İnsan Vücudu Değiştirilebilir mi? İşte vücudumuzdaki değişikliklerin etik ve toplumsal etkileri.
Mary Shelleynin Frankenstein: Ya da Modern Prometheus isimli romanı 1818 yılında yayınlandığında, Yaratık adında tuhaf bir mahlûkat yaratan idealist tıp öğrencisi Victor Frankenstein, duyarlı biri olarak yansıtılıyordu.
Daha sonraki yıllarda bu popüler eserden yapılan uyarlamalarda, Yaratıka Canavar ismi verildi ve Shellynin insan eseri bir canlının vicdanı ya da empati ve bağışlama yeteneği olup olmayacağına dair ince analizi, bilimin ve sanayileşmenin korkunçluğu ile ilgili bir hikâyeye dönüştürüldü. İnsan vücudunu, aklını ve ruhunu araştırıp değiştirmenin yarattığı korku ile bunları geliştirme arzusu arasındaki gerilim, buradaki Wellcome Koleksiyonunda 16 Ekime kadar devam edecek Superhuman (Süperinsan) serginin teması.
Bilim ve teknolojideki ilerlemelerin, zihinsel ve fiziksel potansiyelimizi geliştirmemiz için git gide daha yaratıcı yollar yarattığı bir dönemde, Superhuman bu şekilde davranmanın ahlaki ve toplumsal etkilerini araştırıyor.
Doğayı kurcalama karşısında duyduğumuz endişe ve bunu yapmanın kişisel maliyeti, tarih öncesi çağlara dayanıyor. Superhumanın başlangıç noktası, Daedalus ve oğlu İkarusla ilgili bir antik Yunan efsanesi. Babaoğul, haksız yere Girit adasında hapsedildiklerinde, yetenekli Daedalus kuş tüyleri ve balmumundan kanatlar yapar ve bu kanatlarla uçarak özgür kalırlar. Balmumu eriyebileceği için, babası İkarusu güneşe fazla yaklaşmaması için uyarır ama İkarus onu dinlemez ve denize düşüp ölür.
İkarusun başına gelenler, o zamandan beri dikkatsizliğin ve dizginlenmeyen arzuların tehlikeleriyle ilgili ibretlik bir hikâye olarak anlatılır. Küratörü Emily Sargentin ifadeleriyle, Superhuman tarafından sorulan en önemli soru şu: Teknolojik gelişmeler her zaman ilerleme sağlar mı? İkarus için olduğu gibi, doping ilacı alarak hile yapmakla suçlanan ve madalyaları ellerinden alınan sporcular için de bu sorunun cevabı hayır.
Şimdiye kadar aynı yaptırımlar, bilişsel yetenekleri geliştiren ilaçlar kullanan öğrencilere uygulanmadı. Sınava ilaç alarak girenle, ilaçsız girenin rekabet etmesi adil midir? Kozmetik cerrahiyle ilgili mevcut görüş ayrılığının gözler önüne serdiği üzere, fiziksel takviyeler de büyük tartışma yaratıyor. Bazı insanlar bunu zararsız ve kendine güveni geliştiren bir müdahale olarak görürken diğerleri küçük düşürücü ve potansiyel olarak tehlikeli buluyor.
BEYİN NASIL ÇALIŞIR
Vücutlarımızı yeniden tasarlamak için, bize ne kadar özgürlük tanınması gerektiği sorusu, protez gibi kozmetik değil fonksiyonel bir amaç güdüldüğünde daha da karmaşık hale geliyor. Protezlerin, onları kullanan kişileri normale çevirmeyi amaçlaması gerektiği yönündeki varsayım, git gide daha sorunlu hale dönüşüyor.
Bir sorun, her engellinin engelini gizlemek veya düzeltmek gibi bir tasası olmaması. 1950 ve 1960′larda annelerinin hamilelikleri sırasında thalidomide isimli ilacı alması sonucu kısa uzuvlu doğanların çoğu, özel olarak tasarlanmış protezleri takmak yerine, kendilerine has hareketler geliştirmeyi tercih etti.
Benzer bir şekilde, işitme engellilerin bazıları, koklear implant kullanarak duyma yetilerini geliştirme fırsatını reddedip kimliklerinin önemli bir parçası olarak gördükleri bir rahatsızlıktan vazgeçmiyor. Ancak Superhuman, iki bacağı da kesilmiş olan Amerikalı aktör ve sporcu Aimee Mullinsin sanatçı Matthew Barneyle birlikte geliştirdiği sürrealist yapay bacaklar üzerinden, estetiğe dair muhteşem örnekler sunuyor. Sergi aynı zamanda Mullinsin üç dünya rekoru kırdığı 1996′da Atlantadaki Engelliler Olimpiyatında sırasında giydiği karbon fiberden yapılmış çita bacakları gibi protezlerin de etkilerini mercek altına yatırıyor.
Güney Afrikalı atlet Oscar Pistoriusun, 2008′de yarışmalarda protez kullanmasını yasaklayan karara karşı açtığı hukuk savaşı, teknolojik ilerlemelerin çizgiyi aşıp aşmadığıyla ilgili tartışmaları bir kez daha gözler önüne serdi. Pistorius davayı kazandı (ve Londra Olimpiyatlarında yarıştı) ancak protez tasarımlarında yapılacak yenilikler, insanoğlunun gelişimini başka bir boyuta taşıyınca, benzer tartışmaların yeniden alevlenmesi kaçınılmaz