Karasu’sunun “Gece”sindeki Şehir ve Eksik (Manqué) Yazar | Şenay Çınar

Bezmi$h

Banned
Nurdan Gürbilek, Yer Değiştiren Gölge adlı kitabında Gece için şöyle der: “Yazıda kusursuzluğa ulaşma isteğinin bedelidir sanki Gece. Uçsuz bucaksız, tehlikeli, kararsız gece, doğurduğu düş düzeniyle, yalnızca metnin izleği olan imgeyi vermekle kalmaz, anlatının düzenini de belirler sonunda”. Bu bağlamda Gece’yi bir yaratımı, yazımı anlatan bir roman olarak okumak anlamlı olacaktır.

Elbette Gece’yi tek bir okumaya sığdırmak onun çoklu yapısını görmezden gelmek demektir, bu nedenle basamaklardan sadece biridir.
Maurice Blanchot‘un dediği gibi yazının geceye ait bir yapısı vardır. “Yapıt, kendisini ona adayan kişiyi olanaksızlığa dayanaklı olduğu noktaya doğru çeker. Özünde geceye değgin bir deneyimdir bu, hatta gecenin deneyiminin ta kendisidir” (Aktaran İleri 70). Böylelikle, gece yaratıcılığın simgesi, gecenin işçileri de “demirden yapılmış, güzel sepilenmiş derilerden kesilmiş, seçkin ağaç türlerinden yontulmuş, esnek reçinelerden dökülmüş” (Karasu, Gece 18) aletleriyle pekâlâ yazarlar olarak görülebilir. Metnin içinde bu durum her zaman sezdirilir, yazarın gecenin işçileri ile olan ilişkisinin sınırları belirsizleşir, hatta bazen açıkça onlarla yardımlaşma içinde olduğu söylenir.

Zaten gecenin işçilerinin başı gibi görünen O.’nun kendisi de yazar değil midir? Gecenin işçilerinin gündüz saatlerindeki huzursuzluğu, tedirginliği yazarın yazmadığı zamanlardaki durumunu andırır. “Gecenin bir yerinde, bir düşün loş sularına dalıp yüzmeğe başladıklarında kendilerini taşıyan ellerin üzerinde, bir çocukluk evine dönenler gibidir, gecenin işçileri” (36). Tıpkı yazarın yaratım sürecindeki haline benzer bir durum söz konusudur.

Gece’ye böyle bir açıdan baktığımızda metnin içinde geçen bazı imgeleri de eksik yazar (manqué writer) açısından incelemek mümkün kılınır. Kentin kendisi de eksikliğe, bitmemişliğe gönderme yapar. İleri bu konuda şöyle der: “Gece’nin içine yerleştirilmiş kent dekoru, metnin bir imgesini metnin içinde yineler. Bitirilip bitirilmediği kestirilemeyen, bitmiş görünen bölümleri olduğu gibi yer yer sıvası bile vurulmamış yapılar, havada asılı kalmış, kesişen merdivenleri, karanlık boşlukları, birbirinden habersiz iki kurumu barındıran iç yapısıyla tuhaf ’Bilgiler Sarayı’, her seferinde başka bir noktaya çıkan ‘Rahneler Caddesi’ henüz yapılmakta olan kent, tamamlanmamışlığı ile metnin “taslak” imgesini taklit eder.” (İleri 89)

Dolayısıyla, metinde bahsedilen Ulusal Kitaplık ya da Bilgiler Sarayı bize metnin kendisi hakkında bazı ipuçları verir. Ulusal Kitaplık başlarda heyecan yaratsa da uzun yıllardır yapımı tamamlanmamış, yarım kalmış, varlığından bile emin olunamayan ve herkese başka şeyler ifade eden bir yapıdır (Karasu, Gece 75). N. bu yapının içinde ilerlerken düş gördüğünden dahi şüphelenir; çünkü yapının gerçeğe hiç de uygun olmayan özellikleri vardır. Ulusal Kitaplık birbiriyle kesişen, fakat tek bir yapı haline gelememiş merdivenlere sahiptir. N. bu merdivenlerle ilgili düşüncelerini şöyle ifade eder: “Usum almıyordu bu kesişen, bitmemiş merdivenleri. Bunca yıldır, başka başka kişiler, başka başka tasarlarla yürütmüşlerdi herhalde yapı işini. Her gelen bir merdiven ekleyip işi bırakmış olacaktı bu son yıllarda” (68). Bu yapının bize metnin kendisini hatırlatması kaçınılmazdır, tıpkı yapı gibi metin de bitmemiştir, başka başka kişilerin yazdıklarıyla parçalı bir haldedir. Metin de yapı da taslak halindedir. Bilgiler Sarayı’nın (ya da Ulusal Kitaplık) aslında görünmeyen bir işlevi daha vardır ve bunu O.’nun anlatıcı konumuna geçtiği zaman anlarız. Bilgiler Sarayı aslında O.’nun çalıştığı yer, yani Güneş Harekâtı’nın düşünce merkezidir (92). O.’nun da yazar olduğu göz önüne alınırsa bu yapının metnin kendisini simgelediği şeklindeki yorum pekişir.

Şehir N.’nin içinde sıklıkla kaybolduğu, daha önceden hiç görmediği yapılarla karşılaştığı, sürekli değişim içinde olan bir yerdir. “[...] sokaklar-onarım, boru döşeme, boru değiştirme gerekçeleriyle- alabildiğine kazılıyor, yükseltilip alçaltılıyor, başka sokaklarla bağlantıları kesiliyordu. Kentin ortasından, bir çıkmazlar yumağı sağılmağa başlamıştı kent çeperlerine doğru. Kent inceliyor, yeni bir örüntü ediniyordu” (197). Dolayısıyla, şehir de tıpkı yazı gibi yıkılır, yenilenir, biçim değiştirir. Kitapta sıklıkla adı geçen Rahneler Caddesi ise yine metnin eksikliğine bir göndermedir. “Bir düzey üstündeki yıkık, çatlak veya aralık” anlamına gelen rahne metnin bütünlüksüz yapısına işarettir.

Tüm bunlar göz önüne alındığında gece yazarı içinde barındıran bir öğe, Gece’nin şehri ise aslında tamamlanamamış, bitmemiş, eksik gedik yapılarıyla, içinde kaybolunan, dolambaçlı, sürekli değişen, varlığından haberdar olunmayan yapıların ortaya çıktığı bir yer olmasıyla beraber ele alındığında yazının daha doğrusu söz konusu olan metnin tam olarak da kendisi olarak okunabilir. Şehrin ve metnin tüm bu öğeleri birleşmesi, aynı yöne işaret etmesi eksin yazarın Gece içinde nasıl ortaya çıktığını, ne gibi özellikler barındırdığını göstermesi açısından oldukça önemlidir. İleri’ye göre metnin yazımı dahi bu özellikleri barındırır ve şehrin eksikliğini, belirsizliğini; kısaca yapısını yansıtır. “Yazı, havada asılı kalmış satırları, tamamlanıp tamamlanmadığı belli olmayan bölümleri, blokların içinde açılan, her sayfanın yarısını kaplayan boşluklarıyla kentin biçimini yinelemektedir” (İleri 89). Böylelikle, metin ve şehre bir bütün olarak bakıldığında eksik yazarın metin içindeki oluşumunu görmek de kolaylaşır.
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst