Kara Göründü/Rengin Bingöl

Efsunkar

Bayan Üye
Yaşamla sözcükler dünyasının ilk kesişme noktasında karşıma çıkan sözcük kapı..Açıl susam açıl diyebileceğimiz bir kapının varolmadığının farkındalığından belki de..

Oysa yaşam,masal dünyasının gerçek dışılığının yanında,kapılarla dolu bir geçiş.Hatta kimi zaman kapıları bile olmayan dört duvarları zorlamaya çalıştığımız bir geçiş.


Kimileri düşünce kapılarını zorluyor;kimileri de kale duvarlarını ..

Yazının büyüsü ,çekiciliği buradayım diyen meydan okumasında saklı.

En masumca yazılan bir sözcük bile ,görünen/görünmeyen ya da yitip gitmekte olan bir dünyaya meydan okuyor.Çünkü birgün yokolacağının bilincinde,buradayım,burada olacağım diyen bir başkaldırının sesi kalır yazıda..

Her kalem,her yazı birbirinin eşiti olamaz;kimi yazılar korunabilirken,kimileri toprak altında çürüyüp giderler.

Ve çoğu zaman ,yazıyla yaşamı,yaşamla yazıyı buluşturan bir kesişme anını açıklamak zordur.

Aynı düzlem üzerindeki paralel doğrular birbirleriyle kesişmezler.Aynı düzlem üzerindeki paralel olmayan doğrular ise mutlaka bir noktada kesişirler.
Uzayda ise paralel olmayan doğruların kesişme zorunlulukları yoktur.

Seninle benim aramda herhangi bir sözleşme metni yok.Ne seni bağlayan,ne beni bağlayan maddeler yok.Ama bizi bir araya getiren açıklanamaz bir şey var..var olmalı ki,ikimiz de yol alıyoruz!

Hiçbir sözleşmenin sözün yüreğime düşüşü kadar etkili olmadığını biliyorum;yaşadım.Herhangi bir sözleşmeyi feshedip yok sayabilirsin kağıt üzerinde;ama yürekte yazılı olan silinmez;silinemez.

Ben kendime inanarak yazdım;yazarak inandım.Yüreğime sözün büyüsü düştü;şimdi bir kapının görünmezliğinde ilerliyorsun.
Ah!Neler diyorum ben?

Gözün göremediğini ruh yakalar;ruhun dokunamadığına da göz ulaşır.Ancak gözün ve ruhun aklın labirebtlerinde çözülemediği yerde,insanca olan herşet,sahildeki çakıl taşları gibi ,dalgaların önünde durur.
Orada;dalgaların önünde öylece durur..

Kalemin itkisiyle,sözcüklerle oynuyorum:
Oynadım;kuşatılmışlıklarımı yıktım;kapılar,gedikler açtım kendime..
Beni var eden et ve kemikse de,bunu koruyamam.Öleceğim sonunda.Ama beni var edebilecek olan us ve yürekse,uçabilirim kuşlar gibi sözcüklerin kanatlarında..

Yazının büyüsü içinde,yazdığım da sensin!Sana yazıyorum.Sadece sana.Sana sesleniyorum;sana anlatıyorum;bendeki her şeyi kendimle kurarken ,yazarken aslında seni kuruyorum;seni olduruyorum.Her şeyi seninle buluşturuyorum;seninle kesiştiriyorum..

Anla artık!İki ucundayız bu kalemin..

Yavaş yavaş ilerliyorum..Kendi karanlığıma ışımak için;anlamlar yüklemek için;yaşamı içsel zenginliklerle donatmak için;seninle buluşabilmek için..
Ancak her ne yaparsam yapayım ya da ne kadar ilerlersem ilerleyeyim her çabam başa dönmek olacaktır.Çünkü vardı,vardık ve varolacağız da!Burada ,insanlık adına yeni bir şey ortaya koyamam..

Ben zor olanla yürüyorum.Çünkü ışıkların altında görünmek kolaydır;ama karanlığın içinde görünmek başlıbaşına bir olaydır.Ve ben ,kendi karanlığıma ışımak için yeniden kat ediyorum tüm yolları..Sende ışığa boğulacağım.

İnsanca olan her şeyin sahildeki çakıl taşları gibi dalgaların önünde durduğu yerde ,korkmuyorum.Çünkü bağımsızlığımı ilan edeceğim gün çok yakın !
Orada ;dalgaların önünde öylece durur..
Taş da yontulmayı bekler..

Ben kendimi yontuyorum.Her kapıdan geçtiğimde yeni bir ben buluyorum.

Herhangi bir fotoğraf bir iz taşıyorsa,artık o herhangi bir fotoğraf değildir.Ona bir anlam yükleriz;bir ad veririz.Çünkü fotoğrafta görülenlerle yetinmeyen bir başka bakışımız daha vardır.Belki de fotoğrafı yaşatan bu bakışımızdır..

Oysa bazen bir fotoğraf her hangi bir fotoğraf bile olamaz.Bir bağ ;bir ilişki;bir ait olma anlamı vardır onunla aranızda.
Öte yandan bir fotoğrafa ait olmak neyi değiştirebilir ki,görünenlerin ötesinde bir başka bakışa sizi sürüklemiyorsa..
...

Yıllardan sonra bir gece yarısı kendimi yola koyulmuş buldum.Sanki vakti gelen bir yolculuktu bu!Ne bavul hazırlamam gerekecekti,ne yer ayırtmam.Hatta bu,huzurlu ve derin uykuların bile yaşanamayacağı bir yolculuk olacaktı.

Yıllardır kendime ertelediğim bu yolculuğun aslında,bende aşama aşama yol aldığını;yazıldığını biliyorum..Görünmeyenle konuşandım,uyuyor gözükse de her şey!

Sabahın ilk ışıkları ufukta belirdiğinde,bir kuş,konduğu daldan havalandı;kızıl pembe renklere bürünerek ufka karıştı.
Sanki o an içimden,ruhumun derinliklerinden kanat çırptı,havalandı güneşin doğduğu yere .Durduğum yerde devinim kazanan başkasıydım orada,o sabah..

Tanrım!Ne kadar yakındı ufuk!Ne kadar yakındı güneş!Ne kadar güzeldi gün..O anın esrikliğinden hiç ayılmadım sanki..Kızıl pembe dolaşıp durdu düşlerim ,bakışlarım..

Bu duygularla mı yürümüştüm diye soramam şimdi elimdeki geçmişe!Öylesine hüzünle bakıyor ki ,öte yandan da..
Yıllar sonra bu fotoğrafa bakacağımı sanki önceden biliyormuş gibi hüznünü taşımış o en mutlu anına.
Nisan hüznü,şimdi boş bir deftere dökülmek için direniyor.

Ancak ağlamayacağım;gözyaşlarımı bırakıp yol alacağım..

Bu fotoğrafı ilk kez gördüğümde ,bulanıklaşan bir görünümün arkasından bakarak ellerimin arasında tuttum uzun bir süre!
Gözlerim duruldu;yaşlardan arındım artık.Şimdi siyah-beyaz bir fotoğrafın sessiz duruşu ile karşı karşıyayım.

Sözsüz,metinsiz bir fotoğraftı bu.Yıllarca eski eşyaların arasında bekleyen solmuş görüntüsünün ardında,birçok olay,birçok sahne,birçok tümce akıp gitti belleğimden.Sanki o da,ben de bekledik yıllarca zamanın kuytu karanlığında..
...

images


Şimdi siyah-beyaz fotoğrafın çekildiği ne mekan var,ne de yüzler!

Hiçbir şey kalmadı sabitlenen ,o anın solmuş yüzünden geriye.Ve acı veriyordu;dokunamıyordum;konuşamıyordum..Bütü n bakışım buydu yıllardır.Oysa şimdi biliyorum;yitip giden her şeyin ardından geride kalan sadece bu fotoğraf değil!
Bir de hikayesi var..

