Kadın Kokusu

AberYY

Bayan Üye
KADIN KOKUSU...
Çok gündemde bir konu, aslında gündemini de hiç yitirmeyen, ölünceye kadar da kimin nerede,nasıl başına gelip ya da gelemeyeceğini bilemediği, tehlikeli sular...
Şu aralar Papa'nın bile verdiği müslüman alemini derinden sarsan üzücü mesajıyla, gazetelerde aynı sütunları paylaşıyor.
Yani anlaşıldığı üzere insanlığın önemle üzerinde durduğu bir konu,hatta genetik olduğu bile kısa süre önce kanıtlanmış.
Yaklaşık üç yıldır, köşemde güncel gelişmelerin de etkisiyle benim de zaman zaman yer verdiğim;
Aldatma!
Aslında gerçekten kimin ne yaptığı beni hiç ilgilendirmiyor, ancak konu bu kadar da aktüel olup şu aralar herkesin de dilinde ve kalemindeyse, çok da kayıtsız kalamıyor insan. Ben bu konuyla ilgili hiçbir yorum yapamam, herşeyden önce korkarım. İddialı konuşmalar yapmak, atıp tutmak, hatta fikir bile beyan etmek pek hoş olmaz.
Bu yüzden bu konuya geçtiğimiz günlerde, outlook express'ime düşen yine bir Can Dündar yazısıyla katılmak isterim. Can Dündar öylesine bir yazı yazmış, yazarken de öylesine empati yapmış ki, bana göre ilave söylenecek tek bir söz bile bırakmamış.
Buyrun siz de okuyun:
"Kendimi ayırt etmeden söyleyeceğim:
Bazen erkek soyu midemi bulandırıyor.
"Kadın kokusu", taze ete susamış bir sırtlana dönüştürüyor bizi... Gözümüzü kör ediyor; başımızı döndürüyor.
Amerikan başkanından hocasına, kör cahilinden okumuşuna, kılıbığından "Taşfırın"ına kadar böyle bu...
Hele 40'ımızı geçmişsek...
Hele cüzdanımızı şişirmişsek...
Ve hele 40 yılı "boşa" geçirmişsek...

Sokağın çağrısını 40'larında işiten erkeğin "kaybolan yıllar" ağıtına, "televole" özentisi bir aşermenin ağız şapırtısı eşlik ediyor.
Evet, "alem gezip eğleniyor". Sokakta onun karizmasına teslim olmaya hazır "çıtırlar" fink atıyor.
O ise pijaması içinde "evi bekliyor".
Oysa -40'lıkların yaman teşhisiyle- "Hayat hızla geçiyor" ve "Böyle mi öleceğiz?" sorusu beyni deşiyor.
Bu panik, yaşanmamış yılların hıncıyla sokağa döküyor 40 yaş erkeğini...
Altta kırmızı arabalar, belde zar zor giyilmiş kotlar, dilde demode iltifatlar, cepte karaborsa viagra’larla...
Hâlâ beğeniliyor olmanın vehmi, hala yapabiliyor olmanın hazzına karışıyor. Tatmin edilen ego şiştikçe şişiyor. Nefis uyanınca göz, ne iş ne ev görüyor.
Bitap evliliklerin tozunu, sevgisiz ilişkiler alıyor.
Her dişlenen "taze et", yenileri davet ediyor.
Ev zulaları, günahların çetelesini tutuyor.
İhanet kol geziyor.

Kim bilir kaç erkek, gömlekteki bir ruj izi, cepte unutulmuş bir mektup ya da ansızın gelen bir telefon mesajı yüzünden kan ter içinde hesap verdi, çocukça boyun eğdi, beceriksizce yalan söyledi, öfkeyle terk etti, terk edildi bugünlerde...
Kaçı, pişman gözler, yalvaran sözlerle geri döndü eşine, döndürdü eşini...
Kaçı, ertesi gün unuttu, "ebediyen" verdiği sözleri...
Kaçı, haber verenleri suçladı, yakalandığında...
Kaçı, yakalanana "enayi" dedi, haberi duyduğunda...
Ve kaç "kutsal kadın", aile denilen kumdan kalenin sınır boylarını bekledi, kızarak, ağlayarak, utanarak, yine de diş bilediği kale reisini savunarak; ...ve göz yumarak... bazen sevgiden, çoğu kez çaresizlikten...
...aynı saatlerde erkek, bir kahvede, becerdiklerini anlatırken...
Yanlış anlaşılmasın:
Garipsediğim, 40 yaş erkeğinin kadını sevmesi değil; sevmemesi...
Ve şaşırtıcı olan, ihanet etmesi değil; ihanet ettiği hayatı aynen sürdürmesi...
Yaşadığının bedelini ödemeye cesaret edememesi...
Harcına yalan kattığı kaleyi terk edememesi...
"Ben de karımın kaçamağını, ondan beklediğim tevekkülle karşılayabilirim" diyememesi...
Hep kendine yontarak diktiği ikiyüzlü bir ahlak totemine her daim secde etmesi...
Ne ihanet ettiği, ne ihaneti paylaştığı kadına karşı dürüst olabilmesi...
40'ında hala para karşılığı çiftleşmeyi, geceden kalma pudra izini banyoda gizlice çitilemeyi, cep telefonunu her an patlayabilecek bir el bombası gibi gizlemeyi kendine yedirebilmesi...

Kabul edelim:
Evlilik bitti!
Çağ yorgunu aile, ancak başka kadınların (ya da erkeklerin) kolunda yürüyebiliyor.
Yalan, bir mecburiyetler rejimi sayılan evliliğin temellerini oyuyor. Ve herkes her şeyi bilerek, gönülsüzce boyun eğerek bu oyunu oynuyor.
Çare, eşlerin birbirinin hayatını yaşamaktan vazgeçip her hayatı, sahibinin nefsine, iradesine, vicdanına, insafına terk etmesidir.
Sevgi varsa, aile ilelebet sürecektir.
Yoksa, böyle sürdürmek rezilliktir.
Yalansız yaşamayı özlemediniz mi?"
Can Dündar[/COLOR][/FONT][/CENTER][/B]
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst