Kanuni'nin vasiyeti

ayfatata

|~|~ GoLD üye ~|~|
Kayıtlı Üye
O gün Süleymaniye Camii cemaate dar gelir. Muazzam kalabalığın bir ucu Mercan yokuşundadır, bir ucu Vefa sokaklarında. Kolay değil bir devre mührünü vuran sultan, Muhteşem Süleyman yoktur artık. Ebussuud Efendi “Allah için namaza” diye bağırır, Mübelliğler haykırırlar “Er kişi niyetine” Ses dalga dalga yayılır uzaklara.

Kanûni, Zembilli Ali Efendi, İbn-i Kemâlpaşa, İmam-ı Birgivî gibi zirvelerin sohbetinde yetişir. Yahya Efendi gibi bir derya ile süt kardeştir. Eh böylesi biri ölümü çok düşünse gerektir. Nitekim kabrini sağlığında kazdırır. Ölmeden toprağını avuçlar, fatihalar okur kendi mezarına.

Sultanın naaşı tam mezarına bırakılacaktır ki, elindeki çekmeceyi tabutun yanına sıkıştırmaya çalışan bir saray ağası Ebussuud Efendi’nin dikkatini çeker, mübârek derhal müdahale eder “Dur bakayım!” der, “Neler oluyor orada?”

-Bu emaneti mezara bırakmam gerek.
-Olmaz! Böyle bir şey caiz değil.
-Sultanımız vasiyyet ettiler ama.
-Vasiyyet mi? İçinde ne var acaba?
-Bilmiyorum efendim.
-Ver bakayım şu çekmeceyi.

Adamcağız uzatır, Şeyhülislâm uzanır. Lâkin tam o sıra kalabalık dalgalanır, çekmece yere düşer. Ortalığa yüzlerce kâğıt yayılır. Ebussuud Efendi bunlardan birini eline alır. Altında kendi mührünü görmez mi? Gözü kararır, rengi uçar. Benzinde tek damla kan kalmaz, bildiğiniz kül kesilir. Hemen oracığa çöker, yumruklarını şakaklarına dayar. Zor duyulan bir sesle “Ah Süleyman ah!” der, “Sen kendini kurtardın. Bakalım Ebussuud ne yapacak?”
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst