunuyor. Yahyâ Kemâlin dilinden:
Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu;
Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.
Ve... Ey kış! Ey karnâmenin en beyaz sayfası! Hani karın en güzel çiçeği kardelen, boyun büker ya kara... Yakara yakara iki büklüm kalsam ve ben de bir vav olsam dünyâ sayfasında... Elif yalnızlığımdan sonra bir vav olsam. Hani secde eder gibi, hani anne karnındaki cenin gibi Hani vahdâniyeti bilmiş ve huzura ermiş gibi Kar altında kalan ve toprağa bakan bir kardelen gibi, ey kış!
Kar yağıyor hâlâ
Kar yağıyor
Kar
K
a
r