Efsunkar
Bayan Üye
Üç harf beş noktaydı alemi sıra dağlar üzerinde sabit kılan kuvvetin, zayıf bedenlere hediyesi.
Palanınkalemi aşkın bedenine değene kadar, o kadar yalın ve çıplaktı ki tariflerin üzeri. Divan edebiyatımızın cumhuriyetimizdeki son temsilcisi Babilde Ölüm İstanbulda Aşkın satırlarına
Ben aşık oldum biliyorum insanların kınayışlarını sözcüklerini dökerken, Aşkın sırtına sümbül kaftanını geçiriyordu
. Palanın Aşkı elbette günümüz çocuklarının basit aşk oyunlarına benzemiyordu .
O; Gerçek Aşk gizli olandır
diyerek söylenebilecek tüm sözleri dört cümlecikle özetliyordu.
Öyleki üstad tüm yapıtlarında, aşkın büyüsünü ; duyguların düşüncelere hakim olmasıyla anlatmaya başlar. Birçok eserinde düşüncelerin duyguları yönlendirdiği aşkları yalancılıkla itham ederken, aşkın olduğu yerde aklın yerinin olmayacağının altını çizmektedir aslında.
Kaysın dilinden
Tanrım beni akıl endişesinden uzak eyle; ve beni her an aşk ile içli dışlı yap
derken kimbilir belki de kalpleri sevda ile dolu aşıkların, benliklerini ve bencilliklerini eritmelerini tarif etmektedir.
Pala tüm yapıtlarında aşkı madde ile mananın savaşında kaldığı uçurumun kenarından kurtararak, elinden tutar ve ait olduğu yere taşır .
Cennet ile cinnet arasında bir hareke farkı var ya hani
dizeleri yer bulurken Ah Minel Aşk ta işte tamda bu noktada mananın aşkının, maddenin aşkına gelebe geldiğinde oluşacak Cennetin, bir harf kadar yakın olduğunu gözler önüne sermektedir.
Palanın aşk tahlillerinde bir başka önemli argüman ise aşkın gizliliğinin verdiği aşikar tebessümdür. O kadar basit ifade ederki bunu ;
Öyle ki, sevgili gizli bir hazinedir de bilinmesi aşığı kıskandırır
der bir eserinde.
Hatta
Şimdiki gençler galiba gizli kalması gerekeni açık ettikleri ( ne ayıp!...) ve sevgililerinin adlarını dillendirmekle kalmayıp aradaki macerayı da başkalarıyla paylaştıkları için aşkın gülümseyişlerini ve zenginliklerini ıskalıyorlar
diyerek, aşığın sevgilisinin adını gecenin en siyahında umudun bittiği yerde dahi, gizlediğini aktarmaktadır bize.
Palanın gizlediği ve gecenin karanlığına hapsettiği asla bir otoritenin baskısından saklanmak zorunda kalan bir aşk hikayesi değildir. Tam tersi Palanın yazılarında aşkın ifadesi tam anlamıyla bir başkaldırıdır.
Mirat eserinde aşkın gizliliğine verdiği değeri katmerlendirir adeta
Hani Leylaya sormuşlar, sen mi daha büyük aşıksın, yoksa Mecnun mu ? diye. Elbette ben daha büyük aşığım diye cevap vermiş. Çünkü ben aşkımı kimseye söylemedim; o ise bir dağ delisi gibi davrandı, sevgimizi dillere düşürdü.
O,
Ne din, ne yasalar yasaklamamıştır aşkı yürekler Allaha aittir çünki
diyecek kadar açık sözlü, aynı zamanda bir diğer eserinde
Hiç bir din yasaklamamıştır aşkı, hiçbir bilge yahut öğreti de. Ama biz kendimize yasaklamışız nedense
diyebilecek kadar devrimcidir. Ne bir harfini paylaşamadığı aşıklısının adından, ne de aşkını özgürce haykırabilmekten ödün vermez Pala.
Divan edebiyatımızın son kalesi, sevgiyi aşka çeviren rolü
Aşkın en güzel tezahürü bakışlardır
demek suretiyle bakışlara verir.
Gözgü kitabında
Aşk, aşığın gönül toprağında filizlenecek bir sarmaşıktır.İlk bakış, bu sarmaşık tohumunun aşık gönlüne ekilmesinden ibarettir
satırlarını paylaşır okurlarıyla Ardından bir diğer eserinde
Ancak sevginin aşka dönüştüğü an, sevenin sevgili yüzünü göz ile gördüğü andır
diyerek; Kaysın Leylayı, Raminin Veysi, Hüsrevin Şirini ancak göz ile gördükleri anda, aşıkın maşukuna beslediği sevginin yerini aşka terkettiğini aktarır bizlere.
Pala aşkın başlamasına yol açan görme hadisesini aktarmasının üzerininden çok geçmeden de bakışla gönüllere girenin dokunuşla bozulmaması için uyarır neslimiz gençliğini ve
Aşk bakmakla güzelleşir konuşmakla zenginleşir ama dokunmakla bozulur
der Divane Güzellerde. Gencin üzerine giydiği ve maşukunun üstüne biçtiği haya elbisesinin parçalanmaması için şeytanın ayartmalarına dur demek gerektiğini vurgular bizlere. Açıkken gözbebeklerimize yerleşen, gözyumduğumuzda gönlümüze sızan sevgiyi muhafaza etmemizin yollarını anlatır.
Palanın üzerini çizdiği bir başka gerçek ise aşkın karşılık beklemediğidir.
Bunu en belirgin olarak Kitabı Aşkında şöyle ifade eder
İsterler ki Allah aşkı seven ile sevilen arasında eşit bölüştürsün... Oysa Aşk bu demek değildir. Seveni sevmek kolaydır marifet o sevmediği zamanda sevebilmektir.
Tekrar tekrar hazmedilerek okunması gereken bir uyarıdır aslında bu.
Marifeti farkedebilen ve aşkın girdabına düşenler bilirler ki ; kanayan aşk yarası yanmaya devam ettikçe, ham olan pişmeye mahkum olacaktır.
Aşka isyanın, kişinin yüreğinin darlığından meydana geldiğini daha nasıl anlatabilirdi ki bizlere. Adem ile Havvadan başlayan aşıklar listesinde kendi adlarının da yer almasını isteyen aşıkların, birbirinden devralması gereken sevdanın zorluklarını sürer önümüze Pala.
Aşk iğnesi ile dikilince bir dikiş, kıyamete kadar sökülmez imiş, hayatı aşka bölünce hayat çogalır ; bütün hayatları toplasan geriye aşk kalır
dizeleriyle de Kırk Güzeller Çeşmesinde sözlerini şu ifadelerle bağlar
Mahrem düşüncelerle perdelenen odalarda ya ezel ya ebed olur ; aşk kayıp giderse dünyadan ebed kıyamet olur ; sevgisizlik gelir, dünya cehennem olur.
Aşka methiyeler dizer üstad.
Eflatuna yapmış olduğu aşk tarifinden dolayı sen yanlışsın aşk artmaz eksilmez bir duygu değildir demekten çekinmez ve sorgular;
Devamlı artmayan bir duygunun aşk olması ne mümkün.
Aşkı devamlı çoşan, kabaran ve büyüyen sürekli güçlenen bir duygu olarak tanıtır Ayine adlı eserinde .
Miratta ise aşk kelimesinin bir diğer anlamını sunar
sevgide ölçüyü aşmak, sınırın ötesine geçmektir Aşk.
Bu nedenle her sevginin aşkın yerini alamayacağını ifade eder aslında.
Aşk olmak isteyen sevginin, geçmesi gereken merhaleleri aktarır ve bu merhalelerin sonunda aşığı maşukta kaybeder, seven ile sevileni aynileştirerek seveni sevilende yok ederek, sevilenin kimliğine bürüründürür.
Ve son sözünü söyler:
Asıl olan Aşktır gerisi vesairedir.
Palanınkalemi aşkın bedenine değene kadar, o kadar yalın ve çıplaktı ki tariflerin üzeri. Divan edebiyatımızın cumhuriyetimizdeki son temsilcisi Babilde Ölüm İstanbulda Aşkın satırlarına
Ben aşık oldum biliyorum insanların kınayışlarını sözcüklerini dökerken, Aşkın sırtına sümbül kaftanını geçiriyordu
. Palanın Aşkı elbette günümüz çocuklarının basit aşk oyunlarına benzemiyordu .
O; Gerçek Aşk gizli olandır
![fahl_1284532310.jpg](http://img03.blogcu.com//v2/images/big/f/a/h/fahl/fahl_1284532310.jpg)
diyerek söylenebilecek tüm sözleri dört cümlecikle özetliyordu.
Öyleki üstad tüm yapıtlarında, aşkın büyüsünü ; duyguların düşüncelere hakim olmasıyla anlatmaya başlar. Birçok eserinde düşüncelerin duyguları yönlendirdiği aşkları yalancılıkla itham ederken, aşkın olduğu yerde aklın yerinin olmayacağının altını çizmektedir aslında.
Kaysın dilinden
Tanrım beni akıl endişesinden uzak eyle; ve beni her an aşk ile içli dışlı yap
derken kimbilir belki de kalpleri sevda ile dolu aşıkların, benliklerini ve bencilliklerini eritmelerini tarif etmektedir.
Pala tüm yapıtlarında aşkı madde ile mananın savaşında kaldığı uçurumun kenarından kurtararak, elinden tutar ve ait olduğu yere taşır .
Cennet ile cinnet arasında bir hareke farkı var ya hani
dizeleri yer bulurken Ah Minel Aşk ta işte tamda bu noktada mananın aşkının, maddenin aşkına gelebe geldiğinde oluşacak Cennetin, bir harf kadar yakın olduğunu gözler önüne sermektedir.
Palanın aşk tahlillerinde bir başka önemli argüman ise aşkın gizliliğinin verdiği aşikar tebessümdür. O kadar basit ifade ederki bunu ;
Öyle ki, sevgili gizli bir hazinedir de bilinmesi aşığı kıskandırır
der bir eserinde.
Hatta
Şimdiki gençler galiba gizli kalması gerekeni açık ettikleri ( ne ayıp!...) ve sevgililerinin adlarını dillendirmekle kalmayıp aradaki macerayı da başkalarıyla paylaştıkları için aşkın gülümseyişlerini ve zenginliklerini ıskalıyorlar
diyerek, aşığın sevgilisinin adını gecenin en siyahında umudun bittiği yerde dahi, gizlediğini aktarmaktadır bize.
Palanın gizlediği ve gecenin karanlığına hapsettiği asla bir otoritenin baskısından saklanmak zorunda kalan bir aşk hikayesi değildir. Tam tersi Palanın yazılarında aşkın ifadesi tam anlamıyla bir başkaldırıdır.
Mirat eserinde aşkın gizliliğine verdiği değeri katmerlendirir adeta
Hani Leylaya sormuşlar, sen mi daha büyük aşıksın, yoksa Mecnun mu ? diye. Elbette ben daha büyük aşığım diye cevap vermiş. Çünkü ben aşkımı kimseye söylemedim; o ise bir dağ delisi gibi davrandı, sevgimizi dillere düşürdü.
O,
Ne din, ne yasalar yasaklamamıştır aşkı yürekler Allaha aittir çünki
diyecek kadar açık sözlü, aynı zamanda bir diğer eserinde
Hiç bir din yasaklamamıştır aşkı, hiçbir bilge yahut öğreti de. Ama biz kendimize yasaklamışız nedense
diyebilecek kadar devrimcidir. Ne bir harfini paylaşamadığı aşıklısının adından, ne de aşkını özgürce haykırabilmekten ödün vermez Pala.
Divan edebiyatımızın son kalesi, sevgiyi aşka çeviren rolü
Aşkın en güzel tezahürü bakışlardır
demek suretiyle bakışlara verir.
Gözgü kitabında
Aşk, aşığın gönül toprağında filizlenecek bir sarmaşıktır.İlk bakış, bu sarmaşık tohumunun aşık gönlüne ekilmesinden ibarettir
satırlarını paylaşır okurlarıyla Ardından bir diğer eserinde
Ancak sevginin aşka dönüştüğü an, sevenin sevgili yüzünü göz ile gördüğü andır
diyerek; Kaysın Leylayı, Raminin Veysi, Hüsrevin Şirini ancak göz ile gördükleri anda, aşıkın maşukuna beslediği sevginin yerini aşka terkettiğini aktarır bizlere.
Pala aşkın başlamasına yol açan görme hadisesini aktarmasının üzerininden çok geçmeden de bakışla gönüllere girenin dokunuşla bozulmaması için uyarır neslimiz gençliğini ve
Aşk bakmakla güzelleşir konuşmakla zenginleşir ama dokunmakla bozulur
der Divane Güzellerde. Gencin üzerine giydiği ve maşukunun üstüne biçtiği haya elbisesinin parçalanmaması için şeytanın ayartmalarına dur demek gerektiğini vurgular bizlere. Açıkken gözbebeklerimize yerleşen, gözyumduğumuzda gönlümüze sızan sevgiyi muhafaza etmemizin yollarını anlatır.
Palanın üzerini çizdiği bir başka gerçek ise aşkın karşılık beklemediğidir.
Bunu en belirgin olarak Kitabı Aşkında şöyle ifade eder
İsterler ki Allah aşkı seven ile sevilen arasında eşit bölüştürsün... Oysa Aşk bu demek değildir. Seveni sevmek kolaydır marifet o sevmediği zamanda sevebilmektir.
Tekrar tekrar hazmedilerek okunması gereken bir uyarıdır aslında bu.
Marifeti farkedebilen ve aşkın girdabına düşenler bilirler ki ; kanayan aşk yarası yanmaya devam ettikçe, ham olan pişmeye mahkum olacaktır.
Aşka isyanın, kişinin yüreğinin darlığından meydana geldiğini daha nasıl anlatabilirdi ki bizlere. Adem ile Havvadan başlayan aşıklar listesinde kendi adlarının da yer almasını isteyen aşıkların, birbirinden devralması gereken sevdanın zorluklarını sürer önümüze Pala.
Aşk iğnesi ile dikilince bir dikiş, kıyamete kadar sökülmez imiş, hayatı aşka bölünce hayat çogalır ; bütün hayatları toplasan geriye aşk kalır
dizeleriyle de Kırk Güzeller Çeşmesinde sözlerini şu ifadelerle bağlar
Mahrem düşüncelerle perdelenen odalarda ya ezel ya ebed olur ; aşk kayıp giderse dünyadan ebed kıyamet olur ; sevgisizlik gelir, dünya cehennem olur.
Aşka methiyeler dizer üstad.
Eflatuna yapmış olduğu aşk tarifinden dolayı sen yanlışsın aşk artmaz eksilmez bir duygu değildir demekten çekinmez ve sorgular;
Devamlı artmayan bir duygunun aşk olması ne mümkün.
Aşkı devamlı çoşan, kabaran ve büyüyen sürekli güçlenen bir duygu olarak tanıtır Ayine adlı eserinde .
Miratta ise aşk kelimesinin bir diğer anlamını sunar
sevgide ölçüyü aşmak, sınırın ötesine geçmektir Aşk.
Bu nedenle her sevginin aşkın yerini alamayacağını ifade eder aslında.
Aşk olmak isteyen sevginin, geçmesi gereken merhaleleri aktarır ve bu merhalelerin sonunda aşığı maşukta kaybeder, seven ile sevileni aynileştirerek seveni sevilende yok ederek, sevilenin kimliğine bürüründürür.
Ve son sözünü söyler:
Asıl olan Aşktır gerisi vesairedir.