ashli
Bayan Üye
Halk arasında 'takıntı' olarak nitelendirilen obsesif kompulsif bozukluk herkeste görülebilir ama kadınlarda kesinlikle daha fazla!
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Pskiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi, Konsültasyon-Lizeyon Psikiyatrisi ve Onkoloji Enstitüsü Psikososyal Onkoloji bilim dalları Başkanı Prof. Dr. Sedat Özkan, takıntı görülme sıklığının kadınlarda biraz daha fazla olduğunu belirterek mükemmeliyetçilik ve başarı endeksli yaşamın halk arasında takıntı olarak nitelendirilen obsesif kompulsif bozukluk’ rahatsızlığını artırdığını ve azdırdığını bildirdi.
Prof. Dr. Özkan, obsesyonun, kişinin aklına, mantığına ahlakına ve anlayışına uymadığı halde, isteği ve iradesi dışında, mantıksız, amaçsız ve işlevsiz düşüncelere kapılması ve bu düşünceleri uzaklaştıramamasına, kompulsiyonun ise mantıksız ve amaçsız olduğunu bildiği halde bazı davranışları yapmak zorunda hissetmek ve bunun sürekli tekrarlamak anlamına geldiğini anlattı.
Prof. Dr. Özkan, obsesif kompulsif bozukluğun yaygınlığının, düşünüldüğünden çok daha yaygın bir hastalık olduğunu ve yaklaşık her 40-50 kişiden birinde bu hastalığın bulunduğunu söyledi.
Obsesif kompulsif bozukluğun, insanlık tarihi kadar eski olduğunu en iyi İngiliz şair ve tiyatro yazarı Shakespeare’in, Macbeth’inde anlatıldığını dile getiren Özkan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Orada şöyle bir konu vardır: Lady Machbet’in teşvikiyle kocası, kralı öldürür. Akabinde Lady Machbet de elini yıkama kompulsiyonu başlar ve ’Akdeniz’in bütün suları gelse, bu kirli eller temizlenemez’ der. Bu sözler, obsesif kompulsif bozukluğu çok güzel ifade ediyor. Ruhsal kişilik duygusu, bedensel pislik duygusu ile yer değiştirmiştir. Obsesif kompulsif bozukluğun içeriği; bilinçaltı baskılanmış, olumsuz, yasak dürtüler ve bu dürtülerle bağlantılı, suçluluk duyguları ile ilgilidir. Obsesif kompulsif bozukluğu olan insanlarda sıklıkla kaydedilen kişilik özellikleri, aşırı titizlik, mükemmeliyetçilik, aşırı düzenlilik, cimrilik, kararsızlıktır."
Obsesif kompulsif bozukluğun, toplumsallaşma ve uygarlaşma süreciyle yakın ilişki içinde olduğunu kaydeden Prof. Dr. Özkan, kırsal kesimde daha az görülen bu hastalığın, kişiliği ve psikolojiyi etkileyen psikososyal, kültürel ve çevresel faktörler arttıkça ve yoğunlaştıkça arttığını belirtti.
Hastalığın ilk belirtileri, küçük yaşlardan itibaren başlayabilmekle beraber ortalama başlangıç yaşının 20 olduğunu, nadir olarak daha ileri yaşlarda da başlayabileceğini aktaran Özkan, bu hastaların üçte birinin, ilk belirtilerini, çocukluk döneminde yaşamaya başladıklarını kaydetti.
2 yaşından başlayarak çocuklarda ve ergenlerde bazı obsesyonlar ve kompulsiyonlar görülebildiğine dikkati çeken Özkan, bu belirtilerin genellikle bir dönem olup, sonra kendiliğinden kaybolabildiğini aktardı.
Prof. Dr. Özkan, şöyle devam etti:"Yatak örtüsünün belli şekilde katlanması, ışığın açık bırakılması, yürürken çizgilere basmama, kontrol etme, dokunma, temizlenme, mikrop kapma korkusu, obsesif kompulsif bozukluğu düşündürtecek belirtiler olabilir. Çocuk ve ergenlerde belli yaşlarda başlayıp, genelde okul çağı ya da ergenlik sonuna kadar sürebilen bu belirtileri, hastalık olarak görmemek gerekir. Çocuğun günlük yaşam aktivitesini bozacak denli yoğunlaşırsa ya da çocuk şiddetli huzursuzluk, sıkıntı, bunaltı duyguları yaşamaya başlarsa bir çocuk psikiyatristine danışmak gerekebilir. "
Tipik olarak stresli bir yaşam olayının, obsesif kompulsif bozukluğun belirtilerinin kötüleşmesine yol açabildiğine işaret eden Prof. Dr. Özkan, stresin obsesif kompulsif bozukluğun nedeni olmadığını, ancak sevilen bir yakınının kaybı, doğum, boşanma vb gibi stres veren yaşam olaylarının hastalığın başlamasını tetikleyebildiğini ya da belirtilerini alevlendirebildiğini kaydetti.
Özkan, ebeveyni tarafından dürtüleri, iç güdüleri, gereksinimleri engellenen ve bunları karşlayamayan çocukta öfkenin başladığını, kendisini engelleyen anne veya babasını hem severken hem de büyük kızgınlık duygusu yaşadığını, ailesinden sonra çevre, okul ve toplum baskısıyla çocukta öfkenin arttığını, ancak bu öfkenin bastırıldığını anlattı.
Prof. Dr. Özkan, "Çocuğun merak, keşfetme döneminde aile ve çevrenin tutumu çok katı, kalıpçı, çok basınçlı, merakını engelleyici, farklılığına fırsat vermeyecek tarzda olursa, o çocukta obsesif kompulsif bozukluğu daha çok görülür" şeklinde konuştu.
Obsesif kompulsif bozukluğun bir kısmının potansiyel olarak var olduğunu, yetiştirilme tarzına bağlı olarak ortaya çıkmayabileceği gibi, çok ciddi travmatik ve suçluluk duygusu uyandıran yaşam durumlarından sonra yüzeye çıkabileceğini kaydeden Prof. Dr. Özkan, "Baskıların fazla olduğu toplumlarda, 13-14 yaşında çocukta ’Sakın ha günahtır’ gibi sözler karşısında ’Eyvah suç mu işledim?’ şeklinde suçluluk psikolojisi ortaya çıkıyor. Bu suçluluk psikolojisini temizlemek için de obsesif kompulsif bozukluk başlıyor" diye konuştu.
Özkan, ebeveynleri, çocuğun 3-5 yaşlarında vücudunu tanıma döneminde daha dikkatli olmaları konusunda uyardı.
"Obsesif kompulsif bozukluk, sülük gibi yapışır, kolay kolay da gitmez"
Sık görülen obsesyonların, kirlilik veya mikroplardan aşırı kaygılanmak, hastalanacağı veya başkalarına hastalık bulaştıracağı kaygısı, yaptıklarında emin olamama, kendine veya başkalarına zarar vereceğinden korkma, kontrolünü kaybetme ve saldırgan davranışta bulunma korkusu, utanılacak bir şey yapmaktan korkma ve kötü olaylardan kendinin sorumlu olacağı korkusu, yasaklanmış ya da sapıklık derecesinde cinsel düşünce, görüntü veya dürtüler, dinle ilgili ya da kutsal şeylere karşı hürmetsizlik veya günahla ilgili düşünce, görüntü veya dürtüler, eşyanın kesin bir düzen ve simetri içinde bulunmasıyla ilgili düşünceler ve herhangi bir hastalıkla ilgili aşırı uğraşılar olarak sıralayan Özkan, sık görülen kompulsiyonların da şunlar olduğunu belirtti:
"Aşırı veya törensel el yıkama ve eşyalarının ya da bulunduğu mekanın temizliğiyle ilgili aşırı uğraşılar, kapıları kilitleyip kilitlemediğiyle ya da ocağı kapatıp kapatmadığıyla ilgili kontroller veya hata yapıp yapmadığını tekrar tekrar kontrol etmek, kalıplaşmış hareketleri tekrarlama gereksinimi, saymayla ilgili takıntılar örneğin her yaptığı şeyi mutlaka belirli sayılarda yapma gereksinimi), kendisi için maddi ya da manevi değeri olmayan eşyaları atamama, biriktirme, aşırı tertipli ve düzenli olma: Örneğin çalışma odasında her şeyin simetrik durması veya masanın üstündeki her şeyin belirli bir sıra ile dizilmesi gibi. Bunların dışında sayı sayma, aşırı liste yapma veya aşırı dua etme gibi başka kompulsiyonlar da olabilir."
