Bir önceki bölüm için tıklayınız: Bölüm 2.
BÖLÜM 3
TEKLİFİM HÂLÂ GEÇERLİ
TEKLİFİM HÂLÂ GEÇERLİ
Katherinein ağzından:
Bay Richard mı? Ne dememi bekliyordu ki? Ayağa kalkıp önüme doğru gelip eğildiğinde, gözlerinin gözlerimi hedef aldığını anlayabiliyordum. Ne yapmaya çalışıyordu? Nasıl bir öğretmen öğrencisiyle böyle dalga geçerdi? Bence yardımıma ihtiyacın var. Çizimlerin benim çizdiğimi nasıl anlamıştı? Belki bir arkadaşımındı ya da beğendiğim bir ressamın çizimlerini bana ilham versinler diye taşıyor olamaz mıydım? her tarafa dağılmışlar. Benim insani hızımın iki katıyla sınıfa dağılan çizimlerimi düzelterek elime verdiğinde eğildiğim yerden defterimi alarak kalkmıştım. Ne yazıkki o da aynısını yaptığından kafalarımız birbirine çarpılmış ve defterim düşmüştü. Bu kez ben almam. Sesi çok ukalaydı. Ukalalık yapmasana gene! İstemeden söylediğim için yanaklarım al al olmuş elim istemsizce ne yaptım ben dercesine ağzıma gitmişti. Bana şaşkınlıkla bakan yeşil gözleri bir anda kahkahayla sınıfı doldurmuştu. Eğilip hızla defteri almış ve sınıftan çıkmıştım. Bana neler oluyordu? Kimseye karşı duygusal şeyler hissetmeyecektim, anlaşmamı bozmayacaktım. Daniela ya da diğerlerine rezil olmayacaktım. Nathaniel o ahmağın yüzünden hayatımın mahvolmasına bir kere izin vermiştim bir daha yapmayacaktım. Defterimi ve çizimlerimi sıkı sıkı tekrar düşmemeleri için tutarken okulda bana ait olduğunu bildiğim dolabıma hepsini özenle yerleştirmiş ve dolabımın kapağını kapatmıştım ki tiz ama kısık sesle bir çığlık attım. Siyah saçlı çocuk karşımda dikilmiş bana bakıyordu. O sırada bir şeyler söylediğini duydum. Korkuttum sanırım Üzgünüm, ben Leonard. Leonda olabilir ya da Leo. Mavi gözleri yeni bir arkadaş bulma umuduyla gülümsüyor gibiydi. İsmini soktuğu şekiller oldukça hoşuma gitmiş hatta kıkırdamamı sağlamıştı. Bende Katherine. En fazla Kath. Bana uzattığı eli sıkıp dolabımı kilitlemiştim. Verdiğim cevap hoşuna gitmişti ve yüzündeki gülümseme oldukça samimi bir hâl almıştı. O sırada eline ders programımı vermiştim. Tanrım aynı dersleri alıyoruz Kath. Başının belası olabilir miyim? Gözlerim irileşmişti. İyi biriydi, yakışıklıydı, komikti ve bu kadar iyi olması tuhafıma gidiyordu. Hey bana öyle bakma sadece şakaydı. Bela falan çıkarmayacağım sana. Ben zararsızımdır. O sırada yanımıza gelen siyaha yakın bir renkte saçları olan kız arka ceplerine koyduğu ellerinden birini çıkartıp bana selam vermiş ve Leonarda gülümsemişti. Leonard bana kızı işaret ederek, ama bu kız başına bela açabilir, kendisi kesinlikle alışveriş manyağı ve dedikodu makinesidir diyerek dalga geçiyordu. İstemsizce gülümserken içimde kızı koruma isteği belirmişti. Kız ağzını açıp delici bakışlarıyla Leonardı öldürmeden önce araya girdim. Bende dedikodu yapabilirim ve haberin olsun diye söylüyorum alışveriş konusunda oldukça vahşiyimdir! Henüz ismini bilmediğim genç kız ile Leonarda bakıp kahkaha atarken Leonardın suratı oldukça asılmış bir mahkeme duvarını andırıyordu sanki. Genç Kız Bu arada ben Melanie. dediğinde Melanie ismini ne kadar da sevdiğimi hatırlmıştım. Annemin ismiydi. Onun siyah saçları yoktu ama gözlerinin oldukça karanlık bir renkte olduğunu hiçbir zaman unutamıyordum. Çoğu zaman kızıl saçları ve siyah gözleriyle rüyama giriyordu. Leonard, Melanie ve ben yaklaşık yarım saat süren bir konuşmadan sonra nihayet okuldan ayrılabilmiştik. En azından onlar ayrılabilmişti ben dolabıma yanlışlıkla cep telefonumu da tıkıştırdığımı hatırladığımda onlara eve tek başıma gidebileceğimi söylemiş ve dolabımdan telefonumu almak için koridorlarda dolanmaya başlamıştım. Nerede bu lanet dolap? diye söylenirken dolabımın önüne nihayet vardığımı fark ettim. Şifremi girip dolaptan cep telefonumu aldıktan sonra dolabımı eski güvenli hâline getirip arkamı dönmüş gidiyordum ki arkamdan gelen o ukala ve sitemkar ses tonuyla olduğum yere resmen çakıldım. Hareket edemiyordum. Bu adam benimle dalga mı geçiyordu! Hey, önüne bakmakta güçlük çeken yeni öğrenci! Yüzümdeki şaşkın ve sinirli ifadeyi arkama dönerken sahte koca bir gülümsemeyle değiştirdim. Arkamı tamamen ona döndüğümde bana yaklaşıyordu. İyice yaklaşıp yanıma geldiğinde mavi gözlerime yeşil gözlerini dikerek söylendi; Yoksa artık Katherine mi demeliyim? Ya da Kath. Beni deli ediyordu. Beni kesinlikle deli ediyordu ve yeşil gözleri artık bana bir yılanı andırıyordu. Benim mavi gözlerimi okyanusa benzettiklerine göre bu yılanı suya atıp boğmak isteyen bir insan yok muydu? Gitseydi ya. Evinde olması gerekiyordu. Vampir iç güdülerim onu hemen burada öldürmemi söylese de kendime dur diyordum. Sen Daniel değildim. Efendim izninizle artık evime gitmek istiyorum. Ah! Beni böyle konuşmaya zorlayan saygı kurallarından nefret ediyordum. Yedi yıldır evden çıkmamış bir genç kızdım. Evden çıktığım ilk haftada güzel bir şeyler yaşasaydım bunun yerine daha iyi bir başlangıç olmaz mıydı? Efendim mi? İznimle mi? Ukala demen daha gerçekçiydi Kath. Evet kesinlikle ukala olduğu bir gerçekti. Daha fazla saygılı bir öğrenci olamazdım. Aynı zamanda Laubali olduğunu ona söylemek istesemde yalnızca Siz nasıl isterseniz bay ukala. Eve gidiyorum ben. demekle yetindim. Arkamı dönüp eve giderken kolumdan tuttuğunu hissettim. Beni kendine çeken bir çift el iki kolumu hapsetmişti. Ona döndüğümde ellerini benden çekip göğsünde birleştirerek konuşuyordu. Dinlemiyordum. Aslında dinliyordum ama o aksanlı sesini dinlemiyor olmayı diliyordum. Yemek teklifim hâlâ geçerli. Cidden mi? Gözlerimi devirerek ona baktım. İrileşen mavi göz bebeklerimi hissedebiliyordum. Kararlıydı ve bunu göstermekten ne bıkıyor ne de utanıyordu. Ne dememi istiyordu ki? Sen benim öğretmenimsin farkında değil misin? Sesim kesinlikle okul koridorlarında yankılanıyordu. Haklıydım ve madem o kararlılığını göstermekten utanmıyordu bende haklılığımı ve sinirimi daha fazla gizlemeyecektim. Biliyorum küçük hanım. Rahat ol. Sadece öğrencime yaptığım kabalığı telafi etmeye çalışıyorum. Küçük ergenlerle işim olmaz. Oyuncaklarla oynayacak yaşımı da geçtim üstelik. Arkamı dönüp gene gitme girişiminde bulunduğumda duyduğum şeyle yerime bugün ikinci defa çakıldım. Hafif topuklu ayakkabılarımın topuklarıyla dönerek adama baktım. Bana hem küçük hem ergen hem de ukala bir vurgulamayla öğrencim demişti. Halbuki ona hayat dersleri verebilecek şeyler yaşamış olduğumu düşünüyordum ve o kadarda küçük değildim. Ergense! Hiç değildim! Kendimi onun görebileceği şekilde cimcikledim. Ah tanrım, rüya değilmiş. Bunun onu deli etmesini umuyordum ancak aldığım cevapla boğazına sarıldım. Aslında sarılmak istedim sadece Onu öldürmek, parça pinçik etmek istedim. Bu kadar yakışıklı bir öğretmenin sana yemek teklif edeceği rüya gibi değil mi? Haklısın Başımın belası gibi bir şeydi. İstediği şeyin ne olduğunu biliyordum ama ona vermemekte kararlıydım. Gerçekten. Öğretmenimle yemeğe falan çıkmayacaktım! Sakin bir okul yılı geçirip yüksek bir puana sahip diplomamı alıp buradan gitmek istiyordum sadece. Başka bir şehre. Muhtemelen bu manyağın olmadığı bir yere gidecektim yoksa bu kasabayı oldukça sevdiğim aldığım son moda elbiselerden oldukça belli oluyordu. O sırada çantamda çalan telefonumun sesiyle öğretmenime senden kurtuldum bakışıyla gülümseyerek Affedersin şimdi gidersen telefonla konuşacağım. dedim. Oysa sadece bir adım geri atıp öylece beklemişti. Onu umursamadan telefonla konuştum, mümkün olduğunca ona bakmamaya yere, olmadı tavana bakmaya çalışıyordum.
Efendim Daniel?
Hayır Daniel.
Tekrar hayır Daniel.
Tanrım! Bana Stevenı ver.
Alo? Steven?
Tamam, sadece sesini duymadan konuşmak istemedim. O manyağa beni bir daha kabul etmeyeceğimi bildiği halde saçma sapan teklifler yapmak için aramamasını söyler misin? Benim hayırlarım sanırım pek işlemiyor.
Teşekkür ederim Steven.
Okuldayım.
Steven Şimdi de sen başlama lütfen. Bakın ben iyiyim, evimin adresini biliyorsunuz haftada en fazla üç defa gelebilirsiniz, lütfen. Ve pazarları lütfen beni rahat bırakın, sizsiz güzel bir uyku çekmek benimde hakkım şimdi kapatıyorum.
Kapattım Steven!
Beni deli ediyorlardı. Söyledikleri daha doğrusu sordukları her soru sanki bir kulağımdan giriyor tüm beynimi talan edip diğer kulağımdan koşarak kaçıyor gibiydi. Konuşurken Tarih Öğretmenimin bana merakla baktığını görsem de onu umursamadan arkamı dönüp gitmiştim. Ne düşündüğü umurumda değildi. Gerçekten. Kimsenin ne düşündüğünü umursamakla harcayacağım vaktim yoktu. Aslında bu dünyada bolca zamanım olduğunu biliyordum ama zamanımı insanların duygularına değer vererek harcamak istemiyordum. Arkamdan seslenmediği ya da koşarak yanıma gelip bana eve kadar eşlik etmediği için mutlu olmuştum. Biraz daha peşimde koştursaydı ve beni delirtmeye çalışsaydı muhtemelen ona sen bir avcı mısın diyecektim. Ve yine muhtemelen onun bedenini ikiye ayırıp ormandaki aç kurtlara verecektim. Yedi yıldır hiç bu kadar sinirlendiğimi ve birisinden nefret etmeye yeltendiğimi hatırlamıyordum. O sırada tekrar çalan telefonumu kulağıma götürüp evimin salonunda bağırmaya başlamıştım. Beni deli ediyorsun Daniel! Yeter artık yemek yemek istemiyorum, bana gelme hiç istemiyorum ve hayır sana da gelmeyeceğim! Telefonumu kapatmış ve neredeyse pencereden fırlatacaktım ki tekrar çalmasıyla irkildim. Daniel o çığlığımdan sonra tekrar arıyor olamazdı ya? Telefonun ekranında tanımadığım bir numara olmasına rağmen Alo dediğinde onun Melanie olduğunu fark ettim. Telefonu kulağımda tutarken Melanieden önce konuşmaya başladım. Özür dilerim Sanırım az önce yanlışlıkla sana bağırdım Mel. Eski bir arkadaşım olduğunu sandım. Melanienin yüz ifadesini göremiyordum ama kıkırdamasını duyuyordum. Eski sevgilim mi diyecektin yoksa? Bu kız oldukça eğlenceliydi. Normalde delirmiş bir şekilde ona bağıracak olmama rağmen bende gülerek konuşmaya başlamıştım. Hayır Mel. Sevgilim yok benim, yedi yıldır olmadı da. Eski bir arkadaş işte. Melanieye söylediğim şeyle beynimden vurulmuşa ve kalbimden kazık yemişe döndüm. Yutkundum ve Melanienin bu konuyu geçiştirişiyle gözlerim doldu. Duygularımı kapatırcasına gözlerimi kırpıştırdım. Alışveriş yapmak ister misiniz bayan diye soracaktım da ben? Gerçekten ama gerçekten eğlenceliydi ve Leonardın onu benimle tanıştırma nedenini şimdi anlıyordum. Siyah saçları ve kahverengi gözleri olan bu kız benimle alışveriş yapmak istiyordu ve bu benim yedi yıldır beklediğim gündü. Ah! Bu yedi yıldır saçmalığından artık kurtulmalıydım. Hemen parkta buluşuyoruz! Hemen! Telefonu kapatırken yüzümdeki gülümsemeyle vampir hızımı birleştirerek odama çıktım. Dolabımı açtım ve daha bu sabah dizdiğim elbiselerime göz attım. Yeni almıştım hepsini ve herhangi birini giymek için sabırsızlanıyordum. İçlerinden gözlerimin rengine yakın renkte mavi bir elbise seçtim. Elbise benim normaldeki tarzıma göre uzun bir elbise olmasına rağmen bu elbisenin beni cezbeden noktası sırt dekoltesi olduğundan elbiseyi almıştım. Üzerime geçirdiğimde sırt dekoltesini biraz kapatacak olmasına rağmen altın sarısı saçlarımı açık bıraktım. Maşayla uçlarını biraz düzelttiğimde, tamamen hazırdım ve mutlu olduğum için hazırlanmam yalnızca on dakikamı almıştı. Yüzüme herhangi makyaj malzemesi değdirmeden evden çıktım. Biliyordum, ihtiyacım yoktu, yanaklarımda oluşan hafif kızarıklıklar bana yetiyordu.
Tanrım Melanie. Resmen renk bakımından pişti olmuşuz.
Biliyorum biliyorum susta çaktırmayalım.
Sanki kimse görmeyecek!
Hey! Sen uzun bir elbise giydin bense kot ve t-shirt tamam mı?
Tamam tamam
Mağazalardan birine girerken fısıldarcasına kurduğumuz cümlelerle tezgahtarın bize gülümsemesi bir olmuştu. Melanie su yeşili bir bluzun altına benim elbisemle aynı renkte bir kot pantolon giymişti ve kesinlikle uzaktan yeşil kızlar olarak görünüyorduk. Tüm gün ayaklarımız ağrıyana kadar alışveriş yapmış, çikolatalı sayısız dondurma yemiş ve ellerimizi poşetlerle doldurmuştuk. Ben hala Melanienin bana aldığı cüretkar kırmızı elbiseyi nerede giyebileceğimi düşünürken kendime aldığım siyah deri ceketimi çoktan üşüyerek giymiştim. Aslında emin değildim üşüdüğümden. Belki de fazla iyi beslenmediğimden üşüdüğümü hissedecek kadar bitkin ve halsizdim. Melanie en son Tanrım. Ölüyorum. O son dondurmayı yememeliydim. Diyerek banka oturduğunda benimde ondan farkım yoktu. Vampirdim ama uzun zamandır damardan beslenmediğimden bende çok çabuk yorulabilir haldeydim. Güçsüzdüm, çok fazla olmasa da gücümü yitirmiştim. Sırf o yakışıklı çocuk yüzünden o kafede üç dondurma yedik Mel. Hep senin çapkınlığın. Tanrım Dondurmaların büyük boy olması sorundu. Soğukluk henüz ilk dondurma bardağım bittiğinde beynime vurmuş ve kan dolaşımım iki saniyeliğine yavaşlamıştı. Melanie ve Ben göz göze geldiğimizde istemsizce kahkaha atmıştık. Elimizde bir ton alışveriş poşeti vardı ve bu kadar poşeti buraya taşımamızda oldukça zor olmuştu. İki üç adım atıyor geriye dönüyor ve düşenleri toparlıyorduk. O an banktan hiç kalkmak istemediğimi söyleyerek sızlanmaya başladım. Melanieninde benden pek farkı yoktu. Tanrım dedim endişeyle senin evin şuradaki apartmanda Mel! Benimkisi ise bir cadde ve iki sokak ötede! Üstelik arabamda ağabeyimde? Melanie sızlanmayı kesmişti. Poşetlerinin hepsini eline dolayarak ayağa kalktı. İki adım atıp birini düşürdüğünde parktaki çocukların onlardan büyüklerin kahkahalarına dönüp bakmadıkları için mutlu olmuştum. Basmıştım çünkü şen kahkahalarımdan birini. Melanie bana dönüp öldürücü bakışlar atarak giderken arkasından bakıyordum. O sırada beni bırakıp gittiği için bu poşetleri tek başıma rezil olarak taşıyacağımı anladım. On poşedi iki elime bölüştürdüğümde alışveriş kolik gibi görünecektim. Sana yardım ederim. Döndüm ve sesini artık kafamda yankılandırmaktan haz aldığını varsaydığım genç, ukala, psikopat ve muhtemelen sapık öğretmenime baktım. Hangi şartla? Sorarken oldukça ciddiydim. Çarpık gülümsemesiyle bana cevap veriyordu.
Biliyorsun.
Bay Richard mı? Ne dememi bekliyordu ki? Ayağa kalkıp önüme doğru gelip eğildiğinde, gözlerinin gözlerimi hedef aldığını anlayabiliyordum. Ne yapmaya çalışıyordu? Nasıl bir öğretmen öğrencisiyle böyle dalga geçerdi? Bence yardımıma ihtiyacın var. Çizimlerin benim çizdiğimi nasıl anlamıştı? Belki bir arkadaşımındı ya da beğendiğim bir ressamın çizimlerini bana ilham versinler diye taşıyor olamaz mıydım? her tarafa dağılmışlar. Benim insani hızımın iki katıyla sınıfa dağılan çizimlerimi düzelterek elime verdiğinde eğildiğim yerden defterimi alarak kalkmıştım. Ne yazıkki o da aynısını yaptığından kafalarımız birbirine çarpılmış ve defterim düşmüştü. Bu kez ben almam. Sesi çok ukalaydı. Ukalalık yapmasana gene! İstemeden söylediğim için yanaklarım al al olmuş elim istemsizce ne yaptım ben dercesine ağzıma gitmişti. Bana şaşkınlıkla bakan yeşil gözleri bir anda kahkahayla sınıfı doldurmuştu. Eğilip hızla defteri almış ve sınıftan çıkmıştım. Bana neler oluyordu? Kimseye karşı duygusal şeyler hissetmeyecektim, anlaşmamı bozmayacaktım. Daniela ya da diğerlerine rezil olmayacaktım. Nathaniel o ahmağın yüzünden hayatımın mahvolmasına bir kere izin vermiştim bir daha yapmayacaktım. Defterimi ve çizimlerimi sıkı sıkı tekrar düşmemeleri için tutarken okulda bana ait olduğunu bildiğim dolabıma hepsini özenle yerleştirmiş ve dolabımın kapağını kapatmıştım ki tiz ama kısık sesle bir çığlık attım. Siyah saçlı çocuk karşımda dikilmiş bana bakıyordu. O sırada bir şeyler söylediğini duydum. Korkuttum sanırım Üzgünüm, ben Leonard. Leonda olabilir ya da Leo. Mavi gözleri yeni bir arkadaş bulma umuduyla gülümsüyor gibiydi. İsmini soktuğu şekiller oldukça hoşuma gitmiş hatta kıkırdamamı sağlamıştı. Bende Katherine. En fazla Kath. Bana uzattığı eli sıkıp dolabımı kilitlemiştim. Verdiğim cevap hoşuna gitmişti ve yüzündeki gülümseme oldukça samimi bir hâl almıştı. O sırada eline ders programımı vermiştim. Tanrım aynı dersleri alıyoruz Kath. Başının belası olabilir miyim? Gözlerim irileşmişti. İyi biriydi, yakışıklıydı, komikti ve bu kadar iyi olması tuhafıma gidiyordu. Hey bana öyle bakma sadece şakaydı. Bela falan çıkarmayacağım sana. Ben zararsızımdır. O sırada yanımıza gelen siyaha yakın bir renkte saçları olan kız arka ceplerine koyduğu ellerinden birini çıkartıp bana selam vermiş ve Leonarda gülümsemişti. Leonard bana kızı işaret ederek, ama bu kız başına bela açabilir, kendisi kesinlikle alışveriş manyağı ve dedikodu makinesidir diyerek dalga geçiyordu. İstemsizce gülümserken içimde kızı koruma isteği belirmişti. Kız ağzını açıp delici bakışlarıyla Leonardı öldürmeden önce araya girdim. Bende dedikodu yapabilirim ve haberin olsun diye söylüyorum alışveriş konusunda oldukça vahşiyimdir! Henüz ismini bilmediğim genç kız ile Leonarda bakıp kahkaha atarken Leonardın suratı oldukça asılmış bir mahkeme duvarını andırıyordu sanki. Genç Kız Bu arada ben Melanie. dediğinde Melanie ismini ne kadar da sevdiğimi hatırlmıştım. Annemin ismiydi. Onun siyah saçları yoktu ama gözlerinin oldukça karanlık bir renkte olduğunu hiçbir zaman unutamıyordum. Çoğu zaman kızıl saçları ve siyah gözleriyle rüyama giriyordu. Leonard, Melanie ve ben yaklaşık yarım saat süren bir konuşmadan sonra nihayet okuldan ayrılabilmiştik. En azından onlar ayrılabilmişti ben dolabıma yanlışlıkla cep telefonumu da tıkıştırdığımı hatırladığımda onlara eve tek başıma gidebileceğimi söylemiş ve dolabımdan telefonumu almak için koridorlarda dolanmaya başlamıştım. Nerede bu lanet dolap? diye söylenirken dolabımın önüne nihayet vardığımı fark ettim. Şifremi girip dolaptan cep telefonumu aldıktan sonra dolabımı eski güvenli hâline getirip arkamı dönmüş gidiyordum ki arkamdan gelen o ukala ve sitemkar ses tonuyla olduğum yere resmen çakıldım. Hareket edemiyordum. Bu adam benimle dalga mı geçiyordu! Hey, önüne bakmakta güçlük çeken yeni öğrenci! Yüzümdeki şaşkın ve sinirli ifadeyi arkama dönerken sahte koca bir gülümsemeyle değiştirdim. Arkamı tamamen ona döndüğümde bana yaklaşıyordu. İyice yaklaşıp yanıma geldiğinde mavi gözlerime yeşil gözlerini dikerek söylendi; Yoksa artık Katherine mi demeliyim? Ya da Kath. Beni deli ediyordu. Beni kesinlikle deli ediyordu ve yeşil gözleri artık bana bir yılanı andırıyordu. Benim mavi gözlerimi okyanusa benzettiklerine göre bu yılanı suya atıp boğmak isteyen bir insan yok muydu? Gitseydi ya. Evinde olması gerekiyordu. Vampir iç güdülerim onu hemen burada öldürmemi söylese de kendime dur diyordum. Sen Daniel değildim. Efendim izninizle artık evime gitmek istiyorum. Ah! Beni böyle konuşmaya zorlayan saygı kurallarından nefret ediyordum. Yedi yıldır evden çıkmamış bir genç kızdım. Evden çıktığım ilk haftada güzel bir şeyler yaşasaydım bunun yerine daha iyi bir başlangıç olmaz mıydı? Efendim mi? İznimle mi? Ukala demen daha gerçekçiydi Kath. Evet kesinlikle ukala olduğu bir gerçekti. Daha fazla saygılı bir öğrenci olamazdım. Aynı zamanda Laubali olduğunu ona söylemek istesemde yalnızca Siz nasıl isterseniz bay ukala. Eve gidiyorum ben. demekle yetindim. Arkamı dönüp eve giderken kolumdan tuttuğunu hissettim. Beni kendine çeken bir çift el iki kolumu hapsetmişti. Ona döndüğümde ellerini benden çekip göğsünde birleştirerek konuşuyordu. Dinlemiyordum. Aslında dinliyordum ama o aksanlı sesini dinlemiyor olmayı diliyordum. Yemek teklifim hâlâ geçerli. Cidden mi? Gözlerimi devirerek ona baktım. İrileşen mavi göz bebeklerimi hissedebiliyordum. Kararlıydı ve bunu göstermekten ne bıkıyor ne de utanıyordu. Ne dememi istiyordu ki? Sen benim öğretmenimsin farkında değil misin? Sesim kesinlikle okul koridorlarında yankılanıyordu. Haklıydım ve madem o kararlılığını göstermekten utanmıyordu bende haklılığımı ve sinirimi daha fazla gizlemeyecektim. Biliyorum küçük hanım. Rahat ol. Sadece öğrencime yaptığım kabalığı telafi etmeye çalışıyorum. Küçük ergenlerle işim olmaz. Oyuncaklarla oynayacak yaşımı da geçtim üstelik. Arkamı dönüp gene gitme girişiminde bulunduğumda duyduğum şeyle yerime bugün ikinci defa çakıldım. Hafif topuklu ayakkabılarımın topuklarıyla dönerek adama baktım. Bana hem küçük hem ergen hem de ukala bir vurgulamayla öğrencim demişti. Halbuki ona hayat dersleri verebilecek şeyler yaşamış olduğumu düşünüyordum ve o kadarda küçük değildim. Ergense! Hiç değildim! Kendimi onun görebileceği şekilde cimcikledim. Ah tanrım, rüya değilmiş. Bunun onu deli etmesini umuyordum ancak aldığım cevapla boğazına sarıldım. Aslında sarılmak istedim sadece Onu öldürmek, parça pinçik etmek istedim. Bu kadar yakışıklı bir öğretmenin sana yemek teklif edeceği rüya gibi değil mi? Haklısın Başımın belası gibi bir şeydi. İstediği şeyin ne olduğunu biliyordum ama ona vermemekte kararlıydım. Gerçekten. Öğretmenimle yemeğe falan çıkmayacaktım! Sakin bir okul yılı geçirip yüksek bir puana sahip diplomamı alıp buradan gitmek istiyordum sadece. Başka bir şehre. Muhtemelen bu manyağın olmadığı bir yere gidecektim yoksa bu kasabayı oldukça sevdiğim aldığım son moda elbiselerden oldukça belli oluyordu. O sırada çantamda çalan telefonumun sesiyle öğretmenime senden kurtuldum bakışıyla gülümseyerek Affedersin şimdi gidersen telefonla konuşacağım. dedim. Oysa sadece bir adım geri atıp öylece beklemişti. Onu umursamadan telefonla konuştum, mümkün olduğunca ona bakmamaya yere, olmadı tavana bakmaya çalışıyordum.
Efendim Daniel?
Hayır Daniel.
Tekrar hayır Daniel.
Tanrım! Bana Stevenı ver.
Alo? Steven?
Tamam, sadece sesini duymadan konuşmak istemedim. O manyağa beni bir daha kabul etmeyeceğimi bildiği halde saçma sapan teklifler yapmak için aramamasını söyler misin? Benim hayırlarım sanırım pek işlemiyor.
Teşekkür ederim Steven.
Okuldayım.
Steven Şimdi de sen başlama lütfen. Bakın ben iyiyim, evimin adresini biliyorsunuz haftada en fazla üç defa gelebilirsiniz, lütfen. Ve pazarları lütfen beni rahat bırakın, sizsiz güzel bir uyku çekmek benimde hakkım şimdi kapatıyorum.
Kapattım Steven!
Beni deli ediyorlardı. Söyledikleri daha doğrusu sordukları her soru sanki bir kulağımdan giriyor tüm beynimi talan edip diğer kulağımdan koşarak kaçıyor gibiydi. Konuşurken Tarih Öğretmenimin bana merakla baktığını görsem de onu umursamadan arkamı dönüp gitmiştim. Ne düşündüğü umurumda değildi. Gerçekten. Kimsenin ne düşündüğünü umursamakla harcayacağım vaktim yoktu. Aslında bu dünyada bolca zamanım olduğunu biliyordum ama zamanımı insanların duygularına değer vererek harcamak istemiyordum. Arkamdan seslenmediği ya da koşarak yanıma gelip bana eve kadar eşlik etmediği için mutlu olmuştum. Biraz daha peşimde koştursaydı ve beni delirtmeye çalışsaydı muhtemelen ona sen bir avcı mısın diyecektim. Ve yine muhtemelen onun bedenini ikiye ayırıp ormandaki aç kurtlara verecektim. Yedi yıldır hiç bu kadar sinirlendiğimi ve birisinden nefret etmeye yeltendiğimi hatırlamıyordum. O sırada tekrar çalan telefonumu kulağıma götürüp evimin salonunda bağırmaya başlamıştım. Beni deli ediyorsun Daniel! Yeter artık yemek yemek istemiyorum, bana gelme hiç istemiyorum ve hayır sana da gelmeyeceğim! Telefonumu kapatmış ve neredeyse pencereden fırlatacaktım ki tekrar çalmasıyla irkildim. Daniel o çığlığımdan sonra tekrar arıyor olamazdı ya? Telefonun ekranında tanımadığım bir numara olmasına rağmen Alo dediğinde onun Melanie olduğunu fark ettim. Telefonu kulağımda tutarken Melanieden önce konuşmaya başladım. Özür dilerim Sanırım az önce yanlışlıkla sana bağırdım Mel. Eski bir arkadaşım olduğunu sandım. Melanienin yüz ifadesini göremiyordum ama kıkırdamasını duyuyordum. Eski sevgilim mi diyecektin yoksa? Bu kız oldukça eğlenceliydi. Normalde delirmiş bir şekilde ona bağıracak olmama rağmen bende gülerek konuşmaya başlamıştım. Hayır Mel. Sevgilim yok benim, yedi yıldır olmadı da. Eski bir arkadaş işte. Melanieye söylediğim şeyle beynimden vurulmuşa ve kalbimden kazık yemişe döndüm. Yutkundum ve Melanienin bu konuyu geçiştirişiyle gözlerim doldu. Duygularımı kapatırcasına gözlerimi kırpıştırdım. Alışveriş yapmak ister misiniz bayan diye soracaktım da ben? Gerçekten ama gerçekten eğlenceliydi ve Leonardın onu benimle tanıştırma nedenini şimdi anlıyordum. Siyah saçları ve kahverengi gözleri olan bu kız benimle alışveriş yapmak istiyordu ve bu benim yedi yıldır beklediğim gündü. Ah! Bu yedi yıldır saçmalığından artık kurtulmalıydım. Hemen parkta buluşuyoruz! Hemen! Telefonu kapatırken yüzümdeki gülümsemeyle vampir hızımı birleştirerek odama çıktım. Dolabımı açtım ve daha bu sabah dizdiğim elbiselerime göz attım. Yeni almıştım hepsini ve herhangi birini giymek için sabırsızlanıyordum. İçlerinden gözlerimin rengine yakın renkte mavi bir elbise seçtim. Elbise benim normaldeki tarzıma göre uzun bir elbise olmasına rağmen bu elbisenin beni cezbeden noktası sırt dekoltesi olduğundan elbiseyi almıştım. Üzerime geçirdiğimde sırt dekoltesini biraz kapatacak olmasına rağmen altın sarısı saçlarımı açık bıraktım. Maşayla uçlarını biraz düzelttiğimde, tamamen hazırdım ve mutlu olduğum için hazırlanmam yalnızca on dakikamı almıştı. Yüzüme herhangi makyaj malzemesi değdirmeden evden çıktım. Biliyordum, ihtiyacım yoktu, yanaklarımda oluşan hafif kızarıklıklar bana yetiyordu.
Tanrım Melanie. Resmen renk bakımından pişti olmuşuz.
Biliyorum biliyorum susta çaktırmayalım.
Sanki kimse görmeyecek!
Hey! Sen uzun bir elbise giydin bense kot ve t-shirt tamam mı?
Tamam tamam
Mağazalardan birine girerken fısıldarcasına kurduğumuz cümlelerle tezgahtarın bize gülümsemesi bir olmuştu. Melanie su yeşili bir bluzun altına benim elbisemle aynı renkte bir kot pantolon giymişti ve kesinlikle uzaktan yeşil kızlar olarak görünüyorduk. Tüm gün ayaklarımız ağrıyana kadar alışveriş yapmış, çikolatalı sayısız dondurma yemiş ve ellerimizi poşetlerle doldurmuştuk. Ben hala Melanienin bana aldığı cüretkar kırmızı elbiseyi nerede giyebileceğimi düşünürken kendime aldığım siyah deri ceketimi çoktan üşüyerek giymiştim. Aslında emin değildim üşüdüğümden. Belki de fazla iyi beslenmediğimden üşüdüğümü hissedecek kadar bitkin ve halsizdim. Melanie en son Tanrım. Ölüyorum. O son dondurmayı yememeliydim. Diyerek banka oturduğunda benimde ondan farkım yoktu. Vampirdim ama uzun zamandır damardan beslenmediğimden bende çok çabuk yorulabilir haldeydim. Güçsüzdüm, çok fazla olmasa da gücümü yitirmiştim. Sırf o yakışıklı çocuk yüzünden o kafede üç dondurma yedik Mel. Hep senin çapkınlığın. Tanrım Dondurmaların büyük boy olması sorundu. Soğukluk henüz ilk dondurma bardağım bittiğinde beynime vurmuş ve kan dolaşımım iki saniyeliğine yavaşlamıştı. Melanie ve Ben göz göze geldiğimizde istemsizce kahkaha atmıştık. Elimizde bir ton alışveriş poşeti vardı ve bu kadar poşeti buraya taşımamızda oldukça zor olmuştu. İki üç adım atıyor geriye dönüyor ve düşenleri toparlıyorduk. O an banktan hiç kalkmak istemediğimi söyleyerek sızlanmaya başladım. Melanieninde benden pek farkı yoktu. Tanrım dedim endişeyle senin evin şuradaki apartmanda Mel! Benimkisi ise bir cadde ve iki sokak ötede! Üstelik arabamda ağabeyimde? Melanie sızlanmayı kesmişti. Poşetlerinin hepsini eline dolayarak ayağa kalktı. İki adım atıp birini düşürdüğünde parktaki çocukların onlardan büyüklerin kahkahalarına dönüp bakmadıkları için mutlu olmuştum. Basmıştım çünkü şen kahkahalarımdan birini. Melanie bana dönüp öldürücü bakışlar atarak giderken arkasından bakıyordum. O sırada beni bırakıp gittiği için bu poşetleri tek başıma rezil olarak taşıyacağımı anladım. On poşedi iki elime bölüştürdüğümde alışveriş kolik gibi görünecektim. Sana yardım ederim. Döndüm ve sesini artık kafamda yankılandırmaktan haz aldığını varsaydığım genç, ukala, psikopat ve muhtemelen sapık öğretmenime baktım. Hangi şartla? Sorarken oldukça ciddiydim. Çarpık gülümsemesiyle bana cevap veriyordu.
Biliyorsun.
Bölüm Sonu Notları:
İlk iki bölüme aldığım iki yorum beni oldukça mutlu etti, beğenmenizi ya da en azından iyi bulmanızı ummuyordum. Sanırım o kadar da kötü değilmiş.
Gene de hâlâ yorumlarınıza ihtiyacım var.
Eleştirmeyi unutmayın. Okuduğunuz için sonsuz teşekkürler.
İlk iki bölüme aldığım iki yorum beni oldukça mutlu etti, beğenmenizi ya da en azından iyi bulmanızı ummuyordum. Sanırım o kadar da kötü değilmiş.
Gene de hâlâ yorumlarınıza ihtiyacım var.
Eleştirmeyi unutmayın. Okuduğunuz için sonsuz teşekkürler.