* İslam & Kadın *

Sibel1

Bayan Üye
Kadının Hayırlısı Kimdir?


Cenab-ı Hakk'a ibadetini bırakmayan, kocasına itaate kusur etmeyen ve onun kazancını saçıp savurmayan, dünyaya getirdiği çocuğunu İslami terbiye üzerinde yetiştiren, iffet ve haya sahibi hanımdır.
Resulullah Efendimize "Ey Allahın Resulu kadının hayırlı olanı hangisidir?" diye sorulmuştu. Resul-i ekrem Efendimiz buyurdular ki:
"(Kocası yüzüne) baksa onu memnun eden, bir şey emretse itaaat eden, nefsinde ve malında, hoşlanmayacağı bir işte, kocasına muhalefet etmeyendir."​
 
---> * İslam & Kadın *

Cenab-ı Hak buyuruyor:
Melekler Mekanı - Dinimizde kadinlarin anne olarak mevkisi ve degeri ".... Anaya iyi davranın ......." (Nisa Suresi / 36) "... Anaya iyilik edin" (Enam Suresi /151) ".

Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine "of!" bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: "Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!" diyerek dua et." (Isra Suresi 23-24)
" Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. Önce bana, sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur...." (Lokman Suresi / 14)
"Biz insana, ana-babasına iyiliketmesini tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ile sütten kesilmesi, otuz ay sürer. Nihayet insan, güçlü çağına erip kırk yaşına varınca der ki: Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve razı olacağın yararlı iş yapmamı temin et ...." (Ahkaf Suresi / 15
Bir gün Resulullah'a bir kimse gelir ve sorar:
- Benim kendisine hizmet ve ülfet etmeme, insanlar içinde en layık ve en haklı olan kimdir? Resulullah efendimiz:
- Anandır.
- Sonra kimdir?
- Sonra anandır.
- Sonra kimdir?
- Sonra anandır, buyurdular. O zat gene :
- sonra kimdir, deyince Peygamber Efendimiz buyururlar:
- Sonra babandır.


Bu hadiste, anaya ihsanın üç kere tekrar olunması, ananın evlat üzerinde, babanın üç misli iyilik ve ihsan hakkı oılduğunu ifade eder. Bunlar, hamilelik yorguluğu, doğurma eziyeti, ve emzirme ye karşı sayılabilinir.

Anne'ye günah olan bir şeyi emretmedikçe itaat etmek vacipdir. Hatta onun iznini almadan gönüllü olarak cihada katılmak bile caiz değildir. Hatta Resulullah bu durumda olanları geri çevirmiş izin almalarını istemiştir.

Oğul nafile namaz kılarken, annesi kendisine seslense, ona eziyet vermemek için namazı bozması gerekir. Hatta bazı Şafii alimleri, farz olsun nafile olsun mutlaka namazı bozmak gerektiğini genel bir kaide olarak kabul etmişlerdir.

Resulullah efendimiz, Beni İsrail zamanında yaşayan Cüreyc isimli bir rahibin kıssasını anlatarak bu konuda ümmetine ders vermiştir.
Cureyc namazda iken, annesi ona seslenmişti. Cureyc bir müddet namazı bozup, bozmamak hususunda tereddütten sonra namazını kılmaya devam etmişti. Annesi bir kaç kere seslenmesine karşın cevap alamayışından eza duymuş, oğluna beddua etmişti. Daha sonra Cüreyc bu bedduaya aynı aynına uğradı.

Ebu Hureyre'nin annesine bağlılığı ve ondan hiç ayrılmaması sebebi ile, annesi vefat edinceye kadar hac etmediği bir ibret vesikasıdır.

İslam'a göre, ana kafir olsa bile, mümin olan evladının iman ve itikadına ilişmedikçe, ona ihasan ve güzellikle muamele etmesi evladı üzerine vaciptir.

Nitekim, Hz.Ebubekir r.a. kızı Hz.Esma'ya müşrike olan annesi Kuteyle ziyarete gelmişti. Ona ikram edip etmeme husususnda tereddüte düşen Hz.Esma r.a. durumu Resulullah'tan sormuş. O'da "Evet, anana sıla ve iltifat et" diye buyurmuşlardı.

Anne hukukunun yüksekliği hususunda en meşhur hadis-i şerif şudur.
"CENNET ANNELERIN AYAGI ALTINDADIR"

İşte büütn bu ayet ve hadislerden anlaşılacağı üzere, İslamiyet anne olmak haysiyetiyle kadına en büyük, en muhterem bir mevkii vermiştir.
 
---> * İslam & Kadın *

Atalarımız;

"Ana gibi yâr, vatan gibi diyâr olmaz." demişlerdir.

Hakîkaten dünyâyı diyâr diyâr gezsek, anamız gibi bizi bağrına basarak sevecek ve şefkatle kucaklayacak bir ana bulamayız. İnsan, hanımı gibisini veya ondan daha iyisini her yerde bulabilir, fakat ana gibisini hiç bir diyârda bulamaz.

Âile içinde çocuk üzerinde en çok hakkı olan ve hizmeti geçen annedir. Anne, hâmile kaldığı andan itibâren çocuk yüzünden sıkıntı çekmeye başlar. Doğum sırasında bu sıkıntı, zirveye ulaşır. Kimi zaman doğum, annenin hayâtına mâl olur.

Annenin esas hizmeti, doğumdan sonra başlar. Çocuğun emzirilmesi, giydirilmesi, temizliğinin yapılması, terbiye edilmesi ve tedâvîsi gibi ardı arkası kesilmeden ömür boyu sürecek bir hizmet dönemi içersine girer.

Cenâb-ı Hakk’ın özellikle annelere lutfettiği şefkat duygusu, anneleri; istirâhatini, sıhhatini, yeme-içme ve giyinmesini düşünmeden bütün imkânlarıyla çocuğuna hizmete sevkeder.

Annenin bu sonu ve sınırı olmayan fedâkârlıklarının bedelini, evlâdın maddî bir karşlıkla ödemesi mümkün değildir.

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in huzuruna bir adam geldi ve:

"Yâ Rasûlallâh! Anam iyice ihtiyarladı. Ben onu kendi ellerimle yediriyor, içiriyor ve sırtımda taşıyorum.. Hâsılı her türlü ihtiyâcını karşılıyorum.. Mükâfâta hak kazandım mı?." dedi.

Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz cevâben:

"Hayır, bu senin yaptıkların, ananın senin üzerindeki haklarının yüzde birine bile karşılık değildir. Fakat sen, iyilik ediyorsun. Allâh sana bu az iyilik karşılığında çok sevap verir." buyurdular. (20)

Hz. Peygamber (s.a.v.)’in:

"Cennet annelerin ayakları altındadır." (21) hadîs-i şerîfi de annelerin lâyık oldukları yüce mertebeyi belirlemekte ve erkekle eşit olmaktan öte üstün haklara sahib bulunduklarına işaret etmektedir.

İbn-i Amr (r.a.) anlatıyor:

"Bir adam cihâda iştirâk etmek için Hz. Peygamber (s.a.v.)’den izin istedi. Rasûlullâh (s.a.v.):

"Annen, baban sağ mı?" diye sordu. Adam:

"Evet." deyince Rasûlullâh (s.a.v.):

"Onlara hizmet de cihâd sayılır, sen onlara hizmet ederek cihâd yap!" buyurdu.
(22)​
 
---> * İslam & Kadın *

Çocuk Terbiyesinde Anne:

Çocuk terbiyesi, anne ve babanın en başta gelen vazîfelerindendir. Çocuklarını güzel terbiye eden milletler, huzûrun ve medeniyetin zirvesine ulaşırlar.

İslâm’ın yaşandığı bir âile içinde büyüyen çocuğun istîdâdları, îmân istikâmetinde gelişip olgunlaşır. Âilede verilen terbiye kalıcıdır. İnsanlık târihi boyunca âile terbiyesi üzerinde önemle durulmuştur. Çocukların dünyâ ve âhıret seâdetini kazanmaları için en büyük gayret, sâliha hanımlara düşmektedir.

Çocuk, ilk ana terbiyeyi âile ocağında, anneden alır. Anne, tabiî olarak vaktinin çoğunu ev içinde çocuklarının bakımı ve terbiyesi ile geçirir.

Çocuk, dünyâya geldiği günden itibaren annesinin gönlünde ve kucağındadır. Aslında çocuk, her hususta annesinden bir parçadır. Anne, doğuncaya kadar karnında taşıdığı yavrusunu, bu sefer ölünceye kadar gönlünde taşır.

Dînimizde çocuk terbiyesinin temeli, İslâm’a uygun bir nikâha dayanır. Zîrâ nikâhsız olarak doğan bir çocuk, veled-i zinâ olur.

Çocuk terbiyesinde dikkat edilecek diğer mühim esas da, "helâl lokma"dır. Anne, bu konuda çok dikkatli ve titiz olmalı, haram ve şüpheli lokmalardan kaçınmalıdır. Çünkü yavrusunun maddî ve mânevî yapısı bu lokmalardan oluşmaktadır. Bu suretle doğacak çocuk, anne ve babasına saygılı ve itâatkâr, dînine ve milletine hizmetkâr olur. Bunların hepsi, rızkın ve gıdânın helâl ve temiz olmasının bereketiyle meydana gelir.

Hâmilelik döneminde de anne, kendilerine hürmet ve muhabbet duyduğu kimseleri tefekkür etmeli ve onları dâimâ hatırlamalıdır. Bu da, cenînin zihinde yer eden bu şahıslara benzemesine sebebiyet verir. İnsan tabîatının bu hususdaki kabiliyeti, herkesin bildiği ve tıbbın da kabul ettiği bir gerçektir. (23)

Ebenin dindâr olması, hiç olmazsa çocuğu alırken "besmele" çekmesi gerekir. Doğumdan kurtulan anneye de, "geçmiş olsun!" demeli ve bir çocuk dünyâya getirdiği için onu tebrik etmelidir. Zîrâ çocuğu olanı tebrik etmek müstehabdır. (24)

Dünyâya gelen çocuğun, önce sağ kulağına ezân, sol kulağına da kaamet okumalıdır. Böylece çocuğa, ilk İslâmî telkîn ve dâvet yapılmış olur. Kalbi de, ezânın derin tesirinden bir hisse alır. Nitekim bu dünyâdan ayrılırken de, insana kelime-i tevhîd telkîn edilir.

Hz. Fâtımâ (r. anhâ), Hz. Hasan’ı dünyâya getirdiğinde Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, O’nun kulağına ezân okumuşlardır. (25)

Ayrıca, yeni doğan çocuğun damağına tatlı bir şey sürmek müstahabdır. Buna "tahnik" denir. Tahnik, hurmayı ağızda iyice çiğnedikten sonra onu çocuğun ağzına dokundurmaktır. Hurma bulunmadığında, herhangi bir tatlı gıdâ da olabilir.

Ashâb-ı kirâmdan Ebû Mûsâ (r.a.) anlatıyor:

"Bir oğlan çocuğum dünyâya geldi. Onu alıp Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’e götürdüm. Çocuğun adını İbrâhîm koydu. Sonra da ağzına hurma alıp iyice çiğneyerek çocuğumun ağzına sürdü. Ve bereket ile duâ ederek çocuğu tekrar bana verdi." (26)

Dünyâya gelen çocuğa yapılacak ilk iyilik ve ikrâm, ona güzel isim vermektir. Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:

"Kıyâmet gününde siz, kendi isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız. O halde isimlerinizi güzelleştiriniz.." (27)

Konacak isimler hakkında da hadîs-i şerîfde şöyle buyurulur:

"Peygamberlerin isimleriyle isimleniniz. İsimlerin Allâh’a en sevimlisi, Abdullâh ve Abdurrahmân’dır." (28)

Çocuğun, yedinci günü adı konuldukdan sonra saçları kesilip ağırlığınca altın veya gümüş sadaka olarak verilir. Nitekim Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, Hz. Hasan’ı dünyâya getirdiği zaman Hz. Fâtımâ (r. anhâ)’ya şöyle buyurmuştur:

"Yâ Fâtımâ, çocuğun başını tıraş et ve ağırlığı kadar da gümüşü sadaka olarak ver." (29)

Akîka kurbanı da, çocuğun doğduğu günden bülûğa ereceği güne kadar kesilebilir. Fakat, yedinci günü kesilmesi daha fazîletlidir. Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, akîkanın durumunu soran Ümm-i Kürz’e şu cevâbı vermiştir:

"Oğlan çocuğunda iki, kız çocuğunda bir koyun (kesilir)." (30)

Diğer bir hadîs-i şerîfde de şöyle buyurulur:

"Her oğlan çocuğu akîka kurbanı ile rehindir. Akîka, çocuğun doğumunun yedinci günü kesilir. Adı konulur ve başı tıraş edilir." (31)

Akîka, vâcib değil, müstehabdır. Normal kurban gibidir. Eti, derisi satılmaz. Kemikleri kırılmaz. Akîkanın etinden kesen de yiyebilir.

Akîka, çocuğu rehin olmaktan kurtarır. Zîrâ o, akîkasına karşılık bir rehindir. İmâm Ahmed b. Hanbel der ki:

"Çocuk, ana-babasına şefâat etmekten alıkonulur, ancak.akîka ile şefâat hakkı doğar." (32)

Sünnet olmak, peygamberlerin yoludur. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyururlar:

"Dört şey peygamberlerin sünnetlerindendir: Sünnet olmak, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve evlenmek." (33)

Hz. Câbir (r.a.) da der ki:

"Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, torunları Hasan ve Hüseyin’e akîka kurbanı kesti. Yedinci günlerinde de onları sünnet ettirdi." (34)

Âile içersinde gördüğü ve işittiği herşey, çocuğun hâfızasında bir model olarak yer alır. Çocuk, her gördüğüne dikkatle bakar, sonra da bu gördüklerini taklîd etmeye ve yapmaya çalışır. Her işittiğini de dikkatle dinler. Zamanla bu işittiklerini söylemeye gayret eder. Bu bakımdan anne ve babalar, her hususta yavrularına nümûne olmalıdırlar. Çocuğun îmânı, daha küçük yaşta iken âile ocağında istikamet kazanır. Eğitim konusundaki temel kaideye göre, anne ve babasının dîni üzere yetişir. Nitekim hadîs-i şerîfde:

"Her çocuk İslâm fıtratı üzere doğar. Daha sonra ana-babası onu; yahûdî, hıristiyan veya mecûsî yaparlar." (35) buyurulur.

Çocuk konuşmaya başladığı zaman, ona söyletilecek ilk kelime, "Allâh" lafzı olmalıdır. Böylece, kalbe îmân tohumları ekilirken, çocuğun gönül ufku da zikrullâhın nûruyla aydınlanmaya başlar.

Çocuklara ilk cümle olarak da, îmân telkîn eden kelime-i tevhîdin öğretilmesinde ısrâr edilmelidir. Hadîs-i şerîfde:

"Çocuklarınızı (n ağzını) ilk olarak sözü ile açınız. Ölüm ânında onlara yine sözünü telkîn ediniz." (36) buyurulur.

Ayrıca çocuklarımıza, küçük yaşlardan itibaren Kur’ân-ı Kerîm öğretmeliyiz. Böylece, çocukların sâf ve temiz gönülleri, Kur’ân-ı Kerîm’in feyzi ve nûruyla berraklaşır. Nitekim Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:

"Çocuklarınızı üç haslet üzerine yetiştiriniz: Peygamberinizin sevgisi, ehl-i beytinin sevgisi ve Kur’ân tilâveti.." (37) buyurur.

Çocuklarımızın körpe dimağlarına; Allâh sevgisini, Peygamber (s.a.v.) sevgisini, ehl-i beytinin, ashâb-ı kirâmın, evliyâullâhın ve İslâm büyüklerinin sevgilerini aşılamalıyız. Çünkü bu sevgi ile çocuğun his ve duyguları harekete geçer, İslâmî şuûr ve hassasiyet kazanır. Güçlü ve örnek şahsiyetlere benzemeye çalışır.

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, yedi yaşı, öğretim çağının başlangıcı olarak belirlemiştir. Çocuk yedi yaşına girdiği zaman, ona abdest almak ve namaz kılmak öğretilmeli; on yaşına girince namaza başlatılmalı, yalan söylemenin, haram yemenin kötülükleri anlatılmalıdır. Bu konuda hadîs-i şerîfde:

"Çocuklarınıza yedi yaşından itibâren namaz kılmalarını emrediniz. On yaşına vardıklarında kılmazlarsa, hafifçe dövünüz. Ve (ayrıca) yataklarını ayırınız." (38) buyurulur.

Burada dövmekten maksad, korkutmak olup, bu cezâdan sonra çocukta bir düzelme görülürse, ona şefkatle ve güler bir yüzle yönelmelidir.

Anne ve baba, çocuğuna iyi bir arkadaş seçiminde yardımcı olmalı ve onu kötü arkadaşlarının zararlarından korumalıdır. Zîrâ kötü arkadaş, bütün kötülüklerin kaynağıdır.

Anne ve babaların mühim vazîfelerinden biri de, çocuklarını; temiz, düzenli ve disiplinli olarak yetiştirmek ve onlara daha küçük yaşlardan itibaren dînlerini, ahlâk ve âdâb-ı muâşeret kâidelerini öğretmektir.

Çocuklar, Cenâb-ı Hakk’ın bizlere birer emâneti olup, sâf ve temiz kalpleri bir cevherdir. Temiz bir toprak gibidir. Temiz toprağa ne ekilirse, onun meyvesi alınır.

Kur’ân-ı Kerîm’de:

"Ey îmân edenler, kendinizi, evlerinizde ve emirlerinizde olanları ateşten koruyunuz." (39) buyurulur.

Anne-babanın, evlâdlarını cehennem ateşinden koruması, dünyâ ateşinden korumasından daha önemlidir. Cehennem ateşinden korumak da, îmânı, farzları ve haramları öğretmekle, ibâdete alıştırmakla ve dinsiz ve ahlâksız arkadaşlardan korumakla olur.

Evlâdına, Allâh Teâlâ’yı ve Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’i öğretmeyen, sevdirmeyen ana ve babalar, onların hem dünyâ, hem de âhıret kaatilleri sayılır.

Evlâdına dînini öğretmeyen ana-baba, dünyânın en merhametsiz insanlarıdır.

Çocuk üşümesin, uykusuz kalmasın, diye onu namaza kaldırmamak, cinâyetlerin en büyüğüdür. Bu iyilik değil, ona karşı en büyük kötülüktür.

Doktor, hastasına merhamet ettiği için, îcâbında onu bıçağın altına yatırır. Ve ameliyat eder. Doktorun gâyesi, bu ameliyatla onu sıhhatine kavuşturmak ve rahat ettirmektir.

Ana-baba, merhametli iseler, evlâdlarını seviyorlarsa, evvelâ dînlerini öğretirler, sonra da dünyâ ile alâkalı ilimleri..

Kaldı ki evlâdına karşı merhametli olmak demek, kendisine de merhamet etmek demektir. Çünkü ana ve baba da, çocuklarına dînini öğretmedikleri için yanacaklardır. Yâni çocuğuna İslâmiyet’i öğreten, kendisi de cehennemden korunmuş olacaktır. (40)

Yavrularımız, bizim en kıymetli varlıklarımızdır. İslâm, onların omuzları üzerinde asırdan asıra kıyâmete kadar sürüp devam edecektir.

Âilenin en değerli meyvesi olarak bizlere emânet edilen yavrularımızın gönüllerinde hizmet, merhamet ve şefkat hislerini filizlendirerek, onları istikbâle mîrâs bırakmalıyız.

Anne ve babanın en güzel âhıret yatırımı, hayırlı bir evlâd yetiştirmektir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyururlar:

"İnsan öldüğü zaman, (sevab kazanmaya vesile olan) üç ameli kesilmez: Sadaka-i câriye, istifâde edilen ilim ve kendisine duâ eden çocuk.." (41)

Diğer bir hadîs-i şerîfde de şöyle buyurulur:

"Öldükten sonra kulun derecesi yükseltilir. Kul der ki: Ey Rabbım! Bu sevab nereden geldi? Cenâb-ı Hakk da ona şöyle der: Çocuğun senin için duâ etti, istiğfârda bulundu." (42)

Ana Duâsı:

Müslüman evlâdı, her zaman ana-babasının hayır duâlarını almaya çalışmalıdır.

Bâyezîd-i Bistâmî (k.s.) Hazretleri’nin ihtiyar ve hasta bir annesi vardı. Gece yarısı uykusundan uyanıp kendisinden bir bardak su istemesi üzerine, destiden su doldurup getirinceye kadar anası tekrar uykuya dalmıştı. Bâyezîd-i Bistâmî (k.s.), elinde bir bardak su ile uyanacak diye anasını sabaha kadar bekler.

Sabah Namazı için uyanan anası, oğlunun, elinde bir bardak su ile ayakta beklediğini görünce, son derece duygulanır. Ve bu fedâkâr oğlu için; "Ârifler sultânı olasın oğlum!" diye yürekten duâ eder. (43)

Annesinin duâsı bereketi ile Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri, gerçekten ârifler sultânı olur. Ve bütün tasavvuf kitaplarında hep bu ünvân ile anılır.

Bununla birlikte anne bedduâsından da son derece sakınmalıdır. Onların bedduâsını alan evlâdın, dünyâda iki yakası bir araya gelmeyeceği gibi, âhırette de ebedî hüsrâna uğrayacağında şüphe yoktur.

Sahâbe-i kirâmdan Alkame adında bir zât vardı. Evlendikten sonra annesine karşı tutum ve tavrı iyice değişmişti. Bu durumdan ihtiyar annesinin gönlü incinmiş, kalbi kırılmıştı.

Böylece günler geçti. Birgün Alkame, hastalanarak ölüm yatağına düştü. Annesine olan kırıcı davranışından dolayı dili tutuldu. Son nefesinde söylemesi gereken kelime-i şehâdeti söyleyemedi.

Nihâyet Rasûlullâh (s.a.v.)’in ısrârı ile, yaşlı anne, evlâdını affedip hakkını helâl etti. O anda Alkame’nin dili çözüldü ve kelime-i şehâdet getirmeye başladı. Rûhunu da bu îmânla teslîm etti.

Alkame yıkanıp kefenlendikten sonra, namazı kılınıp defnedildi. Ardından Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz, kabri başında durarak orada bulunanlara şöyle hitâb etti:

"Ey muhâcirler!

Ey ensâr!

Kim karısını, annesinden daha üstün tutarsa, Allâh’ın lâneti onun üzerinedir. Onun diğer ibâdet ve iyiliklerinin de kendisine bir fâidesi yoktur, kabul olunmaz." (44)

Ancak bu hadîs-i şerîf; eşin, kayınvâlide karşısında ezilmesi ve hiçbir hak sâhibi olmaması anl----- gelmez. Çünkü İslâm’da eşin de, annenin de hak ve sorumlulukları dengelenmiştir.
 
---> * İslam & Kadın *

456. - Evlİlİk, Kadin, DÜĞÜn, Mahrem İle İlgİlİ Hadİsler

"Ey gençler topluluğu! Gücü yeteniniz, evlensin. Çünkü bu, gözü haramdan daha iyi korur, edep yerini de.
Gücü yetmeyen ise, oruç tutmalıdır. Çünkü orucun, şehveti kırma özelliği vardır."
Alkame radıyallahu anh. Buhârî.


457. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Dünya bir metadır. Onun en iyi metaı ise, saliha bir kadındır."
İbn Amr radıyallahu anh. Müslim.



459. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Karısı olmayan adam yoksuldur, yoksul."
"Çok malı olsa da mı?"
"Çok malı olsa da."
"Kocası olmayan kadın yoksuldur, yoksul!"
"Çok malı olsa da mı?"
"Çok malı olsa da."
İbn Ebî Necih radıyallahu anh. Buhârî.


458. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Evlenen, îmanın yarısını tamamlamış olur, kalan yarısı hakkında ise Allahtan korksun!"
Enes radıyallahu anh. Taberânî.



460. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kadınla dört şey için evlenilir: Malı, soyu, güzelliği ve dini için. Öyleyse, elleri toprak olası, sen dindarını al!"
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buhârî.



461. Evlenmiştim. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sordu:
"Kiminle evlendin?"
"Dul bir kadınla..."
"Neden dul kadınla evlendin. Onun seninle, senin de onunla cilveleşeceğiniz bakire yok muydu?" buyurdu.
Câbir radıyallahu anh. Buhârî.


462. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Biriniz bir kadınla evlenmek isterse, evlilik kararı vermede önemli olacak yerlerine baksın!"
Câbir radıyallahu anh. Ebû Dâvud.



463. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Biriniz ailesiyle cinsel ilişki kurarken, "Bismillah! Allahım! Şeytanı bizden uzaklaştır, bize lütfedeceğin çocuktan da onu uzaklaştır," diye dua edip, sonra aralarındaki bu ilişkiden çocuk yaratılırsa, ona şeytan asla zarar veremez."
İbn Abbas radıyallahu anh. Buhârî.



464. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve selleme, kadının gebe kalmaması için döl suyunu dışarıya akıtma meselesini sorduk.
"Yapmanızda hiçbir sakınca yoktur. Eğer kıyamete kadar canlı bir varlık yaratılıp meydana getirilecekse, mutlaka yaratılır, meydana gelir. Olacak olur," buyurdu.
Ebû Saîd radıyallahu anh. Buhârî.



465. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Evlenme işi için, iki kişi arasında aracılık yapmak, en üstün aracılıklardandır."
Ebû Ruhm radıyallahu anh. İbn Mâce.


466. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Dul, kendisini evlendirme hususunda velîsinden daha yetkilidir. Kızdan izin istenir, susması izin sayılır."
İbn Abbas radıyallahu anh. Müslim.



467. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Dininden ve ahlâkından hoşnut olduğunuz biri sizden kız istemeye gelirse, verin! Vermezseniz, yeryüzünde kargaşa ve büyük bozgunculuk olur."
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî.


468. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Rabbiniz bir, babanız bir. Arabın arap olmayana, kırmızının karaya üstünlüğü yoktur! Üstünlük, günahlardan sakınıp iyi kulluk etmekledir."
Ebû Saîd radıyallahu anh. Taberânî.


469. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kadınlarınızın hayırlısı ile evlenmeye bakın. Denginiz olanlarla evlenin! Birbirlerine denk olanları evlendirin."
Aişe radıyallahu anha. İbn Mâce.

470. Ebû Talha, Ümmü Süleym ile evlenmek istedi. Onun cevabı şu oldu:
"Ey Ebû Talha! Vallahi, senin gibisi geri çevrilmez, fakat sen kâfir bir adamsın, bense müslüman bir kadınım. Seninle evlenmem helâl olmaz. Müslüman olursan, bunu mehir yerine kabul ederim. Bundan başka da senden hiçbir şey istemem."
Hemen müslüman oldu ve müslüman oluşu onun, evlenmede erkeklerin kadınlara vermekle yükümlü oldukları para ya da mal yerine geçti.
Enes radıyallahu anh. Nesêî.



471. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Bu evlenmeyi duyurun! Evlenme işlerini mescidlerde yapın! Üzerine de defler çalın! Çünkü, helâl ile haramı ayıran şey, onu duyurmaktır."
Aişe radıyallahu anha. Rezîn.


472. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, kızı Fatımayı, bir yatak, bir su kabı ve bir de içi ot dolu bir yastıkla gelin gönderdi.
Atâ radıyallahu anh. Nesêî.

473. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Düğün yemeği birinci gün haktır, ikinci gün sünnettir, üçüncü gün ise gösteriştir. Her kim gösteriş yaparsa, Allah onu herkese açıklar."
İbn Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî.

474. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"En kötü yemek, zenginlerin çağırılıp, fakirlerin çağırılmadığı düğün yemeğidir. Kim davete gelmezse, Allah ve Resûlüne âsi olur."
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buhârî.

475. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"iki kişi yemeğe çağırırsa, kapı bakımından hangisi yakınsa onunkini kabul et, çünkü kapıca yakın olan, komşu olarak da yakındır. Eğer birisi önce çağırmış ise, onun davetini kabul et."
Humeyd radıyallahu anh. Ebû Dâvud.



476. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Haram, helâl olanı haram kılmaz!"
İbn Ömer radıyallahu. İbn Mâce.

477. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Allah, soydan haram kıldığını sütten de haram kılmıştır."
Ali radıyallahu anh. Tirmizî.

478. Gaylan bin Seleme müslüman oldu. Câhiliye döneminde on tane karısı vardı, onlar da onunla birlikte müslüman oldular.
Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem, ona dört tanesini alıkoyup gerisini boşamasını emretti.
İbn Ömer radıyallahu anh. Tirmizî.

479. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Ey insanlar! Ben size, kadınlarla "mutâ" nikâhı yapmak hususunda izin vermiştim. Allah, şimdi süresi sınırlı olan bu tür nikâhı Kıyamete kadar haram kılmıştır. Kimin de yanında bu çeşit kadınlardan biri varsa, ondan hemen kurtulsun, verdiklerinden hiçbir şeyi de geri almasın."
Sebre radıyallahu anh. Müslim.

480. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Karı koca birbirlerine bir sır söylerler de, sonra onlardan birisi ötekinin sırrını yayar. Kıyamet gününde, mertebe bakımından o Allah indinde en kötü insandır."
Ebû Saîd radıyallahu anh. Müslim.

481. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Eğer bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emretseydim, kadının, kocasına secde etmesini emrederdim."
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî.

482. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Herhangi bir kadın, kocası kendisinden hoşnutken ölürse, cennete girer."
Ümmü Seleme radıyallahu anh. Tirmizî.

483. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kadın, kocasının yatağını terkederek gecelerse, yatağa dönünceye kadar melekler ona lânet eder."
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buhârî.

484. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"En hayırlı kadın, kocası kendisine bakınca onun gönlüne huzur veren, emrettiği zaman itaat eden, nefsinde ve malında kocasının hoşlanmadığı bir şey yapmayan kadındır."
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Nesêî.

485. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Bir kadın, beş vakit namazını kılarsa, Ramazan orucunu tutarsa, namusunu korursa, kocasına itaat ederse, ona, "Cennetin kapılarından hangisini istersen oradan gir," denilir."
Abdurrahman radıyallahu anh. Ahmed.

486. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Allahın dişi kulları olan kadınlarınızı dövmeyin! Muhammed ailesine birçok kadınlar geliyor, kocalarının kendilerini dövmelerinden yakınıyorlar.
Onları dövenler en hayırlılarınız değildir!"
iyas radıyallahu anh. Ebû Dâvud.

487. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Cehennemliklerden olup da, henüz görmediğim iki sınıf insan:
Ellerinde sığır kuyrukları gibi kamçılar, durmadan insanları dövüyorlar.
Giyinik, çıplak, başları deve hörgücü gibi, eğilim duyan ve kendine eğilim duyuran kadınlar sınıfı.
İşte onlar cennete giremeyecekler ve kokusunu da bulamayacaklar."
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim.

488. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Benden sonra, erkeklere, kadınlardan daha zararlı bir sınanma nedeni bırakmadım."
Üsame radıyallahu anh. Buhârî.

489. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kocası evde olmayan kadınların yanına sakın girmeyin. Çünkü şeytan, kanınızın dolaştığı yerde dolaşır."
Câbir radıyallahu anh. Tirmizî.

490. Kadının, kocasının erkek akrabalarıyla ıssız yerde beraber bulunmaları soruldu.
Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem: "Onlarla yalnız kalması, ölümdür!" buyurdu.
Ukbe radıyallahu anh. Buhârî.

491. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Yanında uygun bir yakını olmaksızın, hiçbiriniz bir kadınla sakın başbaşa kalmasın."
İbn Abbas radıyallahu anh. Buhârî.

492. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Ey Ali! Bakışına bakış ekleme! Zira, ilk bakış sanadır, ama ikinci bakış zararınadır."
Büreyde radıyallahu anh. Tirmizî.

493. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Birbirini sevenler için nikâh kadar güzel bir şey görülmemiştir!"
İbn Abbas radıyallahu anh. İbn Mâce.
 
---> * İslam & Kadın *

H.z Fatima (R.A) nin Hirkasi

Hz. Ali'nin vermiş olduğu mehrin bir kısmı ile Hz. Fatıma validemiz için alınan çeyiz ve ev eşyası on sekiz parçadan ibarettir.

Resul-i Ekrem . 400 dirhemlik mehirden Hz. Ebu Bekir'e 63 dirhem vererek, çeyiz satın almak üzere, onu çarşıya gönderdi. Bunların taşınmasına yardım etmek üzere Hz. Selman ile Hz. Bilal'i yardımcı verdi. Alınan on sekiz parça eşya şunlardır:

3 adet minder, 1 adet seccade, 1 adet içi hurma lifiyle doldurulmuş yüz yastığı, 2 adet el değirmeni, 1 adet su tulumu, 1 adet su testisi, 1 adet meşin su bardağı, 1 adet elek, 1 adet havlu, 1 adet koç postu, 1 adet alaca kilim, 1 adet sedir [divan], 2 adet Yemen işi alaca elbise, 1 adet kadife yorgan.

Hz. Ebu Bekir bunları getirdiğinde, cihanın Fahr-i Ebedisi Hz. Muhammed yaşlı gözlerle şöyle dua etti: "Ya Rabbi, senin sevmediğin israftan çekinen kimselere bu eşyayı hayırlı kıl."

İşte Hz. Fatıma, bir ev için en zaruri ihtiyaçlardan bulunan bu kadarcık bir ve eşyası ile gelin oldu.


Bizlere örnek olması için Hz. Âişe validemizin ev eyasını da bildirelim:

1 adet sedir, 1 adet hasır, 1 adet yatak, 1 adet yastık, 2 adet çanak (un ve hurma koymak için), 1 adet su kabı, 1 adet su tası.
 
---> * İslam & Kadın *

Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, muhterem kerîmeleri Hz. Fâtıma-i Zehrâ (r.anhâ)’ya gelin olurken şu nasîhatta bulunmuşlardır: "Kızım kendini temiz tut! (Devamlı) Rabbini zikret! Efendin sana baktığı zaman Sen’den memnun olsun, büyük bir ferahlık duysun! Gözlerini sürmele! Sürme, kadınların ziynetidir. Kızım! Kocan sana baktığı zaman gözlerini ondan ayırma; Sen de mukâbele et! Böyle yaparsan sevgin fazla olur. O başka tarafa bakarken, Sen onun yüzüne bak! Bunun büyük mükâfâtı vardır.. Güzel bakışlarınla, güler yüzle onu takip edip memnun etmene bir ay nâfile orucu sevâbı yazılır.
- Kızlarımıza Nasîhatlar
Kocanın yanında sessiz ve ilgisiz durma! Onun hoşlandığı şekilde güzelce söyle ki, sana muhabbet etsin.. Kocanın hatâlarını başkalarına söyleme! Eğer söylersen, Allah Teâlâ sana gazab eder.. Sonra melekler, peygamberler ve nihâyet kocan sana gücenir..." (235)

*

Ashâb-ı Kirâm’dan Hâris (r.a.)’ın kızı Esmâ (r.anha), gelin olup giderken annesi ona şu nasîhati yapmıştı:

"Kızım, evimizden çıkıp başka bir eve, ülfet etmediğin bir kimseye gidiyorsun.. Sen kocana yer ol ki, o sana gök olsun! Sen ona hizmetçi ol ki, o sana köle olsun! Kocana yumuşak davran! Öfkeli hallerinde sessizce yanından kayboluver.. Öfkesi geçinceye kadar ona görünme.. Ağzını ve kulağını muhâfaza et.. Kocan sana fenâ söylerse, söylediklerini duyma; sakın mukâbelede bulunma! Ona karşı gelme! Dâimâ senden güzel söz işitsin, güler yüz görsün.. Bu suretle sana iyi nazarla baksın.." (236)

*

Arap kabilelerinin reislerinden Avf b. Milham’ın Ümm-i Unâs adında bir kızı vardı. Bu kızını Arap meliklerinden Kinde emiri Hâris b. Amir ile evlendirmeye karar verdi. Kızın annesi Ümâme, gelin olacağı gün kızını karşısına oturtup asırlardır kıymetini ve tazeliğini muhâfaza eden şu târihî nasihatlarını yapmıştı: "Bak yavrum! Sana bazı şeyler anlatacağım. Onları belleyip îcâb ettiği şekilde hareket et ki, kocanla güzel geçinip aranız bozulmasın:

1. Hâline râzı ol! Yâni kocan, yenilecek ve giyileceğe dâir ne alır getirirse kabul et! Zîrâ kalb rahatlığının ilk yolu kanâattir.

2. Kocanla olan sohbetlerinde, onun sözlerine itâat ederek konuş! İtiraz ve isyan ederek hürmet ve itâatte kusûr etme!. Böyle karşılıklı anlaşma ve itâat ile yapılan sohbetlerden Allah Teâlâ râzı olur..

3. Efendinin göreceği yerlere dikkat ve ehemmiyet göster! Sakın onun gözüne çirkin birşey çarpmasın!.

4. Kokusu olabilecek yerleri kolla, hassasiyet göster.. Daima güzel kokulu durmasını temin et.. Burnuna kötü koku gitmesin! Şunu unutma ki, güzellik ve temizlik getiren şeylerin en iyisi ve âlâsı sudur.

5. Yemek saatini iyi tesbit et.. İstediği anda hemen hazır bulundur..

6. Uyuyacağı vakti geciktirme.. Adeti ne zamansa, o zamanda yemeğini ve yatağını hazırla! Zîrâ açlık, insanı huysuzlandırdığı gibi, uykusuzluk da öfkelendirir, geçiminin bozulmasına sebep olur.

7. Mal ve eşyasını muhâfaza etmekte titizlik göster.. Çünkü malı muhâfaza etmek, iş bilmekten doğar.

8. Akrabâ ve yakınlarına hizmette kusur etme! Kocanın hısım-akrabâsına hürmet etmek de iyi idâre ve tedbirli olmaktan ileri gelir.

9. Efendinin, haberdar olduğun sırlarını sakın kimseye duyurma.. Eğer duyuracak olursan, itimâdını kaybeder, sen de ondan emin olamazsın...

10. Kocanın dîne aykırı olmayan isteklerini yerine getir.. Zıddını söyleme ve karşı gelme! Eğer karşı gelip isyan edersen, kendine kinlendirip düşman edersin.. O, kederli olduğu zaman sen neşeli olmaktan; neşeli olduğu vakit de sen hüzünlü görünmekten çekin! Zîrâ onun üzüntülü zamanında senin neşeli görünmen, neşeli zamanında da kederli bulunman onu sevmemenin, hislerine ve dertlerine ortak olmamanın delilidir. Bu hal ise, sizi birbirirnizden ayırmaya kadar götüren soğuk bir davranıştır.

Şunu iyi bil ki, bu nasihatlarımı yerine getirip gereği gibi hareket edebilmen için; isteklerine, eşinin isteklerini tercih etmen gerekmektedir. Onun isteklerini nefsinin isteklerine tercih edebilirsen, bu söylediklerimi kolayca yapabilirsin..." (237) Büyüklerimizin tecrübe mahsûlü olarak kızlarına yaptıkaları bu nasihatlar; ağız tadıyla geçinmek, evini ve çocuklarını güzelce idâre etmek ve onları mutlu kılmak isteyen hanım kızlarımızın kulaklarına küpe olmalıdır.
 
---> * İslam & Kadın *

Bir gün Medineli hanımlar mutad toplantılarından birinde iken ortaya şöyle bir sual attılar:
- Kadınlar Fazilet ve Sevapta Erkeklere Nasıl Ortak Olurlar?
Kadınlar mı daha faziletli, erkekler mi?

Kadınlar daha faziletli. Çünkü bütün peygamberleri onlar dünyaya getirdi.

Hayır, erkekler daha faziletli, çünkü erkekler olmasaydı, o peygamberler de olmazdı.

Bu sırada bir hanımefendi daha kesin konuştu:

Bir defa kadınlar erkeklerin sevabına erişemezler, fazîletlerine yaklaşamazlar. Çünkü kadınlara Cuma farz değildir, cenazeye gitmezler, namazlarını cemaatle kılmazlar, bunlardan hepsinden fazla olarak da cihada da çıkamazlar. Bu sebeblerle kadınlar erkeklerin sevabına erişemezler.

Bir başka hanım:

Neden öyle düşünüyorsunuz? Onların fıtrî ihtiyaçlarına biz muhatap değil miyiz? Çocuklarını karınlarımızda biz gezdirmiyor muyuz?

Evlerine, eşyalarına biz bakmıyor muyuz? Biz bunları yapmazsak onlar camiyede, cihada da gidebilirler mi? Bu yüzden diyorum ki onların, bizden fazla olarak yaptıkları hizmetlerine bizler ortağız.

Sohbet bu minval üzere uzarken karar verdiler ki, rahat ve güzel konuşan ablaları Esmâ gidip, bu durumu Resûlüllahtan sorsun.

Hanımların temsilcisi olarak Hazret-i Esmâ hemen Huzur-u Risâlete girdi. Herkes susmuş, mütesettire Esmâ söze başlamıştı:

r11; Yâ Resûlâllah! Buraya toplantıda bekleyen diğer hanımların temsilcisi olarak geldim, sohbet konusu olan meselemizi sormak istiyorum izin verirseniz.

Buyur yâ Esmâ, neymiş hanımlar cemaatinin müşkülü?

Yâ Resûlâllah, biz hanımlar Allah ve Resûlüne îman ettik, imanlarımızın icaplarını da nefsimize tatbik ettik. Ne var ki bizler evlerimizin en tenha köşesinde ibadet ediyor, sizin birçok harici hizmetlerinizden mahrum kalıyoruz. Bununla beraber erkeklerin fıtrî ihtiyaçlarına muhatap kadınlardır. Çocuklarını onlar aylarca gezdirip, senelerce bakıp büyütür. Sizler cumaya, cenazeye gidince, bizleri evlere bırakırsınız, eşya ve mallarınıza biz bekçilik ederiz. Bunların hepsinden fazla olarak da sizler Allah için cihada gidiyorsunuz, biz bunlardan da mahrumuz. Size bu hususların hepsinde de bizler yardımcı değil miyiz? Yoksa bütün bu sevaplar erkeklerin şahsına münhasır kalır, hanımları onlardan mahrum mu olurlar?

Böylece Esmâ sualini bütünüyle sormuştu.

Resûlüllahın sualden son derece memnun olduğu besbelli idi. Nitekim ashâbına döndü:

Dinî sual soranların içinde şimdiye kadar böyle güzel bir sual soran oldu mu? dedi.

Herkes susmuş, neticeyi merak ediyordu. Nebiyy-i Ekrem Efendimiz ağır ağır ve kelimelere basa basa şöyle müjde verdi:

Yâ Esmâ, temsil ettiğin hanımlara söyle ki, onlar bu saydığın hizmetlerde kocalarına zorluk çıkarmıyor, yardımcı oluyorlarsa, hiç üzülmesinler, sevapların hepsine de ortaktırlar. Cumasına da, cemaatına da, hattâ Allah için çıktıkları cihada da, yeter ki kocalarına yardımcı olsunlar, mania haline gelmesinler.

Resûlüllahın sözleri henüz bitmemişti ki, Esmâ yerinde daha fazla duramıyarak kalktı ve koşarak toplantı yerine döndü. Onlar ise kapıya yakın yerde bekleşiyorlardı.

Esmâ, onları görünce tekbir almaya başladı. Onlar da hayırlı bir haberle geldiğini düşünerek tekbirle karşıladılar ve Esmâ aldığı müjdeyi verince birden bayram havası esmeye başladı. Hattâ bu bayram, Medine kadınları arasında günlerce devam etti.

Bu hâdisede, hanımların beylerinin hizmetlerine ortak olmalarının tek şartı olduğu bildirilmektedir. O tek şart da, saydıkları hizmetlerinde beylerine yardımcı olmaları, başka bir ifade ile evlerindeki sorumluluklarını yerine getirerek beylerinin hizmetlerine destek çıkmalarıdır.

Bunu yaptıkları takdirde, beylerinin bütün hizmetlerinin sevaplarına hissedar oluyorlar, hattâ at üstünde çıktıkları cihaddan bile hissesiz kalmıyorlardı.

Bu fevkalâde ibretli ve mânalı olayda, günümüzün dindar hanımlarına elbette açık seçik dersler vardır. İhtar ve ikazlar söz konusudur. Yeter ki, ibretle düşünsünler, tefekkürle değerlendirsinler. Beylerinin hizmetlerine köstek değil, destek olsunlar. Böyle yardımcı tutumlarıyla erkeklerin hizmetlerinin sevaplarına ortak olma liyakatlarını fiilen gösterip ispatta bulunsunlar...
 
---> * İslam & Kadın *

Kız Evladı:

Resul-i Ekrem (s.a.a): "Kim üç kız çocuğunu veya üç bacıyı kefaleti altına alır ve onların geçimini sağlarsa, cennet ona vacip olur." Ya Resulallah, ikisi nasıl? diye sorulunca: "İkisi de' diye cevap verdi. Birisi nasıl? diye tekrar sorulunca: "Birisi de' diye cevap buyurdular.
Resul-i Ekrem (s.a.a) yine şöyle buyurmaktadır: "Bir insanın bir kız çocuğu olur da ona güzel bir terbiye ve talim verir ve Allah'ın verdiği nimetleri ondan esirgemezse, bu onun ile cehennem ateşi arasında bir engel ve perde olur."

Bir diğer hadisinde şöyle buyurmuştur: "Bir kimsenin kız çocuğu olur da ona eziyet etmez, küçümsemez ve erkek çocuklarını ondan üstün tutmazsa, Allah bu tutumundan ötürü onu cennete götürür."

İşte bu dinimizin bakış tarzı, o da toplumumuzda hakim olan cahiliyet anlayışı. Allah bizi ve toplumumuzu ıslah eylesin.
 
---> * İslam & Kadın *

Uğurlu ve Bereketli Kadının Bir Alameti:

Resul-i Ekrem (s.a.v): "Kadın ilk çocuğunun kız olması onun uğurlu ve bereketli olmasının (bir) alametidir."
Ne kadar ilginçtir ki dinimiz ve dinimizin peygamberi, bugün toplumumuza hakim olan kültür ve anlayışın tam tersine, kız çocuğu ve kız çocuğu doğuran anneye olan bakış tarzını bu şekilde ortaya koymaktadır. Bu da bizim toplum olarak, bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da İslamî anlayıştan uzak olduğumuzu ve cehaletten kaynaklanan âdet ve törelerden etkilendiğimizi gösteriyor.
 
---> * İslam & Kadın *

Resul-i Ekrem (s.a.a): "Allah, (kendilerini) erkeklere benzeten kadınları ve kadınlara (kendilerini) benzeten erkekleri lanetlemiştir." Resul-i Ekrem (s.a.a) kızı Hz. Fatıma'ya (s.a) hitaben şöyle buyurmuştur: "Ey Fatıma, her hangi bir kadın güzel bir şekilde süslenir ve güzel bir elbiseyle evinden çıkarak insanların dikkatini üzerinde toplar ve kendisine bakmalarını sağlarsa, yedi göğün ve yerlerin melekleri ona lanet eder ve ölüp de cehenneme girinceye kadar, Allah'ın gazabına mazhar olur. (Elbette tevbe edip dönüş yapar ve bir daha tekrarlamazsa o başka.)" İmam Sadık (a.s): "Bir insanın alçalıp rezil olması için, onu meşhur edecek (yani başkalarının dikkatini üzerinde yoğunlaştırıp, parmakla gösterilecek duruma getirecek) bir elbise giymesi yeterlidir."

Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır: "Kalın olan (vücudu göstermeyen) elbiseler giyin; zira elbisesi ince olanın dini de ince (gevşek) olur."

Hz. Ali (a.s) Resul-i Ekrem (s.a.a)'den şöyle duyduğunu naklediyor: "Zamanların en kötüsü olan ve kıyametin yaklaştığı bir zaman olan ahırüz-zamanda, bir çok kadınlar olacak ki örtülü oldukları halde çıplaktırlar; süslerini gösterirler; dinden çıkıp fitnelere girerler; şehvetlere yönelirler; nefsani lezzetlere koşarlar ve haramları mubah kılarlar. Onlar cehenneme girip orada ebedi olarak kalacaklardır. (Bütün bunlar tevbe edilmediği takdirdedir tabi.)"


Bir hadiste şöyle geçmektedir: "Allah Resulü (s.a.a), kadınları dışarıya çıkarken başkalarının dikkatini üzerinde toplayacak elbiseler giymekten ve ses çıkaracak takılar takmaktan nehyetmiştir."


Resul-i Ekrem (s.a.a)'den yine şöyle rivayet edilmiştir: "Kadın zarar görmeye müsait bir varlıktır; şeytan onun yanı başını kesiverir. (Onun için ya dışarıya çıkmamalı, yada çıktığında çok dikkatli olmalıdır.)"

Hz. Emir-ül Mû'minin (a.s): "Güzelliğin zekatı, iffetli ve hayalı olmaktır."
Yine şöyle buyurmuştur: "Haya ve iffet iman adabındandır; hür insanların özelliği ve iyi insanların sıfatıdır."
 
---> * İslam & Kadın *

İmam Cafer-i Sadık (a.s)'dan şöyle rivayet edilmiştir: "Bir kadın eşine, 'Ben senin yüzünden bir hayır görmedim." derse, hiç şüphesiz ameli boşa çıkar ve yok olur." Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Bir kadın, diliyle kocasına eziyet ederse, onu kendisinden razı edinceye kadar, Allah onun hiçbir tevbesini, keffaretini ve iyi amelini kabul etmez; hatta gündüzlerini oruç ve gecelerini ibadetle geçirse dahi." Yine şöyle buyurmuştur Efendimiz (s.a.a): "Hangi kadın kocasıyla müdara etmez ve onu güç yetiremeyeceği şeylere mecbur kılarsa, onun hiçbir iyi ameli kabul olmaz ve (tevbe etmeden ölürse,) Allah'ı gazaplandırdığı halde onun huzuruna varır." Yine şöyle uyarmaktadır hanımları: "Bir kadın, kocasının yatağını (haklı bir mazereti olmadan, küs bir şekilde) terk eder ve (başka bir yerde) sabahlarsa, sabah açılıncaya kadar melekler ona lanet okur."Bir başka hadis yine yüce Resulullah (s.a.a)'den, şöyle buyurmuştur: "Bir kadın, kocasının hakkını eda etmediği müddetçe, Allah'ın da hakkını eda etmiş olamaz."Allah Resulü'nün (s.a.a) ettiği dualardan biriside şudur: "Allah'ım, ihtiyarlık çağım gelmeden beni ihtiyarlatacak kadından sana sığınırım."İmam Musa-i Kazım (a.s)'a kocasını gazaplandıran kadının durumu sorulunca, şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Kocası ondan razı oluncaya kadar, günahkar sayılır."Elbette bunları burada aktarırken, "Erkek, başına buyruk, istediği her türlü haksızlığı eşine karşı yapabilir." diye bir şeyi söylemekten ve düşünmekten bile Allah'a sığınırız. O ayrı bir konudur ve erkek yaptığı en küçük haksızlığın bile karşılığını Adil Allah'ın adalet mahkemesinde bulur; eğer eşini kendisinden razı etmezse. Bizim burada muhatabımız kadınlar olduğu için, onlara özgü vazifelerini ve İlahi uyarıları aktarmaya çalışıyoruz. Allah kadın-erkek cümlemize rızası doğrultusunda hareket edebilmeği nasip buyursun.
 
---> * İslam & Kadın *

İslam dini kadına büyük önem vermiş,onu yüceltmiştir.Kadın olmanın güzelliklerine birlkte bakalım...

Kadın olmanın nesi güzel
1) Müslümanlıkta kadın sultandır, Dinimiz (islam) bize çok değer vermiş, erkeğe de çok mesuliyet yüklemiştir. İslamiyet’te bizler ev içinde ve dışında çalışmak, para kazanmak zorunda değiliz. Evli isek esimiz, evli değilsek babamız, babamız da yoksa, en yakın akrabamız çalışıp bizim her ihtiyacını karşılamaya mecburdur. Kendimize bakacak hiç kimsemiz yoksa, devletin yardım sandığı bakar.

2) Dinimizde geçim yükü erkek ve kadın arasında paylaştırılmamıştır. Eslerimiz bizi tarlada, fabrikada veya herhangi bir yerde çalışmaya zorlayamaz. Eğer biz istersek çalışabiliriz. Fakat, bizim kazancımiz kendimizindir.

3) Müslüman olarak ev işi yapmamız bir ihsandır, çok sevaptır. Yapmazsak, günaha girmeyiz. Zorla yaptırılamayiz. Resulullah efendimizin zamanından bugüne kadar, Müslüman kadınlar bu ihsanı yapmıştır.

4) Bizlere değer vermeyenler, Müslümanlığı bilmeyen kimselerdir. Müslüman, dinini iyi öğrenip bize layık olduğumuz değeri vermelidir!

5) Bizim Cennete girmemiz, şehid olmamız kolaydır. Bir kadın salih kocasına itaat ederse cihad sevabı kazanır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Müslüman bir kadın beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar kocasına itaat edip namusunu muhafaza ederse, Cennete istediği kapıdan girer.) [İbni Hibban], (Hamile iken, doğururken veya lohusa iken ölen Müslüman kadın şehiddir.) [Taberani] (Müslüman kadın, hamilelikten doğuma kadar ve çocuğu memeden kesene kadar Allah yolundaki mücahid gibi olup ölürse şehid sevabı verilir.) [Taberani]

6) Yarattığı her şeyi güzel yaratan Allah bizisz en “güzel yaratan’dır. Allah (c.c) bizide en güzel şekilde yaratmış Yaratılmış en güzel varlık biziz.
 
---> * İslam & Kadın *

Hz.Fatıma(r.a): "Hayırlı hanım nasıl olur"sorusuna; -"Hayaliyle de olsa haramlarda gezmeyen,beyini de haramlarda gezdirmeyen hanımdır." diye cevap verir. Hz.Ali(r.a.):"Hayırlı bey nasıl olur" sorusuna; -" Hayaliyle de olsa haramlarda gezmeyen,hanımını da haramlarda gezdirmeyen beydir." diye cevap verir...
 
---> * İslam & Kadın *

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kadınlara iyi davranmanızı tavsiye ediyorum; vasiyyetimi tutunuz. Zira kadın kısmı kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri yeri üst tarafıdır. Eğri kemiği doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi hâline bırakırsan yine eğri kalır. Öyleyse kadınlar hakkındaki tavsiyemi tutunuz.”[2]
 
---> * İslam & Kadın *

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Mü’minlerin îmân bakımından en mükemmeli huyu en iyi olanıdır. Hayırlınız kadınlarına karşı hayırlı olanlardır.”[10]
 
---> * İslam & Kadın *

Bir erkek, yanında mahremi bulunmayan (yabancı) bir kadınla yalnız kalmasın!

Bunun üzerine bir adam kalkarak: "Ey Allah'ın Resülü, kadınım hacc için yola çıktı, ben ise falan falan gazvelere yazıldım!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Öyleyse git hanımına yetiş, onunla hacc yap!" diye emretti."(Buhari, Nikah 111)
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
bypuff
Geri
Üst