AySe^^
Bayan Üye
Isadora Duncan
Popüler kültür tarafından ‘dansın tanrıçası’ diye anılan, aslında dansı sokaklara indiren ve insanlarla buluşmasını sağlayan bir ‘tanrıça’ değil bir dans ve estetik işçisi aslında. Isadora, 1878'de San Francisco'da doğumluydu. Amarikalı olmasına rağmen, Amerikan yaşam biçimine derin eleştiriler getiren cesur bir kadın. Dansı, balenin kalıplarını kırarak köhne ve şatafatlı salonlardan alarak sokaklara indiren ve bunu sokaktaki halkla buluşturan devrimci bir dansçı. 20 yüzyılın en büyük dansçısı ve modern dansın öncülerinden.
Annesi sayesinde klasik müzik, tiyatro ve edebiyatla tanıştı. Yoksul bir aileden geliyordu. En büyük hayali yoksul çocuklar için bir dans okulu açmaktı. Bu hayali 1904 yılında Almanyada açtığı dans okuluyla gerçekleştirdi. Isadora Duncan’ın bir taraftan ders veriyor bir taraftan dans ediyordu. Sanata karşı sergilediği tavır ve ilginç açıklamalarıyla Avrupalıları etkilemişti. Paris ve Londrada dans gösterileri büyük ilgi gördü. O artık sanat alanında otoritesini kabul ettirmiş bir sanat kadınıydı.
O bu dünyada güzel şeyler yaptı. Kendi deyimiyle insanlara yürümeyi, koşmayı, sevmeyi öğretti. Ve bunların peşinden Rusya’ya kadar gitti. Rusya’daki Bolşevik devrimi destekledi ve burada çocuklar için bir dans okulu kuran Duncan, rus şair Sergey Yesenin ile 1921 yılında evlendiler. Evlilikleri bir yıl sürdü. Sergey Yesenin 25 Aralık 1925 yılında ingiltere’de bir otel odasında bileklerini keserek intihar etti.
Yesenin ölümünden iki yıl sonra Isadora Duncan 14 eylül 1927 yılında Nice Fransa’da trajik bir araba kazasında hayatını kaybetti.
Klasik dans okuluna yazdırıldığında, parmak ucunda durması istenince,
Dans sanatı özgürlük ideolojisi içinde bir mücadele alanıysa, hareketin ilk kazanacağı zaferlerden biri, kadınların haklarına kavuşmaları üstüne kurulmalıydı.
Ve Isadora Duncan, kendini kadın özgürlüklerinin korunmasına adamıştı.
19. yüzyılın son çeyreği...
Genç kızların evlilikte sonsuz bir mutluluk gördükleri bir dönemde, Isadora'nın gözleri önünde bu olayın tam tersi yaşanmaktaydı: Anne ve babası. Tüm yaşamları boyunca iki varlığı birbirine bağlayan, evlilik adındaki "kutsal" olgu ona göre köleliklerin en aşağılayıcısıydı. Evlilik dışı çocuk doğurma konusunda da ısrarlıydı.
Onu Moskova'ya gitmekten alıkoymak isteyenlere, "Gerçek bir komünist ne soğuktan, ne açlıktan ne de maddesel anlamda bir konforsuzluktan yüksünür."diyecekti.
Rusya için;
Amerika'da, Avrupa kaynaklı fikirlere, özellikle de komünizme karşı bir tecrit politikasının uygulandığı dönemde Isadora'nın cüretli çıkışları vardı:
Isadora Duncan, 26 Mayıs 1877'de San Francisco, ABD'de doğdu. 1922 yılında Rus şair Sergey Yesenin ile evlendi. Bu evlilikten olan iki çocuğu Deidre ve Patrick, talihsiz bir kaza sonucu Seine Nehri'ne yuvarlanan arabada boğularak öldü. Ardından kocası intihar etti. 50 yaşında sevgilisi Bugatti'nin üstü açık arabasıyla 14 Eylül 1927 Nice Fransa'da giderken şalı arabanın tekerleğine dolandı ve boynu kırılarak öldü.
Popüler kültür tarafından ‘dansın tanrıçası’ diye anılan, aslında dansı sokaklara indiren ve insanlarla buluşmasını sağlayan bir ‘tanrıça’ değil bir dans ve estetik işçisi aslında. Isadora, 1878'de San Francisco'da doğumluydu. Amarikalı olmasına rağmen, Amerikan yaşam biçimine derin eleştiriler getiren cesur bir kadın. Dansı, balenin kalıplarını kırarak köhne ve şatafatlı salonlardan alarak sokaklara indiren ve bunu sokaktaki halkla buluşturan devrimci bir dansçı. 20 yüzyılın en büyük dansçısı ve modern dansın öncülerinden.
Annesi sayesinde klasik müzik, tiyatro ve edebiyatla tanıştı. Yoksul bir aileden geliyordu. En büyük hayali yoksul çocuklar için bir dans okulu açmaktı. Bu hayali 1904 yılında Almanyada açtığı dans okuluyla gerçekleştirdi. Isadora Duncan’ın bir taraftan ders veriyor bir taraftan dans ediyordu. Sanata karşı sergilediği tavır ve ilginç açıklamalarıyla Avrupalıları etkilemişti. Paris ve Londrada dans gösterileri büyük ilgi gördü. O artık sanat alanında otoritesini kabul ettirmiş bir sanat kadınıydı.
O bu dünyada güzel şeyler yaptı. Kendi deyimiyle insanlara yürümeyi, koşmayı, sevmeyi öğretti. Ve bunların peşinden Rusya’ya kadar gitti. Rusya’daki Bolşevik devrimi destekledi ve burada çocuklar için bir dans okulu kuran Duncan, rus şair Sergey Yesenin ile 1921 yılında evlendiler. Evlilikleri bir yıl sürdü. Sergey Yesenin 25 Aralık 1925 yılında ingiltere’de bir otel odasında bileklerini keserek intihar etti.
Yesenin ölümünden iki yıl sonra Isadora Duncan 14 eylül 1927 yılında Nice Fransa’da trajik bir araba kazasında hayatını kaybetti.
Çocukluğumun ve düş dünyamın ilham perisi…
Eylül kadar hüzünlü…
Hoşçakal dostum, hoşçakal mutluluklar...
Sevgili dostum, yüreğimde yaşayacak anın,
Sonunda ayrılık yazgısı olsa da insanın...
Hoşçakal dediğimiz gibi buluşmak da var.
Hoşçakal dostum, el sıkışmadan, suskunlukla
Sakın üzülme, nedir bu gözlerindeki hüzün?
Şu yaşamda yeni bir şey değil ki ölüm,
Ama pek öyle yeni sayılmaz yaşamak da.
Eylül kadar hüzünlü…
Hoşçakal dostum, hoşçakal mutluluklar...
Sevgili dostum, yüreğimde yaşayacak anın,
Sonunda ayrılık yazgısı olsa da insanın...
Hoşçakal dediğimiz gibi buluşmak da var.
Hoşçakal dostum, el sıkışmadan, suskunlukla
Sakın üzülme, nedir bu gözlerindeki hüzün?
Şu yaşamda yeni bir şey değil ki ölüm,
Ama pek öyle yeni sayılmaz yaşamak da.
Segey Yesenin Yurdanur Salman Çevirisi
Klasik dans okuluna yazdırıldığında, parmak ucunda durması istenince,
"Bu, doğaya aykırı bir şey. Kimse parmak ucunda yürüyemez ki..."
diyerek doğanın dansını sürdürdü. Onun dansı her tür baskıdan arınmış, hükmetme düşüncesinden uzak bir toplumun gelişimini simgelemeliydi.
Dans sanatı özgürlük ideolojisi içinde bir mücadele alanıysa, hareketin ilk kazanacağı zaferlerden biri, kadınların haklarına kavuşmaları üstüne kurulmalıydı.
Ve Isadora Duncan, kendini kadın özgürlüklerinin korunmasına adamıştı.
19. yüzyılın son çeyreği...
Genç kızların evlilikte sonsuz bir mutluluk gördükleri bir dönemde, Isadora'nın gözleri önünde bu olayın tam tersi yaşanmaktaydı: Anne ve babası. Tüm yaşamları boyunca iki varlığı birbirine bağlayan, evlilik adındaki "kutsal" olgu ona göre köleliklerin en aşağılayıcısıydı. Evlilik dışı çocuk doğurma konusunda da ısrarlıydı.
"İki insan arasında temel olan içtenliktir, sevgidir. Ve aşk, iki kağıt parçasının altına atılan iki imzayla ölçülemez. Kim engel olabilir bir kadının çocuğunu evlenmeden tek başına büyütüp yetiştirmesine? Kanunları yapan toplum, erkek toplumudur.Kadınların hiçbir rolü olmamıştır bu düzende..."
çıkışları ona "aykırı" sıfatı kazandırmıştı. Sınır tanımamacasına yaşamayı hayat felsefesi olarak benimseyen Isadora, sınır tanımayan dansını soluk alır gibi, tartışmasız bir doğallıkla sunarken, Antik Yunan hayranlığını da içine katıyordu dansının. Neredeyse dünyanın her yerinde gidip dansını sergileyen dünyaca ünlü bir dansçı konumundaydı. Çok para kazanıp çocukluk döneminde çektiği sefaletin acısını çıkarırcasına rahat yaşadı. Zengin salonlarında zenginlere karşı dans etti. Doğduğu yer olan anayurdu Amerika'da sergilediği dans gösterileri skandallar yaratmıştı. Aykırılığı, sol görüşlü olması, dansının yarattığı başkaldırı, seslerin yükselmesine sebep olmuştu. Fakat o, yine de bu sesleri bastırabilmişti. Sair, ressam, tiyatrocu, yazar olarak tanıdığı onlarca kişi, o dönemin en ünlüleriydi. Pek çok sevgilisi oldu Isadora'nın. İki sevgilisinden iki çocuğu oldu sonra. Fakat onlar, daha çok küçük yaşlarındayken bir trafik kazasında hayatlarını kaybettiler. Dünyadan ve danstan elini eteğini çeken Isadora, tempolu, skandallarla dolu hayatında sessizliğe gömülmüştü. Zamanla kendini toparlayan Isadora, Sovyetler Birliği'nde düşlerindeki okulu kurabileceği umuduyla Moskova'ya gidecekti.
Onu Moskova'ya gitmekten alıkoymak isteyenlere, "Gerçek bir komünist ne soğuktan, ne açlıktan ne de maddesel anlamda bir konforsuzluktan yüksünür."diyecekti.
Rusya için;
"Yepyeni bir evren: Herkesin yapabileceğinin en iyisini yaparak kendini insanlığın hizmetine adadığı bir evren. Ne Avrupa ne Amerika benim yapmak istediğimi anladı. Sahne için genç dansçılar peydahlamak istediğim sanıldı. Oysa, tek kaygım onlara yürümeyi, koşmayı, hareket etmeyi öğretmekti. Ve zamanı gelince onların bunu kendi çocuklarına aktarmalarını, böylelikle de olayın devam etmesini düşledim. Ben dans diyorum buna. Aslında ben onlara salt kendileri olmayı öğretmek istedim. Dünyanın bütün çocuklarına açım. İsterdim ki, dünyanın tüm çocukları devasa bir halka oluştursun ve adımlarından kardeşlik, neşe tohumlan saçılsın."
demişti.
Amerika'da, Avrupa kaynaklı fikirlere, özellikle de komünizme karşı bir tecrit politikasının uygulandığı dönemde Isadora'nın cüretli çıkışları vardı:
"Ben elimi Rusya'ya uzattım. Ve sizden de aynı şeyi yapmanızı istiyorum. Rusya'yı sevin, çünkü Rusya, Amerika'nın yoksun olduğu her şeye sahiptir. Tıpkı Rusya'nın yoksunluklarına da Amerika'nın sahip olması gibi."
Isadora Duncan, gençliği çoktan geride bıraktığı dönemlerinde gerçekleştirdiği gösterilerinde, dansını yine ustaca sergiliyordu. Ancak her dans sonrası komünizm aleyhtarlığına meydan okumayı adet edinmişti. Sahnede yarı çıplak dans ederken kırmızı ipek eşarbını uçuşturarak şöyle diyordu: "Bakınız! İşte güzellik budur. Bu eşarp kızıl. Ben de öyleyim. Bu, yaşamın gücü ve rengidir. Amerikalılar ilkeldir, ama beni alt etmelerine asla izin vermeyeceğim. Gerçek yaşam burada yaşanan değil."
Birçok Amerikalı kadının yaptığı gibi tahrik edici giysiler içinde kasılmaktansa çıplaklığı tercih ediyordu. Ona göre,
"Çıplaklık gerçek olan, gerçek ise güzelliktir. Bu güzellik de sanattır. Bu yüzden çıplaklık bayağılık değildir. Çıplak beden bu insanları tiksindirirken, tüm hatları ortaya çıkaran giysiyle sarılmış beden onları kendinden geçiriyor, işte bu ikiyüzlülük, gerçeğin önündeki korkudur."
1877'de San Francisco'da doğan Isadora Duncan, 1927'de kendisi kadar farklı bir ölümle karşılaştı: Üstü açık bir arabada, boynundaki şalın saçakları tekerleğin poyrasıyla kelebek arasında sıkışınca, arabanın ileri atılmasıyla Isadora'nın ensesi bükülüp kırılmıştı. Kırmızı şalıyla sıkılmıştı boynu...