A$Koliq ^^
Bayan Üye
Şimdi Acılar Biriktiriyorum, Kaçak Yüreklerin Yıkım Çalışması..
Gidenlerin suçlamaları her daim belleğin çekmecelerinde taşınır. Bir kerecik olsun sordun mu sende kendine; sitemlerinin nedenlerini aradın mı?.. kendine acıyan ruhunun çıkmazlarında… Suç ve ceza teorilerin vardı kendi kurduğun ceza muhakemelerinde... Hep nedenlerin vardı yolculuklarında, kaçışlarında… Peki cevaplarını bulabildin mi?.. gidiş yolculuklarında, içine daldığın derin boşluklarında; “giden miydi terk eden, yoksa terk edilen miydi giden?...” Diline doladığın şarkı nereden gelip yerleşmişti yüreğine?.. Halbuki bağırsan sesini duyarabilirdin kaderine. Çok sevdiğini iddaa ettiğin okyanusta biraz soluksuz kalmayı göze alabilseydin hayatının resmini çizebilirdin kaçak yüreğinde... Yada biraz soluksuz kalmayı göze alabilseydin kurguladığın gecelerinde; hayatının şiirini yazabilirdin.
Ama sen çektin gittin…
"Arkanda yağmurlu bir gece bıraktın…"
Tabii ki mesul değilsin devrilen bütün ağaçların çığlıklarından... Ama seninde bir katkın var bir gece yarısı yağmur yağarken kurşuna dizilen masumiyetimin çığlıklarına... Kaç gece ruhum üşüdü… Bilmedin, bilemezdin... Hâlâ ruhum üşüyor; masumiyetimi geri istesem veremezsin biliyorum. Kendi kışımla baş başa kaldım... Sen ise şimdi uzaklardasın… Beklemiyorum artık... Dönmeyeceksin biliyorum iltica ettiğin karartı yüreklerden... Bana çok acılar yaşatmış olsa da yaşananlar ve yaşanmamışlıklar sana kızmıyorum, kızamıyorum... Acılar anlatılmaz, yaşanır bir başına... Herkesin acısı kendine büyük... Herkesin umudu kendine... Sitemlerin olmadı sana, olmazdı da… Birkaç satır arasında vardı belki yaşama, ama sana değildi parmak uçlarımdan dökülenler, kendi yaratığım hayal kahramanıma oldu sitemlerim; birlikte siyaha büründüğüm, sitemlerime sarılıp çıktığım gece yolculuklarında.
Ruhumun ateşli sancılarını dindirmek için hüznün üzerine bir unutuluş örtüsü örtmeyi denedim… Olmadı… Yaralı anılar örttü üstünü ruhumun ateşli sancılarının… Uykusuz nöbetlerde hissediyordum henüz tanışmadığım hüzünler vardı payımda... Sen çektin gittin, öksüz düşler kaldı geride... Sen arkanda hep gece bıraktın ve bana bıraktığın geceye sığınmaya çalıştın… Sen arkanda gece bıraktın... Bir de bana birazcık olsun yazabilme kabiliyeti..
Yaşıyordum seni; sensiz ve sessiz matemlerimle... İçime çektikçe yokluğunu, çoğalıyordun... Yokluğun en tırmalıyıcı sesiyle tenime iyice sokulurken, böyle bir tutsaklıkta varlığının acıtan hüznüyle bütün isyanımla haykırıyordum; bir Jack Daniel’s damlasının içine sıkışıp kaldığım geceler boyu... Hiçliğin silahları gelip içimdeki o masumiyetten arta kalan en son çocuksu düşlerimi vurmasın diye, daha uzun yürüyordum hüzün kokulu yağmur saatlerinde... Sırılsıklam olana kadar... Kalbimde benden uzaklaşan, ama bana yakın olan yaralı, o uyumsuz çocukluğumu umut şiirleri okuyarak, masallar anlatarak, ihanet şarkıları dinleterek büyütüyordum.
.....................
..............................
....................
Yüreğime "iyilik yağmurları" yağdırmayı bırakalı çok oldu... Mevsim artık hüzün çıkmazında… Şimdi acılar biriktiriyorum, kaçak yüreklerin yıkım çalışmalarında... Dokuz şiddetindeki depremler bile destekleyemiyor kayıp giden yüzünün -ihanetinin- anılardan silinmeme çabalarına… Hiç anlatamadığımı ve anlayamadığımı sandın; oysa her sessizliğim yaşama dair ve bize dair bir hüznü barındırıyordu, anlamak isteseydin yüreğini açıp!.. Gözlerime hiçbir zaman yalan konuşturmayı beceremedim, yüreğimin aynasıydı onlar, olduğu gibi yansıttılardı hislerimi… Hiçbir zaman yere eğmedim yada eğdiremedim bakışlarımı... Sana bir kez olsun yalan bakmadım.. Yalan konuşturamadım yüreğimi.. yada yalan şarkılar söyletemedim... Gözlerim artık suskun… Birisiyle aynı dili konuşmuyorsan, susacaksın!... Sana karşı duygularım sözlerden nice olduğu için susmaya karar verdim!..
Artık susuyorum!..
Bak gördün mü? Sende benim "vazgeçilmezim" olamadın!.. Kendimi artık şiirlerle, sözcüklerle, imgelerle korumaya aldım…
Sen gittiğin yerde kal!..
Riyakar düşlerinle!..
Artık ihanetinin izi var suskunluğumda...
Ve
Değişmeyecek artık bu sonsuz sürgünlüğümün eski yasası...
Gidenlerin suçlamaları her daim belleğin çekmecelerinde taşınır. Bir kerecik olsun sordun mu sende kendine; sitemlerinin nedenlerini aradın mı?.. kendine acıyan ruhunun çıkmazlarında… Suç ve ceza teorilerin vardı kendi kurduğun ceza muhakemelerinde... Hep nedenlerin vardı yolculuklarında, kaçışlarında… Peki cevaplarını bulabildin mi?.. gidiş yolculuklarında, içine daldığın derin boşluklarında; “giden miydi terk eden, yoksa terk edilen miydi giden?...” Diline doladığın şarkı nereden gelip yerleşmişti yüreğine?.. Halbuki bağırsan sesini duyarabilirdin kaderine. Çok sevdiğini iddaa ettiğin okyanusta biraz soluksuz kalmayı göze alabilseydin hayatının resmini çizebilirdin kaçak yüreğinde... Yada biraz soluksuz kalmayı göze alabilseydin kurguladığın gecelerinde; hayatının şiirini yazabilirdin.
Ama sen çektin gittin…
"Arkanda yağmurlu bir gece bıraktın…"
Tabii ki mesul değilsin devrilen bütün ağaçların çığlıklarından... Ama seninde bir katkın var bir gece yarısı yağmur yağarken kurşuna dizilen masumiyetimin çığlıklarına... Kaç gece ruhum üşüdü… Bilmedin, bilemezdin... Hâlâ ruhum üşüyor; masumiyetimi geri istesem veremezsin biliyorum. Kendi kışımla baş başa kaldım... Sen ise şimdi uzaklardasın… Beklemiyorum artık... Dönmeyeceksin biliyorum iltica ettiğin karartı yüreklerden... Bana çok acılar yaşatmış olsa da yaşananlar ve yaşanmamışlıklar sana kızmıyorum, kızamıyorum... Acılar anlatılmaz, yaşanır bir başına... Herkesin acısı kendine büyük... Herkesin umudu kendine... Sitemlerin olmadı sana, olmazdı da… Birkaç satır arasında vardı belki yaşama, ama sana değildi parmak uçlarımdan dökülenler, kendi yaratığım hayal kahramanıma oldu sitemlerim; birlikte siyaha büründüğüm, sitemlerime sarılıp çıktığım gece yolculuklarında.
Ruhumun ateşli sancılarını dindirmek için hüznün üzerine bir unutuluş örtüsü örtmeyi denedim… Olmadı… Yaralı anılar örttü üstünü ruhumun ateşli sancılarının… Uykusuz nöbetlerde hissediyordum henüz tanışmadığım hüzünler vardı payımda... Sen çektin gittin, öksüz düşler kaldı geride... Sen arkanda hep gece bıraktın ve bana bıraktığın geceye sığınmaya çalıştın… Sen arkanda gece bıraktın... Bir de bana birazcık olsun yazabilme kabiliyeti..
Yaşıyordum seni; sensiz ve sessiz matemlerimle... İçime çektikçe yokluğunu, çoğalıyordun... Yokluğun en tırmalıyıcı sesiyle tenime iyice sokulurken, böyle bir tutsaklıkta varlığının acıtan hüznüyle bütün isyanımla haykırıyordum; bir Jack Daniel’s damlasının içine sıkışıp kaldığım geceler boyu... Hiçliğin silahları gelip içimdeki o masumiyetten arta kalan en son çocuksu düşlerimi vurmasın diye, daha uzun yürüyordum hüzün kokulu yağmur saatlerinde... Sırılsıklam olana kadar... Kalbimde benden uzaklaşan, ama bana yakın olan yaralı, o uyumsuz çocukluğumu umut şiirleri okuyarak, masallar anlatarak, ihanet şarkıları dinleterek büyütüyordum.
.....................
..............................
....................
Yüreğime "iyilik yağmurları" yağdırmayı bırakalı çok oldu... Mevsim artık hüzün çıkmazında… Şimdi acılar biriktiriyorum, kaçak yüreklerin yıkım çalışmalarında... Dokuz şiddetindeki depremler bile destekleyemiyor kayıp giden yüzünün -ihanetinin- anılardan silinmeme çabalarına… Hiç anlatamadığımı ve anlayamadığımı sandın; oysa her sessizliğim yaşama dair ve bize dair bir hüznü barındırıyordu, anlamak isteseydin yüreğini açıp!.. Gözlerime hiçbir zaman yalan konuşturmayı beceremedim, yüreğimin aynasıydı onlar, olduğu gibi yansıttılardı hislerimi… Hiçbir zaman yere eğmedim yada eğdiremedim bakışlarımı... Sana bir kez olsun yalan bakmadım.. Yalan konuşturamadım yüreğimi.. yada yalan şarkılar söyletemedim... Gözlerim artık suskun… Birisiyle aynı dili konuşmuyorsan, susacaksın!... Sana karşı duygularım sözlerden nice olduğu için susmaya karar verdim!..
Artık susuyorum!..
Bak gördün mü? Sende benim "vazgeçilmezim" olamadın!.. Kendimi artık şiirlerle, sözcüklerle, imgelerle korumaya aldım…
Sen gittiğin yerde kal!..
Riyakar düşlerinle!..
Artık ihanetinin izi var suskunluğumda...
Ve
Değişmeyecek artık bu sonsuz sürgünlüğümün eski yasası...