Efsunkar
Bayan Üye
Yaşamla sözcükler dünyasının ilk kesişme noktasında karşıma çıkan sözcük kapı..Açıl susam açıl diyebileceğimiz bir kapının varolmadığının farkındalığından belki de..
Oysa yaşam,masal dünyasının gerçek dışılığının yanında,kapılarla dolu bir geçiş.Hatta kimi zaman kapıları bile olmayan dört duvarları zorlamaya çalıştığımız bir geçiş.
Kimileri düşünce kapılarını zorluyor;kimileri de kale duvarlarını ..
Yazının büyüsü ,çekiciliği buradayım diyen meydan okumasında saklı.
En masumca yazılan bir sözcük bile ,görünen/görünmeyen ya da yitip gitmekte olan bir dünyaya meydan okuyor.Çünkü birgün yokolacağının bilincinde,buradayım,burada olacağım diyen bir başkaldırının sesi kalır yazıda..
Her kalem,her yazı birbirinin eşiti olamaz;kimi yazılar korunabilirken,kimileri toprak altında çürüyüp giderler.
Ve çoğu zaman ,yazıyla yaşamı,yaşamla yazıyı buluşturan bir kesişme anını açıklamak zordur.
Aynı düzlem üzerindeki paralel doğrular birbirleriyle kesişmezler.Aynı düzlem üzerindeki paralel olmayan doğrular ise mutlaka bir noktada kesişirler.
Uzayda ise paralel olmayan doğruların kesişme zorunlulukları yoktur.
Seninle benim aramda herhangi bir sözleşme metni yok.Ne seni bağlayan,ne beni bağlayan maddeler yok.Ama bizi bir araya getiren açıklanamaz bir şey var..var olmalı ki,ikimiz de yol alıyoruz!
Hiçbir sözleşmenin sözün yüreğime düşüşü kadar etkili olmadığını biliyorum;yaşadım.Herhangi bir sözleşmeyi feshedip yok sayabilirsin kağıt üzerinde;ama yürekte yazılı olan silinmez;silinemez.
Ben kendime inanarak yazdım;yazarak inandım.Yüreğime sözün büyüsü düştü;şimdi bir kapının görünmezliğinde ilerliyorsun.
Ah!Neler diyorum ben?
Gözün göremediğini ruh yakalar;ruhun dokunamadığına da göz ulaşır.Ancak gözün ve ruhun aklın labirebtlerinde çözülemediği yerde,insanca olan herşet,sahildeki çakıl taşları gibi ,dalgaların önünde durur.
Orada;dalgaların önünde öylece durur..
Kalemin itkisiyle,sözcüklerle oynuyorum:
Oynadım;kuşatılmışlıklarımı yıktım;kapılar,gedikler açtım kendime..
Beni var eden et ve kemikse de,bunu koruyamam.Öleceğim sonunda.Ama beni var edebilecek olan us ve yürekse,uçabilirim kuşlar gibi sözcüklerin kanatlarında..
Yazının büyüsü içinde,yazdığım da sensin!Sana yazıyorum.Sadece sana.Sana sesleniyorum;sana anlatıyorum;bendeki her şeyi kendimle kurarken ,yazarken aslında seni kuruyorum;seni olduruyorum.Her şeyi seninle buluşturuyorum;seninle kesiştiriyorum..
Anla artık!İki ucundayız bu kalemin..
Yavaş yavaş ilerliyorum..Kendi karanlığıma ışımak için;anlamlar yüklemek için;yaşamı içsel zenginliklerle donatmak için;seninle buluşabilmek için..
Ancak her ne yaparsam yapayım ya da ne kadar ilerlersem ilerleyeyim her çabam başa dönmek olacaktır.Çünkü vardı,vardık ve varolacağız da!Burada ,insanlık adına yeni bir şey ortaya koyamam..
Ben zor olanla yürüyorum.Çünkü ışıkların altında görünmek kolaydır;ama karanlığın içinde görünmek başlıbaşına bir olaydır.Ve ben ,kendi karanlığıma ışımak için yeniden kat ediyorum tüm yolları..Sende ışığa boğulacağım.
İnsanca olan her şeyin sahildeki çakıl taşları gibi dalgaların önünde durduğu yerde ,korkmuyorum.Çünkü bağımsızlığımı ilan edeceğim gün çok yakın !
Orada ;dalgaların önünde öylece durur..
Taş da yontulmayı bekler..
Ben kendimi yontuyorum.Her kapıdan geçtiğimde yeni bir ben buluyorum.
Herhangi bir fotoğraf bir iz taşıyorsa,artık o herhangi bir fotoğraf değildir.Ona bir anlam yükleriz;bir ad veririz.Çünkü fotoğrafta görülenlerle yetinmeyen bir başka bakışımız daha vardır.Belki de fotoğrafı yaşatan bu bakışımızdır..
Oysa bazen bir fotoğraf her hangi bir fotoğraf bile olamaz.Bir bağ ;bir ilişki;bir ait olma anlamı vardır onunla aranızda.
Öte yandan bir fotoğrafa ait olmak neyi değiştirebilir ki,görünenlerin ötesinde bir başka bakışa sizi sürüklemiyorsa..
...
Yıllardan sonra bir gece yarısı kendimi yola koyulmuş buldum.Sanki vakti gelen bir yolculuktu bu!Ne bavul hazırlamam gerekecekti,ne yer ayırtmam.Hatta bu,huzurlu ve derin uykuların bile yaşanamayacağı bir yolculuk olacaktı.
Yıllardır kendime ertelediğim bu yolculuğun aslında,bende aşama aşama yol aldığını;yazıldığını biliyorum..Görünmeyenle konuşandım,uyuyor gözükse de her şey!
Sabahın ilk ışıkları ufukta belirdiğinde,bir kuş,konduğu daldan havalandı;kızıl pembe renklere bürünerek ufka karıştı.
Sanki o an içimden,ruhumun derinliklerinden kanat çırptı,havalandı güneşin doğduğu yere .Durduğum yerde devinim kazanan başkasıydım orada,o sabah..
Tanrım!Ne kadar yakındı ufuk!Ne kadar yakındı güneş!Ne kadar güzeldi gün..O anın esrikliğinden hiç ayılmadım sanki..Kızıl pembe dolaşıp durdu düşlerim ,bakışlarım..
Bu duygularla mı yürümüştüm diye soramam şimdi elimdeki geçmişe!Öylesine hüzünle bakıyor ki ,öte yandan da..
Yıllar sonra bu fotoğrafa bakacağımı sanki önceden biliyormuş gibi hüznünü taşımış o en mutlu anına.
Nisan hüznü,şimdi boş bir deftere dökülmek için direniyor.
Ancak ağlamayacağım;gözyaşlarımı bırakıp yol alacağım..
Bu fotoğrafı ilk kez gördüğümde ,bulanıklaşan bir görünümün arkasından bakarak ellerimin arasında tuttum uzun bir süre!
Gözlerim duruldu;yaşlardan arındım artık.Şimdi siyah-beyaz bir fotoğrafın sessiz duruşu ile karşı karşıyayım.
Sözsüz,metinsiz bir fotoğraftı bu.Yıllarca eski eşyaların arasında bekleyen solmuş görüntüsünün ardında,birçok olay,birçok sahne,birçok tümce akıp gitti belleğimden.Sanki o da,ben de bekledik yıllarca zamanın kuytu karanlığında..
...
Şimdi siyah-beyaz fotoğrafın çekildiği ne mekan var,ne de yüzler!
Hiçbir şey kalmadı sabitlenen ,o anın solmuş yüzünden geriye.Ve acı veriyordu;dokunamıyordum;konuşamıyordum..Bütü n bakışım buydu yıllardır.Oysa şimdi biliyorum;yitip giden her şeyin ardından geride kalan sadece bu fotoğraf değil!
Bir de hikayesi var..
Geçmiş ve bugün birbirine ilikleniyor sanki.Tıpkı bir giysinin iki yakasının düğmelerle iliklenmesi gibi,giysi bütünleşiyor.
Fotoğrafın görünenleriyle görünmeyenleri,yani içindekilerle dışındakiler,sözcükler dünyasının büyüleyici zenginliğinde,beni sende,seninle yürütüyor ve beni geçmişimle bütünleşmeye doğru sürüklüyor..
Ben fotoğraf oluyorum ya da her şey bende canlanıyor yeniden.
Yaşanan her olay,attığımız her adım,yaşadığımız her gün biraz daha yaklaşmak gibi bütünleşmeye..Ve insanın bütünleştiği o son nokta ölümdür.Yaşam ölümle bütünleşir.İnsanın bütün hikayesini ;son duruşunu;son sözünü ölüm belirler.Hikayeyi iyi yazmak gerekir.
Çünkü insanın gideceği son mabedidir ölüm..
Yol da,zaman da ,rüzgar da ikimizden yana olsun,demiştim;yineliyorum.Ve sözün büyüsüne kapılıp devam ediyorum bu zor yolculuğuma!Çünkü:
Ay denize inmiş,sukunet içinde!
Söz ana rahminde bekler gibi
Doğmayı bekliyor..
İçimde deli fırtınalar..
...
Sana ne kadar yaklaşabilirim?Ne kadar sen çizebilirim?Kendine bile açmadığın bir kapıyı zorluyorum..Ve biliyorum ki ,sana yaklaştıkça;yaklaşabildikçe,birçok şey sarsılacak ;eskisi gibi olmayacak,hatta yıkılacak!
Adımlarından korkma,altında sarsılıyorsa yer..Nereye ve ne için yürüdüğünü bilerek yürümek,iz bırakacak kadar güçlü adımlar taşır çünkü..
Kimileri için anlamlı gelmeyebilir ama bir fotoğrafın kıyısından ,köşesinden ,görünenlerinden,görünmeyenlerinden hareketle başlayan bu yolculuk,aslında sorgulamaktır her şeyi!
Bu yaşamın içinde yürüyebilmem için;kendime kapılar açabilmem için;kuşatılmışlıklarımı aşabilmem için ;daha az acı veren bir sen bulabilmem için..
Senin hatalarını ,senin acılarını ,senin yenilgilerini ,senin düş kırıklıklarını yeniden yaşarken bu garip yolculuğumda ,yeni bir şey daha koyuyorum yanına;kendimi.
Bu senden çalabileceğim bir hayat değil!Bu ,seninle var edebileceğim yeni bir hayat..
Bir mum çiçeği gibi sabırla beklenir miydim ben de?
Yürüyorum bir keşiş gibi sarp ve dik yamaçta.
Senin an'larının içinde dolaşmak,yaşanmışlıklarını sanki içlerinde ben de varolmuşum gibi hissetmek;sonra belli bir dönemi seninle yaşamak,seninle paylaşmış olmak;bütün bunların yanısıra,beni de kuşatan bugünü solumak;kendi yaşanmışlıklarıma ya da kendi haneme diyebileceğim bir yere depolamak;yani yığılmak,birikmek,dolmak ve bütün her şeyle birlikte yol almak,yürümek hiç kolay değil!
Ama bir anlamı olmalı.Yaşadıklarımızın bir anlamı olmalı.
...
İstediğim buydu biliyorum.Yavaş hareketlerle yazmak,sözcüklerdeki manayı keşfetmeye çalışmak,doymak....okumak,hissetmek ve coşmak içimde..
sadece ve sadece hissetmek,sadece duymak içimde sesini.
Yüreğime hapsetmek kelimelerinin sihrini...
Mum çiçeğinin çiçeklere boğulduğunu görmek için günlerce beklemek ,ne demek bilir misiniz?İnsan ancak sevdiğini bu kadar bekleyebilir..
Seni teslim alan aşkın ,tüm sadeliği ile fotoğrafa yansıyan sessiz hüznünün gerisinde ,beni mor zambaklarla buluşturan belleğimin oyununa kapılmadan edemiyorum kısa bir an!
Görüşlerimi;düşüncelerimi;duruşlarımı ayıklıyorum şimdi kendimden .Çünkü yaşamı,kendime ait kılmalıyım.İçinde tökezlenmediğim ;hata yapmadığım bir yaşamı sahiplenmek istemiyorum.Bu benim hatalarım diyebilmeliyim.Ya da benim hikayem..
Sözcüklerimdeki hıçkırık,gözyaşlarım kendini belli etmesede,ortaya çıkar çoğu zaman tebessümlerimde.Zorlada olsa yaşadığım anlık mutluluklarımın toplamı hıçkırıklarımla ,gözyaşlarımda buluşup sel olur sözcüklerin diziminde.
Çünkü bir anlamı olmalı yaşamın..
Düşünebildiğim;yazıyla buluşturabildiğim her anında,seninle konuşuyorum;seninle yüzleşmeye çalışıyorum;sorguluyorum;anlamlar yüklüyorum.Ancak ne kadar başarabilirim ki sana yaklaşabilmeyi?Tarihçi değilim,bir araştırmacı değilim;geçmişi belgeleriyle ortaya koyabileyim.Üstelik o kadar eksik yanları varken bir tarihçi bile ne kadar yaklaşabilirdi senin hikayene?
...
Oysa yaşam,masal dünyasının gerçek dışılığının yanında,kapılarla dolu bir geçiş.Hatta kimi zaman kapıları bile olmayan dört duvarları zorlamaya çalıştığımız bir geçiş.
Kimileri düşünce kapılarını zorluyor;kimileri de kale duvarlarını ..
Yazının büyüsü ,çekiciliği buradayım diyen meydan okumasında saklı.
En masumca yazılan bir sözcük bile ,görünen/görünmeyen ya da yitip gitmekte olan bir dünyaya meydan okuyor.Çünkü birgün yokolacağının bilincinde,buradayım,burada olacağım diyen bir başkaldırının sesi kalır yazıda..
Her kalem,her yazı birbirinin eşiti olamaz;kimi yazılar korunabilirken,kimileri toprak altında çürüyüp giderler.
Ve çoğu zaman ,yazıyla yaşamı,yaşamla yazıyı buluşturan bir kesişme anını açıklamak zordur.
Aynı düzlem üzerindeki paralel doğrular birbirleriyle kesişmezler.Aynı düzlem üzerindeki paralel olmayan doğrular ise mutlaka bir noktada kesişirler.
Uzayda ise paralel olmayan doğruların kesişme zorunlulukları yoktur.
Seninle benim aramda herhangi bir sözleşme metni yok.Ne seni bağlayan,ne beni bağlayan maddeler yok.Ama bizi bir araya getiren açıklanamaz bir şey var..var olmalı ki,ikimiz de yol alıyoruz!
Hiçbir sözleşmenin sözün yüreğime düşüşü kadar etkili olmadığını biliyorum;yaşadım.Herhangi bir sözleşmeyi feshedip yok sayabilirsin kağıt üzerinde;ama yürekte yazılı olan silinmez;silinemez.
Ben kendime inanarak yazdım;yazarak inandım.Yüreğime sözün büyüsü düştü;şimdi bir kapının görünmezliğinde ilerliyorsun.
Ah!Neler diyorum ben?
Gözün göremediğini ruh yakalar;ruhun dokunamadığına da göz ulaşır.Ancak gözün ve ruhun aklın labirebtlerinde çözülemediği yerde,insanca olan herşet,sahildeki çakıl taşları gibi ,dalgaların önünde durur.
Orada;dalgaların önünde öylece durur..
Kalemin itkisiyle,sözcüklerle oynuyorum:
Oynadım;kuşatılmışlıklarımı yıktım;kapılar,gedikler açtım kendime..
Beni var eden et ve kemikse de,bunu koruyamam.Öleceğim sonunda.Ama beni var edebilecek olan us ve yürekse,uçabilirim kuşlar gibi sözcüklerin kanatlarında..
Yazının büyüsü içinde,yazdığım da sensin!Sana yazıyorum.Sadece sana.Sana sesleniyorum;sana anlatıyorum;bendeki her şeyi kendimle kurarken ,yazarken aslında seni kuruyorum;seni olduruyorum.Her şeyi seninle buluşturuyorum;seninle kesiştiriyorum..
Anla artık!İki ucundayız bu kalemin..
Yavaş yavaş ilerliyorum..Kendi karanlığıma ışımak için;anlamlar yüklemek için;yaşamı içsel zenginliklerle donatmak için;seninle buluşabilmek için..
Ancak her ne yaparsam yapayım ya da ne kadar ilerlersem ilerleyeyim her çabam başa dönmek olacaktır.Çünkü vardı,vardık ve varolacağız da!Burada ,insanlık adına yeni bir şey ortaya koyamam..
Ben zor olanla yürüyorum.Çünkü ışıkların altında görünmek kolaydır;ama karanlığın içinde görünmek başlıbaşına bir olaydır.Ve ben ,kendi karanlığıma ışımak için yeniden kat ediyorum tüm yolları..Sende ışığa boğulacağım.
İnsanca olan her şeyin sahildeki çakıl taşları gibi dalgaların önünde durduğu yerde ,korkmuyorum.Çünkü bağımsızlığımı ilan edeceğim gün çok yakın !
Orada ;dalgaların önünde öylece durur..
Taş da yontulmayı bekler..
Ben kendimi yontuyorum.Her kapıdan geçtiğimde yeni bir ben buluyorum.
Herhangi bir fotoğraf bir iz taşıyorsa,artık o herhangi bir fotoğraf değildir.Ona bir anlam yükleriz;bir ad veririz.Çünkü fotoğrafta görülenlerle yetinmeyen bir başka bakışımız daha vardır.Belki de fotoğrafı yaşatan bu bakışımızdır..
Oysa bazen bir fotoğraf her hangi bir fotoğraf bile olamaz.Bir bağ ;bir ilişki;bir ait olma anlamı vardır onunla aranızda.
Öte yandan bir fotoğrafa ait olmak neyi değiştirebilir ki,görünenlerin ötesinde bir başka bakışa sizi sürüklemiyorsa..
...
Yıllardan sonra bir gece yarısı kendimi yola koyulmuş buldum.Sanki vakti gelen bir yolculuktu bu!Ne bavul hazırlamam gerekecekti,ne yer ayırtmam.Hatta bu,huzurlu ve derin uykuların bile yaşanamayacağı bir yolculuk olacaktı.
Yıllardır kendime ertelediğim bu yolculuğun aslında,bende aşama aşama yol aldığını;yazıldığını biliyorum..Görünmeyenle konuşandım,uyuyor gözükse de her şey!
Sabahın ilk ışıkları ufukta belirdiğinde,bir kuş,konduğu daldan havalandı;kızıl pembe renklere bürünerek ufka karıştı.
Sanki o an içimden,ruhumun derinliklerinden kanat çırptı,havalandı güneşin doğduğu yere .Durduğum yerde devinim kazanan başkasıydım orada,o sabah..
Tanrım!Ne kadar yakındı ufuk!Ne kadar yakındı güneş!Ne kadar güzeldi gün..O anın esrikliğinden hiç ayılmadım sanki..Kızıl pembe dolaşıp durdu düşlerim ,bakışlarım..
Bu duygularla mı yürümüştüm diye soramam şimdi elimdeki geçmişe!Öylesine hüzünle bakıyor ki ,öte yandan da..
Yıllar sonra bu fotoğrafa bakacağımı sanki önceden biliyormuş gibi hüznünü taşımış o en mutlu anına.
Nisan hüznü,şimdi boş bir deftere dökülmek için direniyor.
Ancak ağlamayacağım;gözyaşlarımı bırakıp yol alacağım..
Bu fotoğrafı ilk kez gördüğümde ,bulanıklaşan bir görünümün arkasından bakarak ellerimin arasında tuttum uzun bir süre!
Gözlerim duruldu;yaşlardan arındım artık.Şimdi siyah-beyaz bir fotoğrafın sessiz duruşu ile karşı karşıyayım.
Sözsüz,metinsiz bir fotoğraftı bu.Yıllarca eski eşyaların arasında bekleyen solmuş görüntüsünün ardında,birçok olay,birçok sahne,birçok tümce akıp gitti belleğimden.Sanki o da,ben de bekledik yıllarca zamanın kuytu karanlığında..
...
Şimdi siyah-beyaz fotoğrafın çekildiği ne mekan var,ne de yüzler!
Hiçbir şey kalmadı sabitlenen ,o anın solmuş yüzünden geriye.Ve acı veriyordu;dokunamıyordum;konuşamıyordum..Bütü n bakışım buydu yıllardır.Oysa şimdi biliyorum;yitip giden her şeyin ardından geride kalan sadece bu fotoğraf değil!
Bir de hikayesi var..
Geçmiş ve bugün birbirine ilikleniyor sanki.Tıpkı bir giysinin iki yakasının düğmelerle iliklenmesi gibi,giysi bütünleşiyor.
Fotoğrafın görünenleriyle görünmeyenleri,yani içindekilerle dışındakiler,sözcükler dünyasının büyüleyici zenginliğinde,beni sende,seninle yürütüyor ve beni geçmişimle bütünleşmeye doğru sürüklüyor..
Ben fotoğraf oluyorum ya da her şey bende canlanıyor yeniden.
Yaşanan her olay,attığımız her adım,yaşadığımız her gün biraz daha yaklaşmak gibi bütünleşmeye..Ve insanın bütünleştiği o son nokta ölümdür.Yaşam ölümle bütünleşir.İnsanın bütün hikayesini ;son duruşunu;son sözünü ölüm belirler.Hikayeyi iyi yazmak gerekir.
Çünkü insanın gideceği son mabedidir ölüm..
Yol da,zaman da ,rüzgar da ikimizden yana olsun,demiştim;yineliyorum.Ve sözün büyüsüne kapılıp devam ediyorum bu zor yolculuğuma!Çünkü:
Ay denize inmiş,sukunet içinde!
Söz ana rahminde bekler gibi
Doğmayı bekliyor..
İçimde deli fırtınalar..
...
Sana ne kadar yaklaşabilirim?Ne kadar sen çizebilirim?Kendine bile açmadığın bir kapıyı zorluyorum..Ve biliyorum ki ,sana yaklaştıkça;yaklaşabildikçe,birçok şey sarsılacak ;eskisi gibi olmayacak,hatta yıkılacak!
Adımlarından korkma,altında sarsılıyorsa yer..Nereye ve ne için yürüdüğünü bilerek yürümek,iz bırakacak kadar güçlü adımlar taşır çünkü..
Kimileri için anlamlı gelmeyebilir ama bir fotoğrafın kıyısından ,köşesinden ,görünenlerinden,görünmeyenlerinden hareketle başlayan bu yolculuk,aslında sorgulamaktır her şeyi!
Bu yaşamın içinde yürüyebilmem için;kendime kapılar açabilmem için;kuşatılmışlıklarımı aşabilmem için ;daha az acı veren bir sen bulabilmem için..
Senin hatalarını ,senin acılarını ,senin yenilgilerini ,senin düş kırıklıklarını yeniden yaşarken bu garip yolculuğumda ,yeni bir şey daha koyuyorum yanına;kendimi.
Bu senden çalabileceğim bir hayat değil!Bu ,seninle var edebileceğim yeni bir hayat..
Bir mum çiçeği gibi sabırla beklenir miydim ben de?
Yürüyorum bir keşiş gibi sarp ve dik yamaçta.
Senin an'larının içinde dolaşmak,yaşanmışlıklarını sanki içlerinde ben de varolmuşum gibi hissetmek;sonra belli bir dönemi seninle yaşamak,seninle paylaşmış olmak;bütün bunların yanısıra,beni de kuşatan bugünü solumak;kendi yaşanmışlıklarıma ya da kendi haneme diyebileceğim bir yere depolamak;yani yığılmak,birikmek,dolmak ve bütün her şeyle birlikte yol almak,yürümek hiç kolay değil!
Ama bir anlamı olmalı.Yaşadıklarımızın bir anlamı olmalı.
...
İstediğim buydu biliyorum.Yavaş hareketlerle yazmak,sözcüklerdeki manayı keşfetmeye çalışmak,doymak....okumak,hissetmek ve coşmak içimde..
sadece ve sadece hissetmek,sadece duymak içimde sesini.
Yüreğime hapsetmek kelimelerinin sihrini...
Mum çiçeğinin çiçeklere boğulduğunu görmek için günlerce beklemek ,ne demek bilir misiniz?İnsan ancak sevdiğini bu kadar bekleyebilir..
Seni teslim alan aşkın ,tüm sadeliği ile fotoğrafa yansıyan sessiz hüznünün gerisinde ,beni mor zambaklarla buluşturan belleğimin oyununa kapılmadan edemiyorum kısa bir an!
Görüşlerimi;düşüncelerimi;duruşlarımı ayıklıyorum şimdi kendimden .Çünkü yaşamı,kendime ait kılmalıyım.İçinde tökezlenmediğim ;hata yapmadığım bir yaşamı sahiplenmek istemiyorum.Bu benim hatalarım diyebilmeliyim.Ya da benim hikayem..
Sözcüklerimdeki hıçkırık,gözyaşlarım kendini belli etmesede,ortaya çıkar çoğu zaman tebessümlerimde.Zorlada olsa yaşadığım anlık mutluluklarımın toplamı hıçkırıklarımla ,gözyaşlarımda buluşup sel olur sözcüklerin diziminde.
Çünkü bir anlamı olmalı yaşamın..
Düşünebildiğim;yazıyla buluşturabildiğim her anında,seninle konuşuyorum;seninle yüzleşmeye çalışıyorum;sorguluyorum;anlamlar yüklüyorum.Ancak ne kadar başarabilirim ki sana yaklaşabilmeyi?Tarihçi değilim,bir araştırmacı değilim;geçmişi belgeleriyle ortaya koyabileyim.Üstelik o kadar eksik yanları varken bir tarihçi bile ne kadar yaklaşabilirdi senin hikayene?
...