İnsanı Küçük Düşüren Davranış Bozukuluğu Bozulma

meridyen2

Kayıtlı Üye
İnsanı Küçük Düşüren Davranış Bozukuluğu: "Bozulma"

insani_kucuk_dusuren_davranis_bozukulugu__bozulma_tr.jpg


• Din ahlakının yaşanmadığı toplumlarda “bozulma” olarak ifade edilen davranış bozukluğu neden tehlikelidir?

• Bir kimsenin bir olay karşısında bozulması ve bu ruh halini iyice pekiştirecek şekilde dışa vurmasının sebebi nedir?

İnsan çocukluk yıllarında edindiği alışkanlıkları, -üzerine gidip değiştirmediği takdirde- hayatı boyunca sürdürür. Toplumda yaygın olan ve yanlış olup olmadığı hiç sorgulanmayan pek çok alışkanlık da bu şekilde insanlar arasında yayılır.

Din ahlakının gereği gibi yaşanmadığı toplumlarda “bozulma” olarak ifade edilen tavır da, insanlar arasında kabul görmüş olan bu alışkanlıklardan biridir. Genellikle de, eğer içerisinde bulunulan durumun ‘bozulmayı’ gerektirdiğine inanılırsa, bu tavrın uygulanmasında hiçbir sakınca görülmez. Oysa insanın ‘bozulma’nın mantığını da iyi düşünmesi gerekir.

Bozulmak Küçük Düşürücü Bir Davranış Şeklidir

Pek çok insan bu tavır bozukluğuna, daha önce hiç farklı bir bakış açısıyla bakmamıştır. Ancak temelinde yatan davranış bozukluğu düşünüldüğünde “bozulma” olarak adlandırılan bu tavrın aslında çok küçük düşürücü olduğu görülebilecektir.

Öncelikle insanın şunu düşünmesi gerekir:

Gerçekten rahatsız olacağı bir durum oluşsa bile, insanın bu durum karşısında aniden yüzünün atması, mimiklerinin bozulması, yüz hatlarının kasılması, konuşma ve bakış bozukluğu oluşması, ani bir öfkeye kapılması olağan mıdır?

Sağlam bir kişiliğe sahip olan bir insanın, son derece sıradan bir söz ya da tavır karşısında dahi, bir anda o sağlam kişiliğini kaybedip bu kadar acizleşmesi makul bir durum mudur?

Tek bir sözle dahi dengesinin bozulması, şahsiyetinin sarsılması, ne ruhen ne de bedenen kendine hakim olamayacak hale gelmesi, tüm yüz ve beden kontrolünü kaybetmesi şaşırtıcı değil midir?

Böyle bir insanın gerçekten sağlam bir kişiliğe sahip olduğu düşünülebilir mi?

Ya da böyle bir insanın kişilik özelliklerine güven duyulabilir mi?
Elbetteki tüm bunlar, bu insanda, henüz sağlam kişilik özelliklerinin oluşmadığının alametleridir. Ve dolayısıyla da, elbetteki bu tavra yenilmek; rahatsız edici bir durumla karşılaşınca hemen ‘bozulmak’, çok küçük düşürücü bir davranıştır.

İnsan Bozulma Kültürünün Küçük Düşürücülüğünü Çevreyi Gözlemleyerek Tespit Edebilir

İnsanın “bozulma” ahlakının kişiyi ne kadar küçük düşürdüğünü ve nasıl aciz bir görünüm almasına neden olduğunu anlamasının en güzel yöntemlerinden biri, bu tavrı çevresindeki insanlarda gözlemlemesidir. Çünkü insan bazen kendisini tam anlamıyla “dışarıdan bir gözle” görüp değerlendiremez. Ayrıca haklı olduğunu düşünmesine neden olan noktalar da, gerçeği tam olarak analiz edebilmesini engeller. Ancak aynı konuda bir başkasına çok objektif ve dürüst bir bakış açısıyla yaklaşabilir. Bu nedenle bu tarz bir inceleme, çoğu zaman kişiye büyük faydalar sağlar.

Belirli bir yaşa ve olgunluğa ulaşmış bir insanın, bir anda henüz kişiliği gelişmemiş küçük bir çocuğun özelliklerini göstermeye başlamasındaki ve iradesini kaybedip kontrolsüz hale gelmesindeki gariplik çok dikkat çekicidir. Hiçbir insan, dışarıdan seyrettiği böyle bir insanın konumuna düşmek istemez. Ama nedense bazen, konu kendisi olduğunda bu tavra yenilir.

Ayrıca bu gibi insanlar sadece kendilerine yanlış bir tavır gösterildiğinde değil, alınganlıkları sebebiyle normal tavırlar karşısında da çok hızlı bir şekilde “bozulabilirler”. Bazen iyi niyetle yapılan bir tavır, güzellik oluşturması için söylenen bir söz, samimi bir sevgi gösterisi gibi davranışlar da, böyle insanlar tarafından yanlış algılanarak hemen “bozulmaya” neden olur.

Bozulma Mantığının Temelinde Yatan Neden Kuran Ahlakından Uzak Yaşamaktır

Bu nedenle öncelikle “bozulma” denilen bu tavrın, Kuran ahlakıyla hiçbir şekilde bağdaşmadığının anlaşılması çok önemlidir. Allah Kuran’da iman eden insanların, nasıl insanlarla ve nasıl tavırlarla karşılaşırlarsa karşılaşsınlar, kontrollerini kaybetmediklerini ve Kuran ahlakından uzaklaşmadıklarını bildirmiştir. Müminin böyle durumlar karşısındaki ahlakı ise şöyle haber verilmiştir:

“O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman “Selam“ derler.” (Furkan Suresi, 63)

Bozulmanın temelinde yatan nedenlerden biri, bu insanların çevrelerindeki insanları dost olarak görmemeleri, onların söz ve tavırlarını hep aleyhlerinde algılamaları ve güven duymamalarıdır. Bir başka neden ise, bu insanların kendi içlerindeki huzursuzluk ve samimiyetsizlikleridir. Çünkü bu insanlar kendi vicdansızlıklarına şahit oldukları için, başkalarının da bunun farkında olabileceğini ve her an bunları yüzüne vurabileceklerini düşünürler. Bu nedenle her sözü kendi aleyhlerinde zannederler. Allah, ikiyüzlü insanların özelliğini bir ayette şöyle bildirmektedir:

“Sen onları gördüğün zaman cüsseli yapıları beğenini kazanmaktadır. Konuştukları zaman da onları dinlersin. (Oysa) Sanki onlar (sütun gibi) dayandırılmış ahşap-kütük gibidirler. (Bu dayanıksızlıklarından dolayı da) Her çağrıyı kendileri aleyhinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, bu yüzden onlardan kaçınıp-sakının. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar.” (Münafikun Suresi, 4)

Bazı insanlar da aslında gerçekten bozulma ve küsme tavrı içerisinde olmadıkları halde kasıtlı olarak alınmış gibi görünerek, haksız oldukları konularda üste çıkmaya çalışırlar. Küserek, kendilerince karşı tarafı söylediklerine pişman etmek ve geri adım atmalarını sağlamak isterler. Oysa bu tip yöntem ve tavırlar iman edenlerin tenezzül etmeyecekleri tavırlardır. Kuran ahlakında karşı taraf cahilce, yanlış ya da düşüncesizce bir tavır gösterse dahi böyle bir bozulma tavrı ya da küskünlüğün makul bir yönü yoktur. Çünkü mümin karşılaştığı her olayı, her tavrı, her sözü Allah’ın yarattığını bilir. Buna rağmen böyle hoşnutsuz bir ahlak göstermek, Allah’a karşı yapılan bir hata olur. Bunun yanında müminler Allah’ın rızasının, hoşgörülü, affedici ve bağışlayıcı bir ahlak gerektirdiğini de bilmektedirler. Allah Kuran’da bu ahlakın önemini şöyle bildirmektedir:

“Kötülüğün karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse (dirliği kurup-sağlarsa) artık onun ecri Allah’a aittir. Gerçekten O, zalimleri sevmez.” (Şura Suresi, 40)

Kuran Ahlakında Bozulma Mantığına Yer Yoktur:

“Allah’a çağıran, salih amelde bulunan ve: “Gerçekten ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir? İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. Buna da, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulamaz.” (Fussilet Suresi, 33-35)

Kuran’da bildirilen ahlak, müminin sağlam kişiliğini, asaletini ve en zor şartlarda dahi asla basitliğe meyletmediğini göstermektedir. Dolayısıyla insan, en başta Kuran ahlakının bir gereği olarak, nefsini bu yönde eğitmeli, böyle bir eksikliği kendine yakıştırmamalıdır.

Bunun yanında, yanlış bir tavır görüldüğünde, buna aynısıyla ya da daha kötüsüyle karşılık vermek çok hatalıdır. Eğer bir insan bir şeyin yanlış olduğunu görebiliyorsa, kendisine bu tavrın yapılmasından hoşlanmıyorsa, bunu başkalarına da yaptığı takdirde, o kişiye de aynı rahatsızlığı vereceğini biliyordur. İşte müminin vicdanı buna izin vermez. Sırf nefsini rahatlatmak için, böyle yanlış bir tavır göstermeyi kabul etmez.

Bir de insan, muhakkak ki hayatı boyunca çok çeşitli insan karakterleriyle karşılaşacaktır. Karşısına Kuran ahlakından uzak, cahilce davranışları olan, basit tavırlara tenezzül eden insanlar da çıkacaktır. Eğer kişi, böyle bir insanla karşılaştığında onlara uyum sağlayacak olursa, o zaman sağlam ve güvenilir bir kişilik gösterememiş olur. Halbuki müminin özelliği, nasıl bir ortama girerse girsin, nasıl insanlarla karşılaşırsa karşılaşsın kişiliğinden ödün vermemesi, Kuran ahlakını uygulayanlar dışında, kimseye uyum göstermemesidir.

Allah’a Güvenmek ve Teslim Olmak Bozulmanın Çarpık Mantığını Ortadan Kaldırır

Yazının başından itibaren bahsettiğimiz gibi bazı insanlar çevrelerindeki kişilerden nefislerine yönelik olumsuz bir tavır gördüklerinde ‘bozulur’. Ancak bu da tüm diğer davranış bozuklukları gibi, herşeyi Allah’ın yarattığının ve insanın kaderini yaşadığının unutulmasından kaynaklanır. Hiçbir şey Allah’tan bağımsız olarak oluşamaz. Hiçbir insan, Allah dilemedikçe, bir insanı kızdıracak, rahatsız edecek, üzecek, küçük düşürecek, alay edecek bir tavırda bulunamaz. Dolayısıyla eğer insan böyle bir tavır ile karşılaşıyorsa, bunu ona Allah özel olarak göstermektedir. Demek ki o kişinin o tavırlarında, kişiyi düşündürtecek büyük hayırlar ve hikmetler vardır.

“Bozulduklarını” ısrarla çevrelerine hissettirmeye çalışan insanlar, genellikle bunu kin, öfke ve intikam hisleriyle yaparlar. Oysa ki eğer insanın kendisine karşı yapılan bir haksızlık ve gerçekten mağdur olduğu bir durum varsa ve kişi, karşı tarafın yaptığı bu davranışın yanlışlığını anlamasını istiyorsa, göstereceği en güzel tavır, bunu ‘Allah’a bırakmak olacaktır’. Allah sonsuz adalet sahibidir. Bir haksızlıkla karşılaştıkları zaman tevekkül edip Kendisi’ne sığınan kullarına, Allah dünyada ve ahirette sonsuz adaletiyle karşılık verecektir.

İşte müminin, bu önemli gerçeği bilmenin huzurunu yaşaması; Allah’a güvenerek, herşeyde hayır ve hikmet görerek, üzerindeki bu cahiliye ahlakını tam olarak temizlemesi gerekir. Allah Kuran’da müminleri sonsuz adaletiyle şöyle müjdelemiştir:

“Gerçek şu ki, Allah zerre ağırlığı kadar haksızlık yapmaz. (Bu ağırlıkta) Bir iyilik olursa, onu kat kat kılar ve Kendi yanından pek büyük bir ecir verir.” (Nisa Suresi, 40)

“Allah’a döneceğiniz günden sakının. Sonra herkese kazandığı eksiksizce ödenecek ve onlara haksızlık yapılmayacaktır.” (Bakara Suresi, 281)
(makale harun yahya)

Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 82. sayı (Nisan 2011) 40. sayfada yayınlanmıştır.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst