John Maynard Keynes

Salvo

Kayıtlı Üye
John Maynard Keynes
Ekonomiyi kurtaran adam

Varlıklı bir çevrede yetişti. Ancak yaşamını, dünyayı içine düştüğü ekonomik krizden kurtarmaya adadı. Amacı, ülkesi ve tüm dünya ülkelerinde yaşayan insanların ekonomik ve toplumsal açıdan daha iyi koşullara kavuşmasını sağlamaktı.

Dünya, daha önce yaşamadığı bir felaketin eşiğindeydi: Bu, hiç bitmeyecekmiş gibi görünen küresel bir ekonomik kâbustu. Büyük Bunalım, Ekim 1929'da ABD'de, hareketli borsa spekülasyonları sonucunda Wall Street'in iflasıyla patlak vermişti. Yatırımcılar, bugün 250 milyar dolara denk gelen 25 milyar doları bir hafta içinde kaybetmişlerdi. ABD ekonomisinin durumu dramatikti. Milyonlarca kişi işten çıkartılmış, ABD'nin dış ticaret hacmi yüzde 50 oranında azalmıştı.

Ardından, Avrupa'daki mali kurumlar sendelemeye başladı. İlk düşen, Avusturya'nın en büyük bankası Credit Anstalt oldu. Korku içindeki yatırımcılar bankalardan paralarını çekme yarışına girince, uluslararası likidite krizi baş gösterdi. Bankalar, müşterilerine ödeme yapmak için paraya ihtiyaç duyuyorlardı. İngiltere bankası bile bu furyadan nasibini almıştı; sterlin, birkaç hafta içinde üç kez değer kaybetmişti.
Panik dalgası Atlantik'in öteki yakasına da sıçradı ve ABD'nin geliştirdiği bankacılık sistemi, oluşan girdapta kendisini yutmaya başladı. 1932'de, 2.000 ABD bankası, müşterilerin çektikleri paralar nedeniyle battı. Bu durum, dünya ekonomisindeki çatlakları daha da derinleştirdi.

Siyasiler, sabırla beklenmesi gerektiğini; arz ve talep esasına dayalı kapitalist kuralların, sorunu kendiliğinden çözeceğini düşünüyorlardı. İşten çıkartılan insanların sayısının artmasıyla birlikte bir durma noktasının yaşanacağına, işverenin daha sonra tekrar işe alımı başlatacağına inanıyorlardı. Ancak, işsizlik düzeyi gün geçtikçe artıyordu. ABD'de yüzde 25'e ulaşmıştı; üretim kapasitesi de, buna paralel olarak neredeyse dibe vurmuştu. 1932 yılına gelene kadar, üç yıl içinde dünya ticaret hacmi yüzde 50 oranında geriledi. "Laissez faire" (Bırakınız yapsınlar) sloganıyla yola çıkan ekonomik sistemin artık işlemediği açıktı. Siyasiler, bu sistem yerine neyi tercih etmeliydi?
Cevabı, hiçbir zaman ekmek kuyruğuna girmek zorunda kalmayan bir soylu verdi. Varlıklı bir aileden geliyordu, en yakın arkadaşları zenginler kulübü Bloomsbury topluluğunun üyeleriydi, eşiyse bir Rus balerindi. Buna rağmen, hayatını, ekonomik felaketleri anlamaya, bunların sonuçlarının insanlar üzerindeki etkilerini en aza indirecek yöntemleri bulmaya adadı: Bu kişi John Maynard Keynes'ti.

1883'te doğan Keynes, Cambridge Üniversitesi ekonomistlerinden bir baba ile başbakan kızı bir annenin çocuğuydu. Büyümüş de küçülmüş görüntüsü veren çocukluk yıllarını, babasının otoriter yapısının etkileriyle geçirdi.10 yaşına geldiğinde, cebir ve geometri dalında ustalaştı, 14 yaşındayken Eton'da burs kazandı. O yıllarda, üstünde çalıştığı konularla ilgili 60'tan fazla ödül kazandı. Eton'ın en seçkin kulübü olan "Pop"a üye kabul edilmesi, sadece derslerine çok çalışan bir öğrenci değil, aynı zamanda sosyal bir genç olduğunun kanıtıydı. 1902'de Cambridge King's College'ta matematik eğitimi yapması için açık burs kazandı. Okulu, her yıl birincilikle tamamlamasının yanı sıra, Cambridge Öğrenci Birliği'nin başkanlığını yaptı. Aynı zamanda gizli bir topluluk olan Apostles'in de üyesiydi. Bu grup içinde Bertrand Russel ve E. M. Forster gibi öğrenciler de bulunuyordu.

O yıllarda, Cambridge'te profesörlük yapan Alfred Marshall, Keynes'le özel olarak ilgileniyordu. Bu ilgi, onun büyük başarısında çok önemli bir rol oynayacaktı. Marshall, 1903 yılında İngiltere'deki akademik ekonomi kürsüsünün kuruculuğunu üstlendi. Bu kürsü, iktisadi konularda çeşitli seminerler veriyor, yeni çalışmalar yürütüyordu. Marshall'ın amacı, öğrencilerine toplumsal görev bilincini aşılamak, ekonomiyi kullanarak daha iyi bir toplumun temellerini atabilmenin yollarını öğretmekti.

Büyük Bunalım'ın doktoru... Keynes, düşünce dizgisini, I. Dünya Savaşı sonrası dönemde, İngiltere'deki sürekli işsizlik ve etkileri bütün dünyaya yayılan 1929 Büyük Bunalım'ının etkisi altında geliştirdi. 1924 yılında, İngiltere'de bir milyon kadar işsiz vardı. Lloyd George gibi politikacılar işsizliği önlemek için, bayındırlık işleri programını ileri sürüyorlardı, Keynes de, bunu destekliyordu. Ayrıca, ihracatı teşvik için, her ne pahasına olursa olsun İngiliz lirasının eski koşullar altında konvertibilitesini gerçekleştirme çabalarına son verilmesini istiyordu. Muhafazakâr Parti'nin iktisat politikasının, işsizlik yarattığını ileri sürüyordu. Keynes'in fikirleri bu dönemde tutulmamıştı.
1929'da ABD'de başlayan ve kapitalizm tarihindeki en şiddetli ve sürekli bunalım İngiltere'ye sıçrayınca, 1931'de İngiliz lirası devalüe edilmiş ve ihracat artmıştı. Dünya piyasasında İngiltere'nin baş rakibi olan Almanya, bu olaydan en çok zarar gören ülke oldu. Artık Keynes'in reçetesini kullanan ülkeler olumlu sonuçlar almaya başlamışlardı.
Almanya, 1933'ten itibaren, işsizliğe karşı mücadele için, devletin, yatırımlar ve kredi alanlarına müdahalesini kabul etmiş; aynı yıl ABD'de iktidara gelen Roosevelt, kamu harcamalarını genişletmiş; ücretlerin yükseltilerek satın alma gücünün genişletilmesi için, girişimcilere baskı yapmış; doları devalüe ederek ihracatı artırmaya çalışmıştı.
Bu, tam Keynes'in arzularını karşılayan bir görevdi. Doktorasını iktisat üzerine yapmaya karar verdi ve ekonomi teorisinin temellerini oluşturmaya başladı. Ancak, Cambridge'e saplanıp kalmak ona göre değildi. Bu nedenle, Londra'da devlet hizmeti vermek için kursu tamamlamadan bıraktı. Marshall'dan aldığı dersler, iktisat dalındaki tek resmi eğitimdi.

Hindistan Bürosu'nda geçen iki yılın ardından yine sıkılan 25 yaşındaki Keynes, 1908'de okutman olarak Cambridge'e geri döndü. Mükemmel bir öğretmen olarak şöhreti tüm okulda yayılmıştı. Devlet hizmetinde bulunduğu sıralarda kazandığı deneyimlerle temellendirdiği Hindistan'ın maliye sistemi ve para politikaları çözümlemeleri, meslektaşlarından olumlu notlar aldı. I. Dünya Savaşı'nın patlak verdiği yıllarda, Keynes'in müthiş bir ekonomi dehası olduğu açıkça ortaya çıktı. Bu nedenle de Hazine'ye çağrıldı.

"Tüm savaşları sonlandırmak için savaş" fikrinin olumsuz sonuçları, onu ilk kez toplumsal kaygıların üzerine gitmeye yöneltti. İttifak devletlerinin zaferi sonrasında Almanya, Versailles Antlaşması'yla ağır borçlar altında ezilmeye mahkûm edilmişti. Antlaşmaya göre, Almanya'nın borcu, bugünün parasıyla 350 milyar dolardı. Ayrıca, sanayisine de kısıtlamalar getirilmişti. Kimilerine göre, bu yaptırım Almanya'nın hak ettiğinden çok değildi. Bununla birlikte, Keynes'in de vurguladığı gibi Almanya, sahip olmadığı bir parayı ödemeye zorlanıyordu. Bu, Almanya'yı yeni kaynaklar aramaya, yeni istilalara itebilirdi.

Bu tartışmalar sonrasında Hazine'deki görevinden istifa etti. Böylece, kaygılarını topluma daha rahat bir şekilde anlatabilecekti. 1919 yılının Aralık ayında "Barışın İktisadi Sonuçları" adlı kitabını yayımladı. Eski patronu, Başbakan Lloyd George'un, dönemin iktisadi politikalarının akıldışı uygulamalarının çözümlendiği kitap, bir anda en çok satanlar listesinde birinciliğe oturdu.

Kitap, aynı zamanda Keynes'in radikal bir iktisatçı olarak tanınmasına da yol açtı. O güne kadar pek çok aydının düşündüğü, ancak, bir türlü dile getiremediği sorunları tüm açıklığıyla yazmıştı. O yüklü borçların ne ödenebileceğine ne de barışı garanti altına alacağına inanıyordu. Hatta, bunun ileride çok daha ciddi sorunlara yol açacağını öngörüyordu. Pek çok tarihçinin, II. Dünya Savaşı sonrasında tepetaklak olan dünya ekonomisinin sorumlusunu, Naziler'in yükselişine bağlaması, Keynes'i doğrular nitelikte.

Hitler'in iktidara gelmesinden önce bile, Keynes'in iktisadi öngörüleri bir kez daha kanıtlanıyordu. 1930'ların başında yaşanan Büyük Bunalım, siyasileri ve geleneksel iktisatçıları gruplara bölmüştü. Keynes, 1936'da krizin nedenlerini ve çözüm önerilerini sunduğu en ünlü kitabını, "İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi"ni yazdı. Bu kitap, 150 yıldır süregelen "bırakınız yapsınlar" zihniyetine "dur" diyordu. Keynes, piyasaların dokunulmazlığı ilkesinin kriz dönemlerinde işlemeyeceği savunuyordu. Çünkü, gelir ve istihdam bir kere düşmeye başlayınca, insanlar paralarını kurtarmanın yollarını arayacaklar, bunu durdurmak için de bankalar faiz oranlarını yükseltecekti. Sonuç olarak, işini genişletmek isteyen yatırımcının ihtiyacı olan kredi artacak, bu da iş hacmini düşürecekti. Bu, gelir artışının ve istihdam düzeyinin sıkıntıya girmesi anlamına geliyordu.

Bu kilit, sadece doğrudan hükümet müdahalesiyle kırılabilirdi. Ona göre, iş dünyasını yeniden hareketlendirmek için, vergi ve faiz oranlarında indirimler yapılmalıydı ve istihdamı teşvik eden maliye politikaları benimsenmeliydi. Keynes'in yaklaşımları, yeni seçilen ABD başkanı Franklin Roosevelt'ten büyük destek aldı. Roosevelt, ABD'nin krizden çıkabilmesi için, müdahaleci politikanın benimsenmesi gerektiğini ilan etti. Bu entelektüel ve ahlaki gücü arkasına alan iktisadi öğreti, pratik deneyim başarısıyla da birleşince, ekonomi literatüründeki yerini aldı. "Keynesçi" iktisat kuramı, krizden sonraki 40 yıl boyunca ülkelerin temel ekonomik programını oluşturdu.

Ancak Keynes, tüm bu sevindirici gelişmeler sırasında 54 yaşındayken, ölümcül bir kalp krizi geçirdi. Yeniden sağlığına kavuşması için iki yıl gerekti. Bu arada, II. Dünya Savaşı patlak vermişti ve danışman olarak Hazine'ye yeniden çağrıldı.

1944'te tarih kendisini tekrarladı. Müttefikler, Almanya'yı ve Naziler'i yine bozguna uğrattı. Ve yine, her iki taraf için de ekonomik maliyetler korkunç oldu. Ancak, bu kez dünya devletlerinin önünde yaşanmış bir deneyim vardı. Temmuz 1944'te ABD, New Hampshire'da uluslararası mali konuları bir düzene bağlamak için gerçekleştirilen tarihi Bretton Woods Konferansı'na İngiliz delegasyonunun başkanı olarak katıldı.

Bu konferansta, IMF (Dünya Para Fonu) ve Dünya Bankası'nın kurulmasına öncülük etti. Böylece uluslararası maliye sistemi bir korunak altına alınıyor, savaştan zarar gören ülkelere maddi destek yapılması kararlaştırılıyordu. Amaç, dünya ekonomisine istikrar kazandırmak ve herhangi bir kriz durumunda tansiyonu düşürücü önlemleri hemen almaktı. Keynes, sadece ülkesinde değil, tüm dünyada minnetle karşılanıyordu. Ancak, ekonomik krizlere karşı verdiği mücadelede bedeni yorgun düşmüştü. 62 yaşında, kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti.

II. Dünya Savaşı sonrasında, Keynes'in ekonomi felsefesi, hükümetler için çok daha önemli bir hal aldı. Ülkeler, ekonomilerini güçlendirmek için müdahaleci politikaları benimsediler. Ancak, 1970'li yıllarla birlikte, Keynesçi ekonomi politikaları gözden düşmeye başladı. Sağ kanat politikacıları ile eleştirmenler, bu yöntemin Marksizm'in bir uzantısı olduğu ve özgür girişimi engellediğini ileri sürdüler. Ama bu eleştiriler, Keynes'in devlet müdahalesini kabul ederek, kapitalizmin yaşayabileceğini savunan yeni bir liberalizm modeli kurduğunu gözden kaçırıyorlardı.

Bu eleştirilerden daha da önemlisi, 1970'lerde Keynesçi ekonomi politikalarının yaygınlaştığı dönemde "stagflasyon" yaşanmaya başladı. Stagflasyon, büyüme hızının düştüğü, önemli düzeydeki işsizliğe karşın, fiyat ve ücretlerin arttığı bir ülkenin durumunu tanımlıyordu. İşsizlik sorununu düzeltmek ve iktisadi talebi canlandırmak için, hükümetler Keynesçi ekonomiyi kullanmayı denediler. Ancak, bu enflasyonun daha da kötüye gitmesine yol açtı.
1970'lerle birlikte, para politikası teorisyenleri, paranın kontrolünün piyasanın düzelmesi için kilit kavram olduğu fikrini terk etmeye başladılar. 1980'lerin ortalarına doğru da, paraya dayalı politikalar yok olmaya başladı.

Tek bir ekonomik öğretinin, tüm cevapları barındırması, kuşkusuz çok zor... Ancak, dünya ekonomisinin içine düştüğü dar boğazdan Keynes sayesinde çıktığını söylemek de yanlış olmaz. Tüm dünya ülkeleri, o kötü gidişata dur diyen bir iktisatçıyı buldukları için şanslıydı. Keynes, dönemin koşullarını çok iyi çözümlemiş ve uygun sistemi kurmuştu. Darısı bizim başımıza...
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst