Jander

Jander

Banned
Selam sana,

Bu bölümde,

Kısaca kendimden bahsetmem gerekiyorsa eğer:
Ben, üniversite son sınıf öğrencisi ve aynı zamanda özel bir şirkette çalışmakta olan sanat, müzik ve doğa düşkünü biriyim diyebilirim. Yaş 23.

Sizlere her zaman özgün bilgi vermeye, kendi kaleme aldığım yazılarla ulaşmaya çalışıyorum. Burada size kişisel sayfamda bulunmasını isteyeceğim kadar önem verdiğim bir oyundan bahsedeceğim.
Hayal kurma kabiliyeti iyi olan herkesin oynamaktan sıkılmayacağı bir oyun bu.
Avrupa'da onlarca çeşidi çıktı ve epey piyasa haline geldi. Yüzlerce sayfalık kitapları ve ayrıntısı var.

ROL YAPMA OYUNU

Bir masa etrafına sandalyeler çekilir.
Kalem, kağıt, ortam oluşturacak objeler (mum, heykel, tütsü, savaşçı vb. opsiyonel) kullanılır.

Temsili resim aşağıda,


Bir Oyun Yöneticisi (GM) ve Oyuncuların(PL) olması ilk şarttır.

Oyunu oynayabilmek için;

Karakter Kağıdı (GM tarafından hazırlanır)
Character Sheet dediğimiz bu kağıtta,
STR (Güç)
DEX (Çeviklik)
CON (Kondisyon)
INT (Zeka)
WIS (Sağduyu)
CHA (Karizma) ve bunlara puan dağılımı yapıyoruz.



Karakterimizin Sınıfını (Savaşçı, Büyücü, Sihirbaz, Korucu, Rahip, Kutsal Şövalye, Düzenbaz, Barbar, Sanatçı) seçtikten sonra dağıtılan puanlara göre bir karakter karşımıza çıkıyor.
Çok farklı konseptlerde karakterler yapabilirsiniz. Hafif zırhlı hızlı ve hafif silahlı, Ağır zırhlı kalkanlı gürzlü savunması çok yüksek barbar gibi. Ayrıca karakterin ruhsal durumu, alışkanlıkları ve hayat görüşü varsa inandığı din (kitapta ayrıca belirtilen tanrı ve tanrıçalardan biri seçilir) ve,
(İsim, yaş, boy, kilo, yetenekler, özellikler, ırksal artılar - eksiler, çantamız, envanter listemiz, diller, karakterin kısa biyografisi yer alır.)
Kural kitabı (Avrupa basımlı, yabancı dildeki, hayli kalın ve her türlü kuralı içeren kitaplardır)

Senaryo (Oyunumuzun geçtiği şehir, coğrafya, olaylar, hikaye)

Zarlar ( Avrupa’dan ithal ettiğimiz tam 7 adet zar. 20’lik, 12’lik, 10’luk, 8’lik, 6’lık, 4’lük) Zarların her biri farklı bir işe yaramaktadır. Ancak her atılım ve denemeyi 20’lik zarı sallar ve sonucuna varsa bonuslarımızı ekleyerek bakarız.



Minyatür (Özel tasarlanan ve satılan fantastik minyatürler veya küçük boyutlu herhangi başka objeler. Bu, savaş sahasını görmek için ve istediğimizde masada bir alan oluşturarak strateji yapmamızı sağlamaktadır.)



Gerekmektedir.

Gelelim kısaca oyunun oynanışına;
Senaryoda belirlendiği gibi oyuncularımız hikayeye başlarlar.

GM herkese tasvirlerde bulunur. Bir örnekle canlandıralım;

Bugün, "Yıldız Işığı" ayının 12’si. "Abellis" Kasabasında, "Yaşlı Adam" adlı handasınız. Gitmekte olduğunuz Impelus krallığına henüz yolunuz var ve yorgun düştünüz. Impelus yolu üstündeki minik Abellis'de konaklamaktasınız. Öğle vakti ve güneş bulutların ardından gülümsüyor. Zaman zaman dışarıda sert rüzgarlar esiyor ve bu, hummalı çalışan köylüleri rahatlatıyor. Halk gündelik işlerinin başında, geneli çiftçi.. Kasabanın bağlı olduğu bir krallık yok ve koruması oldukça zayıf, haftada bir kaç kez karanlık loncaların yağmasına uğruyor.

Dördünüzde handa oturmuş bir şeyler içmekteyken bu sakin ve nahoş ortamı bol bol soluyorsunuz. Birkaç geceden kalma adamın mırıltıları ve kıs kıs gülmeleri haricinde han sessiz. Grubun elf rogue'u (düzenbazı) Lorrien bir şey işitiyorsun. Birinin hızla kapıya koşturmakta olduğunu. (Elfin duyularının keskinliği ona formasyon değiştirme avantajı sağlamıştır)

Lorrien: Hemen kapının yanına doğru bir parende atıp iyice gizleniyorum.
GM: Hanın dış kapısı gürültüyle sarsılıyor ve açılıyor. Bu bir baskın! (Handaki oyuncular tasvir haricindeki tehlikeli durumlarda hemen söz alıp taktiksel yerleşimlerini veya aksiyonlarını belirtirler. Örn; Büyücü Abelard: Hazırda bulundurduğum “Sleep” spell’imi(büyümü) kapıdan ilk giren kişiye yapıyorum. –Zarlar atılır— Sonuçlara göre GM tasvirine devam eder.

Kapıdan şiddetle girenler, kara zırhlara bürünmüş bir grup savaşçıydı, Abelard’ın başarılı Sleep spell’i karşısında ilkinin dizlerinin bağı çözülüyor ve kapı eşiğine yığılıp kalıyor. Ardından içeriye baskıncı adamlar dalıyor. Ellerinde ağır kılıçlar, sopalar ve kalaslar taşıyan dev gibi adalamlar ve bir kaç peçeli kadın içeriye giriyor. Düşen adamlarını görünce içerideki herkese saldırıyor ve önlerine çıkanı yok ediyorlar.

Lorrien: Sinsice girdiğim yerden çıkıyorum. Kapının dibinden el arbaletimdeki hazır duran uyuşturucu oku nişan alıp ateşliyorum. (Ok, arkası dönük adamlardan birinin tam ensesine saplanıyor ve adam kurtarma atışında düşük zar atınca uyuşturucunun etkisiyle bayılıyor)
Önümden geçen son kişinin arkasına sıvışıyorum. Hazırlanıp bıçağımı sırtına gömüyorum. –Zarlar atılır— ilk round olduğundan kimin hızlı olduğuna bakılır ve en yüksek skoru bulan kişi erken davranmış sayılır.

Lorrien fark ediliyor ve ondan önce davranan kara şövalye arkasına dönüp çelimsiz elfe ağır bir kılıç darbesi indiriyor. Lorrien hızlı biri olsada bu darbeden sıyrılamıyor (Saldırı yapan asker Lorrien’in Armor Class’ını geçiyor) ve onda derin bir yara açıyor. (Hit Point’i düşüyor –tabi askerin silahının kaçlık zarla hasar verdiği ve zarda kaç geldiğiyle ilgili-)



Grubun dev barbarı Borgus: Oturduğum divandan doğrulup yeni bitirdiğim 2 tepsi yemeğin ardından uzunca bir geğiriyorum. (size kaba gelebilir fakat karizması düşük karakterler böyle rol yapabilirler, tabi karizma düşüklüğü sadece kabalıktan kaynaklanmaz, yara izi de olabilir.)
Borgus: Çift elli dev balyozumu alıyorum ve üstlerine koşuyorum. Önüme ilk çıkan adama tüm gücümle savuruyorum. -20'lik saldırı zarı- rakibin Armor Class'ını geçiyor. Vurdun.
GM: Borgus üstlerine koşan uğursuz kara askere öyle bir hamle geçiyor ki adam bu şiddetle geldiği yere uçup duvara gülle gibi çarpıyor. Masalar sandalyeler ve duvarın döşemesi kırılırken adam hareketsiz kalıyor.

Cüce rahip Antras yerinden doğruluyor ve yaralanan Lorrien’i iyileştirmek ve ona destek olmak için hanın kapısına ilerliyor.

Antras: Dostuma destek olmak için gürzümü inancımdan aldığım güçle dolduruyorum (ruhsal spell) önüme çıkan ilk kara askere şiddetle savuruyorum. Ve iyileştirme sözcüklerine başlıyorum.....
Rakipleriniz karşılık veriyorlar biri Borgus'un kafasında bir sopa kırıyor. Kadınlardan biri, Lorrien'le bıçak oyunları ve aldatıcı akrobatik hareketler içeren tehlikeli bir karşılaşmaya giriyor. Hancı yukarıdan aldığı baltası ve kalkanıyla aşağı iniyor. Sarhoşlar masanın altına pusmuş ses çıkarmadan izliyorlar. Vs vs. gibi...
Heyecanlı, orijinal İngilizce olan (GM tarafından çevrilerek size Türkçe anlatılan) ve tasvir kabiliyetinizi geliştiren çok nadide bir oyundur.

İlgilenen arkadaşlarla konuyu tartışır ve onları bilgilendirebilir im. Bu oyunla çok erken yaşlarda bir izleyici olarak tanışıp zamanla öğrendim ve çok oyun hazırlayıp oynattım. Çoğu, yakın arkadaşlarım, kuzenler ve sonradan tanıştığımız arkadaşlardı.
Ben nadiren bazı oyunlara PL olsam da kendime GM’liği seçerek hep oyun yönetmişimdir.



Değişik tarzlarda ve değişik konseptlerde olağanüstü eğlendiren nice oyunlarımız oldu. Sizlerle de bunu paylaşmak istedim.

Rol yapmayı seven ve kendine bir karakter oluşturup denemek isteyen herkese yardımcı olurum. Karakteriyle fersah fersah toprağa adını yazmak isteyenlerin oyunudur Frp.

Benim yönettiklerim Unutulmuş Diyarlar (Forgotten Realms)’da geçiyor. Yaş ortalaması genelde 20-40 arası değişir ama üstesinden gelebilecek daha genç arkadaşlarımız da oldu. Bu oyunun insana kattıklarını uzun süre saysam da bitiremeyeceğim.


Şimdilik bu kadar olsun..




Yazının tamamı noktası virgülüne Jander'e aittir.
 
Son düzenleme:
---> Jander Kimdir?

Keske daha cok kendinden bahsetseydin kardesim. Ouunun azicigimi okudum baktim uzu devamini getirmedim.

Seni tanidigima memnun oldum. Daha fazla anlatsaydin keske ama saglik olsun.
Zamanla taniriz. Yazilarini takip ediyorum elimden geldigi kadar.
 
---> Jander Kimdir?

[MENTION=151958]yesil83[/MENTION] oyun uzun ve herkesin ilgisini çekecek türden değil. Yinede üyelerin bilgi sahibi olmasını istedim. Aralarından istisnai kişiler çıkabiliyor :)

Kendimden bahsetmeyi sevmiyorum diyelim.
Hadi kendini anlat dediklerinde hiçbir şey yazamam sanırım. Paylaşım yapacağım. Hikayelere gizlenmiş karakterlerde kendimden bahsediyorum daha çok. Kendimle alakalı şeyleri kendi karakterlerimde işliyor olabilirim. Şimdi bir yazı paylaşayım eskiden kalan. Belki bazı çıkarımlarınız olur.
Saygılarla,
 
---> Jander Kimdir?

[MENTION=151958]yesil83[/MENTION] oyun uzun ve herkesin ilgisini çekecek türden değil. Yinede üyelerin bilgi sahibi olmasını istedim. Aralarından istisnai kişiler çıkabiliyor :)

Kendimden bahsetmeyi sevmiyorum diyelim.
Hadi kendini anlat dediklerinde hiçbir şey yazamam sanırım. Paylaşım yapacağım. Hikayelere gizlenmiş karakterlerde kendimden bahsediyorum daha çok. Kendimle alakalı şeyleri kendi karakterlerimde işliyor olabilirim. Şimdi bir yazı paylaşayım eskiden kalan. Belki bazı çıkarımlarınız olur.
Saygılarla,

Kendinizi anlatmayi sevmediginizi dusunemedim.
Kisisel sayfa oldugundan ve jandar kimdir diye baslik gorunce dogal olarak kendinizin anlatilmis oldugunu dusundum.
Neyse... zamanla taniriz.
Iyi forumlar. Hayirli geceler. Sayfan hayirli olsun.
 
---> Jander Kimdir?

Gün doğmuştu.
Önceki gece şehre çöken sis artık daha azdı. Bu koku nereden geliyordu? Enfes ve uyandırıcı, diye düşündü. Birileri yine maharetini konuşturuyor anlaşılan. Sessizliği dinledi bir kaç saniye. Sonra fazla gürültü etmeden boş sokağı izlemeyi bıraktı. Odası, her zamanki gibi biraz dağınık ama ona göre her şey mükemmel derecede düzgündü. Bu onun düzeniydi. Dışarıdan düzgün, içeriden dağınık. Zaman zaman tam tersi, genelde son konçertosuna çıkan baş viyolonist kadar tutkulu ve buruk.

Yürümeyecekti bu sabah. İşe geç kalmak istemiyordu. Her sabah nasıl oluyorsa dalgınlıkla geç kalıyordu. O, yalnızdı. Kuruntuları, yalnızlığı ve alışkanlıklarıyla birlikte yaşıyordu. Yaşadığı dünyanın kaçta kaçı gerçek sorsanız bilmezdi. Eşyalarının arasından koyu yeşil paltosunu, yumuşak altın sarısı kazağı ve kahverengi sağlam bir pantolonu bulup çıkardı. Giyimi, gardırobundan daha düzgündü en azından. Aceleyle giyinse de üstündekiler uyumlu ve temizdi. Sabah kahvaltısı hazırlanmıştı. Söylediği gibi nedimeler den biri kahvaltıyı tepsiyle servis edecekti. Tabi unutmadıysa, kadın bezgin ve sağır gibi hareket eder, anladığından uzun süre emin olamazdınız. Her seferinde duyup duymadığı çelişkisi, çaresiz cebelleşmesi belki nedimenin hoşuna gidiyordu.

Sorun değil diye düşündü. Biraz beklerim unutursa da yolda hallederim. Az sonra kapısı çalındı. Bu iki tıklatma ve kapının önüne çekilmiş ahşap iskemlenin üstüne bırakılan kahvaltısı olmalıydı. Cam semaverden çıkan dağ kekiğinin kokusunu şimdiden alabiliyordu. Vazgeçilmezini unutmamışlardı. "Minik mutluluklar gününü neşelendirir" derdi birisi. Ah eski dostum, lafların hep aklımda. Her neredeysen yerinde hep iyi ol, aydınlık günlere uyan, diye mırıldandı.
Kapısını yavaşça açıp serin koridorun havası yüzüne vururken titredi. Sabahları bu lanet pencereleri açmak bir kural mıydı! Üstelik her sabahki o sabun kokusu. Duvarlara mı sinmişti ne! koku devamlı buradaydı sanki.

Kapısını çekip kilitleyen genç bi adam hızla kapısının önünden geçti. O sırada iskemleye bırakılan kahvaltı tepsisini almış kapıyı kapatmaktaydı ve bir kaç saniyelğine aniden göz göze geldiler. Genç adam uzun boylu kalıplı ve uzun kıvrık saçlara sahipti. Kemikli bir yüzü ve dağınık bir giyim tarzı vardı. Ayağında büyük botlar ve kollarında dövmeler vardı. Hafifçe kafasını kaldırıp onu bir hippi gibi selamladı. Adam da ona hafiften tebessüm etti. Odası buz gibi olmuştu. Zaten odasını ısıtmayan numunelik hurda şöminesi için yakacak getirmesi gerekiyordu. Hızla gelen kahvaltıyı tüketti. Uyduruk bir kahvaltıydı zaten. Sağ adımlar atmayı sığ adımlar atmaya yeğlerim derdi sık sık. Kahvaltı kokusu tadından güzeldi. Minik esintilerle odalara girmenin bir yolunu bulup, herkesi cezbetmeye ve uyanmaya davet ediyordu.

Eşyalarını aldıktan sonra hızla odasından ayrıldı. Tek tur dönen anahtar cebe konuldu ve büyük adımlarla gencin on dakika kadar önce yöneldiği merdivenlere yönlendi. Buradan antreye ve çıkışa varılıyordu. Bu eski bina tekli dairelerden oluşan bir apartmandı. Sakinleri gerçekten olağan dışı kişiler olabiliyordu. basamakları inmeye başladı. Her zamanki gibi sayacaktı, bu sefer ondan önceki 2438'incisi gibi unutmamayı kafaya koydu. Kırkları sayarken 48'de durdu. Sonra sanki aklı uçmuş gibi sessizlikle inmeye devam etti.
Merdivenlerden inmekteyken aşağı kata bağlanan basamaklardan birinde uyuyup kalmış birine rastladı. Kafasını kapşonuyla örtmüş, artık titremez halde başını soğuk taşa dayamış kıpırtısız halde uyukluyordu. Adamın bu gördüğü ve onu aniden şoke eden sahne karşısında aklına ilk gelen refleksif olarak yatan kişiye yardım etmek oldu.
Bu, yakından bakılınca narinliği, zayıflığı ve uzun saçlarıyla şüphesiz genç bir kızdı. Onunla tanışmalıydı ama nasıl? dedi kendine.
Yavaşça yanına inip yüzüne bakabilmeyi umdu. Merdivenlerden inerken lütfen sandığımdan kötü görünüyor olmasın, diye içinden geçirdi. Bembeyaz teni hareketsiz haldeki bedeni ve kızarmış göz kapaklarıyla ilk bakışta korkutucu görünmüştü. Adam hiç korkmuş veya çekinmiş hissetmedi, sanki içinde bir kıvılcım tutuştu. O an, zaman durdu. Elini kıza uzatışı ile her şey sessizleşti. Zaman anlamını yitirip gerçek varlığına dönüştü. Soğuk bir apartmanın bomboş merdivenlerinde soğuk beton basamaklardan birinde uçurumun ucundaki iki insan bundan habersiz birbirlerini bulmuşlardı. Kız, ansızın uyandı.

Kısılmış gözlerini elini uzatan adama odakladı. Ürkmüş gibi görünmüyordu. Sanki hep onu bekler gibiydi. Sonra hafifçe doğruldu. Adamın kaşları havaya kalktı heyecan ve korkuyla ağzı açıldı ama bir şey diyemedi. Birbirlerine birkaç saniye hareketsiz baktıktan sonra adam "üşümüş olmalısınız, düşündüm de.." diyerek paltosuna uzandı. "üşümek mi? donuyorum.."diyebildi. kız.
Adam, sıcak yeşil paltosunu çıkarıp hemen kıza sardı. İzin verin de sizi.. Odaya davet etmek kolaylıkla yanlış anlaşılıp reddedilebilirdi, kız onu tanımadığından bu riski alamazdı. Kahvaltı yalnızca oda sahiplerine veriliyordu. Size bir sabah kahvesi ısmarlayayım. Derken kıza; istemsizce "lütfen kabul et" diyen yalvaran gözlerle bakıyordu. Gözleri açıldığında güzelliğiyle sarhoş eden kız ayağa kalkıp adamın koluna girdi.

Sanki, sanki bu bildiği bir şarkının nakaratıydı. Kız onun koluna girmişti. Evet, bu gerçekti. Herşey şiir gibi akıyor, önlerine kimse çıkmıyordu. Kuşkusuz bu rüya değildi. Çünkü rüyalarında asla böyle hissetmiyordu. Kızla beraber sessizlik içinde merdivenleri bitirip acil çıkış kapısından antreye girmeden çıktılar. İkisi de parmak uçlarındalardı. Kız sormuyordu, üstünde bir partide giyilmesi gereken ince ve alımlı kıyafetler vardı. Muhtemelen kızın başına talihsiz bir olay gelmişti ve kız evinin yolunu bulamayacak kadar sarhoştu, diye düşündü. Yüzündeki makyaj ve giyiminden onun şu hayalindeki kız olduğuna karar verdi. Hani, şu onun gibi davranan ve uzun uzun susabilen gizemli kızdan. Sonra sokağa çıktılar.
Kız gülümseyerek ona baktı. Bu aslında ona ilk bakışıydı, içeridekine bakış diyemezdi. Kız sadece susmuş ve adamı incelemişti. Aklı tam yerinde gibi görünmüyordu zaten.
Adam, kendine gelince çekip gidecek, kesin.. diye kafasında kurarken kızla göz göze geldi. O an zaman yine zaman bulut oldu, ne zaman ana caddeye çıktıklarını, ne zaman kahvelerini aldıklarını ve köşedeki pastacıya girdiklerini fark etmediler. Sıcacık çöreklerin kokusu adamı oldum olası cezbederdi. Ve o yeni tanıştığı kızın sesi? hiçbir şey duymadığı ve delicesine merak ettiği hikayesi..

Omzuna bir el dokundu. Sana diyorum be adam!! Şuraya geçeceğim,çekil önümden..
Yaşlı bir kadın otobüste huysuzca söyleniyordu.
Uyandı. O düşten. Daldığı o yanılgıdan. Yine aynısı, her sabahki, her geceki.. İneceği durağa gelmişti.
Yüzüne aynı sıradanlık çöktü. Aynı yoldan, aynı yere, aynı kahve ve aynı surat ifadesiyle.

Kim bilir? Belki her sabah bindiği otobüsün aslında onun koluna giren bakıcılar olduğunu, kaldığı tek kişilik odanın deli hücresi olduğunu, kapısının önünden geçenin yan hücrede yatan deli olduğunu, koridorların her sabah sabunla silinip durulanmadığını, merdivende uyuyan kızın sevdiğine çok benzeyen kaçıklardan biri olduğunu, eski günlerdeki gibi onunla sıcak çörek yiyip, kekik aromalı çay içemeyeceğini? O eski arkadaşlarına bir daha kavuşamayacağını ve işe gittiğini sanarken aslında delilerin ortak salonuna götürüldüğünü anlardı? ve merdivenden indirilirken saydığı basamakların 48.incisinde durunca arkasındaki ihtiyar kadının çekil şuradan be! dediğini fark ederdi? belki bir gün, hayalindeki kızın bir parti günü aldığı aşırı dozda uyuşturucunun etkisiyle sokakta uyuyunca donarak öldüğünü hatırlardı?

Ya da fark etmesin. Böylesi çok daha güzel değil miydi?
 
Son düzenleme:
---> Jander Kimdir?

teşekkür ederim [MENTION=149955]sir.altan[/MENTION] kendimle ilgili pek bilgi olmadığı kesin.
 
---> Jander Kimdir?

Kendinizden kısaca bahsetmişsiniz, Rol Oyununa da çok daha fazla yer vermişsiniz.
Belki de sizi en iyi anlatan şey Rol Oyunlarınızdır? Bu nedenle sevdim ben sayfanızı, hayırlı olsun diyelim.
Zaman buldukça girip okurum. :)
 
---> Jander Kimdir?

Herkesten farklı bir kişisel sayfa. Tam anlamıyla kendini anlatmamış ama yazdıklarından anlamamızı isteyen birisiniz sanırım. Yazdıklarınızda bilmediğim şeyler vardı çok ilginç geldi bana.
Zamanla tanırız sizi. Hoşça kalın. :)
 
---> Jander Kimdir?

[MENTION=142525]Nymphadora[/MENTION] Teşekkür ederim forumun gizemli yazarı :) Senin yazılarını da zaman buldukça severek ilgiyle takip ediyorum içi dolu dolu emekle kaleme alınmış hepsi de. Kendimden bahsetmedim ve belki de dediğin gibidir. Ben, kurguladığım dünyada çoktan kaybolmuşumdur, bilemeyiz. Aktif paylaşımlar yapmıyorum şayet bazı üyelerin söyledikleri doğru, çok ilgi yok öznel paylaşımlara.
[MENTION=158527]Puurple[/MENTION] Zamanla daha anlaşılır olacaktır her şey. Açıkçası merak edilmeyeceğini düşündüğümden yazmıyorum. Soruldukça cevaplarım :) Foruma renk katabiliyorsam ne ala bana :)
 
---> Jander Kimdir?

Hepsini diğer arkadaşlarım gibi tabiki bende okumadım ama ilgi alanını öğrenmiş oldum en azından :)

Tanıdığıma memnun oldum delikanlı.
 
---> Jander Kimdir?

Sustuğu doğruydu.

Herkes kadar.. Peki susmak ne demekti..?



Sokaklara hakim olmuş bu susmak.
Her karanlık köşede bir susmak.
Kirli kaldırımlarda susmak.
Köşelerde bekleşenlerde bir susmak,
kahkaha atan kalabalıkların arasında gezen bir susmak.
"Bir sessizlik oldu" lafındaki, rahatsız olunan o susmak.
Ne demekti bu susmak? Anlamının çok daha fazlasına sahip olabilir miydi bu susmak? öyleydi..


İçimize sızmış, şüphelerimizden doğan, rengimizden, cinsimizden ve birbirimizin üstüne düşünmeden yapıştırdığımız kelimelerden oluşan bir susmak hali..
Katlanılır gibi değil buna.. Milyonların yaşadığı devasa yerlerde bile bu susmak.. Yok yok, kalabalıktan değil, iş, güç, para, sanmam..

Ufacık köylerde yok mesela bu, susmak.. İnsanların aralarında sıcacık gülümsemeler, karşılıksız verilen tatlı tebessümler..

Doğanın cömert ellerinde rastlayamazsınız susmaya..

Hayatın akışında susmak hiç yok.. Akış, vızıltı, bütünden doğan nakış, derinliğin verdiği huzur, rengarenk güçlü yeşil kucaklayışlar. Güvenle sarıp, cömertçe besleyen sahip oluşlar var.. Tabiatın olağanüstü estetiğinde ve uçsuz güzelliklerin ardındaki huzur veren suskunluklar.. Üstünde tırmanan sıcacık güneşte yıkanırken yaşadığın iyileştiren suskunluklar..

2sb8tmt.jpg

İnsanda var. Sorunları bitmeyen, istekleri tükenmeyen şu insanoğlunda.. Susmak, rahatsız edici boyutta. Güvensizlik, sapkınlık, kana susamışlık ve paraya tapınma hali. Aldı başını gitti..

Korkmakta haklı bazılarımız, susmakta haklı.. Şayet konuşmak; dırdır etmekten çok kalp kazanmak demek. Zihnin ufkunu açmak, kalbin yollarını çiçeklendirmek. Gönül bahçesine serpilmiş ölü toprağını kaldırıp havalandırmak demek konuşmak.
Kararmış hayal dünyasının kapılarını itmek. Temiz ciğerleri yakan havayı büsbütün içine çekmek demek.. Uyanmak, buz gibi bir suyla çarpılmak demek.

Susmakta haklıdır bazılarımız. Lakin konuşmadıkça bu kirli sessizlik sürüp gidecektir hayatta. Geniş düşünsek, nelere göz yumulduğunu. Zenginlerin gölgesinde kıvranan yoksulları düşünsek. Düşünsek ki içimiz kararsa ve susmaktan nihayet bıksak..

Neden büyük şehirlerde insanlar susuyor. Mesela kimse çıkıp bir meydanda durup dururken bağırmıyor? Gerektiğinde samimi ve ağız dolusu haykırsak daha az mı mutlu olacağız? Veya tatlı bir nakaratı azıcık yüksek mırıldansak..
İçine gömdüğün hastalıklı sessizlikleri kesip atmak, safradan kurtulmak. Çoğaltılan keyifsizlikler, korkunç öfke krizlerine, yok eden bunalımlara sürüklemiyor mu bizleri?


İnsanlar susmak yerine ses çıkarsalar olmaz mı?

Bir çocuk masumiyetiyle sorulan sorular vardır. Gözleri kirlenmemiş, günahsız yüreğinin tüm saflığıyla.. Çocuklar sorar hani bunları..
Zaten bir yetişkini en çok yaralayan anlardan biri de bu değil midir?
Masum bir çocuğun bu acımasız dünyaya anlam vermeye çalışırken sorduğu sorular..

"Veda etmeye geldiğinizde, insanların neden sustuğunu anlayacaksınız" der dünya bizlere.

Kulaklarımız sağır, gözlerimiz perdelidir. Görmek, bakmaktan çok öte duymaktır. Bakmadan görebildiklerin, duymadan işitebilmendir asıl olan..

Evet. Beyaz doğarız.
Hayatta üzerimize lekeler yapışır. İnsan kalbi bu lekeleri emen birer sünger gibidir. Beyazın saflığı ile vücut buluruz. Ağlarız doğrudur lakin hayatta gittikçe azalır ağlayışlarımız. Utanılacak, korkulacak bir hal alır. Çünkü sert, fiyakalı ve "rol model" gibi olduğumuzda sahte takdirler toplayacağızdır. İşte buna inandırıldığımızda benliğimizin yapı taşları bozulmuştur.

Hiç bir zaman tam anlamıyla geç kalınmış sayılmaz. Anahtarlar vardır tabiatta. Berbat ettiğmiz işleri veya yarım bıraktığımız hayatları yeniden yaşanır kılmak için.. Adım adım değişmeli insan. Zorsa zor. Hayatın tarzı bu. Seni sınırlarına dek zorlamak. Zaten gitmeden ebedi hayata, en ufak bir taş koymadıksa diğeri üstüne. Yani, bir gönlü hoş edip, akılsız bir delikanlıya hoş bir davranışı huy edindiremediysek..
Veya akmakta olan suyun önünü tıkayan bir dal parçasını kaldırmadıysak mesela.. Bu bahsi geçen su, çoğunlukla ana-baba tarafından fırsat verilmeyen bir çocuk olabilir, bir seven, şans tanınmamış bir aşk, kalbin içindeki o cevher olur çoğunlukla.. İlgi, sevgi ve gayret bekler hep..
Bir bebeğe şefkatle ve içe sığmaz bir sevgiyle bakamıyorsak mesela. Veya bir araya geldiğimizde sıcak tebessümleri sığdıramıyorsak o iki yüzümüze de..

Kalp demiştik. Hayatın renklerine ve kirlerine karşı açık bir safiyettedir.
Ve ona yalnızca lekeler yapışmaz. Yeşil, mavi, mor belki beyaz bile yansıyabilir. Oysa insan kalbi doğduğu anda bembeyazdır. Gecenin örten şefkati kadar beyaz.. Üzeri tozlanabilir. Üstüne çizik atılabilir. Üstü karalanabilir. Lakin altında kalan kısmı, kalbin cildi yaralansa da hep hayattadır. Her daim açıktır, aydınlanmaya veya kararmaya.
Ve insan ölürken buna göre tartılır. Kalbinin ne renk kalabildiğine göre.. Çünkü renkler önemlidir..


33trvav.jpg

Renkler yansımadır.
Çünkü asla tek renk değildir insan..
Günden güne değişik yansıyabilir. Bulunduğu ortama kor alev kırmızı yansıyan insanlarda olur, girdikleri meclislerde yeşil olup cömert toprağın kahvesiyle kök salan, hayat verenler de..
Ve, nefes alır insan. İlla ki hayatında bir an için.. Susmalı da konuşmalı da insan.
Fakat ikisi de ölçülü ve yerinde olmalı. Aksi halde hastalık, karanlık ve sessizlik hükmünü sürecektir, yeniden..


Nefes, taze ve dolu dolu, değişim için.
Yenilenmek için..

Derin bir nefes..

Anlar ki; Her şey bir nefes..

Nokta, hem sondur, hem başlangıç
..
 
---> Jander Kimdir?

kendinden mi bahsettin oyundanmı kardeşim anlamadım hihihi tanıştgıma memnun oldum hoşgeldin aramıza [MENTION=163209]Jander[/MENTION] kardeş..
 
---> Jander Kimdir?

İnsan, kendini anlatıyorsa ona itimat etmeyiniz.
Biri ben diyemiyorsa bu onun egosuyla olan savaşındaki galibiyetinin alametidir.
Sevgilerle..
 
Son düzenleme:
---> Jander Kimdir?

Korkulacak ne var?
Hepsinin sonu aynı..
Eski günleri bu denli özlemek niye?
Yaşadığım her an, geçmişe ait bir kırıntı.
Oysa iki yol vardı sadece.
Seçilmesi gereken.
Neden hep eksik gördüğümüz doğru olurdu?
Aydın günler nerededir?
Herkesin tebessüm edeceği kadar..
Yalnızca kendime ait bir mutluluk değil aradığım..
Genele çökmüş bir sessizlik beni rahatsız eden..
İnsanların sustuklarında gizlediklerini duyumsamak..
Anlamak, bu ölüm sessizliğini..
Beş para etmez itlerin işgal ettiği koltuklarda..
Kirli, çirkin ve temizlenemez pisliklere benim kinim..
Affetmek değil mesele veya susmak..
Anlamak mesele anlamak! Anlayabilmek..
Yeter ki iste.. Birinin neden gülümsediğini,
Gülümseyişin ardına kaç derdin gizlenebileceğini.
Öğrenmek için hep tecrübe etmek mi gerekir?
Yükselmelisin evvela..
Yukarıdan fersah fersah görmek için hayatı..
Ancak o zaman sanrılarından ve putlarından kurtulursun.
Sahte ilahlarından ve yücelttiklerinden arınırsın..
Zamanın ne denli değerli olduğunu,
Herşeyin sevgi merkezli yaratıldığını anlarsın..
Sevginin bahsedilen şey olmadığını yaşarsın.
Tertemiz bir sayfaya yazmak zordur.
Olan biteni.
Akışa bakarsan belki anlayacaksın.
Doğan ve ölenin sürüp giden karmaşasına..
Suskun martıların çizdiği geniş dairelere bak..
Ardı ardına uzayan ağaçların sabırla direnişine bak.
Ondan beslenen binlerle canlıya bak.
Bak ki, göresin.
Dünya dediğin yerin ne denli hikmetli bir memleket olduğunu..
Göğün sonsuz mavisi içindeki kıvrımlara bak,
Ne bileyim, çılgınca birbirine karışan engin maviliklere dal.
Ateşin kendini izlettiren o büyüsüne kapıl..
Kendini değiştir biraz.
Değiştir ki anlayasın.
Sen değiş ki hepimiz değişelim.
Sen hissetmezsen nasıl duyururuz sesimizi.
Izdırabı bitmeyecek insanın,
En azından yalnız kalmasın..
Çünkü yalnızlık soğuk,
Ve insan sevilmeye çokça muhtaçtır..
 
Son düzenleme:
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst