Bir önceki bölüm için tıklayınız: tık.
Sessiz sessiz verandam da oturup ağlaması benimde gözlerimi doldurmuştu. Her zaman böyleydim zaten değer verdiğim birisi için gözyaşı dökmekte üstüme yoktu. Evin kapısını açtım ve benimle birlikte içeri girmesini sağladım. Eve girdiğimiz gibi kapıyı kapattım, hiç vakit kaybetmeden onu bir kanepeye oturttum ve dinlemeye başladım. Sessizliğini. Evet, gözyaşları durmuştu ve ben ondan bir açıklama beklerken duyabildiğim tek şey kalbinin atışı ve nefes alıp verişiydi. Anladığım kadarıyla sinirleri bozulmuştu ve sinirleri bozulduğunda gözyaşlarını tutamayanlardandı muhtemelen. Karşısında dikilip durmanın saçma olduğunu fark edip bende yanına oturdum. Bana baktı. Bir şeyler söylemeye başlayacak gibiydi. Tam ağzını açtığı anda kapı çaldı ve sanki abim beni sevgilimle basarcasına yumruklanmaya başladı. Leonard da benim gibi ne olduğunu anlayamaz bir şekilde kapıdan tarafa bakıyordu. Ayağa kalktım ve sinirle yumruklanan kapıyı büyük bir merakla açtım. Karşımda siyah gözlere sahip kumral bir kız vardı. Kim olduğunu bilmiyordum ancak yüzü biraz tanıdıktı. Onu daha önce görmüş olabileceğim kesindi, mesela okulda?
X: O ahmağın bu eve girdiğini gördüm çekil önümden!
Kath: Afedersin? Ahmak derken! Çekilmiyorum, burası benim evim.
X: Çekil diyorum sana!
Suratına tam kapıyı kapatacakken ayağını kapının arasına koymuştu. Gözlerinin içine baktım ve Git buradan! dedim. Kız bir iki saniye bile duraksamadan gitmişti. Leonard Onu nasıl gönderdin? diye telaşlı telaşlı sorduğunda Sadece gitmesini söyledim ve o gitti. dedim. Ona ben bir vampirim ve dediğimi gözlerinin içine bakarak yaptırabiliyorum diyemezdim değil mi? Sanki çok masummuşum gibi yanına oturdum. Leonardın başındaki belayı anlamaya çalışıyordum. Anlatmayacak mısın? dedim. Gözlerimin içine bakamıyor gibiydi. Gözlerindeki yaşlar kurumuştu. O, kız diyebildi sadece. Ne kadar içim merakla yanıp alevlense de onu zorlamak istemiyordum. Onu çok zorlarsam yalan söyleyebilirdi. Bana geldiğine göre onu anlayacağımı düşünmüş olmalıydı. Bu anı bozmayacaktım. Burada kalabilir miyim, bir süreliğine? dedi. Kuşkusuz Tabiî ki! dedim. Gülümsedim ve yakınımdaki 3 adama yaptığım gibi koluna vurdum Bu ev benim için fazla büyük, istediğin kadar kalabilirsin dedim. Harika! Artık bir ev arkadaşım vardı. İnsandı, vampir değildi ve bu onu daha da katlanılabilir yapıyordu. Üç tane erkek vampirle her gün gövde gösterisi yapmalarını izleyerek yedi yıl yaşamıştım ve bu yedi yıl bana yetmişti. Hatta artmıştı muhtemelen ki artık onlarla aynı evde kalmaya katlanamıyordum. Biri süreki eve kız getiriyor, ya da yemek getiriyordu. Diğer ikisininse kavgaları tartışmaları hiç bitmiyordu. Üstelik Danielın kesinlikle berbat bir müzik zevki vardı. Gecenin üçünde bile tuhaf grupları dinlediğini duyabiliyordum. Ayrıca kahvaltı da görgüsüzce kıtlıktan çıkmış gibi yemek yiyen abimden de kurtarmıştı bu ev beni. Yeni güzel anılar hediye edecek bir arkadaşı neden istemeyecektim ki? Leon bana dönüp nerede kalacağım der gibi baktığında onu elinden tutup üst kata sürükledim. Oldukça neşeli gözüküyordum. Bunun onunda neşesini yerine getirmesini umarak. Üst kata geçtiğimizde duraksadım ve ellerimle kapıları göstererek Hangi odayı istiyorsan o oda senindir dedim. Ellerimi çırparak sırıttığımda suratındaki şaşkın ifadenin gidip yerine gülen bir yüz ifadesinin geldiğini görmüştüm. Odasını seçtikten sonra onu yeni odasıyla baş başa bırakıp aşağıya indim telefonum çalıyordu. Muhtemelen ya Melanie idi ya da Caleb. Calebın nereye kayboldun diye hesap sormasını bekliyordum, tabi ki aynısını Melanieden de bekliyordum ama onun başıma bir şey gelmesinden korkmasından çok senin yüzünden indirimleri kaçıracağız telaşına kapılmasını umuyordum. Öyle olunca çok tatlı bir ifadesi oluyordu. Güya kızıyordu Telefonun ekranına baktığımda arayanın bilinmeyen bir numara olduğunu gördüm. Bilinmeyen numara mı? Açmakla açmamak arasında gidip gelsem de merakıma yeni düşmüştüm ve açacaktım telefonu kulağıma götürdüğüm gibi Alo? dedim.
Kath: Alo? Kimsiniz?
Kath: Kimsiniz diyorum?
Ses gelmiyordu. Bir süre sonra bir çello sesi duydum. Duyduğum gibi telefonu kapattım. Muhtemelen manyağın biri şaka yapıyordu ama müzik dinleyecek havamda değildim. Çantama telefonumu koyarkan anahtarlarımı çıkartıp masanın üzerine koydum. O sırada Leonard aşağıya iniyordu duyabileceği bir sesle Ben çıkıyorum, anahtarlar masanın üzerinde sen yedeğini çıkartırsın akşam sekizde gelirim dedim ve çıktım. Arkamdan nereye dediğini duyar gibiydim ama çoktan arabaya binmiş ve sahile sürüyordum. Sahile vardığımda arabayı yol kenarına park edip kararan havayla güzelleşen denize baktım. Çok güzel göründüğü açıktı. Üzerimdeki elbiseyi giydiğim için pişman olmuş gibiydim. Hava hafiften daha da kararmaya başlarken, gökyüzünün önünde uzanıp giden koyu mavi denizin güzelliği daha da belirginleşiyordu. Bu gece hiçbir şeyi düşünmeden sahili izlemek istiyordum, sahilin temiz havasını içimde hissetmeyeli uzun zaman olmuştu. Aslında bu kokuyu, bu temiz havayı hatırlamıyordum bile. Gözlerimi kapatıp kumsalda kimsenin olmamasından faydalanarak her zamanki yerini koruyan şezlonglardan birine uzandım ve hayaller kurmaya başladım. Her zaman olduğu gibi hayallerimde bir deniz ve bir aile vardı. Her zaman bir ailem olmasını istemiştim. Arada kızacağım küçük kardeşlerimin olmasını ve arada bana sebepsiz yere kıskançlık yapacak bir abimin olmasını. Aslında küçük kardeşlerim pek yoktu ama bir ağabeyim vardı. Sanırım birazda kıskançtı ama bugün pek o huyunu bana hissettirmemişti. O an aklıma gelen şeyle gözlerimi açtım ve gökyüzündeki yıldızlarla karşılaştım. Sanırım zaman su gibi akıp geçmişti ama benim buradan kolay kolay gitmeye pek niyetim yoktu. Aklıma gelen şey ne miydi? Melanie ve Abimin bu günkü gülücüklü konuşmaları. Abimi uzun zamandır bir kızla konuşurken, hem de oldukça içten bir şekilde gülümseyerek konuşurken görmemiştim. Beni her zaman deli eden, sevimli abim Melanieyi gördüğünde beni unutmuştu. Kıskanıyor muydum? Tabi ki hayır! Ama çokta mutlu olduğum kesindi. Aralarında bir şey olabilirdi. Abim iyi biriydi ama gene de hemen mutlu olmak konusunda pek içim rahat sayılmazdı.. Melanieye bir şey olmasını ve tüm bu olayların ortasında kalmasını istemiyordum. Eğer hayatımız gene karmaşa içine sürüklenirse Melanieyi kendimden bile uzaklaştırıp iyi olacağı bir yere gitmesi için onu etkim altına alabilirdim. Vampirler insanların hayatına karışmamalıydı, öyle düşünüyordum. Gözlerimi tekrar kapatmıştım, hayallerimle baş başa kalamıyordum bir türlü. Düşünmek genelde yaptığım tek şeydi ve hayal kurmama izin vermiyordu. Sanırım Vampirler hayal kuramazdı. Buna hakkım yokmuş gibi hissediyordum. Yaşamıyor olmam gerekiyordu. Yedi yıl önce ölmüş olmalıydım ve şuan çoktan bedenimin çoktan çürümüş olması gerektiğini de biliyordum. Ama şanssızdım. Öyle değildi ve zamanında ölemediğim için sonradan ölmek içinde cesaret edememiştim. Bir insanın yediği kurşunla ölmesine kıyasla bir vampirin kalbine giren kazığın çok daha açı çektireceğini biliyordum. Yaşamaya hakkım olmadığını bile bile yaşayarak haksızlık ediyorum tüm ölülere dedim seslice. Muhtemelen gözlerimi yumduğumda etrafımda kimse olmadığını gördüğümden şimdi rahatça konuşuyordum. Düşüncelerimdeki ses artık kafamın içinde olmaktan çok sıkılmıştı. Birazda sesli düşünseydim kime ne zararı olurdu ki? Nathanielin gözlerimin önüne gelmesiyle gözlerimin dolduğunu hissettim. Şezlonga umutsuzca uzanmış ağlıyordum. Gözlerim hâlâ kapalıydı ama yaşların yanağımdan süzülüp gittiği bu anı görmek isteyende kimdi zaten? Beni neden öldürdün? diyordum sürekli kendime. Şezlongda yataktaymışcasına sağıma dönerek ağlamaya başladım. Cenin pozisyonu almıştım. Nathanielın bana kanını içirip beni öldürüp gitmesi ve bir daha gelmemesi gitmiyordu gözlerimin önünden. Artık devam edemeyeceğim dedim kendi kendime Buna gücüm yok, buna hakkım yok dedim. Gözlerim birinin ellerinin yanaklarıma değmesiyle açılmıştı. Sırılsıklam yüzüm birinin sıcacık ellerinin arasındaydı. Şezlongda doğrulurken o ellerin beni kendine çektiğini ve göğsüne başımı koyduğunu hissettim. Bu kadar şefkat gösterilmesi gözyaşlarımın artık yuvalarında durmadan akıp gitmelerine sebep olmuştu. Sen nasıl bu kadar iyisin? Duyduğum sesle gözlerim birden açılmıştı. Mavi gözbebeklerim ağlamaktan yorgun düşmüşcesine sesin geldiği yöne doğru çevrildi. Bedenim kendini kollarında olduğu sıcak bedenden çekip biraz uzaklaştırmıştı. Anında ayağa kalkmıştım. Burada ne arıyorsun? dedim onun sorusunu unutarak. Sinirden bunu düşünmeye zamanım kalmamıştı.
Rich: Sadece senin ağladığını duydum, çaresizce ağlıyordun ve konuşuyordun
Kath: Çaresizce ağlıyor olmam seni ilgilendirmiyor!
Rich: Bak Kath-
Kath: Asıl sen bana bak! Seni ilgilendiren tek şey Tarih dersinden alacağım notlar, sana verdiğim yazılı kağıtları.
Rich: Tam-
Kath: Sus! Bir kez olsun beni dinleyeceksin. Sokak köşesinde çarpışarak hayatıma giremezsin, lüks restoranlara götürerek de giremezsin, benim öğretmenimsin. Madem bana bugün öğretmenlik tasladın, beni tersledin öyle kalacaksın! Buraya gelip gözyaşlarımı silemezsin.
Rich: Seni öldürmemi mi istiyorsun Katherina!
Kath: Ne saçmalıyorsun sen?
Rich: Mecazen söylemiyorum Katherina! Benim işim seni ve senin gibileri öldürmek. Ben buyum Avcıyım! Sende benim avım olmalıydın!
Kath: Benim gibileri mi O kadar kötü olduğumu düşünüyorsan beni neden öldürmüyorsun Buraya bunun için mi geldin? Duygusal bir şeyler söylersen öldürülmek için daha mı kolay olurdum?
Rich: Ben öyle demek istemedim biliyorsun.
Kath: Hayır, ben Ben hiçbir şeyi bilmiyorum! Lanet olsun. Öldür beni.
Rich: Hayır, üzgünüm. Yapmayacağım.
Kath: Yapacaksın. Sadece şimdi yapmak istemiyorsun. Benim yaşamamam gerekiyor. Kendim cesaret edemiyorum, hadi öldür beni.
Rich: Seni hiçbir zaman öldürmeyeceğim Katherina. Senin için ölebilirim ama sana zarar vermeyeceğim.
Kath: Beni öldürmelisin ben bir canavarım Richard!
Rich: Değilsin Katherina. Sadece birileri kalbini kırmış. Ama bunu düzelteceğim. Sen canavar değilsin, Nathaniel canavardı.
Kath: Onun adını anmamalısın! şaşkınca-
Rich: Artık ben varım ondan korkmamalısın Katherina.
Bir adım geriye çekildim. Bana geliyordu biliyordum beni öpecekti. Bana yanımda olduğunu hissettirmek istiyordu. Hislerinden emindim. Yada hayır değildim Öyle kafam karışmıştı ki sanki yeniden terk ediliyordum. Bu kez mantığım terk ediyordu beni. Ama ne fark ederdi? Hep ben kalıyordum. Ben ortada kalıyordum. Daha da geriye giderken, ayaklarımın denize değdiğini hissettim. Denizin soğuk ve muhtemelen tuzlanmış suyu bana bir şeyler hatırlatıyordu. Onun Nathanielin adını bilmesinin anlamını idrak etmiştim. Onunla o gece yaşananları hatırlamıştım. Ona söylediklerimi ve onun söylemeye çalıştıklarını. Ona itiraf ettiğim şeyler vardı. Ona ondan hoşlandığımı söylemiştim Nathanieldan bahsetmiştim ona bir Vampir olduğumu kendim söylemiştim. Bir anda az önce yaşanan konuşmalar bana daha mantıklı gelmişti. Bir avcının bir vampire söylediği sözler vardı o konuşmalarda. İnatla benim bir canavar olamayacağımı söyleyen adama baktım. Haklı mıydı? Bilmiyordum. Hatırlıyorsun dediğini duyduğum an Evet, hatırlıyorum diyebildim şaşkınca. Elim yüzüme gidiyordu. Gözyaşlarımın yerini yenileri almaya başlıyordu. Böyle olmamalıydı. Beni sevmemliydi. Ben doğaya aykırıydım. Onun görevi doğanın dengesini korumaktı. Doğanın dengesini bozana aşık olamazdı. Olmamalıydı Gözyaşlarım ardı arkası kesilmeden yanaklarımdan süzülüp giderken gözlerimin karardığını ve Richardın kollarının beni ikinci kez sardığını hissettim. Tıpkı o geceki gibi. Onun hep yanımda olması ve beni koruması ne kadar doğruydu?
BÖLÜM 6
O HEP YANIMDA
O HEP YANIMDA
Sessiz sessiz verandam da oturup ağlaması benimde gözlerimi doldurmuştu. Her zaman böyleydim zaten değer verdiğim birisi için gözyaşı dökmekte üstüme yoktu. Evin kapısını açtım ve benimle birlikte içeri girmesini sağladım. Eve girdiğimiz gibi kapıyı kapattım, hiç vakit kaybetmeden onu bir kanepeye oturttum ve dinlemeye başladım. Sessizliğini. Evet, gözyaşları durmuştu ve ben ondan bir açıklama beklerken duyabildiğim tek şey kalbinin atışı ve nefes alıp verişiydi. Anladığım kadarıyla sinirleri bozulmuştu ve sinirleri bozulduğunda gözyaşlarını tutamayanlardandı muhtemelen. Karşısında dikilip durmanın saçma olduğunu fark edip bende yanına oturdum. Bana baktı. Bir şeyler söylemeye başlayacak gibiydi. Tam ağzını açtığı anda kapı çaldı ve sanki abim beni sevgilimle basarcasına yumruklanmaya başladı. Leonard da benim gibi ne olduğunu anlayamaz bir şekilde kapıdan tarafa bakıyordu. Ayağa kalktım ve sinirle yumruklanan kapıyı büyük bir merakla açtım. Karşımda siyah gözlere sahip kumral bir kız vardı. Kim olduğunu bilmiyordum ancak yüzü biraz tanıdıktı. Onu daha önce görmüş olabileceğim kesindi, mesela okulda?
X: O ahmağın bu eve girdiğini gördüm çekil önümden!
Kath: Afedersin? Ahmak derken! Çekilmiyorum, burası benim evim.
X: Çekil diyorum sana!
Suratına tam kapıyı kapatacakken ayağını kapının arasına koymuştu. Gözlerinin içine baktım ve Git buradan! dedim. Kız bir iki saniye bile duraksamadan gitmişti. Leonard Onu nasıl gönderdin? diye telaşlı telaşlı sorduğunda Sadece gitmesini söyledim ve o gitti. dedim. Ona ben bir vampirim ve dediğimi gözlerinin içine bakarak yaptırabiliyorum diyemezdim değil mi? Sanki çok masummuşum gibi yanına oturdum. Leonardın başındaki belayı anlamaya çalışıyordum. Anlatmayacak mısın? dedim. Gözlerimin içine bakamıyor gibiydi. Gözlerindeki yaşlar kurumuştu. O, kız diyebildi sadece. Ne kadar içim merakla yanıp alevlense de onu zorlamak istemiyordum. Onu çok zorlarsam yalan söyleyebilirdi. Bana geldiğine göre onu anlayacağımı düşünmüş olmalıydı. Bu anı bozmayacaktım. Burada kalabilir miyim, bir süreliğine? dedi. Kuşkusuz Tabiî ki! dedim. Gülümsedim ve yakınımdaki 3 adama yaptığım gibi koluna vurdum Bu ev benim için fazla büyük, istediğin kadar kalabilirsin dedim. Harika! Artık bir ev arkadaşım vardı. İnsandı, vampir değildi ve bu onu daha da katlanılabilir yapıyordu. Üç tane erkek vampirle her gün gövde gösterisi yapmalarını izleyerek yedi yıl yaşamıştım ve bu yedi yıl bana yetmişti. Hatta artmıştı muhtemelen ki artık onlarla aynı evde kalmaya katlanamıyordum. Biri süreki eve kız getiriyor, ya da yemek getiriyordu. Diğer ikisininse kavgaları tartışmaları hiç bitmiyordu. Üstelik Danielın kesinlikle berbat bir müzik zevki vardı. Gecenin üçünde bile tuhaf grupları dinlediğini duyabiliyordum. Ayrıca kahvaltı da görgüsüzce kıtlıktan çıkmış gibi yemek yiyen abimden de kurtarmıştı bu ev beni. Yeni güzel anılar hediye edecek bir arkadaşı neden istemeyecektim ki? Leon bana dönüp nerede kalacağım der gibi baktığında onu elinden tutup üst kata sürükledim. Oldukça neşeli gözüküyordum. Bunun onunda neşesini yerine getirmesini umarak. Üst kata geçtiğimizde duraksadım ve ellerimle kapıları göstererek Hangi odayı istiyorsan o oda senindir dedim. Ellerimi çırparak sırıttığımda suratındaki şaşkın ifadenin gidip yerine gülen bir yüz ifadesinin geldiğini görmüştüm. Odasını seçtikten sonra onu yeni odasıyla baş başa bırakıp aşağıya indim telefonum çalıyordu. Muhtemelen ya Melanie idi ya da Caleb. Calebın nereye kayboldun diye hesap sormasını bekliyordum, tabi ki aynısını Melanieden de bekliyordum ama onun başıma bir şey gelmesinden korkmasından çok senin yüzünden indirimleri kaçıracağız telaşına kapılmasını umuyordum. Öyle olunca çok tatlı bir ifadesi oluyordu. Güya kızıyordu Telefonun ekranına baktığımda arayanın bilinmeyen bir numara olduğunu gördüm. Bilinmeyen numara mı? Açmakla açmamak arasında gidip gelsem de merakıma yeni düşmüştüm ve açacaktım telefonu kulağıma götürdüğüm gibi Alo? dedim.
Kath: Alo? Kimsiniz?
Kath: Kimsiniz diyorum?
Ses gelmiyordu. Bir süre sonra bir çello sesi duydum. Duyduğum gibi telefonu kapattım. Muhtemelen manyağın biri şaka yapıyordu ama müzik dinleyecek havamda değildim. Çantama telefonumu koyarkan anahtarlarımı çıkartıp masanın üzerine koydum. O sırada Leonard aşağıya iniyordu duyabileceği bir sesle Ben çıkıyorum, anahtarlar masanın üzerinde sen yedeğini çıkartırsın akşam sekizde gelirim dedim ve çıktım. Arkamdan nereye dediğini duyar gibiydim ama çoktan arabaya binmiş ve sahile sürüyordum. Sahile vardığımda arabayı yol kenarına park edip kararan havayla güzelleşen denize baktım. Çok güzel göründüğü açıktı. Üzerimdeki elbiseyi giydiğim için pişman olmuş gibiydim. Hava hafiften daha da kararmaya başlarken, gökyüzünün önünde uzanıp giden koyu mavi denizin güzelliği daha da belirginleşiyordu. Bu gece hiçbir şeyi düşünmeden sahili izlemek istiyordum, sahilin temiz havasını içimde hissetmeyeli uzun zaman olmuştu. Aslında bu kokuyu, bu temiz havayı hatırlamıyordum bile. Gözlerimi kapatıp kumsalda kimsenin olmamasından faydalanarak her zamanki yerini koruyan şezlonglardan birine uzandım ve hayaller kurmaya başladım. Her zaman olduğu gibi hayallerimde bir deniz ve bir aile vardı. Her zaman bir ailem olmasını istemiştim. Arada kızacağım küçük kardeşlerimin olmasını ve arada bana sebepsiz yere kıskançlık yapacak bir abimin olmasını. Aslında küçük kardeşlerim pek yoktu ama bir ağabeyim vardı. Sanırım birazda kıskançtı ama bugün pek o huyunu bana hissettirmemişti. O an aklıma gelen şeyle gözlerimi açtım ve gökyüzündeki yıldızlarla karşılaştım. Sanırım zaman su gibi akıp geçmişti ama benim buradan kolay kolay gitmeye pek niyetim yoktu. Aklıma gelen şey ne miydi? Melanie ve Abimin bu günkü gülücüklü konuşmaları. Abimi uzun zamandır bir kızla konuşurken, hem de oldukça içten bir şekilde gülümseyerek konuşurken görmemiştim. Beni her zaman deli eden, sevimli abim Melanieyi gördüğünde beni unutmuştu. Kıskanıyor muydum? Tabi ki hayır! Ama çokta mutlu olduğum kesindi. Aralarında bir şey olabilirdi. Abim iyi biriydi ama gene de hemen mutlu olmak konusunda pek içim rahat sayılmazdı.. Melanieye bir şey olmasını ve tüm bu olayların ortasında kalmasını istemiyordum. Eğer hayatımız gene karmaşa içine sürüklenirse Melanieyi kendimden bile uzaklaştırıp iyi olacağı bir yere gitmesi için onu etkim altına alabilirdim. Vampirler insanların hayatına karışmamalıydı, öyle düşünüyordum. Gözlerimi tekrar kapatmıştım, hayallerimle baş başa kalamıyordum bir türlü. Düşünmek genelde yaptığım tek şeydi ve hayal kurmama izin vermiyordu. Sanırım Vampirler hayal kuramazdı. Buna hakkım yokmuş gibi hissediyordum. Yaşamıyor olmam gerekiyordu. Yedi yıl önce ölmüş olmalıydım ve şuan çoktan bedenimin çoktan çürümüş olması gerektiğini de biliyordum. Ama şanssızdım. Öyle değildi ve zamanında ölemediğim için sonradan ölmek içinde cesaret edememiştim. Bir insanın yediği kurşunla ölmesine kıyasla bir vampirin kalbine giren kazığın çok daha açı çektireceğini biliyordum. Yaşamaya hakkım olmadığını bile bile yaşayarak haksızlık ediyorum tüm ölülere dedim seslice. Muhtemelen gözlerimi yumduğumda etrafımda kimse olmadığını gördüğümden şimdi rahatça konuşuyordum. Düşüncelerimdeki ses artık kafamın içinde olmaktan çok sıkılmıştı. Birazda sesli düşünseydim kime ne zararı olurdu ki? Nathanielin gözlerimin önüne gelmesiyle gözlerimin dolduğunu hissettim. Şezlonga umutsuzca uzanmış ağlıyordum. Gözlerim hâlâ kapalıydı ama yaşların yanağımdan süzülüp gittiği bu anı görmek isteyende kimdi zaten? Beni neden öldürdün? diyordum sürekli kendime. Şezlongda yataktaymışcasına sağıma dönerek ağlamaya başladım. Cenin pozisyonu almıştım. Nathanielın bana kanını içirip beni öldürüp gitmesi ve bir daha gelmemesi gitmiyordu gözlerimin önünden. Artık devam edemeyeceğim dedim kendi kendime Buna gücüm yok, buna hakkım yok dedim. Gözlerim birinin ellerinin yanaklarıma değmesiyle açılmıştı. Sırılsıklam yüzüm birinin sıcacık ellerinin arasındaydı. Şezlongda doğrulurken o ellerin beni kendine çektiğini ve göğsüne başımı koyduğunu hissettim. Bu kadar şefkat gösterilmesi gözyaşlarımın artık yuvalarında durmadan akıp gitmelerine sebep olmuştu. Sen nasıl bu kadar iyisin? Duyduğum sesle gözlerim birden açılmıştı. Mavi gözbebeklerim ağlamaktan yorgun düşmüşcesine sesin geldiği yöne doğru çevrildi. Bedenim kendini kollarında olduğu sıcak bedenden çekip biraz uzaklaştırmıştı. Anında ayağa kalkmıştım. Burada ne arıyorsun? dedim onun sorusunu unutarak. Sinirden bunu düşünmeye zamanım kalmamıştı.
Rich: Sadece senin ağladığını duydum, çaresizce ağlıyordun ve konuşuyordun
Kath: Çaresizce ağlıyor olmam seni ilgilendirmiyor!
Rich: Bak Kath-
Kath: Asıl sen bana bak! Seni ilgilendiren tek şey Tarih dersinden alacağım notlar, sana verdiğim yazılı kağıtları.
Rich: Tam-
Kath: Sus! Bir kez olsun beni dinleyeceksin. Sokak köşesinde çarpışarak hayatıma giremezsin, lüks restoranlara götürerek de giremezsin, benim öğretmenimsin. Madem bana bugün öğretmenlik tasladın, beni tersledin öyle kalacaksın! Buraya gelip gözyaşlarımı silemezsin.
Rich: Seni öldürmemi mi istiyorsun Katherina!
Kath: Ne saçmalıyorsun sen?
Rich: Mecazen söylemiyorum Katherina! Benim işim seni ve senin gibileri öldürmek. Ben buyum Avcıyım! Sende benim avım olmalıydın!
Kath: Benim gibileri mi O kadar kötü olduğumu düşünüyorsan beni neden öldürmüyorsun Buraya bunun için mi geldin? Duygusal bir şeyler söylersen öldürülmek için daha mı kolay olurdum?
Rich: Ben öyle demek istemedim biliyorsun.
Kath: Hayır, ben Ben hiçbir şeyi bilmiyorum! Lanet olsun. Öldür beni.
Rich: Hayır, üzgünüm. Yapmayacağım.
Kath: Yapacaksın. Sadece şimdi yapmak istemiyorsun. Benim yaşamamam gerekiyor. Kendim cesaret edemiyorum, hadi öldür beni.
Rich: Seni hiçbir zaman öldürmeyeceğim Katherina. Senin için ölebilirim ama sana zarar vermeyeceğim.
Kath: Beni öldürmelisin ben bir canavarım Richard!
Rich: Değilsin Katherina. Sadece birileri kalbini kırmış. Ama bunu düzelteceğim. Sen canavar değilsin, Nathaniel canavardı.
Kath: Onun adını anmamalısın! şaşkınca-
Rich: Artık ben varım ondan korkmamalısın Katherina.
Bir adım geriye çekildim. Bana geliyordu biliyordum beni öpecekti. Bana yanımda olduğunu hissettirmek istiyordu. Hislerinden emindim. Yada hayır değildim Öyle kafam karışmıştı ki sanki yeniden terk ediliyordum. Bu kez mantığım terk ediyordu beni. Ama ne fark ederdi? Hep ben kalıyordum. Ben ortada kalıyordum. Daha da geriye giderken, ayaklarımın denize değdiğini hissettim. Denizin soğuk ve muhtemelen tuzlanmış suyu bana bir şeyler hatırlatıyordu. Onun Nathanielin adını bilmesinin anlamını idrak etmiştim. Onunla o gece yaşananları hatırlamıştım. Ona söylediklerimi ve onun söylemeye çalıştıklarını. Ona itiraf ettiğim şeyler vardı. Ona ondan hoşlandığımı söylemiştim Nathanieldan bahsetmiştim ona bir Vampir olduğumu kendim söylemiştim. Bir anda az önce yaşanan konuşmalar bana daha mantıklı gelmişti. Bir avcının bir vampire söylediği sözler vardı o konuşmalarda. İnatla benim bir canavar olamayacağımı söyleyen adama baktım. Haklı mıydı? Bilmiyordum. Hatırlıyorsun dediğini duyduğum an Evet, hatırlıyorum diyebildim şaşkınca. Elim yüzüme gidiyordu. Gözyaşlarımın yerini yenileri almaya başlıyordu. Böyle olmamalıydı. Beni sevmemliydi. Ben doğaya aykırıydım. Onun görevi doğanın dengesini korumaktı. Doğanın dengesini bozana aşık olamazdı. Olmamalıydı Gözyaşlarım ardı arkası kesilmeden yanaklarımdan süzülüp giderken gözlerimin karardığını ve Richardın kollarının beni ikinci kez sardığını hissettim. Tıpkı o geceki gibi. Onun hep yanımda olması ve beni koruması ne kadar doğruydu?
Bölüm Sonu Notları:
Bir önceki tüm bölümlere kıyasla kısa oldu gerçi.
Ama pek ilgi görmediğinden fark edeceğinizi sanmıyorum.
Teşekkürler.
Bir önceki tüm bölümlere kıyasla kısa oldu gerçi.
Ama pek ilgi görmediğinden fark edeceğinizi sanmıyorum.
Teşekkürler.