LaNéDLy qHz
Bayan Üye
İnsanlar Haşir Yerine Üç Halde Gelirler
Hz. Peygamber (S.A.V) başka bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar haşir yerine üç halde gelirler. Bir kısmı binitli olarak, bir kısmı yaya olarak, bir kısmı da yüz üstü sürünerek gelir.” (Buhari, Müslim, Tirmizi)
Haşir meydanına, kendilerini ayakta tutacak kadar ameli olanlar, yaya olarak gelir ve yaya olarak kalırlar. Amelde ileri olanlar ise, hem gelirken hemde mahşerde binitli olurlar. Mahşerin insanları hayret ve şaşkınlık içinde bırakacak halleri çoktur. Bunlar takva ehli için sevinç, fısk ve günah ehli için ise, dehşet ve korkularla doludur.
Anne, baba, kardeş o gün herkes birbirinden kaçar. Anne, baba, kardeş o gün herkes birbirinden kaçar. Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
“O gün (takvasız yaşamış) kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. Çünkü o gün herkesin derdi ve telaşı başını aşmış durumdadır. O gün bazı yüzler aydınlık, güleç ve sevinçlidirler. Bazı yüzlerin ise, üzerinde keder bulutu ve ümitsizlik karanlığı vardır.” (Abese; 33-41)
Mahşerde çok büyük bir izdiham vardır. Burada nefesler birbirine karışıp ciğerleri ısıtırlar. Güneş, herkesin ameline göre yakın bir mesafeden üstüne hararet ve ateş yağdırır. Korku ve heyecan had safhadadır. Sıkıntı, telaş, yorgunluk sınırsızdır. Utanmak, mahçubiyet, pişmanlık, çaresizlik, ağrı ve sızılar cehennem gibidir. Orada vücutlar ter çeşmesi haline gelir. Bu sıcak, kirli ve pis kokulu terler göl haline gelir ve amellere göre insanların gırtlaklarına kadar yükselir.
Nitekim Hz. Peygamber (S.A.S.) şöyle buyurmuştur:
“Mahkeme faslı başladığı zaman, kötü insanların (korku ve sıkıntıdan) çıkardığı terler, onların kulak memelerine kadar çıkar.” (Müttefekun Aleyh)
Başla bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
“Kıyamet günü güneş halka bir mil kadar yaklaşır. İnsanlar amellerinin nisbetinde tere gömülürler. Bir kısmı topuklarına kadar, bir kısmı dizlerine kadar, bir kısmı yarı beline kadar, bir kısmı da ağızlarına kadar tere gömülecek.” Resulullah (S.A.S.) bunu söylerken eliyle ağznı işaret etti. (Müslim)
Ravilerden Amir oğlu Selim: “Hadiste geçen “mil” yer ölçüsü müdür, yoksa göze sürme çeken mil midir, bilemiyorum.” demiştir.
Abdullah b. Mes'ud (R.A.) der ki: “Kıyamet günü yeryüzü tamamıyla ateş halindedir. Cennet ise, cam gibi vücutlarının içi görünen genç hurileriyle onun arkasındadır. Abdullah'ı kudret ve iradesi ile yaşatan Allah'a yemin ederim ki, kişi yeryüzünde (mahşer yerinde) teri -sular gibi- akıncaya kadar terler. Daha sonra hesap başlamadan, teri yükselip burnuna ulaşır.” Kıyamet gününde az terleyenler ise, dünyada iken ibadette, müslümanların ihtiyacı için dolaşmakta, emr-i bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münker görevini ifa etmekte terleyenlerdir.
Mahşer günü çok uzun bir gündür. Onun uzunluğu hesabı görülecek insanların çokluğundan dolayı değildir. O günün uzunluğu, müstehak olanların mahşer yerinde azap çekmeleri içindir. Kur'an-ı Kerim'de bu günün uzunluğu bin ve elli bin sene olarak gösterilmiştir. Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur:
“Allah-u Teala yarattıklarını bir savaşcının oklarını torbasında topladığı gibi, haşir yerinde toplar ve elli bin sene bekletir.” (Taberani)
Ancak bu uzunluk herkes için aynı değildir. Nitekim Hz. Peygamber (S.A.V) başka bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
“Allah-u Teala hesap gününü bazı kulları için iki namaz arasındaki süre kadar kısaltır.” (Beyhaki, Ebu Ya'la)
İnsanların çoğu bu upuzun günde aç ve susuzdurlar.
Hasan-ı Basri şöyle demiştir: “Düşünebiliyor musunuz? İnsanlar elli bin sene süren o günde hep ayakta kalırlar. Hiçbir şey yemez ve hiçbir şey içmezler. Sıcaktan boyun telleri kopar. Susuzluktan ciğerleri, açlıktan da mideleri parçalanır.” Bütün bunlardan anlaşıldığına göre, haşir meydanı ve kıyamet günü çok dehşetlidir. Bu ikisini unutmamak gerekir. İnsan bu ikisini unuttuğu zaman ahireti için hazırlık yapmaktan gafil olacaktır. Bu ikisi hatırımızda olduğu zaman ise, bize devamlı olarak ahiret için hazırlık yapmak azmi, isteği gelecektir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve Cebrail (A.S) Allah'ın yanında dereceleri çok büyük ve çok efdal olmalarına rağmen haşir ve kıyamet gününün dehşetinden ağlıyorlardı. Biz de onların bu halinden ibret almalıyız. Ahiretten gafil olup, sanki yoktur gibi davranmamalıyız. Unutmayalım! İnsanın dünyada yaşadığı hayatın her anının hesabını vereceği o büyük gün mutlaka gelecektir.
O gün Allah'a ve karşılaşacakları bu güne inanmış olanların yüzleri ayın on dördü gibi parlayarak mahşer alanına gelirken, inkar edenlerin kimi ağızlarından irin akarak kimi yüzleri simsiyah, gözleri gök renkli, karınları da ateş dolu olarak, kimi boğazları kesilmiş olarak yürüyecek.
Ayet-i kerimede:
“Beni zikredin, bende sizi zikredeyim.” (Bakara; 152)
buyurulmuştur. Bizim O'nu zikretmemiz, dünyadayken O'nun emirlerine itaat edip, salih amelleri işleyip günahlardan kaçınmamızdır. O'nun bizi zikretmesi ise, bu zor yerlerde imdadımıza gelmesi ve bizlere yardım etmesidir.
O halde akıllı bir insan gibi nefsine sor; kabirde kalkarken yüzünün ayın on dördü gibi parlayarak mahşer alanına yürümeyi mi, yoksa ağzından irin akarak yüzü simsiyah, gözleri gök renkli, karnı da ateş dolu olarak yürümek mi ister? Tabi ki nefis güzel olanı.
O zaman anlatılanları sadece okumakla kalma, kalp gözüyle görerek yaşa ve o gün için salih amel işleyerek hazırlık yap.
Çünkü; her şeyin üzerinde insanın en büyük kazancı kuşkusuz Allah'ın rızasıdır.
Hz. Peygamber (S.A.V) başka bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar haşir yerine üç halde gelirler. Bir kısmı binitli olarak, bir kısmı yaya olarak, bir kısmı da yüz üstü sürünerek gelir.” (Buhari, Müslim, Tirmizi)
Haşir meydanına, kendilerini ayakta tutacak kadar ameli olanlar, yaya olarak gelir ve yaya olarak kalırlar. Amelde ileri olanlar ise, hem gelirken hemde mahşerde binitli olurlar. Mahşerin insanları hayret ve şaşkınlık içinde bırakacak halleri çoktur. Bunlar takva ehli için sevinç, fısk ve günah ehli için ise, dehşet ve korkularla doludur.
Anne, baba, kardeş o gün herkes birbirinden kaçar. Anne, baba, kardeş o gün herkes birbirinden kaçar. Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
“O gün (takvasız yaşamış) kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. Çünkü o gün herkesin derdi ve telaşı başını aşmış durumdadır. O gün bazı yüzler aydınlık, güleç ve sevinçlidirler. Bazı yüzlerin ise, üzerinde keder bulutu ve ümitsizlik karanlığı vardır.” (Abese; 33-41)
Mahşerde çok büyük bir izdiham vardır. Burada nefesler birbirine karışıp ciğerleri ısıtırlar. Güneş, herkesin ameline göre yakın bir mesafeden üstüne hararet ve ateş yağdırır. Korku ve heyecan had safhadadır. Sıkıntı, telaş, yorgunluk sınırsızdır. Utanmak, mahçubiyet, pişmanlık, çaresizlik, ağrı ve sızılar cehennem gibidir. Orada vücutlar ter çeşmesi haline gelir. Bu sıcak, kirli ve pis kokulu terler göl haline gelir ve amellere göre insanların gırtlaklarına kadar yükselir.
Nitekim Hz. Peygamber (S.A.S.) şöyle buyurmuştur:
“Mahkeme faslı başladığı zaman, kötü insanların (korku ve sıkıntıdan) çıkardığı terler, onların kulak memelerine kadar çıkar.” (Müttefekun Aleyh)
Başla bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
“Kıyamet günü güneş halka bir mil kadar yaklaşır. İnsanlar amellerinin nisbetinde tere gömülürler. Bir kısmı topuklarına kadar, bir kısmı dizlerine kadar, bir kısmı yarı beline kadar, bir kısmı da ağızlarına kadar tere gömülecek.” Resulullah (S.A.S.) bunu söylerken eliyle ağznı işaret etti. (Müslim)
Ravilerden Amir oğlu Selim: “Hadiste geçen “mil” yer ölçüsü müdür, yoksa göze sürme çeken mil midir, bilemiyorum.” demiştir.
Abdullah b. Mes'ud (R.A.) der ki: “Kıyamet günü yeryüzü tamamıyla ateş halindedir. Cennet ise, cam gibi vücutlarının içi görünen genç hurileriyle onun arkasındadır. Abdullah'ı kudret ve iradesi ile yaşatan Allah'a yemin ederim ki, kişi yeryüzünde (mahşer yerinde) teri -sular gibi- akıncaya kadar terler. Daha sonra hesap başlamadan, teri yükselip burnuna ulaşır.” Kıyamet gününde az terleyenler ise, dünyada iken ibadette, müslümanların ihtiyacı için dolaşmakta, emr-i bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münker görevini ifa etmekte terleyenlerdir.
Mahşer günü çok uzun bir gündür. Onun uzunluğu hesabı görülecek insanların çokluğundan dolayı değildir. O günün uzunluğu, müstehak olanların mahşer yerinde azap çekmeleri içindir. Kur'an-ı Kerim'de bu günün uzunluğu bin ve elli bin sene olarak gösterilmiştir. Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur:
“Allah-u Teala yarattıklarını bir savaşcının oklarını torbasında topladığı gibi, haşir yerinde toplar ve elli bin sene bekletir.” (Taberani)
Ancak bu uzunluk herkes için aynı değildir. Nitekim Hz. Peygamber (S.A.V) başka bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
“Allah-u Teala hesap gününü bazı kulları için iki namaz arasındaki süre kadar kısaltır.” (Beyhaki, Ebu Ya'la)
İnsanların çoğu bu upuzun günde aç ve susuzdurlar.
Hasan-ı Basri şöyle demiştir: “Düşünebiliyor musunuz? İnsanlar elli bin sene süren o günde hep ayakta kalırlar. Hiçbir şey yemez ve hiçbir şey içmezler. Sıcaktan boyun telleri kopar. Susuzluktan ciğerleri, açlıktan da mideleri parçalanır.” Bütün bunlardan anlaşıldığına göre, haşir meydanı ve kıyamet günü çok dehşetlidir. Bu ikisini unutmamak gerekir. İnsan bu ikisini unuttuğu zaman ahireti için hazırlık yapmaktan gafil olacaktır. Bu ikisi hatırımızda olduğu zaman ise, bize devamlı olarak ahiret için hazırlık yapmak azmi, isteği gelecektir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve Cebrail (A.S) Allah'ın yanında dereceleri çok büyük ve çok efdal olmalarına rağmen haşir ve kıyamet gününün dehşetinden ağlıyorlardı. Biz de onların bu halinden ibret almalıyız. Ahiretten gafil olup, sanki yoktur gibi davranmamalıyız. Unutmayalım! İnsanın dünyada yaşadığı hayatın her anının hesabını vereceği o büyük gün mutlaka gelecektir.
O gün Allah'a ve karşılaşacakları bu güne inanmış olanların yüzleri ayın on dördü gibi parlayarak mahşer alanına gelirken, inkar edenlerin kimi ağızlarından irin akarak kimi yüzleri simsiyah, gözleri gök renkli, karınları da ateş dolu olarak, kimi boğazları kesilmiş olarak yürüyecek.
Ayet-i kerimede:
“Beni zikredin, bende sizi zikredeyim.” (Bakara; 152)
buyurulmuştur. Bizim O'nu zikretmemiz, dünyadayken O'nun emirlerine itaat edip, salih amelleri işleyip günahlardan kaçınmamızdır. O'nun bizi zikretmesi ise, bu zor yerlerde imdadımıza gelmesi ve bizlere yardım etmesidir.
O halde akıllı bir insan gibi nefsine sor; kabirde kalkarken yüzünün ayın on dördü gibi parlayarak mahşer alanına yürümeyi mi, yoksa ağzından irin akarak yüzü simsiyah, gözleri gök renkli, karnı da ateş dolu olarak yürümek mi ister? Tabi ki nefis güzel olanı.
O zaman anlatılanları sadece okumakla kalma, kalp gözüyle görerek yaşa ve o gün için salih amel işleyerek hazırlık yap.
Çünkü; her şeyin üzerinde insanın en büyük kazancı kuşkusuz Allah'ın rızasıdır.