Geçmiş ve bugün birbirine ilikleniyor sanki.Tıpkı bir giysinin iki yakasının düğmelerle iliklenmesi gibi,giysi bütünleşiyor.
Fotoğrafın görünenleriyle görünmeyenleri,yani içindekilerle dışındakiler,sözcükler dünyasının büyüleyici zenginliğinde,beni sende,seninle yürütüyor ve beni geçmişimle bütünleşmeye doğru sürüklüyor..

Ben fotoğraf oluyorum ya da her şey bende canlanıyor yeniden.

Yaşanan her olay,attığımız her adım,yaşadığımız her gün biraz daha yaklaşmak gibi bütünleşmeye..Ve insanın bütünleştiği o son nokta ölümdür.Yaşam ölümle bütünleşir.İnsanın bütün hikayesini ;son duruşunu;son sözünü ölüm belirler.Hikayeyi iyi yazmak gerekir.
Çünkü insanın gideceği son mabedidir ölüm..

Yol da,zaman da ,rüzgar da ikimizden yana olsun,demiştim;yineliyorum.Ve sözün büyüsüne kapılıp devam ediyorum bu zor yolculuğuma!Çünkü:

Ay denize inmiş,sukunet içinde!
Söz ana rahminde bekler gibi
Doğmayı bekliyor..
İçimde deli fırtınalar..

...
Sana ne kadar yaklaşabilirim?Ne kadar sen çizebilirim?Kendine bile açmadığın bir kapıyı zorluyorum..Ve biliyorum ki ,sana yaklaştıkça;yaklaşabildikçe,birçok şey sarsılacak ;eskisi gibi olmayacak,hatta yıkılacak!

Adımlarından korkma,altında sarsılıyorsa yer..Nereye ve ne için yürüdüğünü bilerek yürümek,iz bırakacak kadar güçlü adımlar taşır çünkü..


Kimileri için anlamlı gelmeyebilir ama bir fotoğrafın kıyısından ,köşesinden ,görünenlerinden,görünmeyenlerinden hareketle başlayan bu yolculuk,aslında sorgulamaktır her şeyi!

Bu yaşamın içinde yürüyebilmem için;kendime kapılar açabilmem için;kuşatılmışlıklarımı aşabilmem için ;daha az acı veren bir sen bulabilmem için..

Senin hatalarını ,senin acılarını ,senin yenilgilerini ,senin düş kırıklıklarını yeniden yaşarken bu garip yolculuğumda ,yeni bir şey daha koyuyorum yanına;kendimi.
Bu senden çalabileceğim bir hayat değil!Bu ,seninle var edebileceğim yeni bir hayat..

Bir mum çiçeği gibi sabırla beklenir miydim ben de?

Yürüyorum bir keşiş gibi sarp ve dik yamaçta.
Senin an'larının içinde dolaşmak,yaşanmışlıklarını sanki içlerinde ben de varolmuşum gibi hissetmek;sonra belli bir dönemi seninle yaşamak,seninle paylaşmış olmak;bütün bunların yanısıra,beni de kuşatan bugünü solumak;kendi yaşanmışlıklarıma ya da kendi haneme diyebileceğim bir yere depolamak;yani yığılmak,birikmek,dolmak ve bütün her şeyle birlikte yol almak,yürümek hiç kolay değil!

Ama bir anlamı olmalı.Yaşadıklarımızın bir anlamı olmalı.

...
İstediğim buydu biliyorum.Yavaş hareketlerle yazmak,sözcüklerdeki manayı keşfetmeye çalışmak,doymak....okumak,hissetmek ve coşmak içimde..
sadece ve sadece hissetmek,sadece duymak içimde sesini.
Yüreğime hapsetmek kelimelerinin sihrini...

Mum çiçeğinin çiçeklere boğulduğunu görmek için günlerce beklemek ,ne demek bilir misiniz?İnsan ancak sevdiğini bu kadar bekleyebilir..
Seni teslim alan aşkın ,tüm sadeliği ile fotoğrafa yansıyan sessiz hüznünün gerisinde ,beni mor zambaklarla buluşturan belleğimin oyununa kapılmadan edemiyorum kısa bir an!

Görüşlerimi;düşüncelerimi;duruşlarımı ayıklıyorum şimdi kendimden .Çünkü yaşamı,kendime ait kılmalıyım.İçinde tökezlenmediğim ;hata yapmadığım bir yaşamı sahiplenmek istemiyorum.Bu benim hatalarım diyebilmeliyim.Ya da benim hikayem..

Sözcüklerimdeki hıçkırık,gözyaşlarım kendini belli etmesede,ortaya çıkar çoğu zaman tebessümlerimde.Zorlada olsa yaşadığım anlık mutluluklarımın toplamı hıçkırıklarımla ,gözyaşlarımda buluşup sel olur sözcüklerin diziminde.

Çünkü bir anlamı olmalı yaşamın..

Düşünebildiğim;yazıyla buluşturabildiğim her anında,seninle konuşuyorum;seninle yüzleşmeye çalışıyorum;sorguluyorum;anlamlar yüklüyorum.Ancak ne kadar başarabilirim ki sana yaklaşabilmeyi?Tarihçi değilim,bir araştırmacı değilim;geçmişi belgeleriyle ortaya koyabileyim.Üstelik o kadar eksik yanları varken bir tarihçi bile ne kadar yaklaşabilirdi senin hikayene?

...
 
---> Kara Göründü/Rengin Bingöl

Bütün o bilinmeyen ;çözümlenemeyen zaman aralıklarının ,benim yaşamıma dinginliği ve huzuru getireceğini de sanmıyordum üstelik.Oysa giderek söylenmemişin ya da ortaya koyulmayanın görünür olduğunu fark etmek,bu yolculuğun başlangıcı oldu..


Ya benim hikayem..Ben sende kendimi yazıyorum;yani olması gereken beni..

Senin yapamadıkların ya da yapmadıkların;senin hataların;senin acıların;senin hayal kırıklıkların;senin yenilgilerin;senin başarısızlıkların ve senin mutsuzlukların,beni ayaklarına zincir vurulmuş gibi yürütmedi;yürüyemedim..


Beni var eden geçmiş,asıl şimdi beni olduruyor!
Çünkü zincirlerimden kurtulmam gerektiğini öğrendim.Üstelik usun ve yüreğin direnişlerine rağmen yazının büyüsü içinde,bir zamanlar kölesi olduğum acılarını,yenilgilerini de taşımayacağım..

Arınmalıyım bir başka hayatın izlerinden ..İşte!Şimdi ,her şeyi yeniden kurabilirim mevcut dengeleri bozarım korkusu taşımadan.Çünkü her şey yeniden dengelenecek nasılsa..

Seni kendimden ayıklamıyorum.Sana yaklaştıkça sende kendimi ayıklıyorum;ben olabilmek için..
Bu siyah -beyaz fotoğrafın bir tarihi yok.Elbette ne zaman çekildiğine dair belirgin bir tarihi var;kayıtlara ve evraklara geçen .Ancak ,bu fotoğrafın bende bir tarihi yok..


...
Şimdi zamansızlığı yaydım yaşadığım an'lara ,sadece mevsimler var(sıcak ya da hüzünlü diye adlandırdığım);ve bazı ayların adları var..
Eskiden olduğu gibi günleri de saymıyorum artık;bu kaçıncı gün diye!

Çünkü yol bitecek gibi değil,ama yaşam çok kısa..En ürkütücü olan da bu!İşte bu nedenle bir tarihi yok..

Siyah-beyaz dönemin aşkları şimdiki aşklara benzemiyor.Şimdiki aşklar daha renkli,daha sesli ve daha hızlı!Ama hiç birisi aşk değil!Gerçek aşk değil!Ölünmüyor artık aşk için ve öldürmüyor hiçbir aşk!

Bir anlık bir bakışla başlayıp aynı gecenin sabahında bitiyor çoğu zaman .Derinliği olmayan sularda yüzmek gibi..Aşk da vardı bir zamanlar .Vardı.Ve her aşkta bir ben ölürdü;geride an'lar kalırdı..

Ve her şeye rağmen ,her aşk yeni bir ölümdür,eskisini silen;yok eden..Ancak,her aşk yeni bir yüzle geliyor ama aynı sonla bitiyor.Bunu unutuyoruz.Çünkü aşk,unutturacak kadar güçü vuruyor her seferinde..

Ten üşür;ten titrer;ten sarsılır;ten çürür..Bir tek aşktır ruhu tenden çalan.Bir tek aşktır ötekini içre kılan..Dedim ya,sözün büyüsüne kapıldım gidiyorum:

Aşk vuruyordur her an bir yerlerde..Bir zamanı,bir mekanı,bir dili yoktur ki aşkın!
Kalabalık bir garda yıkılıyordur yavaş yavaş,elinde güllerle genç bir adam..

...
black_and_white_butterfly_by_m3ntalysan3.jpg


Hayat bir dalga!İnişleri ve dibe vuruşları,yükselme hareketi izler.Sen diptesin.Bütün gücünle ayaklarını yere vur ve yükselişine ivme kazandır..Düş kırıklıkları ya da ayrılıklar yaşansa da,her aşktan geriye bir şeyler kalır;kuru bir çiçek,bir kitap,bir şehir,bir film,bir şarkı ,bir çay bahçesi,bir koku,bir sokak,bir fotoğraf..

Ya da bir ben!Bir aşktan geriye kalan bir çiçekten fazla bir şey ise ve başka bir şey de yok edemiyorsa bu aşkı,panzehiri olmayan bir zehir gibidir ruha bulaşan..

Her yanımı saran gizli bir hastalık gibi ölüyorum ben sende..Akşamın karanlık sularında ,Boğaz vapurunda,kendini rüzgara bırakan genç bir adamın aklından ve yüreğinden geçen bunlar olmalıydı o gün.Oysa günlerce umutla bekleyecektir.Ve o çoktan yaşamını adayacaktır bu bekleyişe.Aşk bu kadar sinmiştir ruhuna!


Sonra birgün,posta kutusunda Ankara havası estiren bir mektup bulacaktır.Açıp okumak için can atan yüreğini dindirip zarfı ellerinin arasında evirip çevirecek,koklayacak,dalıp gidecek aşkının hayaline..Neden sonra en zarif şekliyle kaleme alınmış o kısacık açıklamayı okuyacaktır..


Ve şimdi ben,burada ,tüm bunları sözcükler dünyasına taşırken sanki yeniden yazıyorum bir yüreğe her şeyi.
Kaç kez dibe vurdum;artık konuşamıyorum,yazıyorum..
Yanmadan ,yakmadan geçip gidemezsin aşkın içinden..Aşk!Beni ne kadar derine vurdun?Ne kadar?

...

Beni anlaşılmaz bir hüzne bulaştırırdı..Ta ki,bir gün isimler,yüzler,mekanlar ve olaylar birleşip yerlerine oturuncaya kadar!
Hepimiz bu yazgının bir parçasıydık;O,sen,ben..

Yüreğinde gizli bir aşkla bağlandığın bir ötekinin varlığı,iki katlı ahşap konağın odalarında yayılan müziğin hüzünlü sesi;ve sesin seni de ele verecek korkusuyla suskunluğa gömülen dudakların..Bu aşktı ,değil mi?

Geçmişle yaşam arasında garip bir oyun oynuyorum.Ya da yaşamı dengelemeye mi çalışıyorum?Ama daha çok yaramazlık yapan bir çocuk gibi,oyun bozan birisine benzetiyorum kendimi..Yaşamın kareleriyle oynuyorum.Yaşamın karelerini sözün büyüsüne taşıyorum,hiç söylenmemiş ya da dikkate alınmamış haliyle!
Yani tahta kutulardan dizilerek yapılmışbir oyuncak evi bozar gibi,yıkıyorum.Yeniden kurmak için..

Sözcüklerle oynuyorum.
...

Yoksa her şey kızılca kıyamet!Kızılca kıyamet bir dünyaya meydan okuyorum ya da..Yaşamın neresinde ,ne zaman sakin ve uyumlu olur ki insan?Ya da yaşamın neresinde,ne zaman oyun bozan ruhumuzu dindirebiliriz?
Çok yol almadım biliyorum;hatta hiç yol almadım henüz..

Geçmişorada;kırık dökük eşyaların arasında;tozlanmış raflarda;hüzünlü fotoğraflarda;an'ların sessizliğinde;buruk bir anlam ya da acı veren ad'larda..

Geçmişi böyle kabullenmek,beni her gün daha çok sende;senin yaşanmışlıklarında mahkum etmekten başka birşey değildi.Şimdi ise,bana yeni bir güç veriyor bu fotoğrafta bulduğum!Sen ,bunu şimdi bilebilirdin değil mi?Eğer konuşabilseydin,neler kaçırdığını ,ne sudan sebeplerle mutluluğuna gölge düşürdüğünü şimdi itiraf edebilirdin,değil mi?


Henüz doğmadığım bir dönemin mutluluğu ile avunmak istiyorum.Bir düğün fotoğrafı için çok fazla hüzünlüler.Ama onlar hayatlarının en mutlu günündeler!Garip yerlerde dolaşıyorum biliyorum,ama bu ölüler dünyasında dolaşmaktan daha çok huzur veriyor bana..

Fotoğrafın garip bir rastlantı ile hüzünlü duruşuna yenik düşmek istemiyorum.Belki de bu nedenle ,yıllarca ortaya çıkmamış /çıkamamış bu fotoğrafla yüz yüze gelmekten korkmuyorum artık.

Ben bir aşkın içinde sahiplenilmiş,kuşatılmış,düşlenmiş ve sevilmiş birisiydim.Bir fotoğrafa ;fotoğraftakilere ait olmanın anlamı ,bu kadar basit olamaz.Olmamalı..Bu daha çok ,usun ve yüreğin özümleyerek ,yaşamlardan yaşamlar katarak ortaya koyabileceği bir kendine ait olma anlamıyla kucaklaşabilmek olmalı!
...

Ben senin yaş*******,yaşadıklarından ,yaşananları süzerek bir ben oldurmaya çabalıyorum..Biliyorum,çok acı veren yerleri var;biliyorum neler kaybettiğimizi ;nelerden yoksun kaldığımızı..Ancak yaşamın bedelini hepimiz öderiz.Sen ödedin.Şimdi bu bedeli ben de ödeyeceğim.Ama bu benim yolculuğum..

Mutluluk yaşamın neresinde?Mutluluk sayıkladık hayatımız süresince..Hiç mutlu olamamış geçmiş yüküyle yaşadık sanki!Sormak faydasız gibi;kim yanıtını verebilir ki? Mutluluk özlemlerin bittiği yerde mi?Oysa yaşadığımız sürece ne çok özlem biriktiririz..

Mutluluk,acının tükendiği yerde..mi?Yaşam acılardan arınabilir mi?Mutluluk beklentilerin karşılığını bulduğu yerde ..mi?Düşler olmadan da yürüyemeyeceğimize göre..Oysa yanlış olan sorumuz.Çünkü mutluluk yaşam diyebileceğimiz her yerde .Sorun ,mutluluğun kalıcı olamaması;kendine yetmemesinde!

Çünkü hiçbir tabloya,hiç bir besteye ,hiç bir dile sığdırılamayacak mutluluk;tıpkı şu yanan güzel kokulu tütsüler gibi,belli bir zaman dilimi içine de hapsedilemeyecek kadar uçucu!

Fakat,yaşamın temeli mutluluk üzerine yazılmamış gibi..Tıpkı çöl rüzgarlarının her şeyi ve her yeri kumla örttüğü gibi ,sanki acıların şalı örtüyor durmadan mutluluğu..

Yeterince acı çekmemiş bir yürek,mutluluğun anlamını,değerini kavrayabilir mi?

...


Kulağımda sanki kendi ağlama sesimi duyuyorum.Neden diye sorguluyorum neden daha önce okumadım ben bu cümleleri ..Ağlayışım sakinleştiriyor ancak.

Kelimelrin içindeki gizem beni sana o kadar çekiyor ki kendimi alamıyorum cümlelerin içine dalmaktan..Yüzmek hatta son nefesime kadar cümleciklerinin içinde kalmak ve son bir nefesle dışarı atıp kendimi sana yazmak istiyorum..bu yazışım sadece tekrar boğulma isteğime kadar devam ediyor ve gene dalıyorum gönüllüce cümlecik denizlerine...

Şimdi yeniden bakıyorum siyah-beyaz fotoğrafa.Gelin ve damat!Kayıtlara geçen beraberliklerinin ilk günü!Bitmeyen kavgalarından,her an birinin evi terk edip gitmesi korkularından ve ikisini de kaybettiğim yıllardan sonra daha değerli ve anlamlı bir şeydi bu fotoğrafta sonunda bulabildiğim..

Kendimi alamıyorum cümlelerin içine dalmaktan..
Sanki ben konuşuyorum,,sihri paylaşıyorum..Bir mabet gibi hayat oluyor..

Geride kalan tek şeyin aşk olduğuna inanarak kendimi kandırıyor da olabilirim..Ancak ,yine de sözcüklerin gerisine gömdüğüm bir büyük trajediyi aşkla kuşatmak bana dinginlik ve huzur veriyor..Artık kimse ,bu fotoğrafa baktığında aşktan başka bir şey göremeyecek!İşte !Bunu yazmaya çalıştım..






Günün ilk ışıklarıyla uyanan bir güne kulak kabarttınız mı hiç?Her şey o kadar yalın ve berraktır ki,henüz hiçbir leke düşmemiştir güne .İnsana dinginlik verir..Sabahın bu ilk ışıkları ve kuş sesleriyle uyanan gün sizi kucaklar.

Eğer aşkın bir tablosu istenseydi;bu, ağaç dallarındaki kuş sesleriyle ve güneşin ilk ışıklarıyla uyanan günün ilk saatleri olur..


Şimdi burada ,kalemin itkisinde ürperiyorum;yazmak başka şey;benden sonraya,susabileceğimden öteye!
abileceğimden öteye!


Eskinin içinde eksilmişizdir;tamamlanmak için yürürüz..Eskinin içinde incitilmişizdir;teselli bulmak için yürürüz..Eskinin içinde sevgisiz kalmışızdır;sevgiye yürürüz..Eskinin içinde yıkılmışızdır;dinlenmek için yürürüz..

Yaşam,bütün yolculukların toplamıdır insan için;yazgılar iç içe birikmekte..

Bitti diyemediğim tek yer..Yüreğim nerelerde buğulanırsa buğulansın..

Ben de ağaç kovuklarında sözcüklerimi saklıyorum..

Ancak yürekte yazılanları bir dile;bir sese;bir yazıya dönüştürmek,bazen derinliğine ulaşılamayan bir kuyudan su çıkarmaya benzer.Yürekte yazılı olanları anlayabilmek için,bir kez olsun o dili kendi içimizde taşımış olmamız gerekir..

...

Her şeye rağmen ,beni usunda ,yüreğinde bir yerlere kozala !Çünkü ben de seni kozalayacağım..

Gün bitti..
Bitti mi?Mesaisi biten bir işçi gibi ;torna tezgahını kapatıp eve gitmek isterdim.Çünkü kendimi kendime kapatmak istiyorum.Ya da bir kitabı kapatır gibi,çekilip evime gitmek istiyorum..
Saçmalıyorum.Çünkü torna tezgahını kapatıp gidebileceğim bir evim yok.Kapattığımda da,açtığımda da ben hep kendime gidebilirim ancak..
Üstelik bitti dediğim yerde başlangıç yapmışımdır ya da başladığım yerde de nokta koymuşumdur..Ve işin ilginç yanı ,karmaşıklığımı düzenleyebileceğimi sandığım tek yerde,yazıyla boğuşuyorum;yazıyorum..

