nones
Bayan Üye
Bu derste incelenen başlıklar şunlardır:
1- Üç Kaynak: Raşbi, Ari, Baal HaSulam
2- 4 Aşama
3- Özgecil Olmak Uğruna Vermek
4- Misafir ve Ev Sahibi
5- Yaratan’a Eşit Olmak
6- Seçim Özgürlüğü
7- Birinci Kısıtlama
8- Yaratılışın Kökleri
9- Manevi Düzenin Yapısı: Partzuf
10- Almak Arzusunun Tatmini
Manevi dünyalarla ilgili olan bilgimiz, üst dünyalara dair bir algılama geliştirmeyi başarmış ve yazılarında bu dünyaların mekanizması ve yapısını tanımlamış kişiler tarafından sağlanmıştı. Bu dünyalarla temasa geçmeyi oluşturmanın yöntemleri de bize iletilmişti. Bu miras, - hala bu dünyada yaşarken – bize manevi dünyalara girmeyi, Yaratılışın tam bir bilgisini edinmeyi, Yaratılışın tam bir mükemmelliğini algılamayı, Yaratılışın amacını anlamayı ve var oluş amacımızı tamamen kavramayı sağlar.
Rav Michael Laitman tarafından verilen bu kurs üç kaynağa dayalıdır: 2. y.y. da yazılan Rav Simon Bar Yochai’nin Zohar’ı, 16. y.y. da yaşamış olan bir Kabalist olan Rav Y. Luira - Ari’nin eserleri ve en son olarak, 20. y.y. ortasında yaşamış olan Rav Yehuda Aşlag (Baal HaSulam)’ın eserleri.
Bu üç Kabalist, manevi dünyaların hakimiyetini sağlayan güncellenmiş bir metodu öğretmek için, birkaç kez reenkarnasyona uğramış bir ve aynı ruhtur. Bu şekilde de gelecek nesillerin Kabala çalışmasını kolaylaştırmışlardır.
Bu yegane, tek ruh Rav Yehuda Aşlag, Baal HaSulam’a hayat vererek son reenkarnasyonunda en üst seviyeye erişmiştir. Dünyamız ile yaptığı seyahati esnasında, bu ruh – ilk ruhun varlığın doğumundan evrenin ıslahının tamamlanmasına kadar geçen sürede – en yüksek seviyelerle başlayan manevi dünyaların yapısı üzerine açıklamalar sağlayabilmiştir.
Rav Yehuda Aşlag “Yaratan’dan çıkan Işık”ın varlıkları yaratma ve onlara haz vermek arzusunu oluşturduğunu söylemektedir. Bu aşamaya Kök (Şoreş) Aşaması veya 0. Aşama denilmektedir. İbranice’de ise buna (1. Şema da görüldüğü gibi) Behina Şoreş ya da Keter denir.
Şema 1) Beş Behinot
Sonraları, bu Işık haz alma arzusunun bununla mükemmel biçimde uyuşan bir Kli (kab/alıcı) yaratır. Işık Kli’yi doldurur ve onu memnun eder, ona haz verir. Bu, 1. aşama’dır, Behina Alef veya Hohma’dır.
Bu ışığın özelliği vermek, haz uyandırmak iken Kli’lerin özelliği ise alma ve hazzı tecrübe etmeden oluşur. Fakat, Işık, Kli’ye girdiğinde özelliklerini Kli’ye geçirmeye başlar ve Kli Işık gibi olmayı arzular; almayı istemek yerine artık kendini kısıtlamaksızın vermeyi ister. Bu aşamada, Kli Işık gibi olmayı, yani kendini kısıtlamaksızın vermeyi arzular ve böylece almayı rededer çünkü verecek hiçbir şeyi yoktur. Bu aşamaya 2. aşama denir; yani Behina Bet veya Bina denir.
Kli’nin boş olmasından dolayı, Kli ışığın amacının bir Kli yaratmak ve ona haz vermekten meydana geldiğini düşünmeye başlar. Açıkçası, Kli ışığın belli bir kısmını alırsa, hazzı sadece tecrübe edebilir.
Bir sonraki aşama, örneğin Işığın hazzın %10’unu alma arzusuna karşılık gelir, fakat Yaratan’a (ihsan) doğru dönme, yönelme niyeti ile beraber. Bu süreç esnasında karşılık (harmanlanmış) bir süreçtir, 3. aşama’dır, Behina Gimel veya Zeir Anpin denir.
Bu iki karşı öğeden oluşan bu duruma eriştikten sonra, “Kli-Arzu” kendini kısıtlamadan vermektense, almanın daha iyi olduğunu ve daha doğal olduğunu anlar. Almanın ve sahip olmanın orijinal özelliği tekrar ateşlenir. Kli’nin sadece %10’unu doldurmuş olan Hassadim ışığı, kendini kısıtlamaksızın vermek özelliğini Kli’ye geçirmez; ki bu da böylece almanın orijinal özelliğinin baskın olmasına neden olur.
Sonuç olarak Kli kendini hazzın %100 oranında doldurmak zorunda olduğuna ve bütün Işığı almak olduğuna karar verir. Bu, 4. aşama’dır, Behina Dalet veya Malkut denir. Tamamen dolmuş olan böylesi bir Kli gerçek, hakiki bir yaratılan varlık olarak tanımlanır zira arzuları kendi içinden gelmektedir ve bu, kendi bağımsız arzularına sahip olması, Işık ile dolmanın bağımsız arzusuna sahip olmaması halinde ki 1. aşama’dan farklıdır, çünkü Yaratan öyle istemiştir.
Sadece 4. aşama’da, Yaratan’dan gelen Işığı almanın gerçek arzusu yaratılan varlığın kendisi tarafından gerçekleştirilir. Işıktan haz almak için, bu 1.Arzu yaratılan varlığın içinde doğar.
2. Şemada da gösterildiği gibi, Hohma, Bina, Zeir Anpin ve Malkut Işığın çıkışının 4 aşamalarıdır. Yaratan’dan gelen Işık alma arzusu ya da gerçek yaratılanı oluşturmak içindir.
Şema 2) Işığın Çıkışının Dört Aşaması
Dünyada, Yaratan’ın haz vermek arzusundan yaratılmış ve yaratılan varlığın bu hazzı alma arzusu dışında hiçbir şey yoktur. Bütün olası gelişme aşamalarında bütün yaratılanlar – cansız, bitkisel, canlı ve konuşan – ve her şey haz almak için Işığın bir kıvılcımını almayı arzular.
Yaratan – Işığı aldıktan sonra Yaratılan sonsuz ve daimi olan hazzı bencil bir şekilde değil de mükemmel ve mutlak bir biçimde tecrübe edebilsin diye – Yaratılan’ı yarattı. Eğer Işık Kli’ye girer onu tamamen doldurursa, bu durumda bu Kli artık alamaz çünkü arzu Işık tarafından doyurulmuştur ve arzunun yokluğunda haz da ölür.
Kendi maksadınız için almadığınızda, yani, sadece veren kişinin uğrunda haz aldığınızda, sonsuz biçimde almak olasıdır, yani verenin uğruna almak. Böylelikle Kli’ye giren Işık, alma arzusunu etkisizleştirmez.
Deneyim vasıtası ile biliriz ki aç olduğumuz ve bir şey yemeye başladığımız zaman belli bir vakit sonra – en leziz yemekler önümüzde olsa bile – artık açlığı hissetmeyiz.
Haz, hazzın kendisi ile onun için oluşan arzu arasındaki sınır üzerinde tecrübe edilir. Fakat, haz arzuya girip onu doyurur doyurmaz bu arzu yavaş yavaş solar. Ve şayet haz arzudan daha kuvvetli olursa bu çıkartmaya, nefrete bile neden olabilir.
Haz, nasıl sınırsız ve mükemmel bir şeye çevrilebilinir? Yaratan tarafından spesifik bir şema teşkil edilmiştir. Eğer insan hazzı içinde hisseder ise ama diğerlerine de haz verirse bu haz sonsuzdur çünkü bu arzu sadece hala verebileceği hazzın miktarına arzuyu verdiği kişiye bağlıdır sadece. Bu hazzı ne kadar çok insana verirsem daha çok hazzı ben kendim hissederim. Bu durum sonsuz bir mevcudiyet, mükemmellik üretir – ki bu, Yaratan’ın özelliklerinden birisidir. Bu, kesinlikle Yaratan’ın bizi teşvik etmek isteyeceği şeydir.
Eğer yaratılan varlık sırf almak isterse, kendini bozuk yozlaşmış bir ortamda sıkıştırılmış bulur. Sadece, içinde varolan şeyi hissedebilir. Eğer yaratılan varlık Yaratan’ın yaratılanı mutlu etmesinden kaynaklanan hazzını hissedebilse - aynı çocuklarına bencil olmayan biçimde veren bir anne gibi – sonsuz bir hazzı tecrübe edebilir.
En etkin uygulama mükemmelliğe denk gelir. Işık sadece basit bir hazzı iletmez aynı zamanda da sınırsız bir bilgi, sonsuz bir mevcudiyet, ben bilgisi, sonsuzluk hissi ve uyum vasıtası ile sağlanan hazzı da kapsar, ki bu şeyi içerir.
İdeal safha Işığı yaratılan varlık üzerine durmaksızın döken Yaratan’ı kapsar. Yaratılan varlık, sadece Işığı almayı isteyerek Yaratan’ı memnun ederse Işığı almaya razı olur. Bu sisteme, Yaratan’dan çıkan direkt ışığın aksine geri dönen Işık ya da Yansıtılan Işık denir.
Bu safhanın gerçekleşmesi için, öncelikle yaratılan varlığa doğru olan Direkt Işığı çeken, cezbeden bir arzunun var olması zorunludur. İkinci olarak yaratılan varlık Işığın yoluna bir perde yerleştirmelidir. Bu perde, sadece kendisi için hazzın tecrübe edilmesini önler ve yaratılan varlığa hazzı almasına olanak tanır ancak bu haz Yaratan için verebileceği miktarla orantılı biçimde olacaktır. Sonra, yaratılan varlık tamamen Yaratan gibi olur.
Başka bir deyişle, şu takas meydana gelir: Yaratan, hazzı kabul eden yaratılan varlığa mutluluk verir ve kişi bu mutluluğu sadece Yaratan’a haz vermek koşuluyla kabul eder.
Baal HaSulam, ev sahibi ve misafir ile ilgili olan çok basit ve sonsuz bir örnekten alıntı yapmaktadır. Ev sahibi, misafirine bir masa dolusu güzel yiyecekler sunar. Misafir oturur ama yemeye cesaret göstermez çünkü alıcı pozisyonunda olmak istememektedir ve ev sahibinin onu memnun etme isteginde samimi olup olmadığını bilmemektedir. Misafir utanır zira sahibi verirken o sadece alıcı durumundadır. İşte bundan ötürü ev sahibinin gerçek arzusunu anlamak için misafir sunulan yemekleri geri çevirir.
Şayet ev sahibi – misafirinden yiyecekleri onurlandırmasını isteyerek ve öyle yaparsa çok memnun olacağı hususunda misafirini ikna ederek – ısrar ederse bu durumda misafir yemeye başlayacaktır. Misafir öyle yapacaktır zira bunun ev sahibini memnun edeceğine ikna olmuştur ve artık ev sahibinden almadığını ama ona verdiğini hisseder; yani ona haz-mutluluk verir.
Roller tersine dönmüştür. Bütün yemekleri hazırlayan ev sahibi olsa ve davet eden olarak hareket etse bile, memnun etme arzusunun sadece misafirine bağlı olduğunu açıkça anlar. Misafir akşam yemeğinin başarısının anahtarını elinde tutar ve duruma hakim olur.
Yaratan, yaratılanı - Işığın etkisi altında sadece almadan dolayı utanacak – utanç duyacak biçimde yaratmıştır. Özgürce seçme özgürlüğünü kullanarak, yaratılan hazzın sadece bencilce tecrübe edilmediği bir seviyeye erişecektir, zira amacı Yaratan’ı memnun etmektir. Bu durumda yaratılan varlık Yaratan’a eşdeğer olur, Malkut, Keter seviyesine erişir ve ilahi özellikler elde eder.
Bu ilahi özellikler, bu duygular tanımların ötesindedir ve onları anlayamayız. Yaratan ile sadece benzeşmenin bir derecesini elde ederek manevi dünyalara yapılan giriş zaten sonsuzluk, mutlak haz ve kazanım anlamına gelir.
Kabala Bilimi Yaratılış’ı çözmeye çalışır. Bu bilim Dünyamızı öteki bütün dünyalar ve bütün evren – Yaratan seviyesine, sonsuzluk ve mükemmelliğin nihai derecesine ulaşmak için – ileri yönlü olan ıslahı (tikun) elde ederken üstünde yürümeleri zorunlu olunan yolu tarif eder, tanımlar. Bu dünyada yaşarken, günlük koşullarımız içinde ve bedenimizle giydirilmiş iken bu ıslah işine girişmemiz gereklidir.
Kabalistler, bu mükemmeliyet derecesine erişmişlerdir ve onu bizim için tanımlamışlardır. İstisnasız bütün ruhlar, doğru zamanda bu nihai seviyeye erişmek zorundadırlar. Dünyamızda ki ruhların reenkarnasyonu son ruh yolunu tamamlayana kadar devam edecektir. Sonraları manevi dünyaya girmek ve nihayetinde 0 noktasına, Keter’e erişmek için ıslahın mümkün olduğu yegane yer bizim dünyamızdır.
Süreç sadece tek bir yaşamda gerçekleşebilirmi? Hayır, bu imkansızdır. İnsan doğduğunda, zaten bu dünyada olan bir ruhu alır. Ruh, belli ıslah aşamalarını tecrübe etmiş ve deneyim kazanmıştır. Bundan dolayıdır ki günümüzde doğan insanlar daha önceki nesillere göre daha zeki ve daha çok tecrübeye sahiptir. Modern teknoloji, kültürel koşullar ve modern toplumda gelişen çeşitli değişmeler karşısında işlev görmek için daha çok hazırlıklıdırlar. Bizim neslimizde, Kabala çalışma arzusu git gide daha popüler olmaktadır. Son 20 ila 25 yıl içerisinde ruhlar öylesi bir tecrübe seviyesi kazanmış ve öylesine bir idrak seviyesine erişmişlerdir ki manevi bilgi olmaksızın kişi ilerleme yapamaz. Geçmişte ise, milyarlarca kişi içinde sadece bir avuç kişi belirsiz biçimde maneviyat gereksinimini hissetmişlerdir.
Sadece birkaç yıl içinde, kişinin ömrü süresince manevi kazanıma ulaşması mümkün olacaktır. Bu yaratılışın gayesidir, takdir edilmiştir. Her birimiz bir ve aynı Malkut’un (orijinal ruhun) bir parçasıyız ve bize belli özellikler ve bu dünyada oynamamız gereken belli bir rol bahşedilmiştir. Kabala’nın bilimsel sisteminin yardımı ile bu özellikleri değiştirerek, her bir parça en yüksek derecesine erişmek için kendi ıslahını gerçekleştirir.
Parçaların yolu Yukarı’dan takdir edilmiştir. Hepimiz bu dünyada belli bir ruh ve özel niteliklerle yaratılanızdır. Hiç birimiz ruhumuzu önceden seçmedik. Şunu söylemeye gerek yoktur ki (üzerinde yürüyeceğimiz) yolumuz da takdir edilmiştir. O halde ne yapacağız? Nerede kaldı özgür irademiz? Hangi anlamda şu veya bu eylemin yapıldığı basit bir mekanik element haricinde zeki birer varlıklarız? Kendimizi ifade etmemize izin vermek için Yaratan ne ölçüde kendisini geride tutmaktadır? Yaratan, bunu sadece bir koşulu gerektirerek yapar; kişi ıslah yolunda ilerlemeyi kendisi arzu etmek zorundadır ve bunu ancak kendi arzularını uyardığı güç ile orantılı olarak yapabilir.
Her birimiz başlangıç noktasından başlamalıyız ve en sonunda nihai noktaya erişmeliyiz. Bu hususta özgür bir irade yoktur. Yol içinde özgür bir irade yoktur çünkü herkes kendi aşamasından geçmek ve ileri yönde bu aşamaları kendi içinde bütünleştirmek zorundadır. Bir başka deyişle, yolu “yaşamak” zorundayız.
Özgürlük – her bir adımın gerekçesini ortaya koyarak ve ıslah sürecine maruz kalmak için en hızlı sürati seçerek ve Yaratan’a bağlanarak – yol boyunca meydana gelenlerle uyumlu olmak anlamına gelir. İnsana bağlı tek faktör budur ve yaratılışın özü de buradadır. Kişi kendi içinden gelerek en hızlı biçimde başlangıç koşulundan kurtulmayı, Yaratan’ın onu yarattığı biçimi ve özelliklerinin ıslahına maruz kalmayı ve en son noktada Yaratan’a bağlanmayı kendisi istemelidir.
Bu arzuyu ne kadar çok ifade etmesine bağlı olarak o kişiye insan denebilir, yoksa tamamen kişiliksiz bir yaratıktır. Kabala insana bağımsız, bireysel, gerçekten özgür bir şahsiyet olmasında ve bu nitelikte bir kişiliği geliştirmesine yardımcı olan tek gerçek bilimdir.
Bir Kli’nin (alıcı/kab) formasyonuna neden olan dört aşama arzudan arzuya (Aviut; hamlık, kabalık veya yoğunluk) göre değişebilir. Sıfırıncı aşama’da (Kök; Şoreş Aşaması) ve 1.aşama’da bu arzu soyuttur. Yaratılan varlık Yaratan’dan ne kadar uzakta durursa alma arzusu o derece kuvvetli, yoğun/kaba ve bencilce olur – daha çok istemektedir.
4. Aşama, Malkut, kesin ve mutlak bencilliktir ve bu arzusu kendi kararından ortaya çıkar. Her bir müteakip aşama bir öncekini kapsar: Keter, Hokma’dadır; sonra her ikisi de Bina’ya dahil edilir, her üçü Zeir Anpin’e dahil edilir. Malkut, bu dört aşamadan oluşur. Her bir önceki aşama bir sonrakini destekler ve onun mevcudiyetini sağlar.
4. Aşama onu tamamen dolduran ışığın hepsini almıştır. Işık Kli’i haz ile doldurduğunda Kli’nin Işıktan vermek özelliğini aşama aşama aldığını biliyoruz. Sonra, Malkut, bu özelliğin Işığın özelliğinin tamamen zıttı olduğunu hissetmeye başlar. Veren ile kıyaslandığında bencilliğinin farkında olur ve öylesine bir utanç duyar ki Işık almaktan vazgeçmeye ve boş kalmaya karar verir.
Işığın Malkut’dan rededilmesine Tzimtzum Alef (Birinci Kısıtlama) denir. Malkut boşaldıktan sonra veren ile dengeli bir durum oluşur; her ikisi de ne alır ne de verir. Karşılıklı bir zevk, haz yoktur. Bu durumda Malkut muhtemelen nasıl Yaratan’a eşit olabilir?
Misafir ve ev sahibi örneğini benzetme olarak alırsak, Malkut Işık’dan gelen her şeyi geri iter çünkü kendisini alıcı olarak hissetmek istememektedir. Sonra, şu koşulu oluşturur ki kendi hazzı için olmasa bile Işığın bir kısmını kabul edecektir çünkü Yaratan’ı memnun etmek istemektedir, zira bilir ki Yaratan yaratılanın hazzını istemektedir. Bu tarzda bir alma, vermek gibidir, bu nedenle Malkut şimdi veren olma konumundadır.
Eğer gerçek bir arzu hayata getirilecek ise Işığın dört aşamadan geçmesi gerektiğini görebiliriz. İçimizdeki arzunun doğuşundan önce, bu arzu – biz onu en sonunda hissedene kadar – Yaratan’dan gelen Işığın gelişiminin bütün aşamalarından geçer. Hiçbir arzu Işık olmaksızın ortaya çıkamaz. Önce Işık gelir, sonra da arzu.
Gelin, 4. aşama esnasında yaratılan Yaratılış’ın yapısını bir inceleyelim (3. Şema’ya bakınız). Yaratan’dan gelen Işığa Direkt Işık ( Or Yaşar ) denir, Malkut’un geri çevirdiği Işığa ise Yansıtılan Işık (Or Hozer) denir ve en sonunda Kli’nin içine kısmen giren Işığa ise İç Işık (Or Pınimi) denir.
Şema 3) Kli (TAS)
Misafir, ev sahibi ve leziz yemeklerle dolu bir masa ile karşılaştığında, öncelikle herşeyi rededer, sonra ev sahibini memnun etmek ve ona haz vermek için – herşeyi tek lokmada miğdeye indirmk istemesine rağmen – biraz yemeye karar verir. Bu, kişinin kendi bencil arzusunu özgecil bir biçimde, başkalarını düşünerek kullanmak zorunda olması – anlamına gelir. Misafir olayları düşünmeye başlayınca, ev sahibi için bile akşam yemeğinin tamamını kabul edemez, bu yemeğin sadece bir kısmını kabul edebilir.
Bu, bir kısıtlama – sınırlama yaptıktan sonra, yaratılan varlığın özgecil biçimde Işığın küçük bir kısmını – örneğin; Işığın %20’ini – kabul etmesinin ve kalan %80’ini de geri çevirmesinin nedenidir. Yaratan için, yaratılan varlığın ne kadar Işığı kabul edeceğine karar verdiği yere Roş (Baş) denir. Işığı kabul eden parçaya ise Toh (İç Kısım) denir; ve son parçaya – ki boş kalır – ise Sof (son) denir. Bu, yaratılan varlığın kısıtlama – sınırlama yaptığı yerdir ve artık Işığı kabul etmez.
Şema 4) Aşama (Partzuf)
İnsan vücudu ile olan benzerlikleri kullanan yaratılışın çeşitli kısımlarına farklı terimlerle değinilmiştir. Fakat, kelimeleri kullanmak daha kolay ve daha uygundur.
Kabalistler kendilerini çok basit bir dille ifade etmeyi tercih etmişlerdir: dünyamızda ki her şeyin, Yukarı’dan aşağıya inen direkt bağlantılarla uyumlu olarak, manevi dünyalardan kaynaklanması olgusunu kullanarak; her manevi nesnenin dünyamızda ki bütün nesnelere doğru inmesi olgusunu kullanarak. Sonra, dünyamızda ki her şeyin bir ismi olduğu için, dünyamızdaki her nesnenin ismini alabilir ve o nesneyi doğuran manevi nesneyi seçmek için kullanabiliriz.
Dünyamızda ki taş örneğini ele alalım: Yukarı’da bu taşı meydana getiren bir güç vardır: O nedenle buna taş denilecektir. Tek fark şu ki “manevi taş” belli özellikle bahşedilmiş bir manevi köktür ve karşılığında da dünyamızda “taş” sıfatı ile maddi bir nesne olan bir dala karşılık gelecektir. Bu, dallar ve eylemler vasıtası ile manevi dünyalarda ki öğelere ve eylemlere değinebiliriz.
Otantik Kabala yazılarının hiç biri ne kadar dünyamız dilini kullanıyor olsalarda, dünyamızdan tek bir kelime dahi bahsetmez. Dünyamızın bütün nesneleri manevi dünyalarda eşleşen manevi bir nesnenin yansımasıdır.
Analiz ve değerlendirmeden sorumlu olan manevi bir nesnenin bölgesine Baş (Roş) denir. (4. Şemaya bakınız) Malkut’un üstüne yerleştirilmiş olan Perde’ye – ki Işığın içeriye girmesine izin verir – Ağız (Peh) denir. Işığın girdiği kısma vücut (Guf) denir. Guf’un içinde bir kısıtlama – sınırlama yaratan sınıra göbek deliği (Tabur) denir. Işığı boşaltan en alt kısıma ise son uç (Sium) denir. Bir bütün olarak bu nesne Yaratılışı, ruhu, Malkut’u oluşturur.
Böylece, Işığın gerçekten hissedildiği yer olan Guf bölgesinde, Toh’da Işığın %20’sini aldıktan sonra, Partzufu Saran Işığın, Or Makif’in dışarıdan yaptığı, baskıyı hissetmeye başlar. Der ki: “Işığın bir kısmını kabul etmek ne kadar haz verici olduğunu görüyorsun, dışarıda ne kadar hazzın kaldığını tahmin edemezsin, sadece biraz daha kabul etmeyi denesene. ” birazcık daha tecrübe etmektense, hiçbir şekilde haz tecrübe etmemenin daha iyi olduğunu anlayabiliriz. Haz hem içeriden hem de dışarıdan bir baskı uygular ve bundan ötürü ona karşı durmak çok daha zor hale gelir.
Hiçbir surette Işığı kabul etmezken, Partzuf uzun bir süre bu halde kalır, ama artık Işık hem içeriden hem dışarıdan baskı uygular. Eğer Partzuf biraz daha Işık kabul ederse, bu kendi zevki için hareket ettiği anlamına gelir çünkü bencilliğine olan direncinin gücü sadece %20’ye eşittir. Partzuf böyle hareket etmeyi rededer. Bir daha ileride böyle hareket etmemek için birinci kısıtlamayı gerçekten de yapmıştır. Bu tamamiyle uygun olmayabilir. İlk aşamayı tersine döndürmek için yani Işığı kabul etmeden önceki aşamayı tersine döndürmek için; tek bir çözüm vardır, bu da Işığı redetmektir. Ve bu eylem kesinlikle Partzuf’un yaptığı şeydir.
Tabur üzerine eş zamanlı biçimde Or Pinimi ve Or Makif tarafından uygulanan baskıya “Bituş Pınimi u Makif” (içten ve dıştan dövülme) denir.
Işığın Guf’un içine yayılması (bu durumda %20) nasıl meydana gelmektedir? İlk başta Peh de Roş (Baş’ın Ağzı) seviyesinde konumlandırılmış olan Perde (masah), Işığın %20’lik baskısı ile Peh’in altın - Guf’un içerisine, ta ki Tabur sınırına ulaşana kadar – getirilir.
Işık, Guf’dan atıldıktan sonra, Perde Işığı geri çevirerek Tabur’dan Peh de Roş’a doğru ileri yönde yükselir. Işık Guf’un içine yayılmadan önce Partzuf Roş’ta ki mevcut bütün bilgiye sahip olmuştur. Ne tür bir Işık olduğunu, ne tür bir haz getirdiğini öğrendi, kendi arzusunun ne olduğunu, kendisi için ne kadar kuvvetli bir gücün hazza karşı geldiğini anladı.
Bütün bu bilgiye göre ve de Partzuf’un Işık ile doldurulduğu durumdan ve Işığı kısıtlama durumundan geriye kalan bilgiye göre, Partzuf geçmişin bir hatırasını/izini tutar: Buna Reşimo denir.
Maneviyatta ne vardır? Sadece haz arzusu ve bu arzuyu tatmin eden haz. Partzuf’un kendisi için duyduğu arzu ile ilgili olan bilgiye Aviut denir ve Işığa karşılık gelen bilgiye ise – ki kendini Kli ile giydirir – Hitlabşut denir. Aslında sadece Yaratan ve yaratılanın var olduğunu söyleyebiliriz.
Daha önceki durumdan geriye, daima bir Hitlabşut Reşimo ve bir de Aviut Reşimo kalır. Bu iki parametre, Partzuf’un daha önceki durumunu tanımlamak için yeterlidir. Işığı geri çevirdikten sonra, Partzuf Işığın Gufda kaldığı zaman ne hissettiğini tam olarak bilir. Bu deneyim ile, nasıl hareket edeceğini ve ne tür hesaplamalar yapmak zorunda olduğunu öğrenmiş olur.
Aşağıda 5. Şema’da gösterildiği gibi, Partzuf artık Işığın %20’sini tutmanın mümkün olmadığını anlar. Bu sefer, Yaratan için bu hazzın %15’ini tutmaya karar verilir.
Şema 5) Partzufim: GALGALTA, AB, SAG, MA, BON
Bunun meydana gelmesi için, Partzuf’un biraz daha aşağı hareket etmesi gerekir, böylelikle Roş’u ve Peh’i daha önceki Partzuf seviyesinin altında konumlanmış olur. Perde’ye çarpan Işık geri itilir ve belki de sadece %15’i içeri geçer.
Hitlabşut’a ve Aviut’a nasıl karar verilir? Hesaplama Malkut’un (Aviut Dalet, 4. Seviye Arzusu) karşılık gelen Işık ile (Hitlabşut Dalet, 4. Seviyenin Işığı) tamamen dolduğu yer olan Ein Sof (sonsuzluk) Dünya’sında başlar. Malkut’un bu durumuna kısaca “Dalet-Dalet” denir ve (4,4) olarak belirtilir.
Bir sonraki Partzuf kendini artık Işık ile doldurmasını sağlayacak bilgiyi elinde tutar; bu, Aviut Gimel'e 3. Seviyenin Arzusuna karşılık gelir ve bu şekilde devam eder.
Bir sonraki Partzufim’in her biri, Yaratan için Guf’unu ışıkla doldurmak kapasitesini git gide azaltır.
Toplam 25 Partzufim vardır ve bunların herbiri yukarıdan aşağıya ortaya çıkarlar. Son Partzuf’un sırası geldiğinde, alt kısmı ayıran sınırı, manevi dünya ile bizim dünyamız arasında ki Bariyer’i (Mahsom) geçer ve bizim dünyamızda parlamaya başlar. Bizim dünyamız, Perde’nin yokluğu ile karekterize edilen Malkut’un bir durumudur.
1- Üç Kaynak: Raşbi, Ari, Baal HaSulam
2- 4 Aşama
3- Özgecil Olmak Uğruna Vermek
4- Misafir ve Ev Sahibi
5- Yaratan’a Eşit Olmak
6- Seçim Özgürlüğü
7- Birinci Kısıtlama
8- Yaratılışın Kökleri
9- Manevi Düzenin Yapısı: Partzuf
10- Almak Arzusunun Tatmini
Manevi dünyalarla ilgili olan bilgimiz, üst dünyalara dair bir algılama geliştirmeyi başarmış ve yazılarında bu dünyaların mekanizması ve yapısını tanımlamış kişiler tarafından sağlanmıştı. Bu dünyalarla temasa geçmeyi oluşturmanın yöntemleri de bize iletilmişti. Bu miras, - hala bu dünyada yaşarken – bize manevi dünyalara girmeyi, Yaratılışın tam bir bilgisini edinmeyi, Yaratılışın tam bir mükemmelliğini algılamayı, Yaratılışın amacını anlamayı ve var oluş amacımızı tamamen kavramayı sağlar.
Rav Michael Laitman tarafından verilen bu kurs üç kaynağa dayalıdır: 2. y.y. da yazılan Rav Simon Bar Yochai’nin Zohar’ı, 16. y.y. da yaşamış olan bir Kabalist olan Rav Y. Luira - Ari’nin eserleri ve en son olarak, 20. y.y. ortasında yaşamış olan Rav Yehuda Aşlag (Baal HaSulam)’ın eserleri.
Bu üç Kabalist, manevi dünyaların hakimiyetini sağlayan güncellenmiş bir metodu öğretmek için, birkaç kez reenkarnasyona uğramış bir ve aynı ruhtur. Bu şekilde de gelecek nesillerin Kabala çalışmasını kolaylaştırmışlardır.
Bu yegane, tek ruh Rav Yehuda Aşlag, Baal HaSulam’a hayat vererek son reenkarnasyonunda en üst seviyeye erişmiştir. Dünyamız ile yaptığı seyahati esnasında, bu ruh – ilk ruhun varlığın doğumundan evrenin ıslahının tamamlanmasına kadar geçen sürede – en yüksek seviyelerle başlayan manevi dünyaların yapısı üzerine açıklamalar sağlayabilmiştir.
Rav Yehuda Aşlag “Yaratan’dan çıkan Işık”ın varlıkları yaratma ve onlara haz vermek arzusunu oluşturduğunu söylemektedir. Bu aşamaya Kök (Şoreş) Aşaması veya 0. Aşama denilmektedir. İbranice’de ise buna (1. Şema da görüldüğü gibi) Behina Şoreş ya da Keter denir.
Şema 1) Beş Behinot
Sonraları, bu Işık haz alma arzusunun bununla mükemmel biçimde uyuşan bir Kli (kab/alıcı) yaratır. Işık Kli’yi doldurur ve onu memnun eder, ona haz verir. Bu, 1. aşama’dır, Behina Alef veya Hohma’dır.
Bu ışığın özelliği vermek, haz uyandırmak iken Kli’lerin özelliği ise alma ve hazzı tecrübe etmeden oluşur. Fakat, Işık, Kli’ye girdiğinde özelliklerini Kli’ye geçirmeye başlar ve Kli Işık gibi olmayı arzular; almayı istemek yerine artık kendini kısıtlamaksızın vermeyi ister. Bu aşamada, Kli Işık gibi olmayı, yani kendini kısıtlamaksızın vermeyi arzular ve böylece almayı rededer çünkü verecek hiçbir şeyi yoktur. Bu aşamaya 2. aşama denir; yani Behina Bet veya Bina denir.
Kli’nin boş olmasından dolayı, Kli ışığın amacının bir Kli yaratmak ve ona haz vermekten meydana geldiğini düşünmeye başlar. Açıkçası, Kli ışığın belli bir kısmını alırsa, hazzı sadece tecrübe edebilir.
Bir sonraki aşama, örneğin Işığın hazzın %10’unu alma arzusuna karşılık gelir, fakat Yaratan’a (ihsan) doğru dönme, yönelme niyeti ile beraber. Bu süreç esnasında karşılık (harmanlanmış) bir süreçtir, 3. aşama’dır, Behina Gimel veya Zeir Anpin denir.
Bu iki karşı öğeden oluşan bu duruma eriştikten sonra, “Kli-Arzu” kendini kısıtlamadan vermektense, almanın daha iyi olduğunu ve daha doğal olduğunu anlar. Almanın ve sahip olmanın orijinal özelliği tekrar ateşlenir. Kli’nin sadece %10’unu doldurmuş olan Hassadim ışığı, kendini kısıtlamaksızın vermek özelliğini Kli’ye geçirmez; ki bu da böylece almanın orijinal özelliğinin baskın olmasına neden olur.
Sonuç olarak Kli kendini hazzın %100 oranında doldurmak zorunda olduğuna ve bütün Işığı almak olduğuna karar verir. Bu, 4. aşama’dır, Behina Dalet veya Malkut denir. Tamamen dolmuş olan böylesi bir Kli gerçek, hakiki bir yaratılan varlık olarak tanımlanır zira arzuları kendi içinden gelmektedir ve bu, kendi bağımsız arzularına sahip olması, Işık ile dolmanın bağımsız arzusuna sahip olmaması halinde ki 1. aşama’dan farklıdır, çünkü Yaratan öyle istemiştir.
Sadece 4. aşama’da, Yaratan’dan gelen Işığı almanın gerçek arzusu yaratılan varlığın kendisi tarafından gerçekleştirilir. Işıktan haz almak için, bu 1.Arzu yaratılan varlığın içinde doğar.
2. Şemada da gösterildiği gibi, Hohma, Bina, Zeir Anpin ve Malkut Işığın çıkışının 4 aşamalarıdır. Yaratan’dan gelen Işık alma arzusu ya da gerçek yaratılanı oluşturmak içindir.
Şema 2) Işığın Çıkışının Dört Aşaması
Dünyada, Yaratan’ın haz vermek arzusundan yaratılmış ve yaratılan varlığın bu hazzı alma arzusu dışında hiçbir şey yoktur. Bütün olası gelişme aşamalarında bütün yaratılanlar – cansız, bitkisel, canlı ve konuşan – ve her şey haz almak için Işığın bir kıvılcımını almayı arzular.
Yaratan – Işığı aldıktan sonra Yaratılan sonsuz ve daimi olan hazzı bencil bir şekilde değil de mükemmel ve mutlak bir biçimde tecrübe edebilsin diye – Yaratılan’ı yarattı. Eğer Işık Kli’ye girer onu tamamen doldurursa, bu durumda bu Kli artık alamaz çünkü arzu Işık tarafından doyurulmuştur ve arzunun yokluğunda haz da ölür.
Kendi maksadınız için almadığınızda, yani, sadece veren kişinin uğrunda haz aldığınızda, sonsuz biçimde almak olasıdır, yani verenin uğruna almak. Böylelikle Kli’ye giren Işık, alma arzusunu etkisizleştirmez.
Deneyim vasıtası ile biliriz ki aç olduğumuz ve bir şey yemeye başladığımız zaman belli bir vakit sonra – en leziz yemekler önümüzde olsa bile – artık açlığı hissetmeyiz.
Haz, hazzın kendisi ile onun için oluşan arzu arasındaki sınır üzerinde tecrübe edilir. Fakat, haz arzuya girip onu doyurur doyurmaz bu arzu yavaş yavaş solar. Ve şayet haz arzudan daha kuvvetli olursa bu çıkartmaya, nefrete bile neden olabilir.
Haz, nasıl sınırsız ve mükemmel bir şeye çevrilebilinir? Yaratan tarafından spesifik bir şema teşkil edilmiştir. Eğer insan hazzı içinde hisseder ise ama diğerlerine de haz verirse bu haz sonsuzdur çünkü bu arzu sadece hala verebileceği hazzın miktarına arzuyu verdiği kişiye bağlıdır sadece. Bu hazzı ne kadar çok insana verirsem daha çok hazzı ben kendim hissederim. Bu durum sonsuz bir mevcudiyet, mükemmellik üretir – ki bu, Yaratan’ın özelliklerinden birisidir. Bu, kesinlikle Yaratan’ın bizi teşvik etmek isteyeceği şeydir.
Eğer yaratılan varlık sırf almak isterse, kendini bozuk yozlaşmış bir ortamda sıkıştırılmış bulur. Sadece, içinde varolan şeyi hissedebilir. Eğer yaratılan varlık Yaratan’ın yaratılanı mutlu etmesinden kaynaklanan hazzını hissedebilse - aynı çocuklarına bencil olmayan biçimde veren bir anne gibi – sonsuz bir hazzı tecrübe edebilir.
En etkin uygulama mükemmelliğe denk gelir. Işık sadece basit bir hazzı iletmez aynı zamanda da sınırsız bir bilgi, sonsuz bir mevcudiyet, ben bilgisi, sonsuzluk hissi ve uyum vasıtası ile sağlanan hazzı da kapsar, ki bu şeyi içerir.
İdeal safha Işığı yaratılan varlık üzerine durmaksızın döken Yaratan’ı kapsar. Yaratılan varlık, sadece Işığı almayı isteyerek Yaratan’ı memnun ederse Işığı almaya razı olur. Bu sisteme, Yaratan’dan çıkan direkt ışığın aksine geri dönen Işık ya da Yansıtılan Işık denir.
Bu safhanın gerçekleşmesi için, öncelikle yaratılan varlığa doğru olan Direkt Işığı çeken, cezbeden bir arzunun var olması zorunludur. İkinci olarak yaratılan varlık Işığın yoluna bir perde yerleştirmelidir. Bu perde, sadece kendisi için hazzın tecrübe edilmesini önler ve yaratılan varlığa hazzı almasına olanak tanır ancak bu haz Yaratan için verebileceği miktarla orantılı biçimde olacaktır. Sonra, yaratılan varlık tamamen Yaratan gibi olur.
Başka bir deyişle, şu takas meydana gelir: Yaratan, hazzı kabul eden yaratılan varlığa mutluluk verir ve kişi bu mutluluğu sadece Yaratan’a haz vermek koşuluyla kabul eder.
Baal HaSulam, ev sahibi ve misafir ile ilgili olan çok basit ve sonsuz bir örnekten alıntı yapmaktadır. Ev sahibi, misafirine bir masa dolusu güzel yiyecekler sunar. Misafir oturur ama yemeye cesaret göstermez çünkü alıcı pozisyonunda olmak istememektedir ve ev sahibinin onu memnun etme isteginde samimi olup olmadığını bilmemektedir. Misafir utanır zira sahibi verirken o sadece alıcı durumundadır. İşte bundan ötürü ev sahibinin gerçek arzusunu anlamak için misafir sunulan yemekleri geri çevirir.
Şayet ev sahibi – misafirinden yiyecekleri onurlandırmasını isteyerek ve öyle yaparsa çok memnun olacağı hususunda misafirini ikna ederek – ısrar ederse bu durumda misafir yemeye başlayacaktır. Misafir öyle yapacaktır zira bunun ev sahibini memnun edeceğine ikna olmuştur ve artık ev sahibinden almadığını ama ona verdiğini hisseder; yani ona haz-mutluluk verir.
Roller tersine dönmüştür. Bütün yemekleri hazırlayan ev sahibi olsa ve davet eden olarak hareket etse bile, memnun etme arzusunun sadece misafirine bağlı olduğunu açıkça anlar. Misafir akşam yemeğinin başarısının anahtarını elinde tutar ve duruma hakim olur.
Yaratan, yaratılanı - Işığın etkisi altında sadece almadan dolayı utanacak – utanç duyacak biçimde yaratmıştır. Özgürce seçme özgürlüğünü kullanarak, yaratılan hazzın sadece bencilce tecrübe edilmediği bir seviyeye erişecektir, zira amacı Yaratan’ı memnun etmektir. Bu durumda yaratılan varlık Yaratan’a eşdeğer olur, Malkut, Keter seviyesine erişir ve ilahi özellikler elde eder.
Bu ilahi özellikler, bu duygular tanımların ötesindedir ve onları anlayamayız. Yaratan ile sadece benzeşmenin bir derecesini elde ederek manevi dünyalara yapılan giriş zaten sonsuzluk, mutlak haz ve kazanım anlamına gelir.
Kabala Bilimi Yaratılış’ı çözmeye çalışır. Bu bilim Dünyamızı öteki bütün dünyalar ve bütün evren – Yaratan seviyesine, sonsuzluk ve mükemmelliğin nihai derecesine ulaşmak için – ileri yönlü olan ıslahı (tikun) elde ederken üstünde yürümeleri zorunlu olunan yolu tarif eder, tanımlar. Bu dünyada yaşarken, günlük koşullarımız içinde ve bedenimizle giydirilmiş iken bu ıslah işine girişmemiz gereklidir.
Kabalistler, bu mükemmeliyet derecesine erişmişlerdir ve onu bizim için tanımlamışlardır. İstisnasız bütün ruhlar, doğru zamanda bu nihai seviyeye erişmek zorundadırlar. Dünyamızda ki ruhların reenkarnasyonu son ruh yolunu tamamlayana kadar devam edecektir. Sonraları manevi dünyaya girmek ve nihayetinde 0 noktasına, Keter’e erişmek için ıslahın mümkün olduğu yegane yer bizim dünyamızdır.
Süreç sadece tek bir yaşamda gerçekleşebilirmi? Hayır, bu imkansızdır. İnsan doğduğunda, zaten bu dünyada olan bir ruhu alır. Ruh, belli ıslah aşamalarını tecrübe etmiş ve deneyim kazanmıştır. Bundan dolayıdır ki günümüzde doğan insanlar daha önceki nesillere göre daha zeki ve daha çok tecrübeye sahiptir. Modern teknoloji, kültürel koşullar ve modern toplumda gelişen çeşitli değişmeler karşısında işlev görmek için daha çok hazırlıklıdırlar. Bizim neslimizde, Kabala çalışma arzusu git gide daha popüler olmaktadır. Son 20 ila 25 yıl içerisinde ruhlar öylesi bir tecrübe seviyesi kazanmış ve öylesine bir idrak seviyesine erişmişlerdir ki manevi bilgi olmaksızın kişi ilerleme yapamaz. Geçmişte ise, milyarlarca kişi içinde sadece bir avuç kişi belirsiz biçimde maneviyat gereksinimini hissetmişlerdir.
Sadece birkaç yıl içinde, kişinin ömrü süresince manevi kazanıma ulaşması mümkün olacaktır. Bu yaratılışın gayesidir, takdir edilmiştir. Her birimiz bir ve aynı Malkut’un (orijinal ruhun) bir parçasıyız ve bize belli özellikler ve bu dünyada oynamamız gereken belli bir rol bahşedilmiştir. Kabala’nın bilimsel sisteminin yardımı ile bu özellikleri değiştirerek, her bir parça en yüksek derecesine erişmek için kendi ıslahını gerçekleştirir.
Parçaların yolu Yukarı’dan takdir edilmiştir. Hepimiz bu dünyada belli bir ruh ve özel niteliklerle yaratılanızdır. Hiç birimiz ruhumuzu önceden seçmedik. Şunu söylemeye gerek yoktur ki (üzerinde yürüyeceğimiz) yolumuz da takdir edilmiştir. O halde ne yapacağız? Nerede kaldı özgür irademiz? Hangi anlamda şu veya bu eylemin yapıldığı basit bir mekanik element haricinde zeki birer varlıklarız? Kendimizi ifade etmemize izin vermek için Yaratan ne ölçüde kendisini geride tutmaktadır? Yaratan, bunu sadece bir koşulu gerektirerek yapar; kişi ıslah yolunda ilerlemeyi kendisi arzu etmek zorundadır ve bunu ancak kendi arzularını uyardığı güç ile orantılı olarak yapabilir.
Her birimiz başlangıç noktasından başlamalıyız ve en sonunda nihai noktaya erişmeliyiz. Bu hususta özgür bir irade yoktur. Yol içinde özgür bir irade yoktur çünkü herkes kendi aşamasından geçmek ve ileri yönde bu aşamaları kendi içinde bütünleştirmek zorundadır. Bir başka deyişle, yolu “yaşamak” zorundayız.
Özgürlük – her bir adımın gerekçesini ortaya koyarak ve ıslah sürecine maruz kalmak için en hızlı sürati seçerek ve Yaratan’a bağlanarak – yol boyunca meydana gelenlerle uyumlu olmak anlamına gelir. İnsana bağlı tek faktör budur ve yaratılışın özü de buradadır. Kişi kendi içinden gelerek en hızlı biçimde başlangıç koşulundan kurtulmayı, Yaratan’ın onu yarattığı biçimi ve özelliklerinin ıslahına maruz kalmayı ve en son noktada Yaratan’a bağlanmayı kendisi istemelidir.
Bu arzuyu ne kadar çok ifade etmesine bağlı olarak o kişiye insan denebilir, yoksa tamamen kişiliksiz bir yaratıktır. Kabala insana bağımsız, bireysel, gerçekten özgür bir şahsiyet olmasında ve bu nitelikte bir kişiliği geliştirmesine yardımcı olan tek gerçek bilimdir.
Bir Kli’nin (alıcı/kab) formasyonuna neden olan dört aşama arzudan arzuya (Aviut; hamlık, kabalık veya yoğunluk) göre değişebilir. Sıfırıncı aşama’da (Kök; Şoreş Aşaması) ve 1.aşama’da bu arzu soyuttur. Yaratılan varlık Yaratan’dan ne kadar uzakta durursa alma arzusu o derece kuvvetli, yoğun/kaba ve bencilce olur – daha çok istemektedir.
4. Aşama, Malkut, kesin ve mutlak bencilliktir ve bu arzusu kendi kararından ortaya çıkar. Her bir müteakip aşama bir öncekini kapsar: Keter, Hokma’dadır; sonra her ikisi de Bina’ya dahil edilir, her üçü Zeir Anpin’e dahil edilir. Malkut, bu dört aşamadan oluşur. Her bir önceki aşama bir sonrakini destekler ve onun mevcudiyetini sağlar.
4. Aşama onu tamamen dolduran ışığın hepsini almıştır. Işık Kli’i haz ile doldurduğunda Kli’nin Işıktan vermek özelliğini aşama aşama aldığını biliyoruz. Sonra, Malkut, bu özelliğin Işığın özelliğinin tamamen zıttı olduğunu hissetmeye başlar. Veren ile kıyaslandığında bencilliğinin farkında olur ve öylesine bir utanç duyar ki Işık almaktan vazgeçmeye ve boş kalmaya karar verir.
Işığın Malkut’dan rededilmesine Tzimtzum Alef (Birinci Kısıtlama) denir. Malkut boşaldıktan sonra veren ile dengeli bir durum oluşur; her ikisi de ne alır ne de verir. Karşılıklı bir zevk, haz yoktur. Bu durumda Malkut muhtemelen nasıl Yaratan’a eşit olabilir?
Misafir ve ev sahibi örneğini benzetme olarak alırsak, Malkut Işık’dan gelen her şeyi geri iter çünkü kendisini alıcı olarak hissetmek istememektedir. Sonra, şu koşulu oluşturur ki kendi hazzı için olmasa bile Işığın bir kısmını kabul edecektir çünkü Yaratan’ı memnun etmek istemektedir, zira bilir ki Yaratan yaratılanın hazzını istemektedir. Bu tarzda bir alma, vermek gibidir, bu nedenle Malkut şimdi veren olma konumundadır.
Eğer gerçek bir arzu hayata getirilecek ise Işığın dört aşamadan geçmesi gerektiğini görebiliriz. İçimizdeki arzunun doğuşundan önce, bu arzu – biz onu en sonunda hissedene kadar – Yaratan’dan gelen Işığın gelişiminin bütün aşamalarından geçer. Hiçbir arzu Işık olmaksızın ortaya çıkamaz. Önce Işık gelir, sonra da arzu.
Gelin, 4. aşama esnasında yaratılan Yaratılış’ın yapısını bir inceleyelim (3. Şema’ya bakınız). Yaratan’dan gelen Işığa Direkt Işık ( Or Yaşar ) denir, Malkut’un geri çevirdiği Işığa ise Yansıtılan Işık (Or Hozer) denir ve en sonunda Kli’nin içine kısmen giren Işığa ise İç Işık (Or Pınimi) denir.
Şema 3) Kli (TAS)
Misafir, ev sahibi ve leziz yemeklerle dolu bir masa ile karşılaştığında, öncelikle herşeyi rededer, sonra ev sahibini memnun etmek ve ona haz vermek için – herşeyi tek lokmada miğdeye indirmk istemesine rağmen – biraz yemeye karar verir. Bu, kişinin kendi bencil arzusunu özgecil bir biçimde, başkalarını düşünerek kullanmak zorunda olması – anlamına gelir. Misafir olayları düşünmeye başlayınca, ev sahibi için bile akşam yemeğinin tamamını kabul edemez, bu yemeğin sadece bir kısmını kabul edebilir.
Bu, bir kısıtlama – sınırlama yaptıktan sonra, yaratılan varlığın özgecil biçimde Işığın küçük bir kısmını – örneğin; Işığın %20’ini – kabul etmesinin ve kalan %80’ini de geri çevirmesinin nedenidir. Yaratan için, yaratılan varlığın ne kadar Işığı kabul edeceğine karar verdiği yere Roş (Baş) denir. Işığı kabul eden parçaya ise Toh (İç Kısım) denir; ve son parçaya – ki boş kalır – ise Sof (son) denir. Bu, yaratılan varlığın kısıtlama – sınırlama yaptığı yerdir ve artık Işığı kabul etmez.
Şema 4) Aşama (Partzuf)
İnsan vücudu ile olan benzerlikleri kullanan yaratılışın çeşitli kısımlarına farklı terimlerle değinilmiştir. Fakat, kelimeleri kullanmak daha kolay ve daha uygundur.
Kabalistler kendilerini çok basit bir dille ifade etmeyi tercih etmişlerdir: dünyamızda ki her şeyin, Yukarı’dan aşağıya inen direkt bağlantılarla uyumlu olarak, manevi dünyalardan kaynaklanması olgusunu kullanarak; her manevi nesnenin dünyamızda ki bütün nesnelere doğru inmesi olgusunu kullanarak. Sonra, dünyamızda ki her şeyin bir ismi olduğu için, dünyamızdaki her nesnenin ismini alabilir ve o nesneyi doğuran manevi nesneyi seçmek için kullanabiliriz.
Dünyamızda ki taş örneğini ele alalım: Yukarı’da bu taşı meydana getiren bir güç vardır: O nedenle buna taş denilecektir. Tek fark şu ki “manevi taş” belli özellikle bahşedilmiş bir manevi köktür ve karşılığında da dünyamızda “taş” sıfatı ile maddi bir nesne olan bir dala karşılık gelecektir. Bu, dallar ve eylemler vasıtası ile manevi dünyalarda ki öğelere ve eylemlere değinebiliriz.
Otantik Kabala yazılarının hiç biri ne kadar dünyamız dilini kullanıyor olsalarda, dünyamızdan tek bir kelime dahi bahsetmez. Dünyamızın bütün nesneleri manevi dünyalarda eşleşen manevi bir nesnenin yansımasıdır.
Analiz ve değerlendirmeden sorumlu olan manevi bir nesnenin bölgesine Baş (Roş) denir. (4. Şemaya bakınız) Malkut’un üstüne yerleştirilmiş olan Perde’ye – ki Işığın içeriye girmesine izin verir – Ağız (Peh) denir. Işığın girdiği kısma vücut (Guf) denir. Guf’un içinde bir kısıtlama – sınırlama yaratan sınıra göbek deliği (Tabur) denir. Işığı boşaltan en alt kısıma ise son uç (Sium) denir. Bir bütün olarak bu nesne Yaratılışı, ruhu, Malkut’u oluşturur.
Böylece, Işığın gerçekten hissedildiği yer olan Guf bölgesinde, Toh’da Işığın %20’sini aldıktan sonra, Partzufu Saran Işığın, Or Makif’in dışarıdan yaptığı, baskıyı hissetmeye başlar. Der ki: “Işığın bir kısmını kabul etmek ne kadar haz verici olduğunu görüyorsun, dışarıda ne kadar hazzın kaldığını tahmin edemezsin, sadece biraz daha kabul etmeyi denesene. ” birazcık daha tecrübe etmektense, hiçbir şekilde haz tecrübe etmemenin daha iyi olduğunu anlayabiliriz. Haz hem içeriden hem de dışarıdan bir baskı uygular ve bundan ötürü ona karşı durmak çok daha zor hale gelir.
Hiçbir surette Işığı kabul etmezken, Partzuf uzun bir süre bu halde kalır, ama artık Işık hem içeriden hem dışarıdan baskı uygular. Eğer Partzuf biraz daha Işık kabul ederse, bu kendi zevki için hareket ettiği anlamına gelir çünkü bencilliğine olan direncinin gücü sadece %20’ye eşittir. Partzuf böyle hareket etmeyi rededer. Bir daha ileride böyle hareket etmemek için birinci kısıtlamayı gerçekten de yapmıştır. Bu tamamiyle uygun olmayabilir. İlk aşamayı tersine döndürmek için yani Işığı kabul etmeden önceki aşamayı tersine döndürmek için; tek bir çözüm vardır, bu da Işığı redetmektir. Ve bu eylem kesinlikle Partzuf’un yaptığı şeydir.
Tabur üzerine eş zamanlı biçimde Or Pinimi ve Or Makif tarafından uygulanan baskıya “Bituş Pınimi u Makif” (içten ve dıştan dövülme) denir.
Işığın Guf’un içine yayılması (bu durumda %20) nasıl meydana gelmektedir? İlk başta Peh de Roş (Baş’ın Ağzı) seviyesinde konumlandırılmış olan Perde (masah), Işığın %20’lik baskısı ile Peh’in altın - Guf’un içerisine, ta ki Tabur sınırına ulaşana kadar – getirilir.
Işık, Guf’dan atıldıktan sonra, Perde Işığı geri çevirerek Tabur’dan Peh de Roş’a doğru ileri yönde yükselir. Işık Guf’un içine yayılmadan önce Partzuf Roş’ta ki mevcut bütün bilgiye sahip olmuştur. Ne tür bir Işık olduğunu, ne tür bir haz getirdiğini öğrendi, kendi arzusunun ne olduğunu, kendisi için ne kadar kuvvetli bir gücün hazza karşı geldiğini anladı.
Bütün bu bilgiye göre ve de Partzuf’un Işık ile doldurulduğu durumdan ve Işığı kısıtlama durumundan geriye kalan bilgiye göre, Partzuf geçmişin bir hatırasını/izini tutar: Buna Reşimo denir.
Maneviyatta ne vardır? Sadece haz arzusu ve bu arzuyu tatmin eden haz. Partzuf’un kendisi için duyduğu arzu ile ilgili olan bilgiye Aviut denir ve Işığa karşılık gelen bilgiye ise – ki kendini Kli ile giydirir – Hitlabşut denir. Aslında sadece Yaratan ve yaratılanın var olduğunu söyleyebiliriz.
Daha önceki durumdan geriye, daima bir Hitlabşut Reşimo ve bir de Aviut Reşimo kalır. Bu iki parametre, Partzuf’un daha önceki durumunu tanımlamak için yeterlidir. Işığı geri çevirdikten sonra, Partzuf Işığın Gufda kaldığı zaman ne hissettiğini tam olarak bilir. Bu deneyim ile, nasıl hareket edeceğini ve ne tür hesaplamalar yapmak zorunda olduğunu öğrenmiş olur.
Aşağıda 5. Şema’da gösterildiği gibi, Partzuf artık Işığın %20’sini tutmanın mümkün olmadığını anlar. Bu sefer, Yaratan için bu hazzın %15’ini tutmaya karar verilir.
Şema 5) Partzufim: GALGALTA, AB, SAG, MA, BON
Bunun meydana gelmesi için, Partzuf’un biraz daha aşağı hareket etmesi gerekir, böylelikle Roş’u ve Peh’i daha önceki Partzuf seviyesinin altında konumlanmış olur. Perde’ye çarpan Işık geri itilir ve belki de sadece %15’i içeri geçer.
Hitlabşut’a ve Aviut’a nasıl karar verilir? Hesaplama Malkut’un (Aviut Dalet, 4. Seviye Arzusu) karşılık gelen Işık ile (Hitlabşut Dalet, 4. Seviyenin Işığı) tamamen dolduğu yer olan Ein Sof (sonsuzluk) Dünya’sında başlar. Malkut’un bu durumuna kısaca “Dalet-Dalet” denir ve (4,4) olarak belirtilir.
Bir sonraki Partzuf kendini artık Işık ile doldurmasını sağlayacak bilgiyi elinde tutar; bu, Aviut Gimel'e 3. Seviyenin Arzusuna karşılık gelir ve bu şekilde devam eder.
Bir sonraki Partzufim’in her biri, Yaratan için Guf’unu ışıkla doldurmak kapasitesini git gide azaltır.
Toplam 25 Partzufim vardır ve bunların herbiri yukarıdan aşağıya ortaya çıkarlar. Son Partzuf’un sırası geldiğinde, alt kısmı ayıran sınırı, manevi dünya ile bizim dünyamız arasında ki Bariyer’i (Mahsom) geçer ve bizim dünyamızda parlamaya başlar. Bizim dünyamız, Perde’nin yokluğu ile karekterize edilen Malkut’un bir durumudur.