Efsunkar
Bayan Üye
Ey dağların dertlerini dinleyen rüzgâr!
Benim arık yalnız sana itimadım var. "Sabahattin Ali
Sulu göz bir yazın faturasını hep sonbahar ödemiştir. Yaprakların dökülmesi, terennüm olmaktan çıkmıştır Aşk ve ayrılık kelimelerini aynı cümlede kuranlar, suçlarını ustaca hazana atmışlardır. Bu yüzyıllardır böyle süregeldiğinden, değiştirmeye cesaret edemiyor varlığım Velev ki cümlelerim başka söylesin, mevsimlerin hepsini kuşatan yalnızlığım var. Sonbahar, mevsimlerin süper kahramanı Yalnız Türk filmi usulü bir kurtarıcıdan bahsediyorum.
Hazan bütün yükü omuzlarına almış, bütün suç benim, demişti Hep böyle değil miydi? Suç değil miydi ki sevmek? Değildiyse bunca acı ve bir avuç yaprağın hesabını neden hep seven veriyordu? Yolda yürürken, hala yaşadığına şükrederken, yâri mahcup bıraktım üzüntüsü vardı gözlerinde. Sanki bahçeden çalınmış bir elmadan bahseder gibi, sanki Mustafanın kalbini zorla alıkoymuş gibi bütün suç benim! demişti hazan Bütün suç onundu. Hazanın kaderiydi bu. Aşkın faturasını gönüllü ödüyordu.
İşte sonbahar, bütün mevsimleri böyle korur kollar. Onlara kol kanat gerer Geçici aşkların meskeni diye bilinip ötelenen yaza, temmuzun göbeğindeymiş gibi sıcak davranır, ona büyüklük yapar, aşklarını sonbaharda pişirirdi Ve tabi kışı unutmamalı Yaz ile ilgilenirken aynı zamanda kışa da hazır ol beklerdi sonbahar Kasımın hoyratlığı buradan geliyor. Hazan mevsiminin emri ile kışı aşka hazır eder, ayrılıkları ise kasıma yüklerdi Aralık ayına küfreden kaç şair var ki? Ya kasıma Hazan evinin cevelanı, yürek burkan ayrılık senaryolarının hepsini üstlenmiştir. Hepsi tamam da ya ilkbaharı gözetmesi Kendine bu kadar taşra olan bir mevsimi bu kadar önemsemesi
Evine geldi hazan Anne, baba ve ağabeyleri kapıda, yiyeceği dayaktan huzursuz bacakları Gözlerinde önemsiz bir tedirginlik... Önem sırasını suçum dediği aşkına bahşetmiş bir kızdı sonuçta Sonuçta haftalarca evden çıkamamıştı Hazan. Yine durdu ve uzun boylu düşündü. Bahçesinde solmaya yüz tutmuş kasımpatılara ilişti gözü. Artık hiçbir suyun kurtaramayacağı çiçeklere Kasım çıkarken, bu görüntüyü ancak rüzgâr temizlerdi
Kasım, uzun soluklu bir ilkbahar hazırlığıdır. Ve sonbaharın yüz üstü kalışının miladıdır aslında. Mevsimin sertliğine rağmen, nazenin renkleri serip, ilkbahara avuntu buyurmuyor muydu dermanını? Ya besleyip büyüttüğü kış? Ya o? İlk fırsatta kurutmuyor muydu patlayan yanını? Bir tek rüzgâr anlıyordu halinden. Ve ötüşüp dünyaya şükürler sunan kuşlar.
Hazan, rüzgârı bekler gibi bekledi Onu Rüzgârı içine çeker gibi soludu aşkını. Bütün suç benim derkenki gibi, adı çıkmış mahalle kızı gibi bekledi Mustafasını Kasım bitmeden geleydi
Artık Kasımı ancak bir rüzgâr temizler Toprakta kaç renk bıraktıysa ölmeden, havaya bir bulut sunmalıydı rüzgâr. Ve kurtarmalıydı sonbaharı bu çileden
Gelmedi Çiçekler kendinden vazgeçti ama Mustafa gelmedi! Hazan çiçeklerden geçti Onlar ölse de olurdu. Ama Mustafa gelmeliydi.
Sonbahar son kozunu oynayacak derman aradı. Kasımın saçlarını taradı. Diğerleri için ona bir kefen biçti. Esti rüzgâr Toprağa değmedi kasım Ve aralık araladı kapısını. Aşk ve ayrılık kokuyordu hava.
Mustafa gelmedi Hazan gözlerini devirdi, bahçeye çıktı. Son dermanı ile çiçekleri kökünden söktü. Göğe uzattı ve haykırdı, ey rüzgâr! Al bizi Kalmadı gamımız için ağlayacak bir iklim/ kalmadı bestelenecek şarkımız/ ey rüzgâr! Kıy bize Mevsimin aşkına kıy! Aralığa teslim etme
Ve fırtına Karla karışık ölüm yağdı Hazan sonunda
Asude Zeynep Toprak
Benim arık yalnız sana itimadım var. "Sabahattin Ali
Sulu göz bir yazın faturasını hep sonbahar ödemiştir. Yaprakların dökülmesi, terennüm olmaktan çıkmıştır Aşk ve ayrılık kelimelerini aynı cümlede kuranlar, suçlarını ustaca hazana atmışlardır. Bu yüzyıllardır böyle süregeldiğinden, değiştirmeye cesaret edemiyor varlığım Velev ki cümlelerim başka söylesin, mevsimlerin hepsini kuşatan yalnızlığım var. Sonbahar, mevsimlerin süper kahramanı Yalnız Türk filmi usulü bir kurtarıcıdan bahsediyorum.

Hazan bütün yükü omuzlarına almış, bütün suç benim, demişti Hep böyle değil miydi? Suç değil miydi ki sevmek? Değildiyse bunca acı ve bir avuç yaprağın hesabını neden hep seven veriyordu? Yolda yürürken, hala yaşadığına şükrederken, yâri mahcup bıraktım üzüntüsü vardı gözlerinde. Sanki bahçeden çalınmış bir elmadan bahseder gibi, sanki Mustafanın kalbini zorla alıkoymuş gibi bütün suç benim! demişti hazan Bütün suç onundu. Hazanın kaderiydi bu. Aşkın faturasını gönüllü ödüyordu.
İşte sonbahar, bütün mevsimleri böyle korur kollar. Onlara kol kanat gerer Geçici aşkların meskeni diye bilinip ötelenen yaza, temmuzun göbeğindeymiş gibi sıcak davranır, ona büyüklük yapar, aşklarını sonbaharda pişirirdi Ve tabi kışı unutmamalı Yaz ile ilgilenirken aynı zamanda kışa da hazır ol beklerdi sonbahar Kasımın hoyratlığı buradan geliyor. Hazan mevsiminin emri ile kışı aşka hazır eder, ayrılıkları ise kasıma yüklerdi Aralık ayına küfreden kaç şair var ki? Ya kasıma Hazan evinin cevelanı, yürek burkan ayrılık senaryolarının hepsini üstlenmiştir. Hepsi tamam da ya ilkbaharı gözetmesi Kendine bu kadar taşra olan bir mevsimi bu kadar önemsemesi
Evine geldi hazan Anne, baba ve ağabeyleri kapıda, yiyeceği dayaktan huzursuz bacakları Gözlerinde önemsiz bir tedirginlik... Önem sırasını suçum dediği aşkına bahşetmiş bir kızdı sonuçta Sonuçta haftalarca evden çıkamamıştı Hazan. Yine durdu ve uzun boylu düşündü. Bahçesinde solmaya yüz tutmuş kasımpatılara ilişti gözü. Artık hiçbir suyun kurtaramayacağı çiçeklere Kasım çıkarken, bu görüntüyü ancak rüzgâr temizlerdi
Kasım, uzun soluklu bir ilkbahar hazırlığıdır. Ve sonbaharın yüz üstü kalışının miladıdır aslında. Mevsimin sertliğine rağmen, nazenin renkleri serip, ilkbahara avuntu buyurmuyor muydu dermanını? Ya besleyip büyüttüğü kış? Ya o? İlk fırsatta kurutmuyor muydu patlayan yanını? Bir tek rüzgâr anlıyordu halinden. Ve ötüşüp dünyaya şükürler sunan kuşlar.
Hazan, rüzgârı bekler gibi bekledi Onu Rüzgârı içine çeker gibi soludu aşkını. Bütün suç benim derkenki gibi, adı çıkmış mahalle kızı gibi bekledi Mustafasını Kasım bitmeden geleydi
Artık Kasımı ancak bir rüzgâr temizler Toprakta kaç renk bıraktıysa ölmeden, havaya bir bulut sunmalıydı rüzgâr. Ve kurtarmalıydı sonbaharı bu çileden
Gelmedi Çiçekler kendinden vazgeçti ama Mustafa gelmedi! Hazan çiçeklerden geçti Onlar ölse de olurdu. Ama Mustafa gelmeliydi.
Sonbahar son kozunu oynayacak derman aradı. Kasımın saçlarını taradı. Diğerleri için ona bir kefen biçti. Esti rüzgâr Toprağa değmedi kasım Ve aralık araladı kapısını. Aşk ve ayrılık kokuyordu hava.
Mustafa gelmedi Hazan gözlerini devirdi, bahçeye çıktı. Son dermanı ile çiçekleri kökünden söktü. Göğe uzattı ve haykırdı, ey rüzgâr! Al bizi Kalmadı gamımız için ağlayacak bir iklim/ kalmadı bestelenecek şarkımız/ ey rüzgâr! Kıy bize Mevsimin aşkına kıy! Aralığa teslim etme
Ve fırtına Karla karışık ölüm yağdı Hazan sonunda
Asude Zeynep Toprak