Silencio
Kayıtlı Üye
1940larda ortaya çıkan kara film (film noir) kavramı; ağızlarında sigaraları, bellerinde silahlarıyla şehri tehdit eden bir grup serseriyi konu alan Hollywood filmleriyle özdeşleşmiş bir terimdir. Belli bir döneme kadar yalnızca gangster filmleri için kullanılmış olan kavram; Alfred Hitchcock, Quentin Tarantino, Ridley Scott vb. kendi tarzlarını ortaya koyan yönetmenlerin etkileriyle, günümüzde tüm suç filmlerini içine alan bir üslup haline gelmiştir.
AYA YOLCULUK
70li yıllar, Amerikanın depresyon dönemi olarak bilinir. Bu yıllarda; yoksulluk ve sefaletin işlendiği, bir çoğu kara film (film noir) kategorisine dahil edilebilecek filmler çekilmiştir. Aya Yolculuk (Paper Moon) bunlardan biri ve belki de içlerinde en özel olanıdır. Çünkü bir suç filmi için fazlasıyla masum ve bir o kadar duygu yüklü bir filmdir.
Açılış sekansında Addienin bir kazada annesini kaybederek kimsesiz kaldığını görüyoruz. Küçük kızı, hayattaki tek akrabası olan teyzesine götürmesi için annesinin yakın arkadaşı Moses görevlendiriliyor. Kimsenin daha önce görmediği bu adamın ellerine teslim edilen Addie; bir dolandırıcıyla birlikte olduğunu fark ettiğinde, kendi hayatını kazanmak üzere Mosesin peşine takılıyor. Kısa sürede çok para kazanan bu ikilinin ayrılma vakti gelince Addienin aklına bir başka soru takılıyor; acaba Moses onun hiç görmediği babası olabilir mi?
1973 yılında çekilen film; 1930ların Amerikasına ışık tutuyor. Bir dönem filmi olarak 30ların tarzına yakın olması amaçlanarak siyah-beyaz çekilmiş. Yönetmen Peter Bognadovich; diğer kara filmlerde olduğu gibi haşin bakışlı cool tiplemeler yerine, daha gerçekçi karakterler kullanmaya özen göstermiş ve duyguları ön planda tutmuş.
İki ana karakter olan Moses ve Addieyi; Ryan ONeal ve öz kızı Tatum ONeal canlandırıyor. Filmdeki performansıyla En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülüne layık görülen 10 yaşındaki Tatum; Oscar alan en genç oyuncu ünvanının da sahibi oluyor.
LEON: SEVGİNİN GÜCÜ
Depresyon Döneminden sonra, kara film kavramı 90larda tekrar popüler oldu. Rezervuar Köpekleri (Reservoir Dogs, 1992), Ucuz Roman (Pulp Fiction, 1994), Yedi (Se7en,1995), Dövüş Kulübü (Fight Club, 1999) vb. filmler, kara film kavramına yeni bir boyut kazandırdı. Eskisinden daha kanlı, şiddet içerikli ve acımasız filmler yapılmaya başlandı. Kara filmlerin sadece belli bir kesime hitap ettiği bu dönemde; kara film adı altında, dönemin diğer filmlerinden çok farklı bir başka film çekildi; Leon: Sevginin Gücü.
12 yaşındaki Mathildanın küçük kardeşi dahil, bütün ailesi Stansfield adlı mafya babası tarafından öldürülür. Sıra ona gelmiştir. Stansfield aileden geriye kalan tek kişiyi, yani Mathildayı bulabilmek için şehri didik didik aramaktadır. Gidecek hiçbir yeri olmayan Mathilda, kapı komşusu Leona sığınır. Leon; yalnız yaşan, profesyonel bir kiralık katildir. Mathildanın aradığı fırsat ayağına gelmiştir. Öldürmek ile ilgili Leonun bildiği her şeyi öğrenecek ve Stansfielddan intikamını alacaktır.
Silahların dünyasına istemeden dahil olmuş iki insanın, aslında ne kadar insan olduğunu konu alan bir film Leon. Gittikçe değersizleşen bir dünyada, birine değer verebilmenin güzelliğini ve sevgiyi ilk kez tadan iki insanın masum duygularını anlatıyor.
1994 yılında Luc Besson tarafından yazılıp yönetilen filmin başrollerini Jean Reno ve Natalie Portman paylaşıyor. Bu muhteşem ikiliye; Gary Oldman eşlik ediyor.
Kara filmi kara film olmaktan çıkartıp, bambaşka bir noktaya getiren bu iki film; hep kötüye, daha kötüye giden bir dünyada, en masum saydığımız çocukların bile hayatta kalma mücadelesinde nasıl toplumun geri kalanına ayak uydurabildiğini gözler önüne seriyor. Kara filmin ana maddesi olan şiddet unsurunu geri plana iterek, toplumun bozulmakta olan ahlaki yapısının, çocukların üzerindeki etkilerine yoğunlaşıyor. Siyah takım elbise giyen karizmatik katiller, kırmızı topluklu ayakkabı giyen seksi dolandırıcılar yerine; sigara içen küçük çocuklara dikkat çekiyor.