Sessiz ve sıcak bir gece!Kimseler yok ,kendimden başka.Fotoğrafı çerçevesine yerleştiriyorum.Mor zambaklar işli eski bir örtünün durduğu sehpanın üzerine koyuyorum..Artık her şeyin yerli yerinde olduğunu düşünmek ve buna inanmak istiyorum.
Sus!Sus yüreğim!Denizin sesini işiteyim biraz..ya da biraz uyku..
Hayır!Hiç bir şey uyumaz;tek uyuyan ölümdür..Olsa olsa;tenin gölgesine çekiliyorum,kitabı kapadım..


Yaşam..Kendimi gecenin sessizliği ile harmanlıyorum.Sessizliğe ve dinginliğe boğmalı beni bu gece!Çünkü bu kez daha yoğun ;daha güçlü ve her şeyi içinde toplayan bir yerindeyim yaşamla sözcüklerin kesişme noktasında;yaşam..

Bir yandan içinde yürümekte olduğum ;didişip durduğum ,yaşamak için uğraştığım,savaştığım yaşamı,yaşadıklarımın farkındalığında yazıyla buluşturmaya çalışıyorum.Yazmak yaşamımsa ;yazarak yazarak yaşıyorsam;yazı içinde yürüyorsam ,yaşamı sözcüklerin dünyasına başka nasıl taşıyabilirim ki?
Her şeyi yazıya dönüştürmek de ;insanın kişisel yolculuklarıyla ya da yürümeleriyle sürekli değişkenlik göstereceği bir farkındalıklar toplamıdır..Doğmak,büyümek,sonra yaşlanmak ve ölmek olgusunda değil,burada yazıya taşımak istediğim yaşam..

Beni kesişme noktasında yaşamla buluşturan ;yazmaya iten;üzerinde düşündürten ,ömrümü geçirdiğim yıllardan sonra,bütün farkındalıklarımın bende bıraktığı derin izleri;tortuları yazıya taşıma tutkusudur.Kendimi ararken bir iz brakmak gibi..Ya da buradayım diyen bir ses gibi,yazıda kalmak düşüdür..


Ve yaşamak anı,sihri,sözcüklerin sihriyle dansetmek ve sihrin kendisi olabilmek için..
images

Hala içinde çırpındığım bir yaşam olduğunu da düşünürsek,hala kendi karanlıklarımı aşmaya çalışıyorum;kendime yeni kapılar ,yeni pencereler açıyorum;yeni anlamlar yüklüyorum da demektir..

Yaşam bir mağara..Ancak mağara ile yüzyüze geldikçe ;mağaranın içindeyürüdükçe kazandığım her deneyim,ilk anlardaki bakışlarımı da ,görüşlerimi de etkileyecektir.Belli mesafeler kat ettikçe mağara ile ilgili düşüncelerim,bilgi birikimlerim,hatta duygularım değişerek çoğalacaktır..

Kilitsiz kapının kilidi,zincirli kapının anahtarı oluverir sözcüklerin sihri.Sseven gönüller için büküldükçe açar,düzleştikçe büker,uzadıça kısaltır,kısaldıkca uzatır zamanı.Anlayamazsınız bile zamanın nasıl geçtiğini.


Kapıldığınızda ise o sevgiye(sözcüklerin sevgisine) hep o zamanı çeker durursunuz.Buluşmak için zamanı büker,darltır,uzatırsınız..
Bugün de öyle bir gün dü benim için.Gittiğim yerden gelebilmek için neler yapmadım ki..Hep o sözcük sihrini yaşakmak içindi bahanelerim.

Mağaranın içinde bir süre sonra bütün bu deneyimler,karanlıkta her şeyi görebilen,hissedebilen,işittiklerini,kokladıkla rını tanıyabilen konumuna taşıyacaktır beni..
...
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst