B0LdP1L0t
Banned
Uzun yıllardır görüşmediği arkadaşına feribot da rastlar: Vay senmiydi, inanmam vallahi, gözlerime inanamıyorum, sen ha, nasılsın yahu...? gibi sürer ilk dakikalar.
-Ne yapıyorsun yau, Ahmet?
-Valla işte bildiğin gibi. İş, ortam, aile... bu feribotla sabah karşıya geçer, akşam döneriz. Her gün böyledir bu.
-İyi, iyi. Bir ailen var en azından anladığım kadarıyla. Evlisin değil mi?
-Hı-hı!
-Çocuk?
-Yok. Ya sen?
-Nerde be kardeş. Bilirsin! Ben gençken de kadın yönünden pek şanslı sayılmazdım...
-Öyle.
-Ama ne tesadüftür. Geçen hafta afet bir bayan ile tanıştım. Ama bana yüz vereceğini pek sanmıyorum.
-Verir, verir.
-Yau... gerçekten, sen bu işleri hep iyi becerirdin. Bana bir kaç nasihat veremez misin? Ne yapmam gerek? Ah şu karıyı bir tavlaya bilsem var ya...
-Tavlarsın, tavlarsın.
-Söyle bakalım? Sence ne yapmam gerek.
-Bir daha ki buluşmanda bir demet karanfil götür. Karanfili severler. Görürsün bak işe yarayacaktır... ama gemi yanaşmak üzere, hadi...!
-Yau sen her sabah bu saat'te mi binersin gemiye?
-Evet, evet. Hadi görüşürüz.
İki gün sonra aynı gemide. Yine İstanbulun sabahıdır.
-Vallahi dediğin söktü, be kardeş.
-Ne?
-Yau karanfiller. Bu çiçeklere bayıldı valla.
-Demiştim sana.
-Peki şimdi ne yapmak lazım?
-İçkili, daha iyisi likörlü çukolata götür kendisine. Ambalajı güzel olsun. Buna hep bayılırlar. Ve fazla konuşma onun yanında. Bırak hep o konuşsun. Ama şimdi gitmem lazım. Hadi hoşçakal.
O hafta bir daha görüşmezler. Bir hafta başı tekrar başlayıp yine gemide tesaadüf ettiklerinde arkadaşından daha başka öneriler almayı umut eden adam hemen konuya gelir.
-Valla bu son tavsiyende çok etkili oldu.
-Hangisi?
-Hani şu likörlü çikolata...
-Hı...!
-Bayıldı anasını satımın, bayıldı. Daha ne yapa bilirim acaba? Bu avrata bitiyorum vallahi.
-Öyledir başlarda.
-Daha ne yapa bilirim sence?
-Fethiyede güzel bir restoran var. Dur bakim adı neydi... çoktandır gitmedim oraya. Tamam, Mavi Bulut. Bayılırlar oraya. Tabii yemeklerden balık olacak. Masada karafinler ve yanında da beyaz şarap. İllahi beyaz olsun, ha! Sen bakma kırmızısına. Kadınlar beyazı daha fazla severler. Hadi şimdilik eyvallah...
Üç gün geçer aradan bir daha görüşmeleri. Avere olanı biraz kararsız gibidir.
-Ne oldu böyle? Sökmedi mi beyaz şarap işi?
-O değil be, kardeş. Yemeğe adeta bayıldı. Ama evliymiş, anasını satımın avratı.
-Hı...!
-Boşanırım felan fıstık diyor ama...
-Boşanır, boşanır. Evlenenlerin yüzde otuzunun boşandığını bilmez misin?
-Yapma be!
-Hatta daha fazlası diyorum sana. Yüzde elli, yüzde altmışa kadar.
-Vay be!
-Boş ver sen. Peki evlenme teklifi yaptın ona?
-Henüz değil. Hayır diyeceğinden korkuyorum biraz. Bi bilsem evet diyeceğini.
-Der, der. Sen yeter ki fazla konuşma. Bırak hep o konuşsun. Onu dinlemesen bile dinliyormuş gibi görün ki...
-Dinlemez miyim, kardeş!
-Öyledir başlarda.
-Valla bi evet dese bu avratı ben ömrümün sonuna kadar dinlerim.
-..!..
-Ne yapa bilirim, kardeş. Daha ne yapa bilirim ki?
-Altına bayılırlar. Hele taşlı bir yüzük, yanında güzel bir kolye. Yeter ki pahalı görünsün.
-Sahi mi diyorsun? Vallahi evet diyeceğini bilsem ona pahalı görüneni değil, en kıyağını alırım valla.
-Öyledir başlarda. Hadi bana eyvallah...
Aradan beş hafta geçmiştir nasihat verenin gemide bir daha görünmeyişi. Bir gün yol ortasında tesadüf ederler bir birlerine. Ayak üstü kısaca konuşurlar:
-Nerlerdesin be, Ahmet? Artık gemide görünmez oldun.
-İşimi değiştirdim de. Ya sen?
-Sağolasın be, kardeş. Senin sayende bir kadın sahibi olduk nhayet. Valla senin tavsiyelerin olmasaydı bu dünyadan bekar gidecektik nerdeyse. Allah senden razı olsun. Nihayet bir karım var.
-Allah senden de razı olsun. Ben de nihayet karıdan kurtuldum. Hadi işin rast gele.
-Ne yapıyorsun yau, Ahmet?
-Valla işte bildiğin gibi. İş, ortam, aile... bu feribotla sabah karşıya geçer, akşam döneriz. Her gün böyledir bu.
-İyi, iyi. Bir ailen var en azından anladığım kadarıyla. Evlisin değil mi?
-Hı-hı!
-Çocuk?
-Yok. Ya sen?
-Nerde be kardeş. Bilirsin! Ben gençken de kadın yönünden pek şanslı sayılmazdım...
-Öyle.
-Ama ne tesadüftür. Geçen hafta afet bir bayan ile tanıştım. Ama bana yüz vereceğini pek sanmıyorum.
-Verir, verir.
-Yau... gerçekten, sen bu işleri hep iyi becerirdin. Bana bir kaç nasihat veremez misin? Ne yapmam gerek? Ah şu karıyı bir tavlaya bilsem var ya...
-Tavlarsın, tavlarsın.
-Söyle bakalım? Sence ne yapmam gerek.
-Bir daha ki buluşmanda bir demet karanfil götür. Karanfili severler. Görürsün bak işe yarayacaktır... ama gemi yanaşmak üzere, hadi...!
-Yau sen her sabah bu saat'te mi binersin gemiye?
-Evet, evet. Hadi görüşürüz.
İki gün sonra aynı gemide. Yine İstanbulun sabahıdır.
-Vallahi dediğin söktü, be kardeş.
-Ne?
-Yau karanfiller. Bu çiçeklere bayıldı valla.
-Demiştim sana.
-Peki şimdi ne yapmak lazım?
-İçkili, daha iyisi likörlü çukolata götür kendisine. Ambalajı güzel olsun. Buna hep bayılırlar. Ve fazla konuşma onun yanında. Bırak hep o konuşsun. Ama şimdi gitmem lazım. Hadi hoşçakal.
O hafta bir daha görüşmezler. Bir hafta başı tekrar başlayıp yine gemide tesaadüf ettiklerinde arkadaşından daha başka öneriler almayı umut eden adam hemen konuya gelir.
-Valla bu son tavsiyende çok etkili oldu.
-Hangisi?
-Hani şu likörlü çikolata...
-Hı...!
-Bayıldı anasını satımın, bayıldı. Daha ne yapa bilirim acaba? Bu avrata bitiyorum vallahi.
-Öyledir başlarda.
-Daha ne yapa bilirim sence?
-Fethiyede güzel bir restoran var. Dur bakim adı neydi... çoktandır gitmedim oraya. Tamam, Mavi Bulut. Bayılırlar oraya. Tabii yemeklerden balık olacak. Masada karafinler ve yanında da beyaz şarap. İllahi beyaz olsun, ha! Sen bakma kırmızısına. Kadınlar beyazı daha fazla severler. Hadi şimdilik eyvallah...
Üç gün geçer aradan bir daha görüşmeleri. Avere olanı biraz kararsız gibidir.
-Ne oldu böyle? Sökmedi mi beyaz şarap işi?
-O değil be, kardeş. Yemeğe adeta bayıldı. Ama evliymiş, anasını satımın avratı.
-Hı...!
-Boşanırım felan fıstık diyor ama...
-Boşanır, boşanır. Evlenenlerin yüzde otuzunun boşandığını bilmez misin?
-Yapma be!
-Hatta daha fazlası diyorum sana. Yüzde elli, yüzde altmışa kadar.
-Vay be!
-Boş ver sen. Peki evlenme teklifi yaptın ona?
-Henüz değil. Hayır diyeceğinden korkuyorum biraz. Bi bilsem evet diyeceğini.
-Der, der. Sen yeter ki fazla konuşma. Bırak hep o konuşsun. Onu dinlemesen bile dinliyormuş gibi görün ki...
-Dinlemez miyim, kardeş!
-Öyledir başlarda.
-Valla bi evet dese bu avratı ben ömrümün sonuna kadar dinlerim.
-..!..
-Ne yapa bilirim, kardeş. Daha ne yapa bilirim ki?
-Altına bayılırlar. Hele taşlı bir yüzük, yanında güzel bir kolye. Yeter ki pahalı görünsün.
-Sahi mi diyorsun? Vallahi evet diyeceğini bilsem ona pahalı görüneni değil, en kıyağını alırım valla.
-Öyledir başlarda. Hadi bana eyvallah...
Aradan beş hafta geçmiştir nasihat verenin gemide bir daha görünmeyişi. Bir gün yol ortasında tesadüf ederler bir birlerine. Ayak üstü kısaca konuşurlar:
-Nerlerdesin be, Ahmet? Artık gemide görünmez oldun.
-İşimi değiştirdim de. Ya sen?
-Sağolasın be, kardeş. Senin sayende bir kadın sahibi olduk nhayet. Valla senin tavsiyelerin olmasaydı bu dünyadan bekar gidecektik nerdeyse. Allah senden razı olsun. Nihayet bir karım var.
-Allah senden de razı olsun. Ben de nihayet karıdan kurtuldum. Hadi işin rast gele.