Prof. Dr. Sedat Özkan, özgürlüğün, düşünce özgürlüğünün ve duygularını farkederek yaşamanın obsesif kompulsif bozukluktan uzak kalmanın yolları olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:"Herkeste biraz obsesif kişilik özellikleri veya ritüeller görülebilir. ’O anda elini yıkamıyor, kontrol etmiyor, temizlik yapmıyor, arabayı kontrol etmiyor gibi’ davranışları yapmadığı zaman kişide, büyük bir sıkıntı başlıyorsa, bu durum, yaşam işlevselliğini, ilişkilerini etkiliyorsa ve büyük bir enerji kaybına yol açıyorsa, süresi, sıklığı, yoğunluğu onu fethetmişse, tedavi edilmesi gerekir. Obsesif kompulsif bozukluk, kişiyi yönetir, sülük gibi yapışır, kolay kolay da gitmez. Tedavisi kaçınılmazdır."
Obsesif kompulsif bozukluk hastası, genellikle hastalığının farkında ve onunla mücadele içinde olduğunu, ancak bunu engelleyemediğini belirterek, şunları kaydetti:"Hastalarımdan örnek, 17 yıldır yemek pişiremeyen kadın... Çünkü yağlarla temasa geçemiyor, yağların olduğu markete bile giremiyor. 4,5 saat tuvaletten çıkamayan bir başka hasta... Çıkıyor, giriyor, elini bir daha yıkıyor, bir daha yıkıyor. Yıkanmayı, abdesti saatlerce sürdüren hastalarım var. Yağmur, kar yağarken, camları sabunla yıkayan bir başka hasta örneği daha... En fazla temizlikle, sayıyla ilgili takıntılar vardır. Eli toprağa değince, saatlerce elini yıkayan hastam vardı. Obsesif kompulsif bozukluk tedavisinde 3 boyut var, ilaç, terapi ve uygulama. İlaçla birlikte terapi yaparak, beyni hazırlıyoruz, sonra da uygulamaya geçiyoruz."
Türkiye’de yaygın
Baskıcılık, kuralcılık yaygın olduğu için obsesif kompulsif bozukluğun, Türkiye’de özellikle büyük şehirlerde yaygın olduğunu ifade eden Özkan, "Bu hastalığın görülme sıklığı, kadınlarda biraz daha fazla. Mükemmeliyetçilik, başarı endeksli yaşam, takıntıları artırır, azdırır" dedi.
Özkan, obsesifliğin hiçbir zaman akıl hastalığına dönüşmeyeceğini, ancak çok şiddetli vakalarda hastanın gerçeklik duygusunun azaldığını ve hayattan tamamen uzaklaşarak, otistik bir hal alabildiğini söyledi.
Obsesif kompulsif bozukluğun tedavisinin, zorlama veya duayla olmayacağını vurgulayan Özkan, konuşmasını şöyle sürdürdü:"Bir hastamın eşine, ’Dünyanın bütün silahlı kuvvetlerini, din adamlarını toplasan karına yardımcı olamazsın. Zorlamayla, duayla olmaz. Bu ayıp, günah, suç değil’ dedim. Tedaviye karışmamasını söyledim. Bu hastalık, kontrollü üst benliği çok katı insanlarda daha çok görülür. ’Takma kafana’, ’Saçmalama’ gibi laflar işe yaramaz bu durumda... Rahatsızlık, hasta kendini suçladıkça, kendini eksik biri gibi gördükçe artacaktır, onun için bu iş, psikiyatrinin işidir. Kadınlarda anksiyete, panik bozukluğu, depresyon, obsesif kompulsif bozukluk gibi nörotik bozukluklar daha fazladır ve kadınlar daha fazla yardım ister. Erkeklerde de karakter bozuklukları, kontrolsüzlük, kişilik bozuklukları, alkol ve madde bağımlılığı, psikopati daha çok görülür. Şizofrenide ise kadın erkek ayrımı olmaz."
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Pskiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi, Konsültasyon-Lizeyon Psikiyatrisi ve Onkoloji Enstitüsü Psikososyal Onkoloji bilim dalları Başkanı Prof. Dr. Sedat Özkan, takıntı görülme sıklığının kadınlarda biraz daha fazla olduğunu belirterek mükemmeliyetçilik ve başarı endeksli yaşamın halk arasında takıntı olarak nitelendirilen obsesif kompulsif bozukluk’ rahatsızlığını artırdığını ve azdırdığını bildirdi.
Prof. Dr. Özkan, obsesyonun, kişinin aklına, mantığına ahlakına ve anlayışına uymadığı halde, isteği ve iradesi dışında, mantıksız, amaçsız ve işlevsiz düşüncelere kapılması ve bu düşünceleri uzaklaştıramamasına, kompulsiyonun ise mantıksız ve amaçsız olduğunu bildiği halde bazı davranışları yapmak zorunda hissetmek ve bunun sürekli tekrarlamak anlamına geldiğini anlattı.
Prof. Dr. Özkan, obsesif kompulsif bozukluğun yaygınlığının, düşünüldüğünden çok daha yaygın bir hastalık olduğunu ve yaklaşık her 40-50 kişiden birinde bu hastalığın bulunduğunu söyledi.
Obsesif kompulsif bozukluğun, insanlık tarihi kadar eski olduğunu en iyi İngiliz şair ve tiyatro yazarı Shakespeare’in, Macbeth’inde anlatıldığını dile getiren Özkan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Orada şöyle bir konu vardır: Lady Machbet’in teşvikiyle kocası, kralı öldürür. Akabinde Lady Machbet de elini yıkama kompulsiyonu başlar ve ’Akdeniz’in bütün suları gelse, bu kirli eller temizlenemez’ der. Bu sözler, obsesif kompulsif bozukluğu çok güzel ifade ediyor. Ruhsal kişilik duygusu, bedensel pislik duygusu ile yer değiştirmiştir. Obsesif kompulsif bozukluğun içeriği; bilinçaltı baskılanmış, olumsuz, yasak dürtüler ve bu dürtülerle bağlantılı, suçluluk duyguları ile ilgilidir. Obsesif kompulsif bozukluğu olan insanlarda sıklıkla kaydedilen kişilik özellikleri, aşırı titizlik, mükemmeliyetçilik, aşırı düzenlilik, cimrilik, kararsızlıktır."
Obsesif kompulsif bozukluğun, toplumsallaşma ve uygarlaşma süreciyle yakın ilişki içinde olduğunu kaydeden Prof. Dr. Özkan, kırsal kesimde daha az görülen bu hastalığın, kişiliği ve psikolojiyi etkileyen psikososyal, kültürel ve çevresel faktörler arttıkça ve yoğunlaştıkça arttığını belirtti.
Hastalığın ilk belirtileri, küçük yaşlardan itibaren başlayabilmekle beraber ortalama başlangıç yaşının 20 olduğunu, nadir olarak daha ileri yaşlarda da başlayabileceğini aktaran Özkan, bu hastaların üçte birinin, ilk belirtilerini, çocukluk döneminde yaşamaya başladıklarını kaydetti.
2 yaşından başlayarak çocuklarda ve ergenlerde bazı obsesyonlar ve kompulsiyonlar görülebildiğine dikkati çeken Özkan, bu belirtilerin genellikle bir dönem olup, sonra kendiliğinden kaybolabildiğini aktardı.
Prof. Dr. Özkan, şöyle devam etti:"Yatak örtüsünün belli şekilde katlanması, ışığın açık bırakılması, yürürken çizgilere basmama, kontrol etme, dokunma, temizlenme, mikrop kapma korkusu, obsesif kompulsif bozukluğu düşündürtecek belirtiler olabilir. Çocuk ve ergenlerde belli yaşlarda başlayıp, genelde okul çağı ya da ergenlik sonuna kadar sürebilen bu belirtileri, hastalık olarak görmemek gerekir. Çocuğun günlük yaşam aktivitesini bozacak denli yoğunlaşırsa ya da çocuk şiddetli huzursuzluk, sıkıntı, bunaltı duyguları yaşamaya başlarsa bir çocuk psikiyatristine danışmak gerekebilir. "
Tipik olarak stresli bir yaşam olayının, obsesif kompulsif bozukluğun belirtilerinin kötüleşmesine yol açabildiğine işaret eden Prof. Dr. Özkan, stresin obsesif kompulsif bozukluğun nedeni olmadığını, ancak sevilen bir yakınının kaybı, doğum, boşanma vb gibi stres veren yaşam olaylarının hastalığın başlamasını tetikleyebildiğini ya da belirtilerini alevlendirebildiğini kaydetti.
Özkan, ebeveyni tarafından dürtüleri, iç güdüleri, gereksinimleri engellenen ve bunları karşlayamayan çocukta öfkenin başladığını, kendisini engelleyen anne veya babasını hem severken hem de büyük kızgınlık duygusu yaşadığını, ailesinden sonra çevre, okul ve toplum baskısıyla çocukta öfkenin arttığını, ancak bu öfkenin bastırıldığını anlattı.
Prof. Dr. Özkan, "Çocuğun merak, keşfetme döneminde aile ve çevrenin tutumu çok katı, kalıpçı, çok basınçlı, merakını engelleyici, farklılığına fırsat vermeyecek tarzda olursa, o çocukta obsesif kompulsif bozukluğu daha çok görülür" şeklinde konuştu.
Obsesif kompulsif bozukluğun bir kısmının potansiyel olarak var olduğunu, yetiştirilme tarzına bağlı olarak ortaya çıkmayabileceği gibi, çok ciddi travmatik ve suçluluk duygusu uyandıran yaşam durumlarından sonra yüzeye çıkabileceğini kaydeden Prof. Dr. Özkan, "Baskıların fazla olduğu toplumlarda, 13-14 yaşında çocukta ’Sakın ha günahtır’ gibi sözler karşısında ’Eyvah suç mu işledim?’ şeklinde suçluluk psikolojisi ortaya çıkıyor. Bu suçluluk psikolojisini temizlemek için de obsesif kompulsif bozukluk başlıyor" diye konuştu.
Özkan, ebeveynleri, çocuğun 3-5 yaşlarında vücudunu tanıma döneminde daha dikkatli olmaları konusunda uyardı.
"Obsesif kompulsif bozukluk, sülük gibi yapışır, kolay kolay da gitmez"
Sık görülen obsesyonların, kirlilik veya mikroplardan aşırı kaygılanmak, hastalanacağı veya başkalarına hastalık bulaştıracağı kaygısı, yaptıklarında emin olamama, kendine veya başkalarına zarar vereceğinden korkma, kontrolünü kaybetme ve saldırgan davranışta bulunma korkusu, utanılacak bir şey yapmaktan korkma ve kötü olaylardan kendinin sorumlu olacağı korkusu, yasaklanmış ya da sapıklık derecesinde cinsel düşünce, görüntü veya dürtüler, dinle ilgili ya da kutsal şeylere karşı hürmetsizlik veya günahla ilgili düşünce, görüntü veya dürtüler, eşyanın kesin bir düzen ve simetri içinde bulunmasıyla ilgili düşünceler ve herhangi bir hastalıkla ilgili aşırı uğraşılar olarak sıralayan Özkan, sık görülen kompulsiyonların da şunlar olduğunu belirtti:
"Aşırı veya törensel el yıkama ve eşyalarının ya da bulunduğu mekanın temizliğiyle ilgili aşırı uğraşılar, kapıları kilitleyip kilitlemediğiyle ya da ocağı kapatıp kapatmadığıyla ilgili kontroller veya hata yapıp yapmadığını tekrar tekrar kontrol etmek, kalıplaşmış hareketleri tekrarlama gereksinimi, saymayla ilgili takıntılar örneğin her yaptığı şeyi mutlaka belirli sayılarda yapma gereksinimi), kendisi için maddi ya da manevi değeri olmayan eşyaları atamama, biriktirme, aşırı tertipli ve düzenli olma: Örneğin çalışma odasında her şeyin simetrik durması veya masanın üstündeki her şeyin belirli bir sıra ile dizilmesi gibi. Bunların dışında sayı sayma, aşırı liste yapma veya aşırı dua etme gibi başka kompulsiyonlar da olabilir."
Prof. Dr. Sedat Özkan, özgürlüğün, düşünce özgürlüğünün ve duygularını farkederek yaşamanın obsesif kompulsif bozukluktan uzak kalmanın yolları olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:"Herkeste biraz obsesif kişilik özellikleri veya ritüeller görülebilir. ’O anda elini yıkamıyor, kontrol etmiyor, temizlik yapmıyor, arabayı kontrol etmiyor gibi’ davranışları yapmadığı zaman kişide, büyük bir sıkıntı başlıyorsa, bu durum, yaşam işlevselliğini, ilişkilerini etkiliyorsa ve büyük bir enerji kaybına yol açıyorsa, süresi, sıklığı, yoğunluğu onu fethetmişse, tedavi edilmesi gerekir. Obsesif kompulsif bozukluk, kişiyi yönetir, sülük gibi yapışır, kolay kolay da gitmez. Tedavisi kaçınılmazdır."
Obsesif kompulsif bozukluk hastası, genellikle hastalığının farkında ve onunla mücadele içinde olduğunu, ancak bunu engelleyemediğini belirterek, şunları kaydetti:"Hastalarımdan örnek, 17 yıldır yemek pişiremeyen kadın... Çünkü yağlarla temasa geçemiyor, yağların olduğu markete bile giremiyor. 4,5 saat tuvaletten çıkamayan bir başka hasta... Çıkıyor, giriyor, elini bir daha yıkıyor, bir daha yıkıyor. Yıkanmayı, abdesti saatlerce sürdüren hastalarım var. Yağmur, kar yağarken, camları sabunla yıkayan bir başka hasta örneği daha... En fazla temizlikle, sayıyla ilgili takıntılar vardır. Eli toprağa değince, saatlerce elini yıkayan hastam vardı. Obsesif kompulsif bozukluk tedavisinde 3 boyut var, ilaç, terapi ve uygulama. İlaçla birlikte terapi yaparak, beyni hazırlıyoruz, sonra da uygulamaya geçiyoruz."
Türkiye’de yaygın
Baskıcılık, kuralcılık yaygın olduğu için obsesif kompulsif bozukluğun, Türkiye’de özellikle büyük şehirlerde yaygın olduğunu ifade eden Özkan, "Bu hastalığın görülme sıklığı, kadınlarda biraz daha fazla. Mükemmeliyetçilik, başarı endeksli yaşam, takıntıları artırır, azdırır" dedi.
Özkan, obsesifliğin hiçbir zaman akıl hastalığına dönüşmeyeceğini, ancak çok şiddetli vakalarda hastanın gerçeklik duygusunun azaldığını ve hayattan tamamen uzaklaşarak, otistik bir hal alabildiğini söyledi.
Obsesif kompulsif bozukluğun tedavisinin, zorlama veya duayla olmayacağını vurgulayan Özkan, konuşmasını şöyle sürdürdü:"Bir hastamın eşine, ’Dünyanın bütün silahlı kuvvetlerini, din adamlarını toplasan karına yardımcı olamazsın. Zorlamayla, duayla olmaz. Bu ayıp, günah, suç değil’ dedim. Tedaviye karışmamasını söyledim. Bu hastalık, kontrollü üst benliği çok katı insanlarda daha çok görülür. ’Takma kafana’, ’Saçmalama’ gibi laflar işe yaramaz bu durumda... Rahatsızlık, hasta kendini suçladıkça, kendini eksik biri gibi gördükçe artacaktır, onun için bu iş, psikiyatrinin işidir. Kadınlarda anksiyete, panik bozukluğu, depresyon, obsesif kompulsif bozukluk gibi nörotik bozukluklar daha fazladır ve kadınlar daha fazla yardım ister. Erkeklerde de karakter bozuklukları, kontrolsüzlük, kişilik bozuklukları, alkol ve madde bağımlılığı, psikopati daha çok görülür. Şizofrenide ise kadın erkek ayrımı olmaz."