Karanfiller ve Domates Suyu

ashli

Bayan Üye
Küçük bir çam ormanı Vakit sabah Arı, sinek, kuş sesi Bir siyah gözlükten görülen yerde ve ağaçlarda güneş parçaları Sonra uzak, göğün, kendi renginden biraz daha koyu kıyılara giden hudutlu bir deniz İşte böyle bir yerde köyün insanlarını düşünüyorum Kitaplar, bir zaman bana, insanları sevmek lazım geldiğini, insanları sevince tabiatın, tabiatı sevince dünyanın sevileceğini, oradan yaşama sevinci duyulacağını öğretmiştiler Hayır, şimdi insanları, kitapların öğrettiği şekilde sevmiyorum Şiirler, romanlar, hikayeler, masallar bana bu ilmi tahsil ettirmişlerdir Beyinin vapurdan iner inmez çantasını kapan uşaktan iğrenmemeyi, sabahleyin altı buçukta tabiatla kavga için sokağa fırlamayan adamın çalışmadığını kendi kendime öğrendim Ama şu sabahleyin altı buçukta tabiatla kavga için sokağa fırlamayan adam, isterse akşama kadar insanları aldatmak için didinsin Kaç para eder! Gözümde, milyonu olsa da, kalp para ile metelik etmez

Şimdi artık kimi sevdiğimi, kime saygı duyduğumu biliyorum Günlerden beri kafamı bir adam kaplıyor (işgal ediyor dememek için)

Köyde ona, “Kör Mustafa” derlerdi Bir gözü sola doğru biraz kaymıştı Sağ tarafının beyazı ile gözkapağı arasına ciğer kırmızısı bir et parçası oturmuştu Böyle mi doğmuştur? Yoksa çocukken bir şey mi batmıştır? Bu arızalı göz, öteki gözden daha parlaktır, daha siyah, daha canlı, daha zekidir Bana, bir kamburu hatırlatıyor bu göz; tuhaf değil mi: Bir kambur insan çirkindir ama, bütün kamburlar iyi yürekli, sevimli insanlardır Arkadaş canlısıdırlar, şendirler Ne severim kamburları!

İşte, Kör Mustafa’nın bu gözü de bir kambur insanın ruh haletini içine sindirmiş, şıkır şıkır, pırıl pırıl, sevimli, çapkın, canlı bir gözdür Öteki doğru dürüst göz, onun yanında, mahçup, sönük, tatsız tuzsuz, pek de kibirlidir

Kör Mustafa, bahçelerde çalışır, gündeliğe gider, sarnıç sıvar, dam aktarır, kuyu kazar

Bizim köyün lodos tarafı gayri meskundur Orada fundalar, yabani meşe palamutları, kocayemişler, çalı süpürgeleri bir türlü ağaç haline gelmeden, ama ağacı taklit edercesine gelişir, birbirinin içine girmiş yaşarlar Bütün bu fundalıklar Fino kilisesinin malıdır Kocaman, kirli sakallı, cin gibi bir papaz fundalıklar “bizimdir” diye, arada bir dolaşır İsteyen olursa ucuza kiraya verir Ama kimse kiralamaz Çünkü, orman memuru buraları, Orman Kanunu gereğince orman sayar Aralarında üç beş ufacık çam ağacının boğulduğu yabani, cüce, oduna bile gelmez çalı çırpı; orman memurunun, Orman Kanunu sayesinde mes’ut yaşar

Kör Mustafa nasıl becerdi bilmem Denize diklemesine inen bu çalılığın bir kısmını ne pahasına ayıkladı, biliyor musunuz; tırnakları pahasına O çalı çırpının sere serpe geliştiği, bu denizlere diklemesine inen toprak öyle taşlık, öyle taşlıktı ki Sonra Mustafa gündüzleri başka yerde çalışmak zorundaydı

Akşam olunca çalıların arasına sakladığı kazmasını alıyor, gün ağarıncaya kadar söküyor, koparıyor, kazıyordu Kazdıkça kaya, kazdıkça taş Bütün bir yaz, bütün bir kış, orman memurunun tazyiki, çalı, palamut, defne, kocayemiş, diken, ot, kök ona karşı koydular Bu korkunç mücadeleye üç evlek toprak için Mustafa’dan başka bizim köyde kimse girişemezdi

Kaya bitip de yumuşak, esmer, pembe bir funda toprağı bir karış meydana çıkınca bir meşe palamudunun korkunç yılan gibi kökü önüne çıkardı Onu sökünce, orman memurunu karşısında bulurdu O gidince, zehirli bir diken başparmağını şişirirdi; kazma körlenir, kürek bulamaz, taş dağ gibi yığılırdı İnsan büyüklüğünde bir kaya, yumuşak toprağın üstünde, altındaki bir insan büyüklüğünde cüssesini hiç belli etmeden yosunlu yüzüyle dikilir Ormanları, tırnakları, ayakları, göğsü, sırtı, bütün kuvvetiyle dayanır, onu yener, yıkardı Kazma iş görmediği zaman yumruğu, yumruğu yetmediği zaman parmakları, parmakları kalın geldiği zaman tırnakları ile toprağı tırmalardı

Bir sonbahar günü baktı ki, küçük çam ağaçları filizi, körpe diken yapraklarıyla, üç beş kocayemiş çıngıl çıngıl yemişleriyle yer yer esmer pembe, kül rengi toprağa saye salar Biz görenler:

Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur, dedik

Bilmedik ki dişle, tırnakla, kanla, canla tabiat denilen canavarı yenmek lazımdır Bendeniz bu mücadeleye şahidim Mustafa’nın kör gözü, hiddetten ala bulandığı günleri hatırlıyorum “Hay arslan Mustafa”, der; uzakta bir çam gölgesinden korkunç kavgayı seyrederdim Bu kavga, Romalı esirlerin arslanla döğüşmesinden şu itibarla farklı idi ki, Romalı esir, arslana bir çeyrek saat içinde yeniliyordu Mustafa, ejderhayı bir sene içinde, bazen ümitsizlikten, bazen ümitten yeniyordu

Bir sabah her zamanki çamın altına vardım ki, bir köylü kadın, üç yarı çıplak çocuk garip birtakım taşlar, tahtalar, saçlarla birşeyler yaparlar Bu, her tarafından poyraz, lodos, gündoğusu, keşişleme, yıldız, karayel rüzgarı giren bir evdi Mustafa arkasına yeşiller giymiş güçlü kuvvetli bir kadın takmış, üç evleğine çizgiler, ocaklar açıyordu

Arslan Mustafa, dedim, su buldun mu, su?

Deniz kıyısında eski bir kuyu vardı Tuzlu bir parça ama, idare edeceğiz Şuraya bir sarnıç kazabilsem

Onu gördün mü toparlanıyor; hayret, sevgi ve saygı ile bakıyorum Koca yaylamızın üzerinde böyle milyonlarca insan bulunduğunu düşünüyorum Yine dünya yuvarlağı üzerinde böyle milyonlarca insanın tırnakları, nasırları, çirkinlikleri, tek gözleri, tek kollarıyla, bir ejderha ile kavga etmek için bekleştiklerini düşünüyorum

Küçük hanımlar! Bugünlerde bir gün nişanlınız size koyu al renkli karanfiller gönderecektir Dikkat edin, belki Mustafa’nınkilerdir Küçük beyler, domatesler göreceksiniz çarşıda Elmalar, ferik elmaları gibi kokulu, şekerli, tatlıdır Keserseniz içinde çekirdekleri altın gibi parlar Belki de lokantada bir gün şişelere doldurulmuş bir domates suyu içersiniz ve tadını fevkalade bulursunuz Yunan tanrılarının ölmemek için içtiği nektar lezzetini damağınızda hissedersiniz, emin olun ki Mustafa’nın domateslerinden bir tanesi, içtiğiniz suya katılmıştır

Sait Faik Abasıyanık
 
---> Karanfiller ve Domates Suyu

Onu gördün mü toparlanıyor; hayret sevgi ve saygı ile bakıyorum Koca yaylamızın üzerinde böyle milyonlarca insan bulunduğunu düşünüyorum Yine dünya yuvarlağı üzerinde böyle milyonlarca insanın tırnakları nasırlarıçirkinlikleri tek gözleri tek kollarıyla bir ejderha ile kavga etmek için bekleştiklerini düşünüyorum

images

images

Saygılarımla kör Mustafa gibi emekle,nasırlı elleriyle ,tek kolları ile üretenlere..

Çok sevdiğim bir yazıdır..Teşekkürler adminim
 
---> Karanfiller ve Domates Suyu

Liseye giderken okumuştum Sait Faik'in hikayelerini..
Etkileyici bir yazar
Ben teşekkür ederim :)
 
---> Karanfiller ve Domates Suyu

Bu yazı lise edebiyat kitabımızda vardı..Ezberlemiştim neredeyse..
Sait Faik insani duyarlılığı ile sevdiriyor hikayeleri

Siz hep paylaşın,ben hep okurum Ashli adminim..
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst