Karahanlı türkçesi

LaZZkopateLLa

Bayan Üye
1. Karahanlı Türkçesi 1.1 Karahanlılar Devletin adı hanedan mensuplarına verilen unvandan ileri gelmektedir. Hanedan mensuplarını kara han, kara hakan, buğra kara hakan gibi unvanlar kullanmaları ve bu unvanlarda bulunan kara kelimesinin “yükseklik, yücelik” anlamına gelmesi sebebiyle kurdukları devletin adına da Karahanlı denmiştir. Kara kelimesinin bu anlamı Altay kavimlerinin Çinlilerde olduğu gibi dört ciheti (yönü) dört renkle (kara, kızıl, ak, gök) işaret etmelerinden ileri gelmektedir; kara sözü de Türklerde şimali yani kuzeyi göstermek için kullanıldığı için büyüklük ve yükseklik ifadeleri kazanmıştır. Karahanlı ismini ilk olarak Rus şarkiyatçı Vasilij Vasilevic Grigorev 1894 yılında yazdığı bir makalede kullanmıştır. Karahanlılar için daha çok İslam kaynaklarında kullanılan Hakâniyye ismi de öne çıkar hatta devrin dili adlandırılırken Karahanlı Türkçesi kadar Hakâniyye Türkçesi de kullanılır. Bunlardan başka Buğra Hanlılar ve İlig Hanlar isimleri de Karahanlılar için yaygın olarak kullanılan isimlerdir. Karahanlı Hanlarının kökeni tarihçiler arasında bir tartışma konusu olarak görülmektedir. Kökenleri ile ilgili yedi isim zikredilmekte olup şöyle sıralanmaktadır: Uygur, Türkmen, Yağma, Karluk, Karluk-Yağma, Çiğil, T’uchüe-A-shi-na (Tukyu-Göktürk). Bu yedi görüşten en çok tartışılan iki tez, Yağma ve Karluk tezleridir. Zeki Velidi Togan, Barthold, Reşat Genç gibi tarihçiler Karahanlı hakanlarının kökenini Yağmalar üzerinden Dokuz Oğuzlara yani Uygurlara bağlamaktadırlar. Omeljan Pritsak, İbrahim Kafesoğlu gibi tarihçiler ise Karahanlı hakanlarını Karluklara bağlarlar. 766–1212 yılları arasında Orta Asya ve bugünkü bir kısım Çin topraklarında hüküm sürmüşlerdir. Uygurların Kırgızlar tarafından yıkılması ile şamanlık ananesini devam ettiren ve kendi soyunu kagan A-shi-na sülalesine bağlayan Karluk yabgusu kendisini bozkırların kanunî halefi ilan ederek büyük kağanın unvanını ( kara hakan) almıştır. Merkez olarak Balasagun civarında Kara-Ordu veya Kuz-Ordu ismiyle
zikredilen Ordu seçilmiştir. Devlet, Altay kavimlerinin geleneğine uygun olarak iki kağan idaresinde iki kısma ayrıldı. Şark yani doğu kısmının hâkimi olan büyük kağan Kara-Ordu’da yerleşerek Arslan Kara Hakan unvanını kullanırken Garp yani batı
kısmının hükümdarı şerik kağan önce Taraz’da sonra Kâşgar’da ve sonra yine Taraz’a yerleşerek Buğra Kara Hakan unvanını kullanmıştır. Karahanlılar en yüksek hâkimi şark Hükümdarı Arslan Kara Hakan kabul edilmekteydi. Aşağıdaki iki harita Karahanlıların yaklaşık sınırlarını göstermektedir. I. harita günümüz coğrafyasını gösterdiği için Karahanlı Devletinin coğrafi konumunu kavramamıza yardımcı olacaktır. Yukarıda adı geçen Kuz-Ordu bugün Kırgızistan toprakları içerisinde bulunurken Taraz Kazakistan’da, Kaşgar ise Çin’e bağlı Sincan Özerk Bölgesinde bulunmaktadır.

Karahanlılar sülalesinde İslâmiyet’i ilk önce kabul eden Satuk Buğra Han (896-955) 25 yaşında Kâşgar’ı ele geçirerek Buğra Han unvanını aldı. Bu ilk Müslüman Türk hükümdarı hakkında ne yazık ki pek fazla bilgiye sahip değiliz. Onun hayatı da diğer bazı Türk büyüklerinde görüldüğü gibi menkıbeler içinden gelir. Türk milleti onu da kendi hayalindeki yerine koymuş ve buna göre yaşatmıştır. Onun hakkında bildiklerimiz, Sasani devleti hanedanına mensup olan Nasr’ın Karahanlılar’a sığındığı ve bu şehzadenin tesiri ile daha on iki yaşında iken İslamiyet’i kabul ettiğidir. Satuk Buğra Han zamanında pek çok Türk boyu İslamiyet’i kabul etmiştir.
Kutadgu Bilig : İslâmî Türk edebiyatının bilinen ilk büyük eseridir. 1069-1070 yıllarında Yusuf Has Hâcib tarafından kaleme alınmıştır. Eser Karahanlı hakanı Süleyman Aslan Hakan’ın oğlu Tavgaç Uluğ Buğra Han’a sunulmuştur. Eserin üç nüshası bulunmakta olup Kahire, Fergana ve Viyana’da bulunmaktadırlar. Viyana nüshası Herat yazması olup Uygur harfleriyle kaleme alınmıştır; Kahire ve Fergana nüshaları ise Arap harfleriyle yazılmıştır. Kutadgu Bilig, 6645 beyitten oluşan manzum bir siyasetname olarak değerlendirilmektedir. Kutadgu Bilig’in kelime anlamı “mutlu olma bilgisi” olarak açıklanırken terim anlamı siyaset bilgisi olarak verilmektedir. Eserin giriş bölümünde de diğer milletlerin bu esere nasıl ad verdikleri ve Türklerde bunun Kutadgu Bilig adıyla karşılandığı şöyle ifade edilmiştir. “çinlığlar edebü’l-mülûk atadılar, mâçîn melîkiniñ hükemâları âyînü’l-memlekeˆ tédiler, meşrıklığlar zînetü’l- ümerâ tép aydılar, îrânlığlar şâhnâmeˆ
-i türkî atamışlar, ba‘zıları ma pendnâme-i mülûk témişler, tûrânlığlar kutadğu bi lig tép aymışlar.” (Kaçalin 2009, s.3) Eserin yazarı hakkında bilgileri yine kendi eserinden öğreniyoruz. Buna göre Yusuf Balasagunlu yani Kuz-Orduludur. (Balasagun, günümüzde Kırgızistan topraklarında bulunmakta olup Başkent Bişkek’in 50 km doğusundaki Tomak şehri yakınlarındadır.) Kitabın adının anlamını ve yaşlılığı anlattığı “kitâb atı yörügin yéme awuçğalıkın ayur” bölümden Yusuf’un 50 ila 60 yaşları arasında olduğunu anlıyoruz. Aşağıdaki beyitler şairin yaşı hakkında bilgi verir niteliktedir: tegürdi maña elgin elig yaşım ku
ğu kıldı kuzğun tüsi teg başım okır emdi altmış mañar kel téyü busuğ bolmasa bardım emdi naru
Tercüme: Elli yaşım bana elini değdirip kuzgun tüyü gibi olan başımı kuğu tüyüne çevirdi. Şimdi atmış “bana gel” diye çağırıyor, ecel pususuna düşmezsem oraya gideceğim. Eserdeki Ay Toldı karakterini Yusuf’un kendisiyle özdeşleştirdiği düşünülür. Ay Toldı başka bir şehirde kendini yetiştirir sonra devletin merkezine giderek hükümdar KünTogdı’nın hizmetine girer. Eserin ön sözünde Yusuf da Balasagun’da yetiştiğini ancak Kaşgar’a gidip Tavgaç Ulu Buğra Han’ın hizmetine girdiğini belirtmiştir. Yusuf hakkındaki bilgilerden birisi de eserini Tavgaç Ulug Buğra Han’a
sunmuş olduğu ve Hükümdar tarafından görevlerin en incesi olan has hâciplikle ödüllendirilmiş olduğudur. Eserde kullanılan dilin mükemmelliği ve edebi zevkin yüksekliği Şairin iyi bir eğitim almış olduğunu göstermektedir. Ayrıca sahip olduğu kültür ve görgü devrin ileri gelen ailelerinden birine mensup olduğunu göstermektedir. Kaşgarlı Mahmud ile aynı devirde yaşamış olmasına rağmen bazı kaynaklar Kaşgarlı’yı zikretseler de Yusuf’la ilgili herhangi bir kayıt düşmemişlerdir. Yusuf, eserini beyitlerle mesnevi tarzında, aruz vezniyle yazmıştır. Eserin kafiye düzeni de mesneviye göre olup her beyit kendi içerisinde kafiyelenmiştir. Kutadgu Bilig Klasik Türk Edebiyatı nazım birim ve şekillerine göre yazılmış olsa da Eski Uygur şiirlerinde sıkça kullanılan mısra başı kafiyeye de eser içinde yer verilmiştir. Aruzun
feûlün
feûlün
feûlün
feûl kalıbıyla yazılmış olmasına Karşın araştırmacılar sürekli bir 6+5 hece ahenginin kulağa çarptığından söz etmektedirler. Kutadgu Bilig, insanlara her iki dünyada da saadete ulaşmak için takip edilecek yolu göstermek amacıyla yazılmıştır. Konu itibarıyla sanat amacıyla yazılmadığı didaktik amaçla yazıldığı görülmektedir. Ancak felsefi bir gaile ile yazılsa da Yusuf’un şairliği de eserde öne çıkmaktadır. Eser asıl kısmında seksen beş bölüm ilavelerde de üç bölümden toplam seksen sekiz bölümden oluşmaktadır. Kısa bir önsözden sonra 33 beyitlik “teñri ‘azze ve celle ögdisin ayur” bölümüyle başlar yani bütün doğu klasiklerinde olduğu gibi tanrıya hamd bölümüyle başlar. İlk beyit birçok mesnevide olduğu gibi şu kalıp sözlerle başlar: bayat atı birle sözüg başladım törütgen égidgen keçürgen idim ( Tanrı adı ile söze başladım, yaratan, besleyen, bağışlayan rabbim) Bu bölümden sonra Peygamberin medhi başlar; 34. beyitle- 49 beyitler arasında da peygamber efendimizin övgüsü yapılır ve sonrasında klasik şekilde devam edilerek dört sahabenin övgüsüne yer verilir. Sonrasında parlak yaz mevsimi tasvir edilirken hükümdar Ulug Bugra Han’ın mehdi yapılır. Bunu kısa ve veciz bir şekilde ifade edilen yaratılış kısmı ile insanoğlunun bilgi ve akıl sayesinde değer kazandığı, dilin meziyet ve kusurları ile fayda ve zararlarını işlendiği bölümlerle devam edilir.350. beyitten itibaren kitabın mahiyetinden bahsedilerek esas konuya girilir. Kitabın adı, kahramanlar ve temsil ettikleri kavramlar bu bölümde anlatılır. Yazar 350. beyitte kitabın adını zikrederken 351. beyitte de eseri yazma amacını dile getirir.
kitâb atı urdum kutadğu bilig
kutadsu okığlıka tutsu elig
sözüm sözledim men bitidim bitig
sunup iki ajunnı tutğu elig
Kutadgu Bilig dört esas üzerine temellendirilmiş olup bu temelleri oluşturmak ve münazara ortamı oluşturmak için temsili dört karakter seçilmiştir. Eserin esasını oluşturan dört kavram ve temsil ettikleri şöyle sıralanmaktadır: 1. Kün Togdı (hükümdar): köni törü (doğru kanun, adalet) 2. Ay Toldı ( vezir): kut ( saadet, baht) 3. Ögdülmiş ( vezirin oğlu): ukuş ( anlayış, idrak, akıl) 4. Odgurmış ( zahid): akıbet ( hayatın sonu) Bunlardan başka eserde Ay-Toldı’nın Hâcib ile buluşmasını temin eden Küsemiş, huzura kabulü sağlayan Hâcib, arada hizmet gören Oglan, haber getiren Yumuşçu ve zâhidin yanında çalışan Kumaru, az da olsa temsili olarak yer alırlar. Bütün meziyet ve kusurları ile okuyucuya tanıtılan bu şahıslar, çok canlı bir şekilde devam eden buluşma, konuşma, münazara ve münakaşalar, zengin tasvirlerle bir drama sahnesi içerisinde canlandırılmışlardır. İnsanların her iki dünya için ele geçirmek istedikleri saadetle ( Ay – Toldı), kâinatın üzerine kurulduğu doğru kanun yani adalet (Kün Togdı) arasındaki konuşmalar devrin ferdî ve toplumsal ahlâk ilkelerine temas ederken, adaletin ( Kün Togdı) akıl (Ögdülmiş) ile devam eden konuşmalarında ise cemiyet hayatının, bilgi nazariyesinin ve hayat felsefesinin bütün meselelerine temas edilmektedir. Ölüm son teşkil etse de asıl mesele iyi nâm ile yaşamak ve öldükten sonra da bu iyi nâmın yaşamasıdır. Öteki dünya göz önünde bulundurulmakla beraber oradaki hayatın tasviri yerine iyliğe karşı iyilik, kötülüğe karşı kötülük fikri telkin edilmektedir. Farklı bölümlerde insanların yetişmesi, hayatın anlamı, dünya zevkleri ve her iki dünyada mesut olmak için kişilerin davranışı üzerinde duran şair, fertlerin cemiyet içindeki vazife ve meşguliyetleri bakımından sosyal kurumlarla bunlar arasındaki münasebetlere geniş yer verilmektedir. Ay-Toldı’nın oğlu Ögdülmiş büyümiş ve hükümdarın itimâdını kazanarak, babasının yerine vezir olmuştur. Yusuf, her türlü fazilet ve meziyete sahip olan âlim veziri devlet işlerinde olduğu kadar, şahsi düşünce ve hareketlerinde de hükümdarın
yardımcısı olarak yer aldırarak devletin yüksek müesseseleri hakkında konuşma fırsatı vermektedir. Ögdülmiş yer yer hükümdarın, yer yer de Zahid Odgurmuşun sorularına cevap verdiği düşünceleri ile Türk devlet teşkilatının felsefesini ve ahlaki temellerini ortaya koymaktadır. Bu düşünceler eski ve yeni devirleri birbirine bağlamasıyla da ayrıca değer kazanır. Bundan sonra hükümdardan başlayarak vezir, hacip, kumandan gibi devlet görevlilerin yükümlülükleri ayrı ayrı bölümlerle anlatılır. Prof. Dr. Kemal Yavuz TürkDili ve Edebiyatı Dergisinde yayınladığı “Yusuf Has Hacib Ve Kutadgu Bilig”adlı makalesinde Kutadgu Bilig’in içeriğini şöyle değerlendirir: “ Yukarıda da belirttiğimiz gibi Kutadgu Bilig klâsik tertibin Türk edebiyatında görülen ilk eseridir. Bu tertibe göre; sırası ile Allah, Peygamber, dört sevgili dost Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali, devrin hükümdarının methi konu olarak işlenmiş, daha sonra yedi gezegen ve on iki burç anlatılmış, insanın değerinin bilgi ve akıl ile olduğu belirtilmiş, dilin fayda ve zararları üzerinde durulmuş, şair kendi özrünü söylemiş, iyilik etme yanında bilgiyi ve aklı ele almıştır. Bunlardan sonra Yusuf Has Hacib kitabını niçin yazdığını anlatmış ve eserde yer verdiği dört temel şahsı tanıtmıştır. Hemen arkasından hükümdar Kün Togdı’yı tanıtarak konuya girmiştir. Buna göre Hükümdar Kün Togdı şöhreti dünyayı tutmuş, bahtı açık bir padişahtır. Dürüst, gözü tok, gönlü zengin, bilgili, akıllı ve uyanık bir beydir. Akıllı ve bilgili kimselere değer veren onlarla görüşen, bunlar sayesinde ülkesini idare eden bu beyin etrafında bilginler ve akıllı kimseler bulunmaktadır. Ancak onun bir yardımcıya ihtiyacı vardır. Kalbinden ehil bir yardımcının gelmesini dilemiştir. İşte bu zamanda Ay Toldı memleketinden kalkıp, hizmet için hükümdar kapısına gelir. Bu gelişte yalnızlık ve gariplik vardır. Şehre ulaşınca bir handa geceler. Etrafı araştırır Küsemiş adlı, sarayı bilen ve hükümdar yakınlarını tanıyan biri ile karşılaşır. Onun vasıtası ile saraya hacibe ulaşır. Hacip Ay Toldı’yı görür konuşur ve isteğini hükümdara bildireceğini söyler. Ay Toldı sonunda hükümdarın huzuruna çıkar ve hizmet için geldiğini söyler. Hükümdar Kün Togdı tarafından beğenilen Ay Toldı hizmete başlar.
Ay Toldı eserde devleti, saadeti, kutluluğu temsil eder. Başta hükümdar olmak üzere, herkes ona muhtaçtır. Ay Toldı özelliklerini önce davranışları ile gösterir. Hükümdar buna kızmıştır. Ancak aralarında geçen konuşmalar ve saadetin önemi üzerinde hükümdara verdiği bilgiler hükümdar Kün Togdı’ya ders olmuştur. Özelliğini
söylerken, “Saadet insana gelince şöhreti artar, yeni ay gibi büyür ve dolunay şeklini alır, parlaklığı artar. Fakat sen buna güvenme, o deli ve dönektir. Dolunay iken küçülür yine eski halini alır. Bu yüzden ona Ay Toldı adını âlimler vermiştir. Sonra kut, saadet, kendisini tutup bağlamanın yollarını gösterir. Aynı şekilde hükümdar Kün Togdı da kendi özelliklerini, hareketleriyle belli eder ve bunların manasını söyler ve açıklamalarda bulunur. Hükümdar tahta oturur. Elinde bir bıçak vardır. Solunda acı ot, sağında da şeker bulunmaktadır. Konuşmaya başlar; “Tahtın üç ayağı vardır. Üç ayak üzerinde olan her şey doğru ve düz durur. Benim de tabiatım doğrudur. Ben işleri doğrulukla hallederim. İnsanları bey ve kul olarak ayırmam. İşleri de elimdeki bıçak gibi keser ayırır ve kimsenin işini uzatmam. Şeker, bana gelen ve zulme uğrayanların adalete kavuşmaları içindir. Adaleti bulan gülerek benden tatlı tatlı ayrılır. Acı otu ise haksızlık yapanlar içer” der. Böylece bir tiyatro sahnesinde imiş gibi Ay Toldı ile Kün Togdı sorulu cevaplı konuşurlar. Her ikisi de birbirinden memnundur. Hayat bu şekilde devam ederken Ay Toldı hastalanır, acz içindedir. Hükümdara bu halinde bile öğütler verir. Hükümdar onu teselli eder, o ölümü ve hayatı karşılaştırarak anlatır. Pişmanlıkları vardır, Allah’a sığınır, artık hükümdarla bir daha görüşemeyecektir. Bu sırada Kutadgu Bilig’in dört asıl şahsından biri olan Ögdülmiş ortaya çıkar. Ögdilmiş Ay Toldı’nın oğludur. Yusuf bunun meziyetlerini de bir bir ele alıp anlatır. Ay Toldı ölüm döşeğindedir. Kendine ve oğluna bakar. Ögdülmiş küçüktür. Ona öğütler verir; sonra Kün Togdı’ya vasiyette bulunur ve oğlunu ona emanet eder. Vasiyetini yazar. Eğer Orhun abidelerinde seslenen hükümdarın Türk milletine olan tembihleri vasiyetnâme gibi telakki edilmezse, Ay Toldı’nın yazdığı vasiyetnâme Türk edebiyatında bu türün ilk örneği olacaktır. Son olarak “Allah’tan başka Tanrı yoktur, Muhammet, selam onun üzerine olsun, onun kulu ve peygamberidir.” diyerek şahadet kelimesini söyler. Yusuf burada “ruh hiç doğmamış gibi uzaklaştı, yitti gitti, dünyada ondan nişan olarak yalnız adı kaldı.” diyerek Ay Toldı’nın en son durumunu anlatır. Ögdülmiş eserde aklı temsil eder. Üzüntü günlerinden sonra, hükümdar Kün Togdı onu yanına çağırır. Tabii hükümdar da Ay Toldı’nın kaybına çok üzülmüştür. Vefalı hükümdar tesellide bulunur. Ay Toldı’nın yazdığı vasiyeti alıp okur.
Ögdülmiş’i hizmete kabul eder. Ögdülmiş kendini yetiştirir, eksiksiz hizmette bulunur. O aklı temsil eder. Artık babasının yerine geçmiştir. Şayet eser bir tiyatro eseri gibi düşünülmüş olsa idi, buraya kadar olan kısım kitabın birinci perdesi olabilir; bundan
sonrasında da ikinci perde açılabilirdi. Çünkü bütün devlet işleri bundan sonra ele alınmıştır. Yusuf tiyatro tekniğini bilse belki bunu sahne içinde verirdi. Eser hükümdar ve Ögdülmiş’in karşılıklı konuşmaları ile devam eder. Hükümdar beyin nasıl olması gerektiğinden, beyliğin şartlarından; vezir ve özelliklerinden, ordu kumandanlarından ve askerlerden, hacipten ve özelliklerinden, kapıcıbaşından, elçi ve özelliklerinden, kâtipten kâtibin nasıl olması gerektiğinden, hazinedardan, aşçıbaşından, şerbetçibaşından, saray hizmetkârlarının beyler üzerindeki haklarından sorar. Ögdülmiş de cevaplar verir. Hükümdar bundan memnundur. Böyle bir vezire sahip olduğu için Tanrı’ya şükreder. Fakat hayat akmakta ömür geçmektedir. Devlet işlerini yürütecek başka kimselere de ihtiyaç vardır. Hükümdar bunları düşünür ve Ögdülmiş’e devlet işlerinde ehil, işbilir, güvenilir bir yakınının olup olmadığını sorar. O da Odgurmış’dan bahseder. Böylece eserin dördüncü şahsı da belli olur. Odgurmış dünya ile ilgisini kesmiş ve inzivaya çekilmiş bir zahittir. İnsanlar arasına karışmaz. Tanrı’ya ibadetle vakit geçirir. Hükümdar Odgurmış’ın gelmesini ister. Ögdülmiş beyden Odgurmış’a bir mektup yazmasını söyler. Odgurmış’a mektup yazan hükümdar mektubunda nasihatlarda bulunur. Mektubu alan Ögdülmiş Odgurmış’ın yanına gider. Odgurmış gelmek istemez. Aralarında tartışırlar. Ögdülmiş ona, hükümdarın kendisinden haberi olduğunu ve ihtiyacı bulunduğunu söylerse de razı edemez. “Hayatta iki günlük geçici huzur için sıkıntıya düşmemeyi ve fani dünyaya gönül vermemeyi, ölümün bunları yok edeceğini anlatır. Ögdülmiş de dünyanın ahireti kazanmak için vasıta olacağından bahseder. Ancak Odgurmış gelmez ve Ögdilmiş’in isteği üzerine, hükümdara mektup yazar. Ögdülmiş’e de “artık buraya gelme” der. Mektubu hükümdara getiren Ögdülmiş durumu anlatır. Aralarında yeniden konuşurlar ve hükümdar Odgurmış’a, gelmesi için ikinci mektubunu yazar. Ögdülmiş Odgurmış’ı yeniden ziyaret eder; gelir, mektubu verir. Tekrar tartışmaya, münazaraya başlarlar. Odgurmış beylere hizmet şeklinin nasıl olacağını sorar. Ögdülmiş de bu hizmetin usullerini anlatır. Yalnız sarayda sadece bey yoktur. Kapıdaki hizmetkârlarla da geçinmek ve onlara nasıl muamelede bulunmak gerektiğini de bir bir söyler. İş daha bitmemiştir. Başka insanlar; halk ile olan münasebetler vardır. Alevî denen âliabâya yani Peygamber ve Hazreti Ali nesli olan
seyidlere nasıl davranmak gerektiğini, âlimler, doktorlar, efsuncular, rüya tabircileri, müneccimler, şairler, çiftçiler, tüccarlar, hayvan yetiştirenler, zanaat sahipleri ile fakirlere nasıl muamele edileceğini de anlatır. Ayrıca evlilikten, kadından, çocuk ve
çocuk terbiyesinden, hizmetçiden ve bunlarla olan ilişkiden söz açılır. Ögdülmiş hayatta karşılaşacağı ve ilişkide bulunacağı için, bunları Odgurmış’a birer birer anlatır. Odgurmış’ın başka öğrenmek istediği şeyler vardır. Ziyafet ve ziyafet adabı bunlardandır. Ancak bunlar Odgurmış’ı sıkar. O dünyadan yüz çevirmiş ve olana kanaat yönünü tutmuştur. Yine bu konuya döner. Ögdülmiş, gerçeğin Odgurmış’ın söylediği gibi olduğunu kabul ederek hükümdarın yanına döner. Odgurmış yine gelmemiştir. Onun söylediklerini hükümdar da yerinde bulur ve ona hak verir. Ögdülmiş ile hükümdar aralarında konuşurlar. Odgurmış’tan bahsederler. Hükümdarın onu görmek arzusu artar. Üçüncü defa davet eder. Ögdülmiş bütün gücü ile getirmek ister ve yanına gider. Odgurmış sonunda gelip hükümdarı ziyaret edeceğini söyleyince, Ögdülmiş gelip durumu beye anlatır. Odgurmış Ögdülmiş’in yanına gelir. Odgurmış’ı ağırlayan Ögdülmiş, hükümdara haberci gönderir. Birlikte hükümdara giderler. Odgurmış hükümdarla görüşüp konuşur. Hükümdar sorular sorar o da yerinde cevaplar verir. Hükümdara nasihat eder, Odgurmış’ın sözlerini dinleyen hükümdar ağlar, Odgurmış öğütlerine devam eder, duada bulunur; sonra ayrılır. Ögdülmiş saraya gelir. Hükümdar, Odgurmış’ı sorar. Onun tesirinde kalmıştır. Bütün yapılanların sonunda bir dağılma vardır. Dünyadan soğur. Hükümdarlık yaptığını ve bütün insanların vebalini yüklendiğini, her şeyden mesul olduğunu anlatır. Beylikten vazgeçmek ister. Ancak Ögdülmiş dirayetli bir vezirdir. Bunun yerinde bir hareket olmayacağını, ahretin insanlara hizmet etmekle kazanılacağını, her hususta Tanrı’dan yardım dilemesini, işleri sürüncemede bırakmamasını, devlet sayesinde milletin bütünlüğünü, insanlara ihsanda bulunmayı, iyilik yapmayı ve iyi ad bırakmayı öğütler. Hükümdar Ögdülmiş’i alkışlar. Hizmete yönelir, ondan da eskisi gibi hizmet etmesini ister. Ögdülmiş de hayatın sonuna doğru yol almıştır. Ömrün tükenişine, gaflet içinde bir hayat sürdüğüne, saçının sakalının ağarmış olduğuna, gençliğin geçişine üzülür. Tevbe eder. Hükümdara kardeşi Odgurmış’ı ziyaret etmek istediğini söyler. O da gitmesini ve kendisinden Odgurmış’a selam götürmesini, duada bulunmasını rica eder. Odgurmış’a gider. Gaflete daldığını, ömrü boşa geçirdiğini, hayatın tükenmek
üzere olduğunu, neler yapması gerektiğini sorar. Odgurmış ona, devlet işlerini bırakmamasını, halkın kendisine dua edeceğini anlatır ve “başkalarına faydası dokunan kişi insanların efendisidir” diye öğütte bulunur. Sonra doğruluktan ve insanlığa karşı insanlık gösterilmesinden bahseder. Geçmişine bakmasını, hükümdar
sayesinde nerelere geldiğini hatırlatır. Vefalı olup hükümdarın hizmetinde bulunmasını ister. Ögdülmiş sıkıntıdan kurtulur, dua dileği ile ondan ayrılarak hükümdarın yanına gelir. Hükümdara kardeşinin kendilerine dua ettiğini söyler; hükümdar da ondan kalkıp memleket işlerini düzene koymasını ister. Zalimleri uzaklaştırmak ve insanlara iyilik yapmak gerektiğini anlatır. Gönlü Allah’a bağlayarak bu şekilde çalışmayı, uyanık olmayı ve halkın huzura kavuşmasını arzu eder. Günler geçmiş, Odgurmış hastalanmış ve Ögdülmiş’i çağırmıştır. Haberi getiren kişi, Odgurmış’ın ağır hasta olduğunu bildirir. Ögdülmiş acele ile yetişir; konuşurlar. Odgurmış gördüğü rüyayı anlatır. Ögdülmiş tabir eder, ancak Odgurmış başka bir yorumda bulunur ve ölümünün yaklaştığını anlatır. Ögdülmiş’e öğüt verir. Ögdülmiş kalkar, Odgurmış’ı kucaklar, öpüp ağlar; üzüntülü bir şekilde evine gider. Oradan hükümdarın yanına varır. Hükümdar Odgurmış’ın durumunu sorunca, Ögdülmiş onun hastalığından bahs eder. Ögdülmiş huzurdan çıkınca, üzüntü ve endişesi artar. Tekrar Odgurmış’a gitmek ister. Bu defa onu karşılayan mürit Kumaru olmuş ve Odgurmış’un ölüm haberini vermiştir. Ayrıca Kumaru başsağlığı dileğinde bulunur. Ögdülmiş yas tutar. Hükümdarın haberi olur; kalkıp saraydan Ögdülmiş’in evine gelir. Taziyede bulunur. Kardeşinden kendisine bir çanak ve bir değnek hatıra olarak kalmıştır. Değneği hükümdara verir, çanağı kendisi alır. Bunlar Odgurmış’ı hatırlamaya vesile olacaktır. Fakat değnek çobanın elinde olup sürüsünü onunla güder. Onlar da Odgurmış’ın geldiği noktaya gelirler. Ancak üzerlerindeki mesuliyet, işlerini eksiksiz yapmalarına sebep olur. Dünya düzene girer, ülkede bereket fazlalaşır, insanlar mesuttur. Adları hep iyilikle, hayır dua ile anılır. Bundan sonra şair yeniden öğütte bulunur. Gençliğini boşa geçirdiğini, bir daha onu elde edemeyeceğini pişmanlıkla anlatır. Sonra da zamanenin bozukluğundan bahseder ve kendine nasihat ederek eserini bitirir. ” Yusuf Has Hâcib, kendi dönemindeki ideal yönetim, toplum ve insan anlayışını eserine kendi süzgecinden geçirip idealize ederek yansıtmıştır. Bu yönüyle Yusuf’u devrinin önemli bir düşünürü olarak da değerlendirmek gerekir. Yusufun
fikirlerini dayandırdığı kaynaklar araştıma konusu olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Kutadgu Bilig Karahanlı döneminin standart Türkçesi ile yazılmıştır. Yusuf eserini Türkçe yazdığını belirtmiş ancak hangi alfabe ile yazdığını belirtmemiştir.
Dolayısıyla eserin müellifin elinden Arap harfleri ile mi Uygur harfleri ile mi çıktığı bir tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Kutadgu Bilig ve Yusuf Has Hacip üzerine çok sayıda çalışma yapılmış ve yapılmaktadır. Yapılan çalışmaların en önemli ve ufuk açıcı olanı Reşit Rahmeti Arat tarafından yayınlanan transkripsiyon metni ve Türkiye Türkçesine çeviridir. Arat eserin sözlüğü ve dizini için de çalışmış ancak tamamlamaya ömrü vefa etmemiş, Yarım bıraktığı çalışmayı öğrencileri tamamlamıştır. Eserin Çeşitli Türk şivelerine ve başka dillere çevirileri de yapılmıştır; Doğu Türkçesine çevirisi Pekin’de, Özbek Türkçesine çevirisi Taşkent’te, Kırgızca çevirisi Moskova’da, İngilizce çevirisi Amerika’da, Rusça Çevirisi Leningrad’da, Almanca Çevirisi Insburg’da yayınlanmıştır.


mutluhayat_yusuf_has_hacib.jpg
 
---> Karahanlı türkçesi

Kutadgu Bilig - Mutluluk Bilgisi

Kutadgu Bilig (Mutluluk Bilgisi), her iki dünyada da mutluluğa kavuşmak için gidilmesi gereken yolu göstermek maksadıyla yazılmıştır. Yusuf Has Hâcib'e göre, öteki dünyayı kazanmak için bu dünyadan el etek çekerek yalnızca ibadetle vakit geçirmek doğru değildir. Çünkü böyle bir insanın ne kendisine ne de toplumuna bir yararı vardır. Oysa başkalarına yararlı olmayanlar ölülere benzer; bir insanın erdemi, ancak başka insanlar arasındayken belli olur. Asıl din yolu, kötüleri iyileştirmek, cefaya karşı vefa göstermek ve yanlışları bağışlamaktan geçer. İnsanlara hizmet etmek suretiyle faydalı olmak, bir kimseyi, hem bu dünyada hem de öteki dünyada mutlu kılacaktır.



Kutadgu Bilig'den Seçme Öğütler

Dâima iyilik yap ki, kendin de iyilik bul.

Kötülük edersen, kötülüğün karşılığı pişmanlıktır. Elinden gelirse, kötülüğün inadına iyilik yap.

Ey asil insan! İnsanlığı elinden bırakma; insanlığa karşı daima insanlıkla muamele et.

Kimin sana biraz emeği geçerse, sen ona karşılık daha fazlasını yapmalısın.

Bütün halka içten gelen merhamet göster.

Halka faydalı ol, onlara zarar verme!

Başkasının zararını isteme, kendin de zarar verme; hep iyilik yap, kendi heva ve heveslerine hakim ol.

İyi hareket et, kötülerin zararlarını ortadan kaldır!

Akıl süsü dil, dil süsü sözdür. İnsanın süsü yüz, yüzün süsü gözdür.

Anlayış ve bilgi çok iyi şeydir; eğer bulursan, onları kullan ve uçup göğe çık.

Çok dinle fakat az konuş. Sözü akıl ile söyle ve bilgi ile süsle.

Doğan ölür, ondan eser olarak söz kalır. Sözünü iyi söyle, ölümsüz olursun.

Her sözü söz diye ağzından çıkarma. Lüzumlu olan sözü düşünerek ve ihtiyatla söyle.

Hangi iş olursa olsun, sen onu tatlı dille karşıla; her işte tatlı dil kullanırsan saadet sana bağlanır.

İşi adaletle yap, buna gayret et; hiç bir zaman zulüm etme; Allah'a kulluk et ve O'nun kapısına yüz sür.

Hangi işe girersen, önce sonunu düşün; sonu düşünülmeyen işler, insana zarar getirir.

Hiç bir işte acele etme, sabırlı ol, kendini tut; sabırlı insanlar arzularına erişirler.

İşe acele ile girme, sabır ve teenni ile hareket et. Acele yapılmış olan işler yarın pişmanlık getirir.

Öfke ve gazapla işe yaklaşma; eğer yaklaşırsan, ömrü heder edersin.

Bu dünya renkli bir gölge gibidir, onun peşine düşersen kaçar; sen kaçarsan o seni kovalar.

Elini uzatarak gökteki yıldızları tutsan ve başın göğe değse bile, sonunda sen yine yerdesin.

Her bakımdan tam zengin olmak istersen, kanaatkâr ol. Böylece kendi nasibini elde etmiş olursun.

Huzur istersen zahmet ile birlikte gelir. Sevinç istersen kaygı ile birlikte bulunur.

Menfaat sandalyeye benzer; başında taşırsan seni küçültür, ayağının altına alırsan seni yükseltir.

Yalnız kendi menfaatini gözeten dosta gönül bağlama. Fayda görmezse, sana düşman olur, ondan vazgeç.

Ey nimet sahibi olan kimse, şükret. Şükredene Tanrı nimetini artırır.

Diline ve gözüne sahip ol, boğazına dikkat et; az ye, fakat helal ye.

Gönlünü ve dilini doğru tut!
 
takipçi satın al
Uwell Elektronik Sigara
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
Geri
Üst