Kadına Atfedilen Sosyal Cinsiyet Rolü Gerçekten Değişmekte Midir?

AySe^^

Bayan Üye
[1]
Günümüzde geleneksel sosyal cinsiyet rollerini reddetmek bir başkaldırı ya da bir isyan olarak algılanmaktadır.
Çünkü böyle düşünenlere göre geleneksel normları reddetmek çok alışılmadık bir durumdur.
İnsandaki kız/erkek ayrımıyla başlayan her şeyi adlandırma ve sınıflandırma isteği kadın/erkek ayrımına ve onlara atfedilen rollere kadar gelmektedir. Bir kadına toplum tarafından atfedilen rol onun sosyal cinsiyetini oluşturur. Sosyal cinsiyet sosyal olarak oluşan cinsiyettir. Biyolojik cinsiyet ise doğumumuzdan itibaren sahip olduğumuz cinsiyettir. Kız olmak-erkek olmak kadın olmak-erkek olmak. Bu ayrımlar hem biyolojik cinsiyetle hem de sosyal cinsiyetle yakından bağlantılıdır. Yapılan bu ayrımla beraber kız bazı sınırlamalara maruz kalmakta ve bu sınırlamalar kadın olana dek sürmektedir. Derken toplum kadını ona atfettiği role uyma zorunluluğunda bırakmaktadır. İşte burada sorunlar ortaya çıkmaya başlamaktadır: kadına atfedilen roller kadının maruz kaldığı zorluklar geleneksel tabular ve bitmek bilmeyen tartışmalar. Zorluklarla mücadele etmek zorunda olan hep kadındır.

Hep kadın tartışılan konudur. Zeynep Oral Kadın Olmak adlı kitabında okuyucuya şu soruyu sorar: Siz hiç erkek olmak çağdaş erkek dünyada erkeğin durumu adında kitaplar gördünüz mü? Bu soru oldukça yerinde bir sorudur. Çünkü kadın ister tavrattaki gibi Ademin kaburga kemiğinden yaratılmış olsun ister Darwinin evrim teorisindeki Homo Sapienlerden türemiş olsun hep erkekten sonra geliyor ve hep erkekten zayıf güçsüz olarak niteleniyor.

Türkiyede kadınlara çeşitli hakların bir çok uygar ülkeden çok daha önce tanındığını biliyoruz. Biz kadınlar belki kadın olmayı o kadar zorluklar içinde deneyimlemiyoruz. Biz belki de tüm haklara sahip olduğumuzu düşünüyoruz da insanların kafasındakiler değişmiyor.

Yasalarca tanınmış kadın-erkek eşitliğine gerçekten sahip olduğumuzu düşündüğümüz bir anda anlıyoruz ki aslında yanılıyoruz. Çünkü toplumda işte ailede her an her yerde zorluklarla karşılaşabiliyoruz. Kadının maruz kaldığı sorunlar yasalarca yok edilmeye çalışılabilir kadına tüm haklar yasalarca tanınabilir ancak asıl önemli olan toplumca benimsenmiş düşünceleri kafalardaki değişmek istemeyen geleneksel normları değiştirmeyi başarabilmektir.

Biz Doğu Anadoluda Güneydoğu Anadoluda ya da Karadenizde yaşayan kadınlar değiliz bizler Afrikada hakları çiğnenen veya Asyada ülkesini terk etmek zorunda kalmış kadınlar da değiliz. Ancak onlarla aynı duyguları içtenlikle paylaşabilir onları dinleyebiliriz.

Kadından gerçekten beklenen nedir? Bir Avrupa ülkesinde yaşayan kadından Amerikada yaşayan kadından Orta Asyada Orta Doğuda ve daha nice bölgelerde yaşayan kadınlardan beklenen gerçekte nedir? Bu sorun kanımca hiçbir zaman mantıklı ve somut bir cevaba kavuşamayacaktır.

Her toplumun benimsemiş olduğu geleneksel normları vardır. İnsanlar bu normları bir kez bile sorgulamadan kabul etmeyi çok severler. Öyle ya bunlar hep öğretilen belki de onlara empoze edilen değerlerdir. Bir toplumun değerleri. Bir toplum ki kız/erkek ayrımına kendi kurallarıyla anlam yükleyen ve bunu da kadın/erkek ayrımına taşıyan bir toplum.

Kadınlar evde koşuşturan kadınlar. Kadınlar işte zorluklarla mücadele eden kadınlar. Kadınlar toplumun değer yargılarıyla başa çıkmak zorunda olan kadınlar.
En modern toplumlarda bile bu gerçek göze çarpmaktadır. Bu da muhakkak ki erkek egemen bir dünyada yaşamamızdan kaynaklanmaktadır.
Peki evdeki hayatı pek de kolay geçmeyen kadın iş hayatına atılmakla hata mı yapmaktadır? Ülkemizde yavaş yavaş değişse de hala kadının çalışmasına olumsuz bakanlar çoktur. Anneler bile kız çocuklarını buna göre yetiştirmektedirler. Bugün hala ülkemizde okuma hakkı elinden alınmış çok sayıda kız çocuğu vardır.

Bugün hala sık sık duyduğumuz Kız gibi ol biraz. Kibar ol gibi cümleler insanı gerçekten düşünmeye itmektedir. Kız olmak ile kastedilen nedir? Neden insanlar kendi kabul ettikleri normları empoze etmeyi bu kadar çok sevmektedirler? Kız çocuklarını kendi değer yargılarına göre yetiştiren aileler ileride kızlarından beklenmedik bir davranış durumunda bunu kabul etmekte zorlanırlar. Çünkü kadına atfedilen roller bellidir ve bunun dışına çıkmak yanlıştır hatta ayıptır.

Değişen dünya koşulları elbette ki toplumların değer yargılarını da etkilemektedir. Bu koşulların kadınları bir aydınlanmaya yönlendirmesi de gayet doğal bir sonuçtur. Bir kadının daha modern ve daha eşitlikçi bir toplumda yaşamak istemesi kadar doğal bir şey var mıdır? Zamanın yanında çok sığ kalmış olan erkek çalışır para kazanır; kadın da evinde oturur yemek yapar çocuklara bakar tarzı düşüncelerin ne kadar yanlış olduğunu anlayan kadınlar kendilerine giydirilmiş sosyal cinsiyet kıyafetlerini çıkarma zamanlarının geldiğini anlamışlardır.

Çünkü bir kadın iş hayatına atılıp da kendi parasını kazanmak istese de yine de kendisini zorluklar beklemektedir. Kendi parasını kazanmak ve ben de varım diyebilmek bir kadın için çok önemlidir. Bu bu toplumda ben de varım demektir. Özgür bağımsız eşit haklara sahip bir kadın. Bu durum bazen kadının eşi tarafından bile kabul görememektedir. Maalesef insanlar at gözlüklerini çıkarmak istememektedirler. Bu da özellikle iş hayatına atılmış kadını oldukça zor durumda bırakmaktadır.

Kenyada hasırdan sepet ören ya da iplere boncuk dizen kadınlar. Onlar Antillerde balık tutup satanlar Vietnamda bahçelerindeki pirinci satanlar. Onlar Kahire ya da İstanbulda çamaşıra temizliğe gidenler Meksikada ya da Madridde çocuk bakanlar. Onlar Brezilyanın Hindistanın sokak satıcıları.

[2]
Dünyanın neresinde olursa olsun onlar kadındırlar ve aynı sorunlara sahiptirler. Bir kadın Fransada da kötü bir muameleye maruz kalabilmekte Amerikada da Çünkü kadına hep 2. sınıf dünya vatandaşı olarak bakılmaktadır.
Gerek Uluslararası Çalışma Örgütünün gerekse Birleşmiş Milletlerin yayınladıkları Dünyada Kadının Durumu adlı raporlarda şu gerçek vurgulanmaktadır: Dünyada en son ve güçlükle işe alınanlar ancak en başta ve kolaylıkla işten atılanlar yine kadınlardır. Kadınların çoğu sendikalı bile değildir. Genellikle part-time ya da geçici işlerde çalışan kadınların tek suçu sadece kadın olmalarıdır.

Yuvayı dişi kuş yapar sürekli duyduğumuz bir cümledir ancak bu dişi kuşların yuvalarında yaptığı işlerin toplam değeri yılda 4 trilyon doları bulmaktadır. Sorulması gereken şudur: Kadının gerçek değeri anlaşılmış mıdır? Evde iyi anne rolünü benimsemiş kadın eve ekonomik katkıda bulunan kadın eşi tarafından hele ki eşi işsiz ise reddedilebilmektedir.

Çalışan annenin hala kabul görmediği bir çok ülke vardır. Ülkemizde bile hala okumasına izin verilmeyen çok sayıda kız çocuğu ve çalışmasına izin verilmeyen çok sayıda kadın vardır. Bu düşünceler ülke ülke değil şehir şehir ve hatta kişi kişi değişmektedir. Kendilerine atfedilen rolleri benimsemeye alışık olan kendi dünyaları dışında başka bir dünyanın varlığını bilmeyen çok sayıda kız çocuğu vardır.

İşte kadınlar artık tüm dünyadaki kadınlar kendi kabuklarından çıkarak kendilerine zorla giydirilen sosyal cinsiyet kıyafetlerini çıkararak harekete geçmeye başlamışlardır.

Kadınlar geleneksel sosyal cinsiyet rollerini reddederek daha modern ve gerçek anlamda daha eşitlikçi daha çağdaş bir dünya isteklerini dile getirerek yavaş yavaş geliyorlar. Şilideki kadınlar Venezuelladaki kadınlar Fransadaki kadınlar Türkiye veya Meksikadaki kadınlar İrandaki kadınlar tek ses olarak harekete devam etmekteler. Kadınlar için dernekler kurulmakta kampanyalar düzenlenmekte programlar yapılmaktadır.

Neden? Devletlerinin başında olanlara seslerini duyurabilmek için toplumlarının en uzakta kalmış köşelerine ulaşabilmek için eşit olmak için. Erkek egemen toplum anlayışını değiştirebilmek için.

SONUÇ

Kadın olmak gerçekten ne demektir? Kadına atfedilen sosyal cinsiyet rolü nedir ve bu rol değişmekte midir? Evet dünyanın bir çok yerinde kadınlar seslerini duyurmaya çalışmaktadırlar. Bu savaşta bazı erkekler de kadınların yanında yer almaktadır. Peki neden? Yasalarca kabul edilmiş eşitlik kavramının insanların akıllarında da yer etmesini sağlayabilmek için. Eşit olmayı başarmak acaba neden bu kadar zordur?
Hala en gelişmiş ülkelerde bile kadın olmanın bir çok zorluğu vardır. Ailede kadın olmak savaşta kadın olmak törelerde kadın olmak. Her zaman ve her yerde kadın olmak zordur. Çünkü yeryüzünde her zaman her yerde kadınlar törelerle yasalar arasında kendilerine verilen rollerle ilkeler arasında sıkışmış durumdadır: kimi zaman kimi yerde kimi kadınlar daha az bu ikilemi yaşamakta ve böylece her zaman her yerde kadın olmak zorlaşmaktadır. Peki sorun nerededir? Neden ülkemizde hala kızlarını okutmayan aileler bulunmaktadır?

Neden bazı ailelerde erkek çocuk el üstünde tutulurken kız çocuğa kalk da bir kız gibi çay koy denmektedir?

Evet artık her şey değişiyor. Değişimin bu kadar hızlı yaşandığı bir çağda insanların kafa yapılarının aynı kalması doğal olmasa gerek. Eğer sorunun yani kadın-erkek ayrımı sorununun yani kadının 2 sınıf dünya vatandaşı olarak görülmesi sorununun kökenine inersek karşımıza yine kız-erkek ayrımı çıkmaktadır. Bu sorun kız-erkek ayrımı ile başlamakta ve doğumdan itibaren 2 cinsiyete de atfedilen rollerle devam etmektedir ve kendini kadın-erkek ayrımında tüm açıklılığıyla göstermektedir. Belki de işe kız ve erkek çocuklarımıza yüklediğimiz rolleri değiştirmekle başlamalıyız. Ancak bu sayede farklı kafa yapısına sahip geleneksel normlara eleştirel açıdan bakabilen bireylere ulaşabiliriz.

Dünyamıza içinde güç dengesinin bozuk olduğu bir bahçe olarak bakmalıyız der Zeynep Oral. İçinde kadının ezildiği erkeğin ise güç peşinde olduğu bir bahçe. Bu bahçede ne kadın olmak ne erkek olmak önemlidir. Sadece insan olmak önemlidir Ancak önce at gözlüklerini çıkarmak gözlerdeki perdeyi kaldırmak kulaklardaki tıkaçları çıkarmak gerekir. Ancak o zaman bahçedeki güzelliklerin çoğalacağına yürekten inanabiliriz.

Kadına atfedilen sosyal cinsiyet rolü değişmekte midir? Cevap hakkımı kullanmak istiyorum: evet değişmektedir her şeye rağmen değişmektedir. Ancak şu da bir gerçektir ki bu uzun bir süreçtir. Bu konu daha filmlere kitaplara konu olmaya işlenmeye ve tartışılmaya uzun süre devam edilen bir konu olacaktır.

Bize sadece fark etmek ve fark ettikten sonra da çabalamak ve savaşmak düşüyor. Ancak bu sayede kadının omuzlarındaki yükün ağırlığını biraz hafifletebiliriz ve terazideki dengeyi sağlayabiliriz.

#